Abaküs Yazılım
11. Hukuk Dairesi
Esas No: 2020/3238
Karar No: 2022/1021
Karar Tarihi: 11.02.2022

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2020/3238 Esas 2022/1021 Karar Sayılı İlamı

11. Hukuk Dairesi         2020/3238 E.  ,  2022/1021 K.

    "İçtihat Metni"



    MAHKEMESİ : BURSA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 5. HUKUK DAİRESİ



    TÜRK MİLLETİ ADINA


    Taraflar arasında görülen davada Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 29.11.2017 tarih ve 2014/490 E- 2017/1371 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin kabulüne dair Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi'nce verilen 05.07.2019 tarih ve 2018/437 E- 2019/575 K. sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
    Davacı vekili, taraflar arasında kumaş alışverişinden kaynaklanan ticari ilişki nedeniyle müvekkilinin davalıdan 305.360,85 TL alacaklı olduğunu, ihtarname gönderilmesine rağmen borcun ödenmediğini, taraflar arasındaki ilişkinin 20/08/2010 tarihli sözleşme ve bu sözleşmede belirtilen “Pia Emboss” cinsi kumaş satışından kaynaklanmadığını, polyester örme kumaş alım satımından kaynaklandığını, düzenlenen faturaların da bu yönde olduğunu, kumaş birim fiyatının 5 $. değil 3,75 TL olduğunu, “Pia Emboss” kumaşla ilgili bir toplantı yapılarak tutanak düzenlenmişse de bu tutanağın hiçbir zaman uygulanmadığını, davalının muhasebe hatası sebebiyle eksik faturalandırma iddiasının doğru olmadığını ileri sürerek 305.360,85 TL alacağının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
    Davalı vekili, usul yönünden mahkemenin yetkili olmadığını, esas yönünden ise kumaş satış ilişkisinde müvekkilinin muhasebe hatası sonucu hüküm altına alınan birim fiyat düşük tutulup, eksik faturalandırma yaptığını, bu nedenle davacı taraf fiyat farkı faturası gönderildiğini, gerçekte davacının alacağı bulunmadığını, tam tersine davalı yanın davacıdan alacaklı bulunduğunu ileri sürerek haksız davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
    Mahkemece, taraflar arasındaki “pia emboss” kumaş satışına ilişkin anlaşmanın fiilen uygulandığını ancak tarafların daha az vergi ödemek için kumaş bedellerini düşük göstermek amacıyla “polyester örme” kumaş faturası düzenleyerek defterlerine kaydettikleri, “pia emboss” cinsi kumaşların başka firmaya da satılması söz konusu olduğunda taraflar arasındaki anlaşmalı tutumun bozulduğu, davacının yaptığı ödemelerin miktarı nazara alındığında anlaşma tutanağının fiilen uygulandığı, davacının istikrarlı biçimde aldığı malların çok üzerinde ödemeler yaptığı, her iki tarafın da baştan beri muvazaalı alışveriş yaptıkları gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Karara karşı, davacı vekili istinaf kanun yoluna başvuruda bulunmuştur.
    Bölge Adliye Mahkemesince, ilk derece mahkemesi tarafından ispat yükünün davacıda olduğu belirtilmiş ise de ispat yükünün davacıda olmayıp davalıda olduğu, ilk derece mahkemesince taraflarca iddia edilmeyen hususların karara dayanak yapıldığı gerekçesiyle davacının istinaf başvurusunun kabulüyle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına; davanın kabulüyle 305.360,85 TL'nin 26/07/2011 dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmiştir.
    Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
    1-) Dava; menkul mal satımı nedeniyle fazla ödenen bedelin iadesine ilişkin olup İlk Derece Mahkemesinin 14/02/2012 tarih ve 2011/656 Esas -2012/123 Karar sayılı yetkisizlik kararı Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 21/01/2013 tarih ve 2012/15959 Esas-2013/918 Karar sayılı ilamıyla bozulduğu dikkate alındığında HMK’nın Geçici 3/2 maddesi uyarınca temyiz incelemesi 1080 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeler Kanunu’na tabii olmakla, İlk Derece Mahkemesinin 29/11/2017 tarih ve 2014/490 Esas- 2017/1371 Karar sayılı davanın reddine dair verilen nihai kararının kanun yolu incelenmesinin temyize tabii olmasına rağmen davacının sunduğu 05/02/2018 havale tarihli istinaf dilekçesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince esastan inceleme yapılması doğru görülmediğinden, Bölge Adliye Mahkemesinin istinaf incelemesi sonucu verdiği 05/07/2019 tarih ve 2018/437 Esas-2019/575 Karar sayılı kararının yok sayılarak kaldırılmasına ve davacının istinaf başvuru dilekçesinin temyiz başvuru dilekçesi olarak kabul edilip incelenmesine karar verilmiştir.
    2-)Somut olayda taraflar arasında önceye dayalı açık hesap ilişkisi bulunduğu, alacağı kumaşlara mahsuben davacının zaman zaman avans ödemesi yaptığı anlaşılmaktadır. Taraflar arasındaki 20/08/2010 tarihli sözleşmeyle; sadece “pia emboss” cinsi kumaşların satımı ve KDV dahil birim fiyatının USD olduğu konusunda anlaşmaya varıldığı görülmektedir. Davalı anılan protokol tarihinden sonra satımını gerçekleştirdiği ve teslimini ispat ettiği “pia emboss” cinsi kumaşlar yönünden yanlışlıkla 3,75 TL birim fiyat üzerinden faturalandırma yapıldığı iddiasıyla fiyat farkı faturası düzenlemiştir. Oysa Protokolden sonraki döneme denk gelen dosyadaki mevcut faturalardan, satılan kumaş cinsinin “pia emboss” cinsi değil, “polyester örme" türü kumaş olduğu, anlaşılmakla, davalı tarafından fiyat farkı faturası düzenlenemeyeceğinden davacının fazla ödediği 305.360,85 TL üzerinden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış bu sebeple hükmün temyiz eden davacı lehine bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
    SONUÇ: Yukarıda; (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle Bölge Adliye Mahkemesi kararının yok sayılarak KALDIRILMASINA, davacının istinaf dilekçesinin temyiz başvuru dilekçesi olarak kabul edilip incelenmesine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün temyiz eden davacı lehine BOZULMASINA, HMK'nın 373/1. maddesi uyarınca dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, 11/02/2022 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.





    KARŞIOY

    Dava, taraflar arasındaki menkul satımına dayalı ticari ilişki nedeniyle yapıldığı ileri sürülen fazla ödemenin istirdadı istemine ilişkin olup uyuşmazlığın sağlıklı bir çözüme kavuşturulabilmesi açısından öncelikle kanunyolu incelemesi bakımından usul hükümlerinin irdelenmesi gerekmektedir.
    Bilindiği üzere, HMK’nın 448. maddesi, anılan kanun hükümlerinin tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal yürürlüğe gireceğini öngörmekte olup genel nitelikteki bu kuralın istisnaları ise kanunun 12. Kısmının sonuna eklenen geçici maddelerde gösterilmiştir. Konumuzla ilgili hükümler Geçici Madde 3’de yer almaktadır. Anılan geçici maddenin birinci ve ikinci fıkrasında, HMK’nın kanunyoluna ilişkin hükümlerinin zaman bakımından uygulanmasına ilişkin olarak, 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesiyle eklenen 1. fıkra ve 6723 sayılı Kanun’un 34. maddesiyle 2. fıkrada yapılan değişiklikler ile mahkemece verilen kararın tarihi ve bu kararın kesinleşmesi ölçütlerine yer verilmiş, gerek 1086 sayılı Kanun’da ve gerekse de 6100 sayılı HMK’da yer verilmekle birlikte bölge adliye mahkemelerinin göreve başlayacağı tarih henüz belirgin olmadığından bu tarih gelmeden önce verilen kararlar bakımından istinaf usulünün uygulanmayacağı, kararın kesinleşmesine değin 1086 sayılı Kanun’un kanunyoluna ilişkin hükümlerinin uygulanmasına devam olunacağı öngörülmüştür. Madde lafzı yoruma ihtiyaç duyulmayacak ölçüde açık olduğu gibi gerek doğrudan Geçici Madde 3’ün gerekçesinde ve gerekse de yapılan ek ve değişikliklere ilişkin kanun maddesi gerekçelerinde kanunkoyucunun lafza yansıyan iradesi dışında bir başka amaçla hareket ettiğini, örneğin taraflar arasındaki uyuşmazlığa ilişkin davanın, her hal ve koşulda, kararın niteliğine, verildiği tarihe ve izlenen kanunyoluna göre esas yönünden verilecek hükümle sonuçlanmasına değin 1086 sayılı Kanun’un temyize ilişkin hükümlerinin uygulanmasını amaçladığını gösterir herhangi bir işaret veya yoruma açık ifade bulunmamaktadır. HMK’nın 1.10.2011 tarihinde yürürlüğe girmesinden sonra bölge adliye mahkemelerinin Temmuz 2016 tarihinde göreve başladıkları bilinmektedir.
    Dava dosyasının geçirdiği safahatı kronolojik olarak ve yukarda değinilen HMK hükümleri ile birlikte inceleyecek olursak aşağıdaki tespitlere varmak mümkündür:
    1- Dava, 26.7.2011 tarihinde, yani 1086 sayılı HMUK yürürlükte iken açılmıştır.
    2- Davanın açıldığı İstanbul Anadolu 3. Asliye Ticaret Mahkemesi (Kadıköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi) tarafından verilen 14.2.2012 tarihli yetkisizlik kararı, 6100 sayılı HMK’nın yürürlüğe girdiği 1.10.2011 tarihinden sonra verilmiş ise de Bölge Adliye Mahkemelerinin göreve başladığı Temmuz 2016’dan önce verildiğinden, HMK Geçici Madde 3/1-2 uyarınca, 1086 sayılı HMUK’ta yer verilen temyiz hükümleri çerçevesinde yapılan temyiz incelemesi neticesinde Yargıtay 19. HD’nce verilen 21.1.2013 tarihli karar ile bozulmuştur.
    3- İstanbul Anadolu 3. Ticaret Mahkemesi’nce bozmaya uyularak verilen 16.1.2014 tarihli yetkisizlik kararı 24.2.2014 tarihinde, bir başka söyleyişle Bölge Adliye Mahkemeleri’nin faaliyete geçirildiği Temmuz 2016’dan önce temyiz yoluna başvurulmaksızın kesinleşmiş, dosya yetkili mahkemeye sevkedilmiş olup HMK’nın 23/2. maddesi uyarınca bu karar davaya bakacak mahkeme olan Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesini bağlayıcı nitelikte olmakla dava dosyası bakımından HMK’nın geçici hükümle-ri uyarınca öngörülen süreç tamamlanmış, usule ilişkin nihai karar kesinleşmiştir.
    4- Dava dosyasının gönderildiği Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce esastan verilen nihai karar, Bölge Adliye Mahkemelerinin faaliyete geçirilmesinden sonraki bir tarihi taşımaktadır ve açıkça görüleceği üzere bu nedenle HMK Geçici Madde 3 kapsamında değildir.
    Bu durumda, somut dava dosyası bakımından yukardaki kronolojiye bakıldığında, mezkur yetkisizlik kararının kesinleşmesine kadar HMK Geçici Madde 3’ün gerek birinci fıkrasının ve gerekse de ikinci fıkrası hükümlerinin kanunda öngörülen şekilde uygulandığı ve kararın Temmuz 2016’dan önce kesinleştiği gözetildiğinde, artık somut dava bakımından söz konusu geçici madde hükmünün işlevinin sona erdiğinin kabulü gerekir.
    Bu bağlamda Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen nihai karar (hüküm) bakımından, artık HMK’nın yerleşik kanunyolu hükümlerinin uygulanması gerekmekte olup mahkemece verilen karara karşı öncelikle istinaf başvurusunda bulunulmuş olmasında, bölge adliye mahkemesince de yapılan başvuru çerçevesinde bir karar verilmesinde yasaya herhangi bir aykırılık bulunmamaktadır.
    Daire çoğunluğunun konuya ilişkin katılmaya olanak görmediğim değerlendirmesinde, kararda ayrıntıya yer verilmemiş olmakla birlikte, bir dava dosyasında bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmiş olmasından önce bir karar verilmiş olması ve bu karar aleyhine temyize gidilmesi halinde, her hal ve koşulda, dava konusu uyuşmazlık esasa ilişkin verilecek bir hükümle çözümlenene değin 1086 sayılı Kanun’un 427 ila 444. maddesi hükümleri uyarınca kanunyolu incelemesine tabi tutulması gerektiği düşüncesinin etkili olduğu anlaşılmaktadır. Ancak, kanunun lafzına ve amacına uygun olmadığını düşündüğüm bu görüşün benimsenmesi durumunda, ilgililerin mahkemeye başvurma ve buna bağlı olarak adil yargılanma hakkının ihlaline, somut davada olduğu gibi aslında yasada öngörülen bir kısım hak arama yollarının kapatılmasına ya da öngörülmeyen hak arama yolunun tesisine, usul ekonomisinin ve kurallarının bertaraf edilmesine, karar ve hüküm kavramlarının birbirine karıştırılmasına yol açacak sonuçlar oluşması kaçınılmazdır.
    HMK’nın Geçici 3. maddesi uyarınca, Temmuz 2016 tarihinden önce verilen bir yerel mahkeme kararının varlığı halinde, bu karara karşı başvurulacak kanunyolunun istinaf olmayıp temyiz kanunyolu olduğu, kanunyolu incelemesinde 1086 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması gerektiği ve buna bağlı olarak, verilmiş yahut verilecek Yargıtay kararları bakımından, HMK’da yer verilmemiş olsa dahi, koşullarının bulunması halinde 1086 sayılı Kanun’da 5236 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik nazara alınmaksızın karar düzeltme yolunun açık olması gerektiği tartışmasızdır. Keza, aynı tarihten önce yerel mahkemelerce uyuşmazlığın esasına ilişkin verilmiş bir kararın Yargıtayca bozulması halinde, gerek bozmaya uyularak verilebilecek karar bakımından, gerekse de verilebilecek direnme kararları bakımından, yerel mahkemece verilen karar kesinleşinceye değin, 1086 sayılı Kanun’un temyize ilişkin hükümlerinin uygulanmasına devam olunması gerektiği ve bu nitelikteki kararlar bakımından istinaf başvurusunda bulunulamayacağı da kuşkusuzdur. Ancak, tıpkı somut davada olduğu gibi, özel olarak göreve ve yetkiye, genel olarak ise usule ilişkin olarak Temmuz 2016 tarihinden önce verilmiş bir nihai kararın temyiz kanunyoluna başvurulması suretiyle kesinleşmesinden sonra, kesinleşme tarihine de bakılmaksızın, davanın devamı halinde Temmuz 2016’dan sonra verilecek kararlar bakımından, kapsam dışında kalan geçici rejimin uygulanmasını gerektiren bir hal ve koşulun söz konusu olmadığı kanısındayım.
    Açıklanmaya çalışılan tüm bu gerektirici nedenler karşısında, Daire çoğunluğunun bozma kararının (1) nolu bendinde yer alan görüş ve varılan sonuca katılamıyorum. Buna bağlı olarak Bölge Adliye Mahkemesi’nce esastan verilen kararın temyiz incelemesinin yapılması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği düşüncesinde olduğumdan bu yönde bir inceleme ve değerlendirmeye dayalı olmayan (2) nolu bentteki bozma yönündeki düşünce ile ilgili herhangi bir değerlendirme yapabilmeyi de olanaklı görmüyorum.



    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi