
Esas No: 2018/895
Karar No: 2021/1080
Karar Tarihi: 22.09.2021
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2018/895 Esas 2021/1080 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Adana 2. İş Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; hazır beton işi ile iştigal eden davalının taşıma işini alt işveren şirketlere verdiğini, müvekkilinin davalı işyerinde makasçı ve kaynakçı olarak haftanın her günü 06.00-07.00 saatlerinden akşam 22.00-23.00 saatlerine kadar çalıştığını, çoğu zaman çalışma saatlerinin daha da fazla olduğunu, dini ve milli bayramlar ile resmî tatillerde de mesaisinin devam ettiğini, müvekkilinin uzun süre aylık ücretlerinin ödenmemesi, işlerin ağır olması, fazla çalışma ve hafta tatili ücretlerinin ödenmemesi sebebiyle iş sözleşmesini haklı nedenle feshettiğini ileri sürerek kıdem tazminatı, yıllık izin, fazla çalışma, hafta tatili ile genel tatil ücreti ve ödenmeyen ücret alacaklarının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı ... Çimento San. ve Tic. A.Ş. (...A.Ş.) vekili cevap dilekçesinde; davacının müvekkili şirkette değil, ... Denizcilik Acentesi Nak. Tic. Ltd. Şti.’de çalıştığını, alacakları varsa bu şirket tarafından ödenmesi gerektiğini, davacının asgari ücret aldığını, haftanın her günü 07.00-23.00 saatleri arasında çalıştığı iddiasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. Adana 2. İş Mahkemesinin 16.04.2015 tarihli ve 2012/248 E., 2015/182 K. sayılı kararı ile; davacının 15.04.1996-28.02.1997 ve 01.10.1998-05.03.2008 tarihleri arasında davalıya ait işyerinde alt işveren işçisi olarak çalıştığı, iş sözleşmesini yasal haklarının ödenmemesi nedeniyle haklı olarak feshettiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Adana 2. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 27.09.2017 tarihli ve 2017/11279 E., 2017/19525 K. sayılı kararı ile; “…1-Taraflar arasında işçiye ödenen aylık ücretin miktarı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
Dosya içeriğine göre hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacı tarafın tanık beyanlarına, emsal dosyalardaki ücret araştırması ve yapılan işin niteliğine göre belirlenen ücret esas alınarak tazminat ve işçilik alacakları tespit edilmiştir. Somut uyuşmazlıkta davalı işverenin tüm işçilerin mesleklerini dikkate almadan bordroda asgari ücret üzerinde gösterdiği sabittir. İşçilerin mesleklerinin farklı olması, kıdemleri dikkate alındığında tüm işçilerin ücretinin asgari ücret olmasının hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceği açıktır. Yapılması gereken davacının kıdemi, mesleği, fiilen yaptığı iş belirtilerek, iş kolu ile ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından veya iş kolunda birim işçilik fiyatları esas alınarak emsal ücret araştırılması ve bu emsal ücret diğer deliller ile birlikte değerlendirilerek davacının ücreti tespit edilerek, davacının tazminat ve alacaklarını belirlemektir. Eksik inceleme ile karar verilmesi hatalı olup bozma nedenidir.
2-Taraflar arasında işçinin fazla mesai, hafta tatili ve genel tatil alacağına hak kazanıp kazanmadığı da uyuşmazlık konusudur.
Somut olayda, her ne kadar hükme esas alınan bilirkişi raporuna göre davacı tanık anlatımlarına göre fazla mesai, hafta tatili ve genel tatil alacakları kabul edilmişse de, davacı tanıkları husumetli veya akrabası olup bu hususta başkaca delil bulunmamasına göre söz konusu alacakların reddedilmesi gerekirken kabul edilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Adana 2. İş Mahkemesinin 30.01.2018 tarihli ve 2017/377 E., 2018/86 K. sayılı kararı ile; davacı gibi çalışan işçilerin Yargıtay 7. ve 9. Hukuk Dairelerinin onama kararları ile işçilik alacaklarını aldıkları gözetildiğinde hukuki güvenlik ile işçi lehine yorum ilkeleri ve tüm dosya kapsamı itibari ile fazla mesai ile hafta tatili alacağına ilişkin çalışmaların tanık delili ile ispatının mümkün olduğu, bir diğer bozma sebebi yönünden ise; davacının ücreti asgari ücret kabul edilerek hesaplamanın asgari ücret üzerinden yapıldığı, ilk kararı sadece davalı tarafın temyiz ettiği, usuli kazanılmış hak ilkesi nazara alındığında artık davacının ücreti bakımından davalı taraf lehine kazanılmış hak oluştuğu, davacının da ilk kararı temyiz talebi olmadığından emsal ücretin araştırılmasında hukuki yararının olmayacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı yasal süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık;
1. Dosyada bulunan belge ve deliller değerlendirilmek suretiyle belirlenen ücret miktarının yerinde olup olmadığı, davacının ücretinin asgari ücret(doğrusu asgari ücretin yaklaşık 1,84 katı) olarak kabul edilmesi ve bu hususun davacı tarafından temyiz edilmemesi sebebiyle davacının ücretinin tespiti amacıyla emsal ücretin araştırılmasının usulî kazanılmış hak ilkesi nazara alındığında ilk kararı temyiz eden davalı taraf lehine kazanılmış hak oluşturup oluşturmayacağı; buradan varılacak sonuca göre davacının ücretinin tespiti amacıyla emsal ücret araştırması yapılmasının gerekip gerekmediği,
2. Aynı yerde çalışan bir kısım işçilerin açtıkları davalarda fazla çalışma, hafta tatili ile genel tatil ücreti alacaklarına hak kazanıldığının tespit edilmesi ve temyiz incelemesinde kararların onandığı dikkate alındığında; fazla çalışma, hafta tatili ile genel tatil ücreti alacaklarına ilişkin çalışmaların ispatında davalı aleyhine açtığı davası bulunan veya akraba olan davacı tanıklarının beyanları ile sözü edilen alacakların ispatının mümkün olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre davacının fazla çalışma, hafta tatili ile genel tatil ücreti alacaklarına hak kazanıp kazanamayacağı, noktalarında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
A. (1) numaralı uyuşmazlık yönünden yapılan incelemede;
12. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 32. maddesinin 1. fıkrasında, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır.
13. Ücret kural olarak dönemsel (periyodik) bir ödemedir. Kanunun kabul ettiği sınırlar içinde tarafların sözleşme ile tespit ettiği belirli ve sabit aralıklı zaman dilimlerine, dönemlere uyularak ödenmelidir. Yukarıda değinilen Kanun maddesinde bu süre en çok bir ay olarak belirtilmiştir.
14. İş sözleşmesinin tarafları, asgarî ücretin altında kalmamak kaydıyla sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilirler. İş sözleşmesinde ücretin miktarının açıkça belirtilmemiş olması, taraflar arasında iş sözleşmesinin bulunmadığı anlamına gelmez. Böyle bir durumda dahi ücret, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 401. maddesine (818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 323/2. maddesi) göre tespit olunmalıdır. İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı hâllerde ücretin miktarı, işçinin kişisel özellikleri, işyerindeki ya da meslekteki kıdemi, meslek unvanı, yapılan işin niteliği, iş sözleşmesinin türü, işyerinin özellikleri, emsal işçilere o işyerinde ya da başka işyerlerinde ödenen ücretler, örf ve adetler göz önünde tutularak belirlenir.
15. İş sözleşmesinin tarafları görünüşte bir ücret belirlemiş olabilirler, ancak bu ücret tarafların aralarında kararlaştırdıkları gerçek ücret olmayabilir. Uygulamada bazen taraflar arasında kararlaştırılmış olan gerçek ücret (örneğin SGK primlerini daha az ödemek amacıyla) bordroya yansıtılmamakta, daha düşük (örneğin asgari ücret) gösterilmektedir. Bu gibi durumlarda hâkim tarafından gerçek ücretin saptanması yoluna gidilmelidir (Süzek Sarper: İş Hukuku, 11. Baskı, İstanbul 2015, s:394, 395).
16. İş sözleşmesinin tarafları arasında ücret miktarı konusunda çıkabilecek ihtilaflarda gerçek ücretin her türlü delille ispatı mümkündür. Aylık ücreti gösteren para makbuzları, banka kayıtları, ticarî defter kayıtları, tanık beyanları gibi delillerle işçinin imzasını taşıyan ücret bordrolarında veya iş sözleşmesinde yazılı olan ücretin gerçek ücret olmadığı kanıtlanabilir. Ücretin mevcut delillerle şüpheye yer bırakmayacak şekilde belirlenmesi mümkün bulunmayan kimi durumlarda yapılacak iş, hizmet süresi ve diğer belirleyici özellikler göz önünde tutularak ve ayrıca ilgili meslek örgütlerinden sorulmak suretiyle de ücret belirlenebilir. Meslek örgütlerince bildirilen ücret miktarları tarafları ve mahkemeyi bağlayıcı nitelikte olmayıp, diğer bilgi ve belgelerle de desteklenmelidir.
17. Yapılan bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacının ücret miktarı iddia doğrultusunda net 800TL, brüt 1.117,48TL kabul edilmiştir. Davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece, “…Yapılması gereken davacının kıdemi, mesleği, fiilen yaptığı iş belirtilerek, iş kolu ile ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından veya iş kolunda birim işçilik fiyatları esas alınarak emsal ücret araştırılması ve bu emsal ücret diğer deliller ile birlikte değerlendirilerek davacının ücreti tespit edilerek, davacının tazminat ve alacaklarını belirlemektir.” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
18. Mahkemenin ücret miktarı konusundaki bozma kararına karşı direnme gerekçesi ise “…emsal ücretin belirlenmesi davacı yararına olacaktır. Dosyada ücret asgari ücret üzerinden belirlenmiş hesap buna göre yapılmıştır. Bununla birlikte kararı sadece davalı taraf temyiz etmiştir. Usuli kazanılmış hak ilkesi nazara alındığında artık davacının ücreti bakımından davalı taraf lehine kazanılmış hak oluşmuştur. Davacının da temyiz talebi olmadığına göre emsal ücret araştırması yapılmasında davacının hukuki yararı olmayacağı kanaatine varıldığından bu yönüyle de mahkememizce bozma ilamına karşı direnilmiştir.” şeklindedir.
19. Ne var ki; mahkeme kabulü aksine davacının ücreti asgari ücret olmayıp, yukarıda da açıklandığı üzere iddia doğrultusunda net 800TL, brüt 1.117,48TL kabul edilmiş ve bu miktarın asgari ücretin yaklaşık 1,84 katına tekabül ettiği anlaşılmıştır. Dolayısıyla mahkemenin ücret miktarı konusundaki direnme gerekçesi isabetsizdir.
20. Davacı tanıklarından ... ile ... 05.09.2012 tarihinde talimatla alınan beyanlarında “…Mesai ücretiyle birlikte 800,00 TL veriliyordu. son iki yıldır asgari ücret veriliyordu.” demekle, çıplak ücret miktarı konusunda tereddüt oluşmasına sebebiyet vermişlerdir.
21. Öyle ise, aylık ücretin tespiti için yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda bozma kararında değinildiği şekilde emsal ücret araştırması yapılmalıdır.
22. Hâl böyle olunca, mahkemece Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
23. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
B. (2) numaralı uyuşmazlık yönünden yapılan incelemede;
24. 4857 sayılı İş Kanunu"nun 63. maddesine göre;
“Genel bakımdan çalışma süresi haftada en çok kırkbeş saattir. Aksi kararlaştırılmamışsa bu süre, işyerlerinde haftanın çalışılan günlerine eşit ölçüde bölünerek uygulanır. (Ek cümle: 10/9/2014-6552/7 md.; Değişik cümle: 4/4/2015-6645/36 md.) Yer altı maden işlerinde çalışan işçilerin çalışma süresi; günde en çok yedi buçuk, haftada en çok otuz yedi buçuk saattir.
Tarafların anlaşması ile haftalık normal çalışma süresi, işyerlerinde haftanın çalışılan günlerine, günde onbir saati aşmamak koşulu ile farklı şekilde dağıtılabilir. Bu halde, iki aylık süre içinde işçinin haftalık ortalama çalışma süresi, normal haftalık çalışma süresini aşamaz. Denkleştirme süresi toplu iş sözleşmeleri ile dört aya kadar artırılabilir. (Ek cümle: 6/5/2016-6715/3 md.) Turizm sektöründe dört aylık süre içinde işçinin haftalık ortalama çalışma süresi, normal haftalık çalışma süresini aşamaz; denkleştirme süresi toplu iş sözleşmeleri ile altı aya kadar artırılabilir.
Çalışma sürelerinin yukarıdaki esaslar çerçevesinde uygulama şekilleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından hazırlanacak bir yönetmelikle düzenlenir”.
25. 4857 sayılı İş Kanunu"nun 63 ve devamı maddelerinde çalışma süresi düzenlenmiş olmakla birlikte "çalışma süresi" nin tanımı yapılmamıştır. Ancak 63. maddenin son fıkrası uyarınca 06.04.2004 tarihli ve 25425 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren İş Kanununa İlişkin Çalışma Süreleri Yönetmeliği’nin 3. maddesinde yer alan, "Çalışma süresi, işçinin çalıştırıldığı işte geçirdiği süredir. İş Kanununun 66 ncı maddesinin birinci fıkrasında yazılı süreler de çalışma süresinden sayılır. Aynı Kanunun 68 inci maddesi uyarınca verilen ara dinlenmeleri ise, çalışma süresinden sayılmaz." şeklindeki düzenleme ile çalışma süresinden ne anlaşılması gerektiği hüküm altına alınmıştır.
26. O hâlde işçinin çalıştırıldığı işte geçirdiği "fiili çalışma süresi" ile Kanun’un 66. maddesi uyarınca çalıştırıldığı işte fiilen geçmemiş olsa bile çalışılmış gibi sayılan hâller de "farazi çalışma süresi" olarak çalışma süresine dâhil edilmelidir.
27. Yine 4857 sayılı İş Kanunu"nun 63. maddesi haftalık çalışma süresinin 45 saat olduğunu hükme bağlamıştır.
28. Fazla çalışma ise 4857 sayılı Kanun’un 41 ilâ 43. maddelerinde düzenlenmiştir. Kanunun 41. maddesinin 1. fıkrasına göre, “Ülkenin genel yararları yahut işin niteliği veya üretimin artırılması gibi nedenlerle fazla çalışma yapılabilir. Fazla çalışma, Kanunda yazılı koşullar çerçevesinde, haftalık kırkbeş saati aşan çalışmalardır. 63 üncü madde hükmüne göre denkleştirme esasının uygulandığı hallerde, işçinin haftalık ortalama çalışma süresi, normal haftalık iş süresini aşmamak koşulu ile, bazı haftalarda toplam kırkbeş saati aşsa dahi bu çalışmalar fazla çalışma sayılmaz”.
29. Bu durumda denkleştirmenin uygulandığı hâller hariç, haftalık kırkbeş saati aşan çalışmaların fazla çalışma sayılarak, normal saat ücretinin yüzde elli yükseltilmesi sureti ile belirlenecek saat ücreti esas alınıp hesaplanarak işçiye ödenmesi gerekir.
30. 4857 sayılı İş Kanunu’nda öngörülen yüzde elli fazlasıyla ödeme kuralı nispi emredici niteliktedir. Tarafların sözleşmeyle bunun altında bir oran belirlemeleri mümkün değilse de, daha yüksek bir oran tespiti olanaklıdır.
31. 4857 sayılı İş Kanunu’nun hafta tatili ücretini düzenleyen 46. maddesinde, Kanun kapsamına giren işyerlerinde, işçilere tatil gününden önce 63. maddeye göre belirlenen iş günlerinde çalışmış olmaları koşulu ile yedi günlük bir zaman dilimi içinde kesintisiz en az yirmi dört saat dinlenme (hafta tatili) verileceği düzenlenmiş olup, aynı maddenin 2. fıkrasında çalışılmayan hafta tatili günü için işveren tarafından bir iş karşılığı olmaksızın o günün ücretinin tam olarak ödeneceği ifade edilmiştir.
32. 4857 sayılı İş Kanunu’nun “Ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalışma” başlıklı 44. maddesinde ise, ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalışılıp çalışılmayacağının toplu iş sözleşmesi veya iş sözleşmeleri ile kararlaştırılacağı, sözleşmelerde hüküm bulunmaması hâlinde söz konusu günlerde çalışılması için işçinin onayının gerektiği; 47. maddede de, Kanun kapsamındaki işyerleri bakımından ulusal bayram ve genel tatil günü olarak kabul edilen günlerde çalışma karşılığı olmaksızın o günün ücretinin tam olarak ödeneceği, tatil yapılmayarak çalışıldığında ise ayrıca çalışılan her gün için bir günlük ücretin ödeneceği hükme bağlanmıştır.
33. Bu aşamada, fazla çalışma, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalışıldığı iddiasının ispat koşulları üzerinde durulmasında yarar bulunmaktadır.
34. Gerek mülga 1475 sayılı İş Kanunu, gerekse hâlen yürürlükte bulunan 4857 sayılı İş Kanunu’nda fazla çalışmanın ispatı ile ilgili olarak özel bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenle anılan alacakların ispatı genel hükümlere tabidir.
35. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 6. maddesi uyarınca, “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür”.
36. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nın “İspat yükü” başlığını taşıyan 190. maddesinde de;
“(1) İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
(2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.” şeklinde düzenleme mevcuttur.
37. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 190. maddesinin 1. fıkrasında, ispat yükünün belirlenmesine ilişkin temel kural vurgulanmıştır. Buna göre, bir vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran taraf ispat yükünü üzerinde taşıyacaktır. 2. fıkrada ise, karinelerin varlığı hâlinde ispat yükünün nasıl belirleneceği düzenlenmiştir.
38. Dolayısıyla fazla çalışma yaptığını, hafta tatilleri ile ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalıştığını iddia eden işçi kural olarak, bu iddiasını ispat etmek zorundadır.
39. Fiili bir olgu söz konusu olduğundan kural olarak işçi, fazla çalışma yaptığını, hafta tatillerinde, ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalıştığını her türlü delille ispat edebilir. Bu konuda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın bu tür yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tarafların dinletmiş oldukları tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır.
40. Davacı işçi tarafından tanık deliline dayanılması hâlinde, gerek mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun (HUMK) 254. maddesi, gerekse 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 255. maddesi uyarınca, aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olaylar bulunmadıkça asıl olan tanıkların gerçeği söylemiş olmalarıdır.
41. Akrabalık veya diğer bir yakınlık başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamaz ise de, aynı işveren aleyhine dava açan kişiler davacı tanığı olarak dinlenmiş ise, birbirlerine tanıklık eden kişilerin beyanlarına ihtiyatla yaklaşılması ve bu tanıkların beyanlarının diğer yan delillerle birlikte değerlendirilerek sonuca gidilmesi gerekir.
42. Bu açıklamalar ışığında somut olaya gelince; hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacının dini bayramlarda bir gün tatil yaptığı kabul edilerek arife günü dâhil Ramazan bayramında 2,5 gün, Kurban bayramında 3,5 gün ile milli bayram ve resmî tatillerde çalışma karşılığı genel tatil ücreti, ayda 4 gün hafta tatilinde çalışma karşılığı hafta tatili ücreti ile tanık beyanları ve işin niteliği dikkate alınarak haftada 21 saat üzerinden fazla çalışma ücreti hesaplanmıştır.
43. Davalı temyizi üzerine Özel Dairece; davacı tanıklarının husumetli veya akraba oldukları, dosyada bu çalışmaları ispata yönelik başka delil bulunmadığından sözü edilen taleplerin reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle karar bozulmuştur.
44. Ancak davacı, tanık dışında emsal kararlara da delil olarak dayanmış olup, dinlettiği tanıklardan bir tanesinin akrabası olması başlı başına tanığın beyanını değerden düşürücü bir sebep de sayılamaz. Diğer taraftan, davalı da tanık deliline dayanmış ve 07.02.2013 tarihli duruşmada, tanığının daha önce aynı şartlar altında çalışan işçilerin dosyalarında dinlendiğini, süre verildiği takdirde ilgili duruşma tutanaklarını sunacaklarını beyan etmiş, 08.02.2013 havale tarihli dilekçe ekinde tanığının başka dosyalardaki beyanlarını içerir duruşma tutanaklarını sunmuştur. Davalının sunduğu bu duruşma tutanaklarına bakıldığında; davalı işyerinde yasal süreyi aşan çalışmanın olduğu görülmekte olup, davacı tanıklarının beyanlarının, davalı tanığının beyanlarıyla da desteklendiği anlaşılmıştır.
45. O hâlde uyuşmazlık konusu alacakların hüküm altına alınması isabetli olup, direnme kararı yerindedir.
46. Ne var ki; hüküm altına alınan çalışma günleri ve çalışılan saatler bakımından temyiz incelemesi yapılmadığından, bu hususta inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
47. Öte yandan, dava tarihi 12.03.2012 olmasına rağmen direnmeye ilişkin karar başlığında 27.11.2017 olarak yazılması mahallinde düzeltilebilir maddi hata olarak değerlendirilmiş ve ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
(1) numaralı uyuşmazlık yönünden davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen Geçici madde 3 atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, (III-A),
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
(2) numaralı uyuşmazlık yönünden direnme uygun bulunduğundan hüküm altına alınan çalışma günleri ve çalışılan saatlere ilişkin davalı vekilinin temyiz itirazının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, (III-B),
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 22.09.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.