10. Hukuk Dairesi 2015/23846 E. , 2016/800 K.
"İçtihat Metni"
Mahkemesi :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtilen gerekçelerle bozma ilamına uyularak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmü, davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Dairemizce, 20.10.2011 tarih 2010/6383 E. , 2011/14338 K. sayılı kararla ilamda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere eksik araştırma yapıldığından bahisle bozulan eldeki davada, mahkemece bozmaya uyulmuş ise de bozma gereğinin yerine getirildiğinden bahsedilemez.
1)506 sayılı Kanunun 4. maddesinde “sigortalıları çalıştıran gerçek ve tüzel kişiler” işveren olarak tanımlanmıştır. ”Çalıştıran” olgusu, tespiti istenen sürelere ilişkin hizmet akdinin tarafı konumunda olan ve hizmet akdini düzenleyen “işvereni” ifade etmektedir. Sigortalının taraf olduğu hizmet akdinin alt işverenler tarafından düzenlenmiş olması durumunda, hizmet tespitine yönelik davanın, anılan Yasanın 79/10. maddesine göre, sigortalıyı fiilen çalıştıran işverenlere yöneltmesi gerekir.
4857 sayılı İş Yasası’nın 7. maddesinde bir işçiyi; holding bünyesi içinde veya aynı şirketler topluluğuna bağlı başka bir iş yerinde veya yapmakta olduğu işe benzer işlerde çalıştırılması koşuluyla başka bir işverene iş görme edimini yerine getirmek üzere geçici olarak devrettiğinde geçici iş ilişkisinin gerçekleşmiş olacağı, bu halde iş sözleşmesi devam etmekle beraber, işçi bu sözleşmeye göre üstlendiği işin görülmesini, iş sözleşmesine geçici iş ilişkisi kurulan işverene karşı yerine getirmekle yükümlü olacağı, geçici iş ilişkisi kurulan işveren işçiye talimat verme hakkına sahip, işçiye sağlık ve güvenlik risklerine karşı gerekli eğitimi vermekle yükümlü olduğu, işçi, işyerine ve işe ilişkin olup kusuru ile sebep olduğu zarardan
geçici iş ilişkisi kurulan işverene karşı sorumlu olacağı, işverenin ücret ödeme yükümlülüğünün devam edeceği, geçici iş ilişkisi kurulan işverenin işçinin kendisinde çalıştığı sürede ödenmeyen ücretinden, işçiyi gözetme borcundan ve Sosyal Sigorta primlerinden işveren ile birlikte sorumlu olduğu, işçinin diğer hak ve yükümlülüklerine ilişkin bu Kanundaki düzenlemelerin geçici iş ilişkisinde uygulanacağı bildirilmiştir. Geçici İş İlişkisi (Ödünç İş İlişkisi) 4857 sayılı İş Kanunu ile getirilen yeni bir sözleşme türüdür. Üçlü bir şekilde ortaya çıkar. Şirket topluluklarında veya holdinglerde vasıflı işgücü ihtiyacının karşılamasına yöneliktir. Buna göre, İşveren devir sırasında yazılı rızasını almak suretiyle bir işçiyi holding bünyesi içinde veya aynı şirketler topluluğuna bağlı başka bir işyerinde veya yapmakta olduğu işe benzer işlerde çalıştırılması koşuluyla başka bir işverene iş görme edimini yerine getirmek üzere geçici olarak devrettiğinde geçici iş ilişkisi gerçekleşmiş olur.
4857 sayılı Yasa"nın 7/1. maddesinde geçen "Bu halde iş sözleşmesi devam etmekle beraber, işçi bu sözleşmeye göre üstlendiği işin görülmesini geçici iş ilişkisi kurulan işverene karşı yerine getirmekle yükümlü olur." hükmünden de anlaşılacağı üzere ödünç iş ilişkisinin temeli, işveren (ödünç veren işveren) ile işçi arasında önceden kurulmuş bir iş sözleşmesi ilişkisidir. İşçinin, ödünç veren işvereni ile iş ilişkisi devam eder.
5510 sayılı Yasanın “İşveren, işveren vekili, geçici iş ilişkisi kurulan işveren ve alt işveren” başlıklı 12 nci maddesi hükmünde ise , bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin bir işte veya bir işin bölüm veya eklentilerinde, iş alan ve bu iş için görevlendirdiği sigortalıları çalıştıran üçüncü kişiye alt işveren denildiği, sigortalılar, üçüncü bir kişinin aracılığı ile işe girmiş ve bunlarla sözleşme yapmış olsalar dahi, asıl işverenin, bu Kanunun işverene yüklediği yükümlülüklerden dolayı alt işveren ile birlikte sorumlu olacağı belirtilmiştir. Alt işveren kavramı, her şeyden önce, asıl işverenin varlığını, bir başka işverenin asıl işverene ait işin bir bölümünü yapmayı üstlenmesini ve asıl işverene ait iş yerinde veya iş yerinin bir bölümünde iş alanın kendi adına sigortalı çalıştırmasını gerektirir. Asıl işverenle alt işveren arasındaki ilişki taşıma, eser ve benzeri sözleşmelere dayanabilir ise de, hiç bir şekilde hizmet akdi unsurları bulunmamalıdır. Burada önemli olan yön, asıl işverene ait işin bir bölümünün alt işveren tarafından görülmesidir. Bu kavramın belirleyici özelliği, asıl işverene ait işten bir bölüm iş alınması ve bu işte kendi adına sigortalı çalıştırılmasıdır.
5510 sayılı Yasanın aynı maddesinde “sigortalı sayılan kişileri çalıştıran gerçek veya tüzel kişiler ile tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlar” işveren olarak tanımlanmıştır. ”Çalıştıran” olgusu, tespiti istenen sürelere ilişkin hizmet akdinin tarafı konumunda olan ve hizmet akdini düzenleyen “işvereni” ifade etmektedir. Sigortalının taraf olduğu hizmet akdinin alt işverenler tarafından düzenlenmiş olması durumunda, hizmet tespitine yönelik davanın, anılan Yasanın 86. maddesine göre, sigortalıyı fiilen çalıştıran işverenlere yöneltmesi gerekir.
5510 sayılı Yasanın 12/6. maddesi ile, asıl işveren-alt işveren arasındaki ekonomik ve malî yönden sorumluluk hukukunun sınırlarını belirlediği, maddede
geçen “bu Kanunun işverene yüklediği yükümlülükler” tanımlamasının asıl işverene, alt işverenin taraf olduğu hizmet sözleşmeleri nedeniyle açılacak hizmet tespiti davalarında “pasif husumet ehliyetini” amaçladığı anlaşılmaktadır.
Mahkemece, öncelikle yukarıda belirtilen maddi ve hukuki esaslar çerçevesinde, geçici (ödünç) iş ilişkisi ile davalı ...’nın emir ve talimatı altında iş görme edimini ,fiilen ...ifa ettiği anlaşılan davacı sigortalının işvereni olan Okul bünyesinde Milli Eğitim Bakanlığının da işveren sıfatına sahip olduğu bu itibarla dava konusu dönemde ödünç verilen işverenin de hak alanını ilgilendirdiği dikkate alınarak, dava dışı Milli Eğitim Bakanlığına HMK. 124. maddesi gözetilmek suretiyle husumet yöneltmesi için davacıya mehil verilmeli; usulünce davaya dahil edildiği taktirde gösterecekleri bütün deliller toplandıktan sonra, yapılacak değerlendirme sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken hatalı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
2) Kabule göre ise:
I- Davacının 1090 gün hizmet tespitine dair hüküm kurularak, hükmün infazı sırasında tereddüt oluşturacak biçimde, hangi tarihler arasında geçen çalışmalar olduğu belirtilmeksizin, yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.
II- Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 417’nci maddesinin birinci fıkrasına göre, mahkeme harçları kural olarak davada haksız çıkan tarafa yükletilir. Yargılama sonucunda kısmen haklılık durumu ortaya çıkar ve kısmen kabul ya da kısmen red şeklinde hüküm kurulursa, “harcın bölünmezliği” ilkesi uyarınca yargılama giderleri gibi harçlar haklı çıkma oranında taraflar arasında paylaştırılamayacaktır. Zira, davanın reddi dışında harç daima davalıya yükletileceğinden, diğer giderler gibi kazanılan, kaybedilen miktara göre tekrar bölüştürme yapmak mümkün olmayacaktır. Bu bağlamda kısmen kabulüne karar verilen somut olayda harcın ,diğer yargılama giderleri gibi oranlanıp taraflar arasında paylaştırılması usul ve yasaya aykırıdır.
III-Kurumun, taraf olduğu davalarda, 5502 sayılı Yasanın 36. maddesi uyarınca harçtan muaf olduğu gözetilmeksizin, harçla yükümlü tutulmuş olması da, ayrıca isabetsizdir
IV-Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 3. maddesinin ikinci fıkrasında; müteselsil sorumluluk da dahil olmak üzere, birden fazla davalı aleyhine açılan davanın reddinde, ret sebebi ortak olan davalılar vekili lehine tek, ret sebebi ayrı olan davalılar vekili lehine ise her ret sebebi için ayrı ayrı avukatlık ücretine hükmolunacağı belirtilmiş olup, inceleme konusu davada davalılar yönünden davanın kısmen reddi sebebinin ortak olduğu belirgin bulunmasına karşın, mahkemece yanılgılı değerlendirme sonucu vekil ile temsil olunan her bir davalı yararına ayrı avukatlık ücreti belirlenmesi, usul ve yasaya aykırıdır.
V-Dava tarihi 07.11.2005 olduğu halde gerekçeli karar başlığına 20.12.2011 olarak yazılması çelişki oluşturmaktadır.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın, yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davalılar vekillerinin, bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
S O N U Ç : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalı ..."na iadesine, 26.01.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.