Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece tapu iptal ve tescil isteğinin reddine karar verilerek tenkise hükmedilmesine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili ve davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkin olup mahkemece, muvazaa olgusunun ispatlanamadığı gerekçesiyle tapu iptal ve tescil isteğinin reddine karar verilerek tenkise hükmedilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacı M.ile davalılardan A. ve A."ın miras bırakanın oğulları, davalı A.ve H."in miras bırakanın torunları, diğer davalı M."in ise H."in eşi oldukları, miras bırakan R.İstanbullu"nun çekişme konusu 119 parsel sayılı taşınmazı 21.11.1984 tarihinde davalı oğulları A.ve A."a eşit paylarla satış yoluyla, 204 parsel sayılı taşınmazını 22.5.1986 tarihinde dava dışı A. N."ya, onun da bu taşınmazı 19.2.1987 tarihinde davalı A."a satış yoluyla temlik ettikleri, A.ve A.arasında görülen harici satın almaya dayalı dava sonucunda taşınmazın hükmen ifraz edilerek 577 sayılı parselin davalı A.578 sayılı parselin davalı A. adına tescil edildiği, miras bırakana ait 391 parsel sayılı taşınmazın 5.2.2001 tarihinde torunları olan davalılar A.ve H."e satış yoluyla, 592 sayılı parselinin ise yetkili vekili H. tarafından 4.2.2008 tarihinde eşi M."e satış yoluyla devredildiği, davacının, miras bırakanın yapmış olduğu temliklerin diğer mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve l.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706, Türk Borçlar Kanunun 237 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince, mirasbırakanın davalılara yaptı temliklerin ölümünden önce çevresinde duyulmadığı, mirasbırakanın davalı oğulları A.ve A.ile birlikte köyde yaşadıkları, ara malik A. N."nın taşınmazı hiç kullanmadığı, taşınmazların gerçek değeri ile akitteki değerleri arasında fahiş fark bulunduğu, mirasbırakanın dava dışı üçüncü kişiye yaptığı pay satışının dava konusu temliklerden çok önce olduğu, davalılar A.ve A."ın alım güçlerinin bulunmadığı olaylara dayalı tanık ifadeleri, dosya kapsamı ile sabittir.
Anılan bu olgular yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde, miras bırakanın alım güçleri bulunmayan ve birlikte yaşadığı erkek evlatlarına yapmış olduğu pay temlikinin mirasçıdan mal kaçırma amacıyla gerçekleştirildiği kabul edilmelidir.
Kabule göre de; dava dilekçesinde tenkis isteği olmadığı halde tenkise karar verilmiş olması da isabetsizdir.
Hal böyle olunca, tapu iptal ve pay oranında tescil davasının kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Tarafların, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 27.02.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.