4. Hukuk Dairesi 2020/2329 E. , 2020/2857 K.
"İçtihat Metni"
BÖLGE ADLİYE
MAHKEMESİ :... Bölge Adliye Mahkemesi 18. Hukuk Dairesi
İLK DERECE
MAHKEMESİ : ... 11. Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalılar ... ve ... aleyhine 28/12/2010 gününde verilen dilekçe ile hatalı tedavi nedeniyle maddi ve manevi tazminat istenmesi üzerine ilk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; maddi tazminat isteminin kısmen, manevi tazminat isteminin tümden kabulüne dair verilen 09/05/2019 günlü karara karşı davalıların istinaf başvurusu üzerine yapılan incelemede; istinaf başvurusunun kabulü ile... 11. Asliye Hukuk Mahkemesinin 09/05/2019 tarih ve 2010/929-2019/227 sayılı kararının HMK 353/1-b-3 maddesi uyarınca kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davalı vakıf yönünden idari yargının görevli olduğu gerekçesi ile davanın usulden reddine, diğer davalı yönünden davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine dair... Bölge Adliye Mahkemesi 18. Hukuk Dairesince verilen 11/03/2020 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Davacı vekili; 16/10/2010 tarihinde müvekkilinin sol kulağındaki işitme güçlüğü sebebiyle davalı doktor tarafından diğer davalı hastanede ameliyat edildiğini, ameliyat sonrası yüzünde kayma olduğunu ve baş dönmesi yaşadığını, 18/10/2010 tarihinde taburcu edildiğini, ameliyat sonrası kontrollerinde de şikayetlerinin geçeceği konusunda oyalanan müvekkilinin durumunda bir değişiklik olmaması nedeniyle başka doktorlara müracaat ettiğini, yapılan tetkikler sonucunda ameliyat sırasında davalı doktorun yüz sinirlerini kesmesi ve kulak zarını delmesi sebebiyle bir daha işitmesinin mümkün olmayacağını ancak denge kaybı ve yüzündeki kaymanın giderilebileceğini öğrenen müvekkilinin... Hastanesinde 06/12/2010 tarihinde ameliyat olması sonucu dengesinin düzeldiğini, ancak işitme kaybının devam ettiğini, davalı doktorun operasyon sırasında yüz sinirlerini kesmesi ve kulak zarını delmesi sebebiyle sol kulağının sağır olmasında, denge kaybı ve yüz kaymasına maruz kalmasında ağır kusurlu olduğunu, ameliyatın gerçekleştirildiği diğer davalı hastanenin ise ameliyatı gerçekleştiren doktorun hastane kadrosunda olması, doktorun gerekli özeni göstermemesi ve ihmalinden dolayı adam çalıştıran sıfatıyla sorumlu olduğunu belirterek, maddi ve manevi zararlarının tazmini isteminde bulunmuştur.
Davalı ... vekili, davacıda gelişen komplikasyonda müvekkilinin herhangi bir kusurlu işlemi ve özensizliğinin bulunmadığını belirterek, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Davalı Hastane vekili; müvekkili vakıf bünyesindeki hastanede operatör olarak görev yapan hekimin uyguladığı operasyonda tıbbi bir uygulama hatası bulunmadığını, her operasyonda olabilen komplikasyonların meydana gelmiş olabileceğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İlk derece mahkemesince; uyuşmazlığın çözümünde görevli olduğu kabul edilip işin esasına girilmek suretiyle, maddi tazminat isteminin kısmen, manevi tazminat isteminin tümden kabulüne karar verilmiştir.
Hükme karşı davalılar vekillerince istinaf isteminde bulunulmuştur.
Bölge adliye mahkemesi ilgili dairesince; davaya konu zararın Vakıflar Genel Müdürlüğüne bağlı ve kamu tüzel kişiliğini haiz bir hastanede yürütülen sağlık hizmeti esnasında meydana geldiği, davalıların sorumluluğuna dayanak yapılan olguların da kamu hizmetiyle ilgili ve hizmet kusuruna ilişkin olduğu, kamu tüzel kişisi olarak kanunla kurulan ve kamu hizmeti sunan vakıf hastanelerinin devlet hastanelerinden farklı tutulmasının hukuken olanaksız olduğu, İdarenin hizmet kusuru niteliğindeki eylemi sonucu meydana gelen zararlardan dolayı idari yargı yerinde tam yargı davası açılması gerektiği, diğer davalı doktorun da kamu tüzel kişiliğinde çalışan sıfatının bulunduğu gerekçesiyle, davalılar vekillerinin istinaf başvurularının kabulü ile HMK 353-1-b-2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davalı hastane yönünden yargı yolu caiz olmadığından davanın usulden reddine, diğer davalı doktor yönünden davanın husumet yokluğundan reddine karar verilmiş; karar, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
5737 sayılı Vakıflar Kanunu’nun 3. maddesinde cemaat vakıfları tanımlanmış olup, 5737 sayılı Kanun’un 4. maddesine göre bu vakıflar özel hukuk tüzel kişiliğine sahiptirler. Aynı Kanun’un 6. maddesine göre ise cemaat vakıfları, kendi mensuplarının seçtiği yönetim kurulları tarafından yönetilirler. Kanun’un 33. maddesi uyarınca cemaat vakıflarında iç denetim esas olup, ayrıca Türkiye’deki diğer vakıflar gibi Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından amaca ve yasalara uygunluk denetimi ve iktisadi işletmelerinin faaliyet ve mevzuata uygunluk denetimi yapılmaktadır. Diğer taraftan 2219 sayılı Hususi Hastaneler Kanunu’nun 1. maddesinde özel hastanelerin tanımı yapılmış olup, kuruluş, örgütleniş ve işleyiş biçimi itibariyle devlet veya diğer kamu tüzel kişisi dışındaki kişiler tarafından hizmet yürüten sağlık kuruluşları özel hastane olarak kabul edilmiş, buna göre gerçek kişi, adi ortaklık, dernek, vakıf ve Türk Ticaret Kanunu anlamında ticari şirketler tarafından kurulan ve işletilen hastaneler, özel hastane kapsamında değerlendirilmiştir.
Somut olayda; davacının ameliyat edildiği ...Hastanesi ... Cemaati tarafından kurulmuş özel bir hastane olup, davalılardan 5737 sayılı Kanun hükümlerine tabi ve mensuplarınca seçilen yönetim kurullarınca idare edilen bir cemaat vakfı olan ... tarafından yönetilmektedir. Vakıflar Genel Müdürlüğünün kanundan kaynaklı genel denetim yetkisi ise, bu vakfa kamu tüzel kişisi sıfatı kazandırmamaktadır.
Şu halde; davalı hastane özel hukuk tüzel kişisidir. Bu nedenle eldeki davanın görüm ve çözüm yeri adli yargıdır. Davalı özel hastanenin özel hukuk hükümlerine göre çalışanı olan diğer davalı doktora da davada husumet düşmektedir. Bu itibarla, Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesince işin esasına girilerek varılarak sonuca göre uygun bir karar verilmesi gerekirken, bu yönler gözetilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının HMK 371. maddesi gereğince BOZULMASINA, dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE 21/09/2020 gününde oy birliğiyle karar verildi.