Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/3030
Karar No: 2021/1077
Karar Tarihi: 22.09.2021

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/3030 Esas 2021/1077 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2017/3030 E.  ,  2021/1077 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi



    1. Taraflar arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonucunda Beykoz 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne dair 22.12.2016 tarihli ve 2016/332 E., 2016/584 K. sayılı kararın davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

    I. YARGILAMA SÜRECİ
    Davacı İstemi:
    2. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ile... Peyzaj İnş. San. Tic. Ltd. Şti. arasında müvekkiline ait villanın çevre düzenleme işlerini kapsayan 28.05.2007 ve 14.09.2007 tarihli iki adet sözleşme imzalandığını, müvekkilinin sözleşme bedeli olarak davalıya bir kısım ödemeler yaptığını, ancak davalının taahhüt ettiği edimleri sözleşmeye uygun olarak yerine getirmediği gibi davacının 14.09.2007 tarihli ikinci sözleşmeye düştüğü şerhi kabul etmesine rağmen, müvekkilinin şirket yetkilisi ...’a boş olarak verdiği senetler için sözleşmedeki birim fiyat farklarını düşmeden Beykoz İcra Müdürlüğünün 2008/3648 E. sayılı dosyasında müvekkili aleyhine kötü niyetle icra takibi başlattığını ileri sürerek edimlerini gereği gibi ifa etmeyen davalıya borçlu olmadığının tespitine, takibe konulan senetlerin iptaline, davalının %40 oranında icra inkâr tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
    Davalı Cevabı:
    3. Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin edimini süresinde, eksiksiz ve tam olarak ifa ederek 30.09.2007 tarihinde işi davacıya teslim ettiğini, davacının hiçbir kayıt ve şart ileri sürmeksizin işi kabul ettiğini, yapılan iş karşılığında davacıdan icra takibine konulan senetlerin alındığını, ancak davacının senetleri ödemediğini ve senetlerin protesto edildiğini, işi kabul ettikten on bir ay sonra müvekkilinin alacağını tahsil için icra takibi başlatması üzerine davacının işteki eksiklik iddiası ve borçlu bulunmadığının tespitini içeren davasının samimiyetsiz ve kötü niyetli olduğunu belirterek davanın reddini savunmuş, müvekkili yararına İİK."nın 72/4. maddesi uyarınca tazminata karar verilmesini istemiştir.
    Mahkemenin Birinci Kararı:
    4. Beykoz 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 23.07.2009 tarihli ve 2008/268 E., 2009/189 K. sayılı kararı ile; davacı ile ... Peyzaj İnş. San. Tic. Ltd. Şti. arasında 28.05.2007 ve 14.09.2007 tarihli iki adet sözleşme düzenlendiği, hükme esas alınan 02.07.2009 tarihli bilirkişi raporundan bahçe toprağı temini ve serilmesi bedelinin 8.000TL, otomatik sulama sistemi yapılması işinin 2.750TL, hazır rulo çim yapılması işinin 6.000TL, bitki temini işinin 16.873TL ve işçilik bedelinin 4.000TL olmak üzere toplam iş bedelinin 37.623TL olduğunun anlaşıldığı, 9.500TL ödeme düşüldüğünde davacının borcunun 28.123TL olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile; davacının bu miktar kadar borçlu olduğunun tespitine, fazlaya ilişkin taleplerin reddine, icra inkâr tazminatına hükmedilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
    Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:
    5. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
    6. Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesinin 14.12.2010 tarihli ve 2009/6536 E., 2010/6901 K. sayılı kararı ile;
    “…Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan menfi tespit istemine ilişkin olup, mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen karar taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
    1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre taraf vekillerinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
    2-Davacı, iş sahibi dava dışı ... Peyzaj Ltd. ile imzaladıkları 2 sözleşme ile kendisine ait villanın çevre düzenleme işlerini dava dışı şirkete yaptırdığını, iş bedelinin 45.000,00 TL olarak kararlaştırıldığını 10.000,00 TL’sinin nakit, kalan kısmının senetler karşılığı ödendiğini, düzenlenen senetlerin davalıya verildiğini yapılan işin eksik ve ayıplı yapıldığını belirterek, senetlerden dolayı borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini istemiş, yargılama sırasında nakit ödemenin 9.500,00 TL olduğu kabul edilmiştir. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda yapılan işin sözleşme birim fiyatlarıyla bedelinin 37.623,00 TL olduğu, işin ayıplı olduğu ancak süresinde ayıp ihbarında bulunulmadığından, bu hususun dikkate alınmadığı belirtilmiş, mahkemece de davacının tanık dinletme talebi gerekçe gösterilmeksizin reddedilerek bilirkişinin belirlediği bedelden 9.500,00 TL’lik nakit ödeme düşülerek kalan kısım üzerinden davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine karar verilmiştir. Ayıp ihbarı her türlü delille kanıtlanması mümkün olan bir husus olup, mahkemece davacının tanıklarının dinlenerek bilirkişiden alınacak ek rapor ile ayıbın niteliği saptanarak zamanında ayıp ihbarında bulunup bulunulmadığının belirlenmesi, bu iddia doğrultusunda davacının borçlu bulunmadığı miktarın belirlenmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle karar verilmesi doğru olmamış bu nedenle hükmün bozulması gerekmiştir.
    3-Davalının temyiz itirazlarına gelince; mahkemece hükümde icra inkâr tazminatı talebinin reddine karar verilmiş ise de, verilen tedbir kararı ile davalı tarafından yapılan icra takibinin durdurulduğu anlaşılmakla İİK’nın 72/IV. maddesine göre reddedilen kısım üzerinden tazminata hükmedilmesi gerekirken reddedilmesi doğru olmamış, kararın bu nedenle davalı yararına bozulması gerekmiştir.” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
    Mahkemenin İkinci Kararı:
    7. Beykoz 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 09.05.2013 tarihli ve 2012/218 E., 2013/230 K. sayılı kararı ile; dava konusu olayda tanık beyanlarına göre ayıp ihbarının zamanında yapıldığı, bilirkişi heyetinden alınan 22.04.2013 havale tarihli ek raporun birinci ihtimalinde belirtilen şekilde borç miktarının 18.926TL olduğu ve 9.500TL kısmî ödemenin mahsubu ile kalan borcun 9.426TL olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne icra dosyasında davacının davalıya 29.166,88TL borçlu olmadığının tespitine, kalan borç miktarının 9.426TL olduğuna, fazla isteğin reddine, takip tedbir yoluyla durdurulduğundan reddedilen 9.426TL"nin %40"ı kadar kötü niyet tazminatının davacıdan alınarak davalıya ödenmesine, davacı taraf tazminat isteğini temyiz etmediği gibi, davalının takipte haksız ve kötü niyetli olduğu da kesin tespit edilemediğinden davacının tazminat talebinin reddine, borcu aşan fazla ödeme varsa karar kesinleştiğinde davacıya iadesine karar verilmiştir.

    Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:
    8. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
    9. Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesinin 12.02.2014 tarihli ve 2013/4667 E., 2014/907 K. sayılı ikinci bozma kararı ile;
    “…Dava, İcra İflas Kanunu’nun 72. maddesi uyarınca açılmış menfi tespit istemine ilişkindir. Davalı reddini savunmuş, mahkemece verilen kısmen kabulüne dair karar, davalı vekilince temyiz edilmiştir.
    1-Dosyadaki yazılara ve mahkemece uyulan bozma kararı gereğince inceleme yapılarak hüküm verilmiş olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve bozmanın şümulü dışında kalarak kesinleşen cihetlere ait temyiz itirazlarının incelenmesinin artık mümkün olmamasına göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
    2-Hükmüne uyulan bozma ilâmı uyarınca dinlenilen tanık anlatımlarına göre ayıp ihbarının süresinde yapıldığı kabul edilmiştir. Uzman bilirkişilerden alınan raporda davalının gerçekleştirdiği ve kabul edilebilir nitelikte bulunan imalât tutarının 37.623,00 TL olduğu saptanmıştır. Dosyadaki delillere göre davacı iş sahibinin, gerek nakit olarak gerekse senetlerle 45.000,00 TL ödemede bulunduğu anlaşılmaktadır. Buna göre ödeme miktarından davalı yüklenicinin hak ettiği iş bedeli, kısaca kabul edilebilir imalât tutarı düşüldüğünde davacının 7.377,00 TL fazla ödemesi bulunur. O halde takibe konu senetler nedeniyle davacının 7.377,00 TL borçlu olmadığının tespitine karar verilmesi gerekirken, talep aşılarak 29.166,88 TL borçlu olmadığının tesbitine hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olduğu gibi, dosyaya uygun bulunmayan gerekçelerle ve bilirkişi raporuyla bağlı kalınması usul ve yasaya aykırı olmuş, bozulması gerekmiştir.” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
    Mahkemenin Üçüncü Kararı:
    10. Beykoz 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 06.11.2014 tarihli ve 2014/238 E., 2014/592 K. sayılı üçüncü kararı ile; uyulan bozma kararı doğrultusunda davanın kısmen kabulüne takip konusu senetler nedeni ile davacının davalıya 7.377TL borçlu olmadığının tespitine, fazla isteğin reddine, icra takibi tedbir yoluyla durdurulduğundan reddedilen 27.623TL miktar üzerinden hesaplanacak %40 kötü niyet tazminatının davacıdan alınarak davalıya ödenmesine, davacının tazminat talebini temyiz etmediği gibi, davalının takipte haksız ve kötü niyetli olduğu da tespit edilemediğinden davacı tarafın tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.
    Özel Dairenin Üçüncü Bozma Kararı:
    11. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
    12. Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesinin 03.06.2015 tarihli ve 2015/732 E., 2015/3049 K. sayılı üçüncü bozma kararı ile;
    “…Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanmış olup, yapılan icra takibi nedeniyle borçlu bulunulmadığının tespiti istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne, takip konusu senetler nedeniyle davanın davalıya 7.377,00TL borçlu olmadığının tespitine dair verilen karar davacı vekilince temyiz edilmiştir.
    Yerel mahkemenin davanın kısmen kabulüne dair 2008/268 Esas, 2009/189 Karar sayılı ilk kararının taraf vekillerince temyizi üzerine Dairemizden verilen 14.12.2010 gün, 2009/6536 Esas, 2010/6901 Karar sayılı bozma ilâmına uyularak yapılan yargılama sonucunda dinlenilen tanık beyanlarıyla ayıp ihbarının süresinde yapıldığı anlaşılmıştır. Hükme esas alınan 22.04.2013 tarihli bilirkişi kurulu ek raporunda kavram ve ifade kargaşası bulunmakla birlikte ek raporun ikinci sayfa tespit ve değerlendirmeler başlıklı bölümünün birinci bent beşinci fıkrasından eksik ve ayıplar dikkate alınarak davalı yüklenicinin davacı iş sahibinden isteyebileceği ve hakettiği iş bedelinin 18.926,00 TL olarak hesaplandığı anlaşılmaktadır. Davacı tarafça davalıya toplam 9.500,00 TL nakit ve 3 adet bono düzenlenmek suretiyle 35.000,00 TL olmak üzere toplam 44.500,00 TL nakit ve senetle ödeme yapıldığına göre bu miktardan hakedilen 18.926,00 TL iş bedeli düşüldüğünde bonoların 25.574,00 TL"lik kısmı karşılıksız kaldığından yapılan takip nedeniyle bu miktar üzerinden borçlu bulunmadığının tespitine karar verilmesi gerekirken mahkemenin 27.08.2008 gün 2012/218 Esas 2013/230 Karar sayılı 2. kararıyla 29.166,88 TL"lik bölüm yönünden borçlu bulunmadığının tespitine karar verilmiştir. Davalı vekilince temyiz edilen bu karar az yukarıda belirtilen hususlar gözden kaçırılarak Dairemizin 12.02.2014 gün 2013/4667 Esas, 2014/907 Karar sayılı ilâmı ile nakit ve senetlerle gerçekleşen ödeme tutarı 45.000,00 TL"den kabul edilebilir imalât tutarı 37.623,21 düşüldüğünde davacının 7.377,00 TL fazla ödemesi bulunduğundan bu miktarda borçlu bulunulmadığının tespitine karar verilmesi gerekçesiyle ikinci kez bozulmuştur. Yerel mahkemece 2. bozmaya uyularak davacının 7.377,00 TL yönünden borçlu bulunmadığının tespitine karar verilmiştir.
    Yerel mahkemece bozmaya uyulduğuna göre bozma ilâmında belirtilen hususlar lehine olan taraf için usulü kazanılmış hak teşkil eder ise de; usulü kazanılmış hak ilkesinin istisnalarından birisi de bozmanın maddi hataya dayalı olmasıdır. Dairemizin 12.02.2014 tarihli bozma ilâmı incelendiğinde ayıp ihbarının süresinde yapıldığı mahkemece kabul edilmiş ve Dairemizce de benimsenmiş olmasına rağmen bilirkişilerin ek raporunda belirledikleri eksik ve ayıplar dikkate alınarak yüklenicinin hakettiği bedel sanki eksik ve ayıp yokmuş gibi ilk kararda belirtilen miktarda 37.623,00 TL ve ödemeler toplamı da 9.500,00+35.000,00=44.500,00 TL olduğu halde 45.000,00 TL olduğu belirtilmek suretiyle maddi hata yapılmıştır. Bozma ilâmı maddi hataya dayalı olduğundan usulü kazanılmış hak teşkil etmesi de mümkün değildir.
    Bu durumda mahkemece az yukarıda hesaplanıp belirtildiği şekilde davacının davalıya icra takibine konu olan bonolardan dolayı 25.574,00 TL borçlu bulunmadığının tespitine karar verilmesini temin için kararın bozulması gerekmiştir.” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
    Mahkemenin Dördüncü Kararı ve devamında izlenen süreç:
    13. Beykoz 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 22.12.2016 tarihli ve 2016/332 E., 2016/584 K. sayılı dördüncü kararı ile; uyulan bozma kararı doğrultusunda davanın kabulüne (doğrusu kısmen kabulüne), icra dosyasında davacının davalıya 25.574TL borçlu olmadığının tespitine, davacının tazminat isteği üzerine verilen kararı ayrıca temyiz etmediğinden bu isteğin ve diğer fazlaya ilişkin taleplerinin reddine karar verilmiştir.
    14. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
    15. Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesinin 25.09.2017 tarihli ve 2017/1272 E., 2017/3125 K. sayılı kararı ile; davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine mahkemece verilen kararın temyiz incelemesinin Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna ait olduğu gerekçesiyle dava dosyasının Hukuk Genel Kuruluna gönderilmesine karar verilmiştir.

    II. UYUŞMAZLIK
    16. Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasında davacıya ait villanın çevre düzenleme işlerine ilişkin 28.05.2007 tarihli ve 14.09.2007 tarihli iki adet sözleşme imzalanan ve davacı iş sahibi tarafından süresinde ayıp ihbarının yapıldığı ispatlanan somut olayda; davalı yüklenicinin eksik ve ayıplı işler de dikkate alınarak hak ettiği iş bedeli alacağının ve davacıdan talep edebileceği imalat bedelinin ne kadar olduğu, buradan varılacak sonuca göre yapılan ödemeler de gözetilerek davacının icra takibine konu senetlerden dolayı davalıya borçlu olmadığı tutarın saptanması noktasında toplanmaktadır.

    III. ÖN SORUN
    17. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, işin esasının incelenmesine geçilmeden önce iki husus ön sorun olarak ele alınmıştır.
    Birinci Ön Sorun:
    18. Birinci ön sorun; mahkemenin son kararına yönelik temyiz itirazlarını inceleme görevinin, Hukuk Genel Kuruluna mı yoksa Özel Daireye mi ait olduğu hususudur.
    18.1. Öncelikle belirtilmelidir ki; 17.04.2013 tarihli ve 6460 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1. maddesiyle 18.06.1927 tarihli 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 439. maddesinin beşinci fıkrasından ve 1086 sayılı Kanun’un 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun"un 16. maddesi ile değiştirilmeden önceki 429. maddesinin üçüncü fıkrasından sonra gelmek üzere eklenen fıkrada: “Davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine alt mahkemece verilen kararın temyiz incelemesi, her hâlde Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılır” şeklinde düzenleme yapılmıştır. Anılan maddenin gerekçesinde ise; “Madde ile davanın esastan reddi veya kabulünü içeren kesin bozmaya uyularak tesis olunan kararların mevzuatta bir değişiklik olmadığı hâlde, önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine ilk derece mahkemesince verilen hükmün temyiz incelemesinin Yargıtay’ın ilgili dairesi yerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılması öngörülmektedir…” denilmektedir.
    18.2. Yapılan bu değişiklikle kanun koyucu tarafından Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna yeni bir görev verilmiş, davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine yerel mahkemece verilen kararın temyiz incelemesinin Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda yapılması öngörülmüştür.
    18.3. Öte yandan, Hukuk Genel Kurulunun görevi davanın esastan reddini veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararlarla sınırlı bulunmaktadır.
    18.4. Bu nedenle, “nihaî karar” kavramı üzerinde durulmasında yarar vardır.
    18.5. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK"nın) 294/1. maddesinde mahkemelerin usule veya esasa ilişkin bir nihaî kararla davayı sona erdireceği belirtilmektedir. Bilindiği gibi, hâkimin davadan el çekmesini gerektiren, davayı sonuçlandıran kararlarına “nihaî karar” denilmektedir. Nihaî kararlar, usule ilişkin nihaî kararlar veya esasa ilişkin nihaî kararlar (hükümler) olmak üzere ikiye ayrılır. Usule ilişkin nihaî kararlar, davanın esasıyla ilgili olmayan kararlar olup, başka bir ifade ile mahkemenin maddi hukuk bakımından değil de usul hukuku bakımından verdiği kararlardır. Bu nedenle, mahkemece verilen görevsizlik, yetkisizlik, davanın açılmamış sayılmasına ilişkin kararlar usule ilişkin nihaî kararlar olduğu gibi, dava şartı yokluğu nedeni ile verilen usulden ret kararları (HMK m. 115/2) da, usule ilişkin nihaî kararlardır.
    18.6. Esasa ilişkin kararlar ise hâkimin uyuşmazlığın esasını inceleyerek verdiği kararlardır (HMK m. 294/1). Başka bir anlatımla davada ileri sürülen taleplerin maddi hukuk açısından incelenerek esas bakımından kabul veya reddine ya da kısmen kabul ve kısmen reddine ilişkin kararlardır. Esasa ilişkin nihaî karar ile taraflar arasındaki uyuşmazlık esastan sona erer ve hüküm kesinleşince (kesin hüküm ortaya çıkınca), artık o uyuşmazlık (dava konusu) hakkında, aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak yeni bir dava açılamaz; açılırsa, kesin hükümden dolayı reddedilir.
    18.7. Mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen birinci karar, taraf vekillerinin temyizi üzerine Özel Dairece, birinci bendinde taraf vekillerinin sair temyiz itirazlarının reddi ile; ikinci bendinde ayıp ihbarının her türlü delille kanıtlanması mümkün olduğundan davacının tanıkları dinlenerek bilirkişiden alınacak ek rapor ile ayıbın niteliğinin saptanması, zamanında ayıp ihbarında bulunulup bulunulmadığının tespit edilmesi ve bu iddia doğrultusunda davacının borçlu olmadığı miktarın belirlenmesi; üçüncü bendinde davalının temyiz itirazları yönünden mahkemece verilen tedbir kararı ile davalı tarafından yapılan icra takibi durdurulduğundan, İİK’nın 72/IV. maddesine göre reddedilen kısım üzerinden tazminata hükmedilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuş; mahkemece bozma kararına uyularak dava konusu olayda tanık beyanlarına göre ayıp ihbarının zamanında yapıldığı, bilirkişi heyetinden alınan 22.04.2013 havale tarihli ek raporun birinci ihtimalinde belirtilen şekilde borç miktarının 18.926TL olduğu ve 9.500TL kısmî ödemenin mahsubu ile kalan borcun 9.426TL olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne icra dosyasında davacının davalıya 29.166,88TL borçlu olmadığının tespitine karar verilmiş; kararın davalı vekili tarafından temyizi üzerine Özel Dairece verilen ikinci bozma kararının birinci bendinde davalının diğer temyiz itirazlarının reddi ile, ikinci bendinde takibe konu senetler nedeniyle davacının 7.377TL borçlu olmadığının tespitine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle hüküm bozulmuş; mahkemece bozma kararına uyularak davanın kısmen kabulüne takip konusu senetler nedeni ile davacının davalıya 7.377TL borçlu olmadığının tespitine karar verilmiş; kararın davacı vekilince temyizi üzerine Özel Dairece verilen üçüncü bozma kararında; ikinci bozma kararının maddî hataya dayalı olduğu ve usulî kazanılmış hak teşkil etmesinin mümkün olmadığı, mahkemece davacının davalıya icra takibine konu olan bonolardan dolayı 25.574TL borçlu bulunmadığının tespitine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuş; mahkemece bozmaya uyularak davanın kabulüne, icra dosyasında davacının davalıya 25.574TL borçlu olmadığının tespitine karar verilmiştir.
    18.8. Görüldüğü üzere Özel Dairenin sonraki bozma kararı önceki bozmayı ortadan kaldıracak niteliktedir. Böyle olunca mahkemece sonraki bozma kararına uyularak verilen hükmün temyiz incelemesi Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılacaktır.
    18.9. O hâlde yukarıda içeriğine yer verilen hukukî olgular karşısında, mahkemece verilen son kararın temyizini inceleme görevinin Özel Daireye değil, Hukuk Genel Kuruluna ait olduğuna oy birliği ile karar verilerek birinci ön sorun aşılmıştır.
    İkinci Ön Sorun:
    19. İkinci ön sorun ise; mahkemece Özel Dairenin ikinci bozma kararına uyulmakla davalı yararına usulî kazanılmış hak oluşup oluşmadığı, Özel Dairenin ikinci bozma kararının maddî hataya dayalı olup olmadığı hususudur.
    19.1. Öncelikle “usulî kazanılmış hak” ile ilgili şu açıklamaların yapılmasında yarar vardır.
    19.2. Usule ait kazanılmış hak müessesi, Usul Yasasının dayandığı ana esaslardandır ve kamu düzeni ile de ilgilidir. 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda (HUMK) ve HMK’da “usulî kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Usulî kazanılmış hak kurumu, davaların uzamasını ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek, hukukî alanda istikrar sağlamak amacıyla Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
    19.3. Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usulî kazanılmış hak” olgusunun, birçok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır:
    a) Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK) ya da geçmişe etkili yeni bir kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma kararına uyulmuş olmakla oluşan usulî kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır.
    b) Benzer şekilde uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.
    c) Bu sayılanların dışında ayrıca görev konusu, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı ve harç gibi kamu düzeni ile ilgili konularda usulî kazanılmış haktan söz edilemez.
    d) Ayrıca Yargıtay bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî kazanılmış hak kuralı, usul hukukunun ana esaslarından olmakla ve Yargıtayca titizlikle gözetilmekle birlikte bu kuralın açık bir maddî hata hâlinde dahi katı bir biçimde uygulanması bazı Yargıtay kararlarında adalet duygusuyla, maddi olgularla bağdaşmaz bulunmuş ve dolayısıyla giderek uygulamada uyulan bozma kararının her türlü hukukî değerlendirme veya delil takdiri dışında maddi bir hataya dayanması hâlinde usulî kazanılmış hak kuralının hukukî sonuç doğurmayacağı esası benimsenmiştir.
    19.4. Maddi hataya dayalı bozma kararına uyulmuş olması hâlinde usulî kazanılmış hakkın bulunmadığından söz edilebilmesi için Yargıtay Dairesinin bozma kararında her türlü yorum, değer yargısı, hukukî değerlendirme veya delil takdirinin dışında hiçbir suretle başka biçimde yorumlanamayacak, tartışmasız ve açık bir maddi hata olması gerekir. Yargıtay tarafından dosya kapsamına uygun olmayacak şekilde açık ve tartışmasız bir maddi hata yapılması hâlinde, bu hata usulî kazanılmış hak oluşturmayacaktır.
    19.5. Yargıtay, maddi hatanın belirlendiği durumlarda soruna müdahale etmiş; maddi hataya dayalı onama ve bozma kararlarının karşı taraf lehine sonuç doğurmayacağı benimsenmiştir. Mahkemece uyulan bozma kararının her türlü hukukî değerlendirme veya delil takdiri dışında maddi bir hataya dayanması hâlinde usulî kazanılmış hak kuralının hukukî sonuç doğurmayacağı esası benimsenmiştir.
    19.6. Öte yandan 17.04.2013 tarihli ve 6460 sayılı Kanun ile HUMK’nın 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun ile değiştirilmeden önceki 429. maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen hüküm ile Yargıtay Dairesinin iki bozma kararı arasındaki çelişkinin giderilmesi için temyiz inceleme yetkisi Hukuk Genel Kuruluna verilmiştir. Böylelikle aynı Yargıtay Dairesinin birbiriyle çelişen kararlarının Hukuk Genel Kurulunda incelenerek giderilmesi amaçlanmıştır. Bu düzenleme birinci veya ikinci bozma kararı lehine bir doğruluk veya kesinlik karinesi ihdas etmemekte olup, düzenleme ile somut olay ekseninde iki zıt bozma kararından hangisinin uygun olduğuna yahut bunların dışında başka bir çözüm seçeneğinin bulunup bulunmadığına üçüncü defa Özel Daire değil de Yargıtay Hukuk Genel Kurulu karar verebilecektir. Bu düzenleme, üçüncü kararların türlerine bakılmaksızın temyizen incelenmesi yönünden direnme kararlarındaki rejimi bu kararlara da bir tür teşmil etmektedir. Bu itibarla HUMK’nın 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun ile değiştirilmeden önceki 429. maddesinin dördüncü fıkrası olarak eklenen hüküm de esasında usulî müktesep hakkın istisnalarından birini oluşturmaktadır.
    19.7. Nitekim aynı ilkelere Hukuk Genel Kurulunun 08.04.2021 tarihli ve 2017/1-2620 E., 2021/445 K. sayılı kararı, Hukuk Genel Kurulunun 18.03.2021 tarihli ve 2017/(13)3-704 E., 2021/303 K. sayılı kararı, Hukuk Genel Kurulunun 25.11.2020 tarihli ve 2017/11-2474 E., 2020/944 K. sayılı kararı ve Hukuk Genel Kurulunun 13.10.2020 tarihli ve 2017/15-430 E., 2020/744 K. sayılı kararında da değinilmiştir.
    19.8. O hâlde HUMK’nın 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun ile değiştirilmeden önceki 429. maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen hüküm usulî kazanılmış hakkın istisnasını teşkil ettiği gibi mahkemece birinci bozma kararına uyularak dinlenen davacı tanıklarının beyanlarıyla süresi içinde ayıp ihbarının yapıldığı ispatlandığı hâlde, Özel Dairenin ikinci bozma kararında bilirkişilerin ek raporunda eksik ve ayıplar da dikkate alınarak bulunan iş bedeli yerine sanki ayıp yokmuş gibi hesaplanan imalat bedeline itibar edilerek açıkça maddi hata yapıldığından ve maddi hataya dayalı ikinci bozma kararı usulî kazanılmış hak oluşturmayacağından, davalı yararına usulî kazanılmış hak doğduğundan söz etmenin mümkün olmadığına oy birliği ile karar verilerek ikinci ön sorun da aşılmak suretiyle işin esasının incelenmesine geçilmiştir.

    IV. GEREKÇE
    20. Bilindiği üzere eser sözleşmeleri iki tarafa karşılıklı borç yükleyen bir tür iş görme sözleşmesi olup, “eser” ve “bedel” olmak üzere iki temel unsuru vardır. Bu sözleşmelerde yüklenici, iş sahibine karşı yüklendiği özen borcu nedeniyle eseri yasa ve sözleşme hükümlerine, fen, teknik ve sanat kurallarına uygun olarak yaparak ve zamanında tamamlayarak iş sahibine teslim etmekle; iş sahibi de bu çalışma karşılığında ivaz ödemekle yükümlüdür.
    21. Uyuşmazlığın çözümü için eser sözleşmesinde “ayıp” ile ilgili genel açıklamaların yapılmasında fayda vardır.
    22. Eser sözleşmesi ilişkisinde ayıp, yüklenicinin meydana getirip iş sahibine teslim ettiği eserde bulunan sözleşme ve fenne aykırılıklardır. Başka bir ifadeyle ayıp, sözleşme ve eklerinde kararlaştırılan ve iş sahibinin beklediği amaca göre eserde bulunması gereken bazı vasıfların bulunmaması ya da olmaması gereken bazı bozuklukların bulunması şeklinde tanımlanmaktadır.
    23. Somut olayda uygulanması gereken ve uyuşmazlığın ortaya çıktığı tarihte yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 359-363. maddeleri (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) 474- 478) ayıplı işler hakkında uygulanır. Bu maddelerde yer alan düzenlemelere göre yüklenicinin ayıp nedeniyle sorumlu tutulabilmesi için eserin teslim edilmiş olması ve teslim edilen eserin ayıplı olması, ayıbın iş sahibinden kaynaklanmamış olması, iş sahibinin eseri muayene ve ayıbı ihbar yükümlülüğünü yerine getirerek eseri açık ya da zımnen kabul etmemiş olması gerekir.
    24. Eserin ayıplı yapılması sözleşmeye aykırılık teşkil etmekte olup; ayıp, açık ve gizli olabileceği gibi maddî ve hukukî ayıp şeklinde de olabilir.
    25. Açık ayıp, eserin teslimini müteakip makul süre içinde yapılan kontrol ve muayene sonucu görülüp tespit edilecek ayıptır.
    26. Gizli ayıp ise, basit bir kontrol ve muayene ile tespit edilemeyen, eserin kullanılmaya başlanmasından sonra ortaya çıkan ayıptır.
    27. Maddî ayıplar, açık veya gizli ortaya çıkan, gözle görülen ve duyu organları ile hissedilen ayıplardır. Bunun dışında gözle görülmeyen, ancak yapılmamış olması nedeniyle karşı tarafça fark edilen projenin onaylatılmaması, yapı kullanma izin belgesinin alınmaması gibi hukukî ayıplar vardır. Maddî ve hukukî ayıpların da tıpkı açık ve gizli ayıplar gibi yükleniciye ihbar edilmesi zorunludur.
    28. Mülga Borçlar Kanunu’nun 359/1. maddesi (TBK’nın 474/1. maddesi) gereğince iş sahibinin eserin tesliminden sonra işlerin olağan akışına göre mümkün olduğunca en kısa sürede eseri gözden geçirip muayene ederek varsa açık ayıpları tespit etmek ve bu ayıpların neler olduğunu tek tek açıklamak suretiyle gecikmeksizin sözlü veya yazılı olarak yükleniciye bildirmesi gerekir. Gerek mülga BK’da gerekse TBK’da iş sahibinin muayene ve ihbar süreleri açıkça belirlenmemiş olup, işin niteliği ve olayın özelliğine, imal edilen eserin büyüklüğü ve genişliğine göre süreler farklı olacak ve işin uzmanı bilirkişiler tarafından belirlenecektir. Muayene ve gözden geçirmeyi veya ayıbın belirlenmesini iş sahibi bizzat yapabileceği gibi, mülga BK’nın 359/2. ve TBK’nın 474/2. maddesine göre mahkeme aracılığıyla bilirkişi raporu ile de tespit ettirmesi mümkündür. Açık ayıpta iş sahibi muayene ve ihbar yükümlülüğünü yerine getirmezse, mülga BK’nın 362/2. maddesine göre eseri kabul etmiş sayılır ve yüklenici açık ayıplarla ilgili sorumluluktan kurtulur.
    29. Gizli ayıplarla ilgili mülga BK’nın 359/1. maddesindeki makul sürede muayene ve ihbar yükümlülüğüne ilişkin düzenleme mevcut değildir. Ancak mülga BK’nın 362/3. maddesi ve TBK’nın 477/3. maddesinde, eserdeki ayıbın sonradan ortaya çıkması hâlinde, iş sahibinin gecikmeksizin durumu yükleniciye bildirmek zorunda olduğu, aksi takdirde eseri olduğu gibi kabul etmiş sayılacağı belirtilerek gizli ayıplar yönünden de iş sahibine ortaya çıkar çıkmaz gecikmeksizin yükleniciye ayıbı ihbar etmek yükümlülüğü getirilmiştir.
    30. Mülga Borçlar Kanunu’nda ve TBK’da eserdeki açık ve gizli ayıpların yükleniciye bildirim şeklinin nasıl olacağına dair herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Ayıp ihbarının yazılı olarak yapılması ispat kolaylığı sağlar. Ancak ayıp ihbarı hukukî işlem olmayıp, hukukî işlem benzeri maddî vakıa olduğundan, Yargıtay’ın yerleşik içtihat ve uygulamalarında eser sözleşmelerinde aksi sözleşmede veya eki şartnamelerde kararlaştırılmadıkça taraflar tacir dahi olsa ayıp ihbarının her türlü delille ve bu arada tanık beyanı ile de ispatlanabileceği kabul edilmektedir.
    31. Ayıp hâlinde iş sahibinin hakları BK’nın 360. maddesinde (TBK’nın 475. maddesi) düzenlenmiştir. Bu maddeye göre iş sahibinin seçimlik hakları; eserin iş sahibinin kullanamayacağı veya hakkaniyet gereği kabule icbar edilemeyecek derecede ayıplı olması hâlinde sözleşmeden dönme, eseri alıkoyup ayıp oranında bedelden indirim yapılmasını isteme veya aşırı bir masraf gerektirmediği takdirde, bütün masrafları yükleniciye ait olmak üzere eserin ücretsiz onarılmasını isteme haklarıdır. İş sahibi bu seçimlik haklarının yanında ayıplı meydana getirilmiş olan eserin neden olduğu zararın tazminini de isteyebilir. Başka bir anlatımla iş sahibi tazminat hakkı ile seçimlik haklarını birlikte kullanabilir. Tazminatın istenebilmesi için de, ayıpta yüklenicinin kusurunun bulunması ve ayıp ihbarının süresinde yapılmış olması gerekir.
    32. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; taraflar arasında imzalanan 28.05.2007 tarihli ve 14.09.2007 tarihli iki adet sözleşme gereğince davacı iş sahibine ait villanın çevre düzenleme işlerini üstlenen davalının edimlerini gereği gibi ifa etmediği, işin eksik ve ayıplı yapıldığı ileri sürülerek iş bedeli karşılığı ödenen senetlere dayalı icra takibinden dolayı menfi tespit istemiyle açılan davada, mahkemece bozmaya uyularak ayıp ihbarının tanık dahil her türlü delille kanıtlanmasının mümkün olduğu gözetilerek davacının tanıkları dinlenip makul süresi içinde ayıp bildiriminin yapıldığının saptanması üzerine bilirkişi heyetinden alınan ek raporda eksik ve ayıplı işler de dikkate alınarak yapılan nefaset kesintisi ile davalı yüklenicinin gerçekleştirdiği imalatlar karşılığında hak ettiği iş bedelinin 18.926TL hesaplandığı, davalıya 9.500TL nakit ve toplam tutarı 35.000TL olan üç adet bono ile 44.500TL ödendiğinin belirlenmesi karşısında davacının takip konusu bonolar nedeniyle 25.574TL borçlu olmadığının tespitine karar verilmesi doğrudur.
    33. Hâl böyle olunca, mahkemece usul ve yasaya uygun olarak verilen karar onanmalıdır.

    V. SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun olan kararın ONANMASINA,
    Aşağıda dökümü yazılı (1.112,60TL) harcın temyiz edenden alınmasına,
    6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 22.09.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi