4. Hukuk Dairesi 2010/14458 E. , 2012/1602 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı ... ve diğerleri vekili Avukat ... tarafından, davalı ... ve diğerleri aleyhine 08/01/2009 gününde verilen dilekçe ile trafik kazası sonucu desteğin ölümü nedeniyle maddi ve manevi tazminat istenmesi üzerine yapılan yargılama sonunda; Mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen 06/07/2010 günlü kararın Yargıtay’da duruşmalı olarak incelenmesi davacılar vekili, duruşmasız olarak incelenmesi de davalılardan ... ile ... vekili taraflarından süresi içinde istenilmekle, daha önceden belirlenen 07/02/2012 duruşma günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacılar vekili Avukat ... geldi, karşı taraftan davalılar adlarına gelen olmadı. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten ve hazır bulunanın sözlü açıklaması dinlendikten sonra tarafa duruşmanın bittiği bildirildi. Dosyanın görüşülmesine geçildi. Tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalılardan ...’nın temyiz itirazları reddedilmelidir.
2-Davalılardan ...’nin temyizi yönünden; dava, kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken, kusurları sonucu kişilere zarar vermelerinden kaynaklanan ve zarar görenlerin kamu görevlileri aleyhine açtıkları tazminat davasıdır.
Sorun, kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken veya görevlerini yaparken, kişilerin zarar görmesi halinde, zarar görenin kamu görevlisinin şahsına karşı açtığı davada, kamu görevlisinin hizmet kusurundan ayrılabilen kişisel kast ve kusurunun araştırılmasına gerek olup olmadığı ve netice itibariyle davanın esastan mı yoksa husumetten mi reddine veya kabulüne karar verileceği ve bu konuda yorum yolu ile sonuca ulaşmamn ve uygulama yapmanın mümkün olup olmadığına ilişkindir.
Bu durumda, kamu görevlisinin görevini yaparken kusurlu davranışta bulunmasının hizmet kusuru mu yoksa, hizmetten ayniabilen kişisel kusuru mu olacağımn tespiti gerekmektedir. Kamu kurumları kamu hizmeti yaparlar. Ancak kamu kurumları tüzel kişilik olduklarından ve bu kişilik maddi değil soyut bir kişilik olduğundan, kamu hizmetini bizzat yerine getiremezler. Kamu hizmeti, gerçek kişi konumunda olan kamu görevlileri ve bunların kullandıkları araç ve gereçlerle yerine getirilir. Bunun sonucu olarak, kamu görevlilerinin veya bunların kullandıkları araç ve gereçlerin kusur, ihmal ve hatalanndan dolayı kamu
hizmetinin yerine getirildiği sırada kişilerin zarar görmesi halinde meydana gelecek kusur kamu kurumunun hizmet kusurunu oluşturur. Burada, kamu görevlisinin hizmetten ayrılabilen kişisel kusurundan bahsetmek kesinlikle mumkun değildir. Kamu görevlisinin buradaki kusuru hizmet kusurunu oluşturur.
Anayasa nın 129/5 maddesinde; memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken (görevlerini yaparken) işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları rücu edılmek kaydıyla kanunun gosterdığı şekil ve şartlara uygun olarak ANCAK ıdare aleyhine dava açılabilir.
657 sayılı Devlet Memurları Yasası’nın (kişilerin uğradıkları zararlar başlıklı) 13. maddesinde; kişiler kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan dolayı bu görevleri yerine getiren personel aleyhine DEGIL ilgili kurum aleyhine dava açarlar.
Davaya konu edilen olayda; davalılardan Aziziye Belediye Başkanlığında çalışan davalı ...; sürücü belgesi olmadığı halde belediyeye ait aracı kullanması için görevlendirilmiş ve sürücü belgesi olmadan belediyeye ait aracı kullanırken tedbirsiz ve dikkatsiz davranması nedeniyle davacıların desteğine çarparak onun ölümüne neden olmuştur. Dava dışı belediye başkanı hakkında olay günü sürücü belgesi olmayan davalıyı belediyeye ait aracı kullanması için görevlendirmiş olması nedeniyle kamu davası açılmış ve ceza mahkemesince yapılan yargılama sonucunda belediye başkanının bu eylemi nedeniyle görevi kötüye kullanma suçundan dolayı cezalandınlmasına karar verilmiştir. Şu durumda yerel mahkemece, istemin bu niteliğine göre yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler ve açıklamalar gözetilerek, davalılardan ... yönünden davanın husumet yönünden reddine karar verilmesi gerekirken, yerinde olmayan yazılı gerekçeyle, onun yönünden de işin esası yönünden inceleme yapılarak yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
3-Davacıların temyiz itirazlarına gelince;
a)Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davacıların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
b)Davacıların diğer temyiz itirazlarına gelince; dava, trafik kazası sonucu desteğin ölümü nedeniyle uğranılan maddi ve manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Yerel mahkemece istemin bir bölümü kabul edilmiş; karar, davacılar ile davalılardan ... ve ... tarafından temyiz olunmuştur.
Borçlar Yasası"nın 47. maddesi gereğince yargıcın, özel durumları göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır. Takdir edilecek bu tutar, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir işlevi (fonksiyonu) olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi malvarlığı hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek tutar, var olan durumda elde edilmek istenilen doyum (tatmin) duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22/06/1966 gün ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı"nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel durum ve koşullar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden yargıç, bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde nesnel (objektif) ölçülere göre uygun (isabetli) bir biçimde göstermelidir.
Dava konusu olayın gelişimi, davacıların ölene olan yakınlık dereceleri, olay günü, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ve yukarıdaki ilkeler gözetildiğinde davacılar yararına takdir olunan manevi tazminat miktarları azdır. Yerel mahkemece davacılar yararına daha üst düzeyde manevi tazminat takdiri için kararın bozulması gerekmiştir.
c)Yerel mahkemece, trafik kazası sonucu yaşamını yitiren desteğin babası olan davacının maddi tazminat isteğinin tümü yargılama sırasında ... tarafından yapılan ödeme ile karşılandığından, davacı babanın maddi tazminat isteği yönünden davanın konusuz kalması nedeni ile karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş, ... tarafından tazminatın davanın açılmasından sonra ödenmiş olduğu gözetilerek konusuz kalan maddi tazminat miktarı üzerinden davalılar yararına vekalet ücreti takdir edilmemiş; ancak, vekalet ücreti dışındaki yargılama giderlerinin taraflara paylaştırılması sırasında bu yön nazara alınmamıştır.
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasası"nın 417. (1.10.2011 günü yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 326/2.) maddesi gereğince; kural olarak yargılama giderleri, davadaki haklılık oranına göre haksız çıkan tarafa yükletilir. Yine 1.10.2011 günü yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 331/1. maddesinde de “…Davanın konusuz kalması sebebiyle davanın esası hakkında bir karar verilmesine gerek bulunmayan hallerde, hakim, davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderlerini takdir ve hükmeder…” biçiminde düzenleme bulunmaktadır.
Şu durumda yerel mahkemece, yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler gereğince, davalı ... tarafından, eldeki davanın açılmasından sonra ödeme yapılmış olması ve davacı babanın davanın açıldığı günde maddi tazminat istemekte haklı olduğu gözetilerek, konusuz kalan maddi tazminat miktarı üzerinden davalılar yararına vekalet ücreti takdir edilmemiş olması doğru ve yerindedir. Ancak, bu hususun vekalet ücreti dışında diğer yargılama giderlerinin paylaştırılması sırasında gözetilmeyerek konusuz kalan maddi tazminat miktarının reddedilen maddi tazminat miktarının içine alınarak davacıların daha fazla yargılama giderleri ile sorumluluğuna karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bu nedenle de bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın; yukarıda (2) sayılı bentte gösterilen nedenlerle davalı ... yönünden (3/b ve c) bentlerinde gösterilen nedenlerle davacılar yararına BOZULMASINA; davacıların öteki temyiz itirazlarının (3/a) sayılı bentte açıklanan nedenlerle reddine; davalılardan ...’nın tüm temyiz itirazlarının ilk bentte açıklanan nedenlerle reddine ve temyiz eden davacılar yararına takdir olunan 900,00 TL duruşma avukatlık ücretinin davalı ..."na yükletilmesine, davacılar ile davalı Mehmet Uzundere"den peşin alınan harçların istekleri halinde geri verilmesine 07/02/2012 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
(M)
KARŞI OY YAZISI
Anayasa’nın 129/5.maddesi ile 657 sayılı Devlet Memurları Yasası’nın 13/1. maddesi gereğince memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken kusurlu eylemleri nedeniyle oluşan zararlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve yasada gösterilen biçim ve koşullara uygun olarak idare aleyhine açılabilir. İdare aleyhine böyle bir davanın açılabilmesi, hizmet kusurundan kaynaklanmış, idari işlem ve eylem niteliğini yitirmemiş davranışlar ile sınırlıdır. Kamu görevlisinin, özellikle haksız eylemlerde, Anayasa ve özel yasalardaki bu güvenceden yararlanma olanağı bulunmamaktadır.
Dava dilekçesinde belirtilen maddi olgulardan davalının salt kişisel kusuruna dayanıldığının anlaşılması karşısında öncelikle bu iddia doğrultusunda delillerin toplanıp değerlendirilerek sonuca varılması gerekir. Dairemizin istikrar kazanmış uygulamaları ve Hukuk Genel Kurulu’nun 15/11/2000 gün ve E:2001/4-1650; 2000/1690, 26/09/2001 gün ve E.2001/4-595 K:2001/643, 29/03/2006 gün ve E.2006/4-86 K:2006/111; 17/10/2007 gün ve E:2007/4-640 K.2007/725; 31/10/2007 gün ve E:2007/4-800 K:2007/797; 20/02/2008 gün ve 2008/4-156 K:2008/140 sayılı ilamlarında aynı ilkenin benimsenmiş olmasına göre davanın husumet nedeniyle reddi gerektiği şeklinde çoğunluğun bozma nedenine 2. nolu bent yönünden katılmıyorum.07/02/2012