Esas No: 2012/10187
Karar No: 2013/943
Karar Tarihi: 29.01.2013
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2012/10187 Esas 2013/943 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
... ve müşterekleri ile ... ve müşterekleri aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kabulüne dair ... Asliye Hukuk Mahkemesi"nden verilen 23.09.2010 gün ve 329/499 sayılı hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtay"ca incelenmesi bir kısım davalılar ... ve müşterekleri vekili tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 29.01.2013 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden bir kısım davalılar ... ve müşterekleri vekili Avukat ... ve karşı taraftan davacılar ... ve müşterekleri vekili Avukat ... geldiler. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanların sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacılar ... ve müşterekleri vekili, 258 ada 292 parselin kadastro tesbitlerinde paylı olarak ... kızı ...., ... kızı ...ve ... adına tesbit ve tescil edildiğini, üç malikin de tesbit öncesi ölü olduğunu ve davacılar ve öncesinde murisleri ......’nın tesbit sonrası malik sıfatı ile zilyetliğinin 20 yılı aştığını, tapunun MK 713. m. göre hukuki kıymetini kaybettiğini açıklayarak maliklere ait tapu kaydının iptali ile .... mirasçıları davacılar adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir.
Bir kısım davalılar vekili, taşınmazın tapuda kayıtlı olduğunu, kadastro sırasında davacıların murisinin itirazının reddedilerek kayıt malikleri adına tapuya dayalı tescil edildiğini, tesbit öncesi sebep bakımından 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğini, davacıların murisinin sadece...’in hissesini satın aldığını ve sadece bu hissenin malik sıfatı ile zilyedi sayılabileceğini, diğer hisseler üzerinde zilyetliğe dayanarak iptal ve tescilin söz konusu olamayacağını, TMK"nun 713. m."nin tapusuz yerler için geçerli olduğunu açıklayarak davanın reddini savunmuştur.
Davalılardan ...., ne murislerinin ne de davacıların 20 sene taşınmazı kullanmadıklarını, taşınmazın 44/96 payının murisi .... ... adına olup murisin sağlığında taşınmazı bilfiil kullandığını, murisin ölümünden sonra da bu yeri ... ..., ..., ...’ın kullandıklarını, ilgili varislerden annesi ...’in 1986, dayısı ... ...’nın 1987 senesinde vefat ettikten sonra taşınmazın kullanımının varisleri olarak kendilerine geçtiğini, bu tarihten sonra taşınmazı kendisinin ve diğer varislerin kullandıklarını, olayda tapulu taşınmaz olup 713. m."ye dayanılamayacağını açıklayarak haksız davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Dahili davalı ..., tapunun halen anneannesi .... adına kayıtlı olup anneannesinin sağlığında taşınmazı yıllarca ekip biçtiğini, ölümü sonrası taşınmazı varisi olan annesi ... ile dayısı ... ...’nın uzun yıllar kullandıklarını, annesi ..’nin 27.12.2007 tarihli oturumda verdiği ifadeyi kabul etmediğini, o tarihte annesinin yaşlı ve kulakları duymayan hasta biri iken sonrasında da öldüğünü açıklayarak davanın reddini savunmuştur.
Davalı ..., ..., ..., ..., ..., ..., böyle bir yerden haberleri ve bilgileri olmadığını, dava ile öğrendiklerini açıklayarak davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davacıların davasının kabulü ile ... ili ... ilçesi ..Mahallesi ... Ada... parselde kayıtlı bulunan taşınmazın tapu kaydının TMK’nun 713. maddesi gereğince iptaline, dava konusu taşınmazın tapu kaydının ....’in veraset ilamındaki payları oranında davacılar adına tesciline karar verilmesi üzerine; hüküm, bir kısım davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamalar ve dosya kapsamına göre dava, kazanmayı sağlayan zilyetlik ve TMK"nun 713/2. fıkrasında yer alan “maliki 20 yıl önce ölmüş...” hukuki sebebine dayalı olarak tapunun hukuki değerini yitirdiği gerekçesiyle açılan mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
TMK"nun 713/2. fıkrasında yer alan “...ölmüş...” ibaresinin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi nedeniyle Mahkeme kararının irdelenmesi gerekmektedir.
Somut olayda çözümlenmesi gereken öncelikli sorun; eldeki temyiz incelemesinin yapıldığı aşamada Yerel Mahkeme"nin kararına dayanak oluşturan hükmün TMK"nun 713/2. fıkrasındaki; “…ölmüş…” sözcüğünün Anayasa Mahkemesi"nce iptaline ilişkin kararı ve bu karar yayımlanana kadar hükmün yürürlüğünün durdurulması kararının eldeki davaya etkisinin ne olacağı hususudur.
Davaya dayanak oluşturan TMK"nun 713/2. fıkrasında yer alan “…ölmüş…” sözcüğünün, “Anayasa Mahkemesi"nin 17.3.2011 gün ve 2009/58 Esas, 2011/52 Karar sayılı kararıyla iptaline, bu sözcüğün uygulanmasından doğacak sonradan giderilmesi güç veya olanaksız durum ve zararların önlenmesi ve iptal kararının sonuçsuz kalmaması için kararın Resmi Gazetede yayımlanacağı güne kadar yürürlüğünün durdurulmasına 17.03.2011 tarihinde karar verilmiştir.”
Anayasa Mahkemesi Kararlarının Özelliği ve Geriye Yürümezliğinin İrdelenmesi;
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası"nın 153/2. fıkrasında; Anayasa Mahkemesi"nin, bir Kanun veya Kanun Hükmünde Kararname"nin tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemeyeceğini vurguladıktan sonra aynı maddenin 5. fıkrasında da “iptal kararlarının geriye yürüyemeyeceği” açıklanmıştır.
Anayasa Mahkemesi"nin verdiği iptal kararları, İdari Yargıda verilen iptal kararlarından farklı bir özelliğe sahiptir. İdari Yargıda asıl olan iptal kararlarının geriye yürümesi yani iptal edilen idari işlemin doğduğu andan itibaren yok sayılması esas alınmasına karşın, Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararlarının geriye yürümemesi asıldır. Bu bakımdan İdari Yargıdaki iptal kararları beyan edici, açıklayıcı nitelikte olduğu halde Türk Anayasa Yargısındaki iptal kararları genelde kurucu (inşai-yenilik doğurucu) niteliktedir.
Türk Anayasa sisteminde benimsenen iptal kararının geriye yürümezliği kuralının getiriliş amacı, kazanılmış hakları ve hukuksal güvenliği ortadan kaldırıcı ya da toplumun adalet anlayışını zedeleyici sonuçlar doğurmasından kaygı duyulmasını önlemek, Devlete olan güven duygularını sarsmamak, Devlet yaşamında hukuk kargaşasına neden olmamak, hukuk güvenliğini ve istikrarını sağlamak olarak özetlenebilir.
Bu bakımdan iptal kararlarının geriye yürümezliği ilkesi, kabul edilen önemli bir ilkedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi; 12.12.1989 gün ve 1989/11 Esas, 1989/48 Karar sayılı
kararında, “Türk Anayasa sisteminde Devlete güven ilkesini sarsmamak ve ayrıca Devlet yaşamında bir karmaşaya neden olmamak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadar ki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır.” denilmek suretiyle konunun önemi vurgulanmıştır.
Esasen bir hukuk kuralının yürürlüğü sırasında, bu kurala uygun biçimde, tüm sonuçları ile kesin olarak edinilmiş hakların (kazanılmış hakların) korunması Hukuk Devleti"nin bir gereğidir. O nedenle hukuksal ve maddi alanda etkisini göstermiş hukuk kuralları uyarınca tamamlanmış ve sonuçlarını doğurmuş bulunan kazanılmış haklara Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün geriye yürüyemeyeceğinin (ceza mahkûmiyetlerinde durum farklıdır) kabulü kaçınılmazdır.
Bu durumda kazanılmış haklar kavramı Hukuk Devleti kavramının temelini oluşturan unsurlardan biri olarak kabul edilmektedir.
Kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan yorumlar, Anayasa"nın 2. maddesinde ifadesini bulan “Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir Hukuk Devletidir” hükmüne aykırılık oluşturacağı gibi toplumsal kararlılığı, hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır, belirsizlik ortamına neden olur ve bu nedenle kabul edilemez.
Anayasa Mahkemesi"nin 19.12.1989 gün ve 1989/14 Esas, 1989/49 Karar sayılı kararında aynen; “bir hukuk kuralının yürürlüğü sırasında, bu kurala uygun biçimde tüm sonuçları ile kesin olarak edinilmiş hakların korunması Hukuk Devleti"nin gereği olduğunu” vurgulamaktadır.
Bu karara paralel olarak Danıştay’da; 16.12.1966 tarih ve 1963/386 Esas, 1966/1642 Karar sayılı kararında; “iptal kararları geriye yürümez” kuralının kazanılmış hakları saklı tutmak, hukuk kararlılığı ve dolayısıyla kamu düzenini korumak amacıyla getirildiği görüşü benimsenmiştir.
Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararları, kural olarak Resmi Gazetede yayımlandıkları tarihten itibaren ve geleceğe dönük olarak hukuki sonuçlar doğurmaktadırlar. Bu nedenledir ki, Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararından önce iptal edilen yasa kuralına dayanılarak verilen ve kesinleşmiş Mahkeme kararının Anayasa Mahkemesi kararından etkilenemeyeceği açıktır. Yani Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararlarının, iptal edilen yasa kuralına dayanılarak daha önce verilip kesinleşmiş olan hükme etkili olması olanaklı değildir.
Saptanan bu olgular karşısında Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararlarının ya da kanunların geriye yürümezliği ilkesinin istisnalarını kamu düzeni, genel ahlak kuralları ile kazanılmış hak ilkesi oluşturmaktadır. Kazanılmış (müktesep) hakkın söz konusu olduğu durumlarda Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararlarının uygulanamayacağı kabul edilmektedir.
Eldeki dosyada söz konusu olan somut olaya gelince: TMK"nun 713/2. fıkrasında açıklanan üç ayrı hukuki sebepten biri olan “…ölmüş…” sözcüğünün Anayasa Mahkemesi"nce iptalinden sonra elde bulunan veya açılacak olan davalara etkisinin ne olacağı üzerinde durulması gerekmektedir. TMK"nun 713/1. fıkrasında; “tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak 20 yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir.” denilmiştir.
Aynı maddenin 2. fıkrasında ise; “aynı koşullar altında, maliki tapu kütüğünden anlaşılamayan veya 20 yıl önce ölmüş ya da hakkında gaiplik kararı verilmiş bir kimse adına kayıtlı bulunan taşınmazın tamamının veya bölünmesinde sakınca olmayan bir parçasının zilyedi de, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir” amir hükmüne yer verilmiştir.
Görüldüğü gibi TMK"nun 713/2. fıkrasına dayalı olarak açılan davaların başarıya ulaşması; bu fıkrada belirtilen koşullar yanında aynı zamanda 713/1. fıkrasındaki koşulların da gerçekleşmiş bulunmasına bağlıdır. Çünkü 2. fıkrada; “aynı koşullar altında…” denilmek
suretiyle aynı maddenin 1. fıkrasına atıfta bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle 1. fıkradaki koşulların araştırılıp belirlenmesi zorunludur.
TMK"nun 713/5. fıkrasının son cümlesinde ise; “Mülkiyet, birinci fıkrada öngörülen koşulların gerçekleştiği anda kazanılmış olur.” ilkesi getirilmiştir. Bu ilke 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Kanunla anılan fıkraya eklenmiştir.
04.12.1998 tarih ve 1996/4 Esas, 1998/3 Karar sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu kararından önce 743 sayılı TKM"nin 639 (TMK"nun 713). maddesine dayalı olarak açılan davalarda mülkiyetin hangi tarihte doğacağı ve kazanılacağı konusu gerek uygulamada ve gerekse doktrinde oldukça tartışmalı idi. 04.12.1998 tarih ve 1996/4 Esas, 1998/3 Karar sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu kararı ile; “kazandırıcı zamanaşımı yoluyla tapusuz taşınmazların edinilmesine ilişkin TMK"nun 639/1. maddesine göre verilen tescil kararları inşai-ihdası (yapıcı-kurucu-yenilik doğurucu) nitelikli kararlardır. Mülkiyet hakkı bu kararların kesinleştiği anda kazanılır.” görüşü benimsenmişti. Daha sonra 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı TMK"nun 713/5. fıkrasının son cümlesiyle aynı maddenin 1. ve 2. fıkralarını da kapsayacak biçimde, mülkiyetin 1. fıkrada öngörülen koşulların oluşmasıyla kazanılacağı kabul edilmiştir.
İşte TMK"nun 713/5. fıkrasında mülkiyet, 1. fıkrada öngörülen koşulların gerçekleştiği anda kazanılmış olur ibaresi TMK"nun 713/1 ve 2. fıkralarına dayalı olarak açılan davalar açısından “kazanılmış (müktesep) hak” olarak kabul edilip edilemeyeceği sorunu karşımıza çıkmaktadır. Sözü edilen ibare ile 1. ve 2. fıkralarında yer alan tüm koşulların gerçekleşmesi yanında aynı maddenin 1. fıkrasında açıklanan 20 yıllık kazanma süresinin dolduğu anda mülkiyetin kazanılacağı kastedilmektedir. Şu halde, Anayasa Mahkemesi"nce yürürlüğünün durdurulması kararının verildiği 17.03.2011 tarihinden önce dava açanlar (eldeki davalar) ile açmayanlar bakımından 20 yıllık kazanma süresi ve 2. fıkrada açıklanan maliki 20 yıl önce ölmüş olan kişi bakımından söz konusu süreler dolmuş ise bunlar açısından kazanılmış (müktesep) hakkın kabul edilip edilmeyeceğinin değerlendirilmesi gerekir.
TMK"nun 713/5. fıkrasına eklenen ibare ile mülkiyet hakkının tüm kazanma koşullarının oluşması ile 20 yıllık kazanma süresinin dolduğu anda kazanılacağı açıklandığına ve bu konuda hiçbir duraksama söz konusu olamayacağına göre az önce açıklanan durumlar bakımından kazanılmış hakkın varlığının kabulü gerekmektedir. Yukarıda yapılan tüm açıklamalar da bunu doğrulamaktadır. 4721 sayılı Kanunla getirilen ve TMK"nun 713/5. fıkranın son cümlesi için gösterilen gerekçede de şu ifade yer almaktadır: “Gerçekten, mülkiyet hakkının hangi anda kazanılmış olacağı sorusunu cevaplayan bu yeni hükme göre, mülkiyet 1. fıkrada öngörülmüş olan bütün şartların gerçekleştiği anda kazanılmış olacak, yani hâkimin vereceği tescil kararı geriye dönük (makable şamil) sonuç doğuracaktır.” denilmektedir.
Anayasa Mahkemesi"nin verdiği iptal kararıyla birlikte 17.03.2011 tarihinde aynı zamanda; “…kararın Resmi Gazetede yayımlanacağı güne kadar yürürlüğünün durdurulmasına” karar verilmiştir. Şu halde yürürlüğünün durdurulması kararının verildiği 17.03.2011 tarihinden önce açılmış bulunan davalar bakımından maliki 20 yıl önce ölmüş ve o tarihten dava tarihine veya kayıt maliki adına bulunan tapu kaydının intikal gördüğü tarihe kadar diğer kazanma koşulları yanında 20 yıllık kazanma süresi de dolmuş ise, bu tür davalar bakımından kazanılmış (müktesep) hakkın kabulü gerekir. Uyuşmazlığa konu yapılan tapu kaydı; malikin ölüm tarihinden itibaren 20 yıllık kazanma süresi geçtikten sonra intikal görmüş ise bu tür intikal gören kayıt hukuken bir değer taşımaz ve intikal maliklerine herhangi bir hak bahşetmez. Yine dava açmamış ancak; Anayasa Mahkemesi"nin verdiği yürürlüğünün durdurulması karar tarihi olan 17.3.2011 tarihinden önce hak sahipleri yararına kazanma koşulları oluşmuş, malik 20 yıl önce ölmüş ve 20 yıllık kazanma süresi de dolmuş ise, bu tür hak sahiplerinin de dava açma yönünden kazanılmış haklarının olduğunun da
kabulü gerekmektedir. Bu gibi hak sahiplerinin 17.03.2011 tarihinden önce veya sonra dava açmalarının bir önemi bulunmamaktadır.
Bu açıklamalardan sonra kazanılmış hakkın olduğu gözetilerek TMK"nun 713/2. maddesi bakımından dosya incelendiğinde; Dava konusu 258 ada 292 parsel tapulama çalışmaları sonunda 44/96 payı ... kızı ....., 44/96 payı ... kızı... ve 8/96 payı... adına tesbit edilmiş ve tutanak 03.04.1980 tarihinde kesinleşmiştir. Eldeki dosyanın davacıları tarafından yetki ile açılan dava sonunda ... Asliye Hukuk Mahkemesi"nin 2007/545 Esas 2008/266 Karar sayılı ilamı ile kayıt maliklerinden .....’nın soyadı ...,...’in ise soyadının...., baba adının ... olarak tashihine karar verilmiş, karar 16.05.2008 tarihinde kesinleşmiş ve tapuda 13.08.2012 tarihinde infaz edilmiştir. Dosyaya sunulan mirasçılık belgelerine göre kayıt maliklerinden ... kızı .... ... 20.08.1973,..... ... 08.05.1958, ... kızı ...e ise Cumhuriyet öncesi 1334-1339 arası ölümleri ile mirasçıları olarak davalılar kalmışlardır.
Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına, mevcut deliller Mahkemece takdir edilerek karar verildiğine, dava konusu taşınmazın tamamının kayıt maliklerinden...’ten haricen satın alındığı 26.05.1955 tarihinden dava tarihine kadar davacıların miras bırakanı ...... ve 19.09.1985 tarihinde ölümü sonrasında da davacılar tarafından malik sıfatı ile zilyet ve tasarruf edildiği, davalıların taşınmazın varlığından dava açılması ile haberdar oldukları mahallinde yapılan keşifte ve 17.09.2009 tarihli yargılama oturumunda dinlenen tanık beyanlarından, özellikle bir kısım davalıların beyanlarından anlaşıldığına, tutanağın kesinleştiği 03.04.1980 tarihinden 10.07.2007 dava tarihine kadar 20 yıllık kazanma süresi geçtiğine, TMK’nun 713/2. maddesine göre kazanma koşulları arasında iyiniyet ve zilyetliğin kayıt maliklerinden satın alma ile başlaması gerekmediğine, davalı tarafın taşınmazda herhangi bir zilyetliği de ispat edilemediğine göre, dava konusu taşınmaza ait tapu kaydının hukuki değerini yitirmiş olduğu, bu bakımdan Mahkemece, iptal ve tescile yönelik davanın kabulüne karar verilmiş olmasında herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle, bir kısım davalılar vekilinin aşağıdaki yazılı husus dışında esasa yönelen diğer tüm temyiz itirazları yerinde bulunmamaktadır.
Ancak; dava, TMK"nun 713/2 maddesinde yazılı ölüm nedenine dayalı iptal ve tescil davasıdır. TMK"nun 713/2. maddesi aynı maddenin birinci fıkrasına yollamada bulunmak suretiyle bir düzenleme getirmiştir. Bu tür davalarda HGK"nun 17.02.2010 tarih 2010/8-58 Esas, 2010/78 Karar sayılı kararında da açıklandığı üzere davanın başarıya ulaşması halinde gerek yasal hasım durumunda bulunan Hazine, diğer kamu tüzel kişileri ve gerekse TMK"nun 713/2. maddesi gereğince açılan tapu iptali ve tescil davalarında kayıt malikinin mirasçıları harç, avukatlık ücreti ve diğer yargılama giderlerinden sorumlu tutulamazlar. Mahkemece davalıların yargılama giderlerinden sorumlu tutulması doğru olmamıştır. Bir kısım davalılar vekilinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde olup hükmün bu nedenle bozulması gerekir ise de bu yanlışlığın düzeltilmesi HMK"nun 403. maddesi (HUMK"nun 438/7. fıkrası) gereğince yargılamanın tekrarını gerektirmediğinden hükmün 3, 4 ve 5. fıkralarında yazılı “Peşin yatırılan harcın düşümü ile kalan 2.243,70 TL harcın davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak hazineye irat kaydına, davacı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden hüküm gününde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince 4.517,50 TL nisbi vekalet ücretinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara verilmesine, davacılar tarafından yapılan 87,75 TL peşin harç, 45,00 TL davetiye gideri ve 392,60 TL keşif avansı olmak üzere toplam 525,35 TL yargılama giderlerinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara verilmesine” ilişkin bölümlerinin hüküm fıkrasından çıkartılmasına, bunun yerine “peşin alınan harç düşüldükten sonra kalan 2.243,70 TL karar ve ilam harcının davacılardan tahsili ile Hazine"ye gelir kaydına, davacılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacılar üzerinde bırakılmasına, davanın niteliği gereği davacılar lehine
avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına” sözcüklerinin yazılmasına, bir kısım davalılar vekilinin sair temyiz itirazlarının reddi ile Yerel Mahkeme hükmünün 6100 sayılı HMK"nun Geçici 3. maddesi yollaması ile HMK"nun 304. maddesi (1086 sayılı HUMK"nun 438/7. fıkrası) gereğince DÜZELTİLMİŞ BU ŞEKLİ İLE ONANMASINA, taraflarca HUMK"nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK"nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 2.244.00 TL harcın istek halinde temyiz eden bir kısım davalılar ... ve müştereklerine iadesine, 29.01.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.