6. Hukuk Dairesi 2021/4525 E. , 2021/1793 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi
İLK DERECE MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 5. Asliye Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın esastan reddine yönelik verilen hüküm davalı vekilince duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davalı vekili Avukat .....ile davacı vekilleri avukat ....ve Avukat...."nın gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten ve temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
- K A R A R -
Uyuşmazlık eser sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Davacı yüklenici; sözleşmenin haksız olarak feshedildiğini belirterek, iş bedelinin tahsilini talep etmiş, davalı ise davacının gerekli personeli sağlamadığını, iş programına uymadığını, iş programının gerisinde kaldığını, sözleşmenin haklı olarak feshedildini ve işin başkasına yaptırıldığını, davacının yaptığı işlerin kullanılmadığını beyan ederek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen kararın davalı vekilince istinaf edilmesi üzerine istinaf başvurusu İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesince esastan reddedilmiş, karar davalı tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve HMK 355. maddedeki kamu düzenine aykırılık halleri resen gözetilmek üzere istinaf incelemesinin, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılacağı kuralına uygun biçimde inceleme yapılıp karar verilmiş ve verilen kararda bir isabetsizlik görülmemiş olmasına göre davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazların reddine karar verilmiştir.
2-Diğer temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;
Bilirkişilik; yargılama sırasında çözümü hukuk dışında özel ve teknik bilgi gerektiren hallerde, taraflarca talep edilmesi halinde ya da mahkemece resen başvurulabilen bir ispat yoludur. Özel bilgi ile kastedilen şey; bir bilim dalına ilişkin olan araştırılmış ve sonucu bağlanmış bilgiyi, teknik bilgi ise; pozitif bilimlerin verilerinden elde edilen tartışmasız konuları ifade eder. (GÖZÜTOK, Zeki /ALBAYRAK, Adem, Alfabetik Medeni Usul El Kitabı, Ankara 2021, s.175)
Dava tarihinde yürürlükte bulunan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 266 ilâ 287’nci maddeleri arasında, “İspat ve Deliller” başlıklı dördüncü kısım içerisinde, medeni yargı açısından bilirkişi incelemesi konusunda hükümler getirilmiş ve 24.11.2016 tarihinde yürürlüğe giren 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu ile de bilirkişilik kurumu özel olarak düzenlenmiştir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu, bilirkişi incelemesini takdiri deliller başlığı altında tasnif etmiş ve hâkimin bilirkişinin oy ve görüşünü serbestçe değerlendirileceğini ifade etmiştir. HMK’nın “Bilirkişi raporuna itiraz” başlıklı 281. maddesinin birinci fıkrasında ise “Taraflar, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilirler” hükmü mevcuttur. HMK’nın 281. maddesi ile yargılamanın taraflarına rapora itiraz etme hakkı tanınmış olup, bu hakkın kullanılmaması durumunda, usuli kazanılmış hak oluşup oluşmayacağının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bir davada, mahkemenin veya tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan birinin lehine, diğeri aleyhine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakka, usule ilişkin kazanılmış hak denir. Usuli kazanılmış hak kavramı, usul hukukunun temel prensiplerinden olup, HUMK ve HMK"da bu yönde bir düzenleme bulunmamakla birlikte gerek doktrinde gerek uygulamada kabul edilmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2018/10(21)-94 esas, 2021/111 karar sayılı ilamında usuli kazanılmış hakkın, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirildiği, öğretide kabul gördüğü ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline geldiği belirtilmiş ve bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hak olarak tanımlanmıştır. Ancak usuli kazanılmış hak ilkesinin de istisnaları bulunmaktadır. Geriye etkili kanun değişikliği, görev kuralına aykırılık, sonradan ortaya çıkan içtihadı birleştirme kararı, hak düşürücü süre, kamu düzeni gibi hususlar kazanılmış hak kuralının istisnalarındandır. Diğer bir istisna da açık maddi hatadır. Açık maddi hayata düşülmesi halinde de usuli kazanılmış haktan söz edilemez.
Usuli kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için; taraflar, mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine, diğeri aleyhine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir.
Bu kapsamda HMK’nın 281. maddesi hükmü değerlendirildiğinde; bir tarafın bilirkişi raporuna itiraz etmemesi ile bilirkişi raporuna itiraz eden taraf lehine usulî kazanılmış hak doğacaktır. Başka bir anlatımla; bir taraf bilirkişi raporuna itiraz etmez, diğerinin itirazı veya mahkemenin kendiliğinden gerekli görmesi üzerine yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırılır veya aynı bilirkişiden ek rapor alınır ve ikinci bilirkişi raporu veya ek rapor, birinci rapora itiraz edenin daha da aleyhine olursa, ilk rapora itiraz etmeyen taraf bakımından ilk bilirkişi raporu kesinleştiğinden ve bununla itiraz eden taraf lehine usulî kazanılmış hak doğduğundan, mahkemenin ilk bilirkişi raporuna göre karar vermesi gerekir. (KURU, Baki, Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt:3, s. 2753).
Doktrinde, bilirkişi raporuna itiraz edilmemesinin usuli kazanılmış hak oluşturmayacağını savunan görüşler de mevcuttur. Alihocagil (2018)’de; Umar (2014) ve Toraman vd. (2017) na dayandırdığı açıklamasında; “Doktrinde, bilirkişi raporunun herhalükarda serbestçe değerlendirilmesi gerektiği ve bu sebeple rapora karşı itiraz edilmemesi veya başka bir fiil sonucu usuli kazanılmış hakkın doğumundan bahsedilmesinin doğru olmayacağının savunulduğu da görülmektedir” demektedir. (ALİHOCALIGİL, Ö., B., Medeni Usul Hukukunda Bilirkişi Raporunun Hazırlanması ve Bilirkişi Raporuna İtiraz, Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, XXII, 2018, s.547-588) Bu görüş temelini, HMK’nın 282. maddesindeki; “ Hâkim, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir” düzenlemesine dayandırmaktadır. Bu düzenleme gereği, hakim raporu diğer deliller ile birlikte serbestçe değerlendireceğinden rapora itiraz edilmese bile usuli kazanılmış hak doğmayacağı savunulmaktadır. Hakim, raporu değerlendirerek yeni rapor ya da ek rapor alınmasına karar verebilecek ve yeni alınan rapora göre karar verebilecektir.
Fakat Yargıtayın yerleşik içtihatlarında; HMK’nın 281. maddesi ve 282. maddesi ayrı ayrı değerlendirilmektedir. Bu durumda; hakimin HMK’nın 282. maddesi uyarınca, raporu diğer deliller ile birlikte serbestçe değerlendireceği ama bilirkişi raporuna itiraz edilmemesi halinde ikinci bilirkişi raporu veya ek rapor, birinci rapora itiraz edenin daha da aleyhine olursa, ilk rapora itiraz etmeyen taraf bakımından HMK’nın 281. maddesi gereği ilk bilirkişi raporu kesinleştiğinden itiraz eden taraf lehine usulî kazanılmış hak doğduğu kabul edilmektedir. Ayrıca aleyhe olan hususların kabul edilmediği beyan edilse bile itiraz nedenleri gösterilerek ek ya da yeni rapor alınmasının talep edilmediği ve rapora göre karar verilmesinin talep edildiği durumlarda da usuli kazanılmış hakkın ortaya çıktığı benimsenmiştir. (Emsal, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 18.02.2021 tarih, 2018/10(21)-94 esas, 2021/111 karar sayılı ilamı, kapatılan Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 13.09.2017 tarih, 2016/14455 esas , 2017/7655 karar sayılı ilamı)
Bu açıklamalar çerçevesinde somut olay incelendiğinde; mahkemece alınan 10.10.2014 tarihli raporda, davacının alacağı 324.000,00 TL olarak tespit edilmiştir. Davalı vekili rapora itiraz etmiş, 11.12.2014 tarihli celsede ise davacı vekili “Aleyhe hususları kabul etmiyoruz, önceki beyanlarımızı takrarla rapor doğrultusunda talep gibi karar verilmesini talep ediyoruz” şeklinde beyanda bulunarak rapora itiraz etmemiş ve yeni ya da ek rapor alınmasını da istememiştir. Bu durumda; ilk rapora itiraz eden davalı yararına usuli kazanılmış hak doğmuştur. Aleyhe hususların kabul edilmediğinin beyan edilmesi de davacının aleyhe olan hangi konuda itirazı olduğunu açıklamaması, yeni rapor ya da ek rapor alınmasını talep etmemesi ve rapor doğrultusunda karar verilmesini istemesi nedeni ile usuli kazanılmış hakkın istisnasını oluşturmamaktadır. Açıklanan nedenlerle, itiraz üzerine alınan 16.02.2018 tarihli yeni heyetin 2. ek raporunda her ne kadar hakedilen iş bedeli 387.581,07 TL olarak tespit edilmiş olsa da, usuli kazanılmış hak gereği mahkemece 324.000,00 TL’ye hükmedilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme ile 387.581,07 TL’nin hüküm altına alınması doğru olmamıştır.
Mahkemece yapılacak iş; usuli kazanılmış hak dikkate alınarak 324.000,00 TL’nin 10.04.2013 tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte tahsilinden ibarettir. Açıklanan nedenlerle usuli kazanılmış hakka aykırı olarak yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuş, kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle davalının diğer temyiz itirazlarının reddine, 2. bentte açıklanan nedenlerle Bölge Adliye Mahkemesi kararının HMK 373/1. maddesi gereğince kaldırılarak ilk derece mahkemesi hükmünün davalı yararına BOZULMASINA, 3.050,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak Yargıtay duruşmasında vekille temsil olunan davalıya verilmesine, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 6100 sayılı HMK 373/1. madde hükümleri gözetilerek dosyanın ilk derece mahkemesine, karardan bir örneğin ise Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesine gönderilmesine, 25.11.2021 gününde oy birliğiyle karar verildi.