17. Hukuk Dairesi 2010/932 E. , 2010/3838 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ... Asliye 1. Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki rücuen tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün, süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine, dosya incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacı vekili, davalının aracının zorunlu mali sorumluluk sigortasının müvekkilince yapıldığını, aracın alkollü sürücü tarafından kullanıldığı sırada meydana gelen kazada üçüncü kişinin öldüğünü, ölenin yakınlarına 27.477,00 TL tazminat ödendiğini, ancak bu zararın teminat dışı olduğunu ileri sürerek, anılan meblağın temerrüt faiziyle davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, araç sürücüsünün alkollü olmadığını savunmuştur.
Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporlarına göre, kaza sırasında davalının almış olduğu alkolün kanunda öngörülen sınırın altında kaldığı, kazanın münhasıran alkolün etkisi ile meydana gelmediği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Dava, zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesine dayalı rücuen tazminat istemine ilişkindir.
2918 sayılı KTK.nun 48. maddesinde; alkollü içki alması nedeniyle güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmelerinin yasak olduğu ifade edilmiştir. Karayolları Trafik Yönetmeliğinin "Uyuşturucu ve Keyif Verici Maddeler ile İçkilerin Etkisinde Araç Sürme Yasağı" başlıklı 97. Maddesinde alkollü içki almış olması nedeniyle güvenli sürme yeteneğini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmelerinin yasak olduğu açıklandıktan sonra konu ile ilgili olan "b-2" bendinde "alkollü içki almış olarak kandaki alkol
miktarına göre araç sürme yasağı kenar başlığı altında; alkollü içki almış olarak araç kullandığı tesbit edilen diğer araç sürücülerinden kandaki alkol miktarı 0.50 promil üstünde olanların araç kullanamayacakları açıklanmıştır.
Ayrıca, Zorunlu Mali Mesuliyet Sorumluluk Genel Şartlarının B.4.d maddesinde; tazminatı gerektirin olay işletenin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin veya motorlu aracın hatır için karşılıksız olarak kendilerine verilen kişilerin uyuşturucu veya keyif verici maddeler almış olarak aracı sevk ve idare etmeleri esnasında meydana gelmiş veya olay yukarıda sayılan kişilerin alkollü içki almış olmaları nedeniyle aracı güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş bulunmalarından ileri geliyorsa sigortacının sigorta ettirene rücu hakkı olduğu açıklanmıştır.
Bununla birlikte, Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının B.4.d maddesinin dayanağını teşkil eden KTK"nun 48. Maddesinin yasaklamayı düzenleyen ilk fıkrasında, alkollü içki almış olması nedeniyle güvenli araç sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmeleri yasaklanmış olup, aynı maddenin 2. fıkrasındaki yönetmelik düzenlenmesine olanak tanıyan hükümde, yasaklama yetkisi yönetmeliğe bırakılmış olmadığından, Karayolları Trafik Yönetmeliğinin 97. maddesinde,yukarıda anılan yasa hükmü tekrarlandıktan ve mütakip, uyuşturucu veya keyif verici maddeler ile alkollü içkilerin oranlarının ne şekilde saptanacağı belirlendikten sonra, yasada yer alan hükmü dikkate almadan salt 0.50 promilin üstünde alınan alkol miktarına göre araç kullanma yasayağı getirilmesinin yasal dayanağı bulunmadığından geçersiz bulunmaktadır.Geçersiz yönetmelik hükümlerinin yasaya aykırı şekilde genel şart olarak kabulü de mümkün değildir.
Hasarın teminat dışı kalabilmesi için kazanın meydana geliş şekli itibariyle sürücünün salt (münhasıran) alkolün etkisi altında kaza yapmış olması gerekmektedir. Diğer bir anlatımla sürücünün alkollü olması tek başına hasarın teminat dışı kalmasını gerektirmez. Üstelik, böyle bir durumda hasarın teminat dışı kaldığının ispat yükü TTK"nun 1281. Maddesi hükmü gereğince sigortacıya düşmektedir.
Yargıtay"ın yerleşik uygulamalarında; sürücünün aldığı alkolün oranının doğrudan doğruya sonuca etkisi bulunmadığından, uzman bilirkişilerden oluşan bilirkişi kurulu aracılığıyla olayın salt alkolün etkisiyle gerçekleşip
gerçekleşmediğinin, alkol dışında başka unsurlarında olayın meydana gelmesinde rol oynayıp oynamadığının saptanması, sonuçta olayın tek başına alkolün etkisiyle meydana geldiğinin saptanması durumunda, oluşan hasarın poliçe teminatı dışında kalacağından davanın reddine aksi halinde kabulüne karar verilmesi gerekeceği ilkesi benimsenmektedir. (Bkz.YHGK 23.10.2002 gün ve 2002/11-768-840; YHGK 7.4.2004 gün ve 2004/11-257-212; YHGK 2.3.2005 gün ve 2005/11-81-18; YHGK 14.12.2005 gün 2005/11-624-713 sayılı ilamları)
Somut olayda, mahkemece üçlü heyetten rapor istenilmiş ise de; alınan bilirkişi raporunda esas itibarıyla “davalının aldığı alkolün 0,409 promil olduğu, bu oranın 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu ve yönetmeliği hükümlerinde öngörülen 0,50 promilin altında kaldığı için kazanın sırf alkolün etkisi altında meydana gelmediği, hız ve dikkatsizlik nedeniyle meydana geldiği” belirtilmiştir. Oysa yukarıda açıklanan ilkeye göre, alınan alkol oranı, kazanın münhasıran alkolün etkisi ile olup olmadığının ölçüsü değildir. Ayrıca, meydana gelen kaza tek taraflı olup, sürücü yolun kenarındaki bariyerlere çarparak yoldan çıkmış ve kazaya neden olmuştur. Bu nedenle, kazanın münhasıran alkolün etkisi olmaksızın meydana geldiğinin daha açık ve somut açıklamalarla ortaya konulması gereklidir.
Bu itibarla mahkemece, bir trafik uzmanı ile iki nörologdan oluşan üçlü bir bilirkişi heyetinden, açıklanan ilkelere göre yeni bir rapor alınarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle, kararın davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 26.04.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.