Esas No: 2014/783
Karar No: 2018/46
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2014/783 Esas 2018/46 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Sulh Ceza
Günü : 07.05.2008
Sayısı : 309-95
Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan sanık ..."ın TCK"nun 179/2, 62, 50/1-a ve 52/2-4. maddeleri gereğince 500 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ve 5271 sayılı CMK’nun 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile 5 yıl denetim süresine tâbi tutulmasına ilişkin hüküm itiraz edilmeksizin kesinleşmiştir.
Bu hükme yönelik Adalet Bakanlığının 11.10.2013 gün ve 63202 sayılı kanun yararına bozma talebi ve bu talep üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 08.11.2013 gün ve 348035 sayılı ihbarnamede;
"Trafik güvenliğini tehlikeye sokmak suçundan sanık ...’ın 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 179/3, 62/1 ve 50/1 -a. maddeleri uyarınca 500 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 231. maddesi gereğince sanık hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair Silivri 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 07.05.2008 tarihli ve 309-95 sayılı kararını kapsayan dosya incelendi.
Dosya kapsamına göre; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/7. maddesinin "aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için Önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa davanın reddine karan verilir" şeklindeki düzenlemesi karşısında aynı fiil nedeniyle aynı sanık hakkında ikinci kez mahkûmiyet hükmü kurulamayacağı gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediği" gerekçesiyle hükmün kanun yararına bozulmasının istenmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 13.01.2014 gün ve 27259-169 sayı ile;
"İncelenen dosya içeriğine göre, sanık ..."ın 17.06.2007 tarihinde 275 promil alkollü olarak kullandığı aracı ile trafik kazası yaptığı iddiasıyla Silivri Cumhuriyet Başsavcılığının 20.06.2007 tarih ve 2007/1029 esas sayılı iddianamesiyle sanık hakkında trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan açılan dava sonucunda, Silivri 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 27.09.2007 tarih ve 2007/258-500 esas ve karar sayılı ilamı ile, atılı suçtan 500 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilip bu cezanın infaz edildiği, ancak aynı eylem nedeniyle Silivri Cumhuriyet Başsavcılığının bu kez 30.07.2007 tarih ve 2007/1238 esas sayılı iddianamesiyle açılan davada, Silivri 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 07.05.2008 tarih ve 309-95 sayılı kararı ile, trafik güvenliğini tehlikeye sokmak suçundan TCK"nın 179/3, 62/1 ve 50/1-a. maddeleri uyarınca 500 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, CMK"nın 231. maddesi gereğince sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği anlaşıldığından, CMK"nın 223/7. maddesinde yer alan "Aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa davanın reddine kararı verilir" şeklindeki düzenleme karşısında, aynı fiil nedeniyle aynı sanık hakkında ikinci kez mahkûmiyet hükmü kurulamayacağı gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediğinden;
Kanun yararına bozma talebine atfen düzenlenen tebliğnamedeki bozma isteği incelenen dosya kapsamına göre yerinde görüldüğünden, daha sonra açılan dava sonucunda verilen Silivri 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 07.05.2008 tarih ve 309-95 sayılı kararının CMK"nın 309. maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasına, bozma nedenine göre işlem yapılarak, sanık ... hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesine yönelik hüküm fıkrasının "1- Sanığın suç tarihinde işlediği aynı fiili nedeniyle daha önceden açılmış bir dava olduğu anlaşıldığından CMK"nın 223/7. maddesi gereğince sanık hakkında açılan davanın reddine, 2- Yargılama giderlerinin kamu üzerinde bırakılmasına" şeklinde düzeltilmesine, müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına” karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 27.03.2014 gün ve 348035 sayı ile;
“Açıklanması geri bırakılmış bulunan mahkûmiyet hükmünün bünyesine dahil olan hukuka aykırılığın kanun yararına bozma yasa yoluna konu olup olamayacağının belirlenmesine ilişkindir.
Uyuşmazlığın çözümü için hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun hukuki niteliğine bakıldığında;
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, 15.07.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununun 23. maddesiyle çocuklar hakkında, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Yasanın 23. maddesine eklenen 5-14. fıkralar ile büyükler için kabul edilmiştir.
Mahkûmiyet hükmünde tayin olunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezasından ibaret olması, suçun, Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan İnkılap Kanunlarında yer alan suçlar ile 01.03.2008 tarihinden itibaren işlenen suçlarda ise, suçun ayrıca 3713 sayılı Kanun ile 1632 sayılı Kanun kapsamında yer alan suçlardan olmaması, sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmaması, suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tamamen giderilmesi, sanığın bu kurumun uygulanmasını kabul etmesi koşullarının birlikte gerçekleşmesi ve mahkemece de, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması halinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek, sanık beş yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulacak ve denetim süresince de dava zamanaşımı süresi duracaktır. Sanığın denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlememesi ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranması halinde hakkında tesis olunan hüküm kaldırılarak davanın düşmesine karar verilecek, denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde hakkındaki mahkûmiyet hükmü açıklanacak, yükümlülüklerin yerine getirilmemesi durumunda ise, kısmen infaza karar verilebileceği gibi koşulları bulunmakta ise hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesi suretiyle yeni bir mahkûmiyet hükmü de tesis edilebilecektir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 07.04.2009 gün ve 64-83, 06.04.2010 gün ve 76-77 ile 01.06.2010 gün ve 102-135 sayılı kararlarında da belirtildiği üzere; sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması bünyesinde iki karar barındıran bir kurumdur. İlk karar teknik anlamda hüküm sayılan ancak açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi nedeniyle hukuken varlık kazanamayan bu nedenle hüküm ifade etmeyen, koşullara uyulması halinde düşme hükmüne dönüşecek, koşullara uyulmaması halinde ise varlık kazanacak olan mahkûmiyet hükmü, ikinci karar ise, bu ön hükmün üzerine inşa edilen ve önceki hükmün varlık kazanmasını engelleyen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararıdır. Bu ikinci kararın en temel ve belirgin özelliği varlığı devam ettiği sürece, ön hükmün hukuken sonuç doğurma özelliği kazanamamasıdır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı başvurulacak yasa yolu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 231. maddesinin 12. fıkrası gereğince ‘itiraz’ yasa yoludur. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının üzerine inşa edildiği hüküm ise, bilahare davanın düşmesi kararı verildiğinde veya hükmün açıklanması ya da yeni bir hüküm kurulması halinde varlık kazanacağından ve ancak bu halde 1412 sayılı Kanunun 305 ve 5271 sayılı Kanunun 223. maddeleri uyarınca temyiz edebilme olanağına kavuşabileceğinden, bu aşamadan önce hukuken varlık kazanmamış bulunan bu hükmün temyiz merciince denetlenebilme imkânı bulunmamaktadır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kanun yararına bozma yasa yoluyla da denetlenmesi mümkündür. Ancak, kanun yararına bozma yasa yolunda, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, 5271 sayılı Kanunun 309. maddesinde aleyhe bozma yasağının sadece davanın esasını çözümleyen hükümlerle sınırlı olarak kabul edilmesi nedeniyle 5271 sayılı Yasanın 5-14. fıkralarındaki koşullar kapsamında denetlenecek, hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının bulunup bulunmadığı, ceza miktarı, daha önceden kasıtlı bir suçtan mahkûmiyet, zararın giderilip giderilmediği, suçun İnkılap Yasasında belirtilen suçlardan bulunup bulunmadığı, Askeri Ceza Kanunu ile 3713 sayılı Kanun kapsamındaki suçlardan olup olmadığı ve denetim süresinin doğru tayin edilip edilmediği gibi hususlar denetlenecektir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının dayanağını oluşturan mahkûmiyet hükmü ise, hükmün açıklanması, düşme kararının verilmesi veya yeni bir mahkûmiyet hükmünün tesisinden sonra temyiz incelemesine konu olabilecek, temyiz yasa yoluna başvurulmadan kesinleşmesi halinde ise koşulları bulunduğu takdirde kanun yararına bozma yasa yolu ile incelenebilecektir. Hükmün içeriğindeki hukuka aykırılıklar ancak hükmün hukuken varlık kazanması halinde olağan ve olağanüstü yasa yolları denetimine konu olabileceğinden, henüz hukuken varlık kazanmayan bir hükmün ne olağan nede olağanüstü yasa yolu denetimine konu olması mümkün değildir. Bu itibarla, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verildiği durumda, hükmün içeriğine dahil bulunan hukuka aykırılıkların kanun yararına bozma yasa yolu ile denetlenmesi imkânı bulunmamaktadır.
Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 22.05.2012 tarih ve 498-211 karar sayılı; "....Görüldüğü gibi, hükmün içeriğindeki hukuka aykırılıklar ancak hükmün hukuken varlık kazanması halinde olağan ve olağanüstü yasa yolu denetimine konu olabileceğinden, henüz hukuken varlık kazanmayan bir hükmün ne olağan nede olağanüstü yasa yolu denetimine konu edilmesi mümkün değildir. Bu nedenle, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verildiği ahvalde hükmün içeriğine dahil bulunan hukuka aykırılıkların, yasa yararına bozma yasa yoluyla denetlenmesi olanağı bulunmamaktadır. Yasa koyucu hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının üzerine inşa edilen mahkûmiyet hükmünün olağan yasa yolu olan temyizen incelenmesini dahi yasaklamışken, henüz hukuken varlık kazanmamış bu hükümdeki hukuka aykırılıkların olağan denetim süreci sonlanmadan, olağanüstü bir yasa yolu olan yasa yararına bozma yasa yoluyla denetlenebileceğini kabul etmek, yasa yollarında hakim olan temel ilkelere açıkça aykırılık oluşturacağı gibi, temyiz ve kanun yararına bozma yasa yolunun gerek başvuru koşulları, gerekse sonuçlarındaki farklılıklar ile olağanüstü bir yasa yolu olan kanun yararına bozma kurumunun konuluş amacı nazara alındığında ileride telafisi mümkün olmayan sorunlara da yol açabilecektir.
Diğer taraftan henüz hukuki varlık kazanmayan bir hükmü, ancak kesinleşmiş hükümlere karşı son yasal çare olarak başvurulabilecek bir yasa yolu denetimine tabi kılmak 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin 5. fıkrasının; "...Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ifade eder",
11. fıkrasının; "Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi karan verilir"
8. fıkrasının; "Denetim süresi içinde dava zamanaşımı durur."
Şeklindeki düzenlemelerine açıkça aykırı olduğu gibi, bir kararın olağan denetim yolları ile incelenmeksizin doğrudan olağanüstü yasa yoluna tabi kılınması sonucunu doğuracağından, yasa yollarındaki sisteme de aykırılık oluşturur. Ayrıca, bir kararın biri olağanüstü diğeri olağan olmak üzere iki kez aynı temyiz merciince farklı yöntemlerle incelenmesi usul karmaşasına yol açacak ve böyle bir uygulama yasa yollarının konuluş amacına da aykırılık teşkil edecektir" şeklindeki ilamında da, mahkûmiyet hükmü kurulup, hükmün açıklanmasının geri bırakıldığı olayda, aynı sanık hakkında aynı fiil nedeniyle ikinci kez açılan kamu davasının önceden verilmiş bir hüküm bulunduğundan bahisle reddi gerektiğine dair kanun yararına bozma isteminde, bozma nedeninin, henüz açıklanmamış bulunan mahkûmiyet hükmünün bünyesine dahil olan bir hukuka aykırılık olması nedeniyle yerinde bulunmayan kanun yararına bozma isteminin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
Gene Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 16.12.2013 gün ve 2861-25212 sayılı, 11. Ceza Dairesinin 22.01.2014 gün ve 26649-1213 sayılı ve 15. Ceza Dairesinin 17.02.2014 gün ve 89-2722 sayılı ilamlarında da, henüz açıklanıp, varlık kazanmamış bulunan mahkûmiyet hükmüne ilişkin olan hukuka aykırılıkların kanun yararına bozma yasa yoluna konu olamayacağı kabul edilmiştir.
Bu açıklamalar karşısında, somut olaya bakıldığında, hükümlü ... hakkında tesis olunan mahkûmiyet hükmünün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildiğinden, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 223/7. maddesi uyarınca aynı fiil nedeniyle aynı sanık hakkında ikinci kez mahkûmiyet hükmü kurulamayacağının gözetilmemesine ilişkin hukuka aykırılık iddiasının, henüz hukuken varlık kazanmamış olan mahkûmiyet hükmüne yönelik olması nedeniyle kanun yararına bozma yasa yoluna konu olması mümkün değildir.
Bu nedenle Özel Dairece, henüz açıklanmamış bulunan mahkûmiyet hükmüne ilişkin olan kanun yararına bozma isteminin reddine karar verilmesi yerine yazılı şekilde istemin kabulüne ve sanık hakkındaki kamu davasının reddine karar verilmesinin isabetli olmadığı" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 10.09.2014 gün ve 8623-17462 sayı ile; itiraz nedeninin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Sanık hakkında aynı eylem nedeniyle açılan mükerrer dava sonucu davanın reddi kararı yerine kurulan mahkûmiyet hükmünün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın kanun yararına bozma konusu yapılıp yapılamayacağının,
2- Mahkemece aynı eylem nedeniyle sanık hakkında açılan davada mahkûmiyet hükmünün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilip verilmeyeceğinin,
3- Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kanun yararına bozulması üzerine davanın reddi kararının Özel Dairece mi yoksa yerel mahkemece mi verilmesi gerektiğinin,
Belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık hakkında 17.06.2007 tarihinde 275 promil alkollü vaziyette araç kullanması nedeniyle Silivri Cumhuriyet Başsavcılığınca 20.06.2007 gün ve 1029-392 sayılı iddianame ile açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda Silivri 2. Sulh Ceza Mahkemesince 27.09.2007 gün ve 258-500 sayı ile sanığın TCK"nun 179/3-2, 62, 50/1-a, 52/2-4 maddeleri gereğince 500 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği,
Aynı olay nedeniyle sanık hakkında Silivri Cumhuriyet Başsavcılığınca 30.07.2007 gün ve 1238-484 sayı ile cezalandırılması istemiyle ikinci kez kamu davası açıldığı, yapılan yargılama sonucunda Silivri 1. Sulh Ceza Mahkemesince 07.05.2008 gün ve 309-95 sayı ile TCK"nun 179/2, 50 ve 52. maddeleri gereğince 500 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin hükmün CMK"nun 231/5. maddesi gereğince açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği ve itiraz edilmeksizin kesinleştiği,
Silivri 1. Sulh Ceza Mahkemesince 07.05.2008 gün ve 309-95 sayı ile verilen karara karşı Adalet Bakanlığınca davanın reddine karar verilmesi gerekirken hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiğinden bahisle kanun yararına bozma talebinde bulunulduğu,
Anlaşılmaktadır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, hukukumuzda ilk kez çocuklar hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununun 23. maddesi ile kabul edilmiş, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanunun 23. maddesiyle 5271 sayılı Kanunun 231. maddesine eklenen 5 ila 14. fıkrayla büyükler için de uygulamaya konulmuş, aynı Kanunun 40. maddesi ile 5395 sayılı Kanunun 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılıklar hariç tutulmak kaydıyla çocuk suçlular ile yetişkin suçlular, hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı şartlara tâbi kılınmıştır.
Başlangıçta yetişkin sanıklar yönünden yalnızca şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak, hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezaları için kabul edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması, 5728 sayılı Kanunun 562. maddesi ile 5271 sayılı Kanunun 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklik sonucu, Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlar istisna olmak üzere, hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezalarına ilişkin suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiş, maddenin 8. fıkrasına hüküm tarihinden sonra 28.06.2014 gün ve 29044 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanunun 72. maddesiyle "Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasına karar verilemez" cümlesi eklenmiştir.
5560, 5728, 6008 ve 6545 sayılı Kanunlarla 5271 sayılı CMK"nun 231. maddesinde yapılan değişiklikler göz önüne alındığında, hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için;
1) Suça ilişkin olarak;
a- Yapılan yargılama sonucu hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası olması,
b- Suçun Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlardan olmaması,
2) Sanığa ilişkin olarak;
a- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm edilmemiş olması,
b- Yargılamaya konu kasıtlı suçun, sanık hakkında daha önce işlediği başka bir suç nedeniyle verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına ilişkin denetim süresi içinde işlenmemiş olması,
c- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
d- Mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önüne alınarak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması,
e- Sanığın, hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması,
Şartlarının gerçekleşmesi gerekmektedir.
Bu şartların varlığı hâlinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve on sekiz yaşından büyük olan sanıklar beş yıl, suça sürüklenen çocuklar ise üç yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tâbi tutulacaktır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, esas itibarıyla bünyesinde iki karar barındıran bir kurumdur. İlk karar teknik anlamda hüküm sayılan ancak açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi nedeniyle hukuken varlık kazanamayan bu nedenle hüküm ifade etmeyen, koşullara uyulması halinde düşme hükmüne dönüşecek, koşullara uyulmaması halinde ise varlık kazanacak olan mahkûmiyet hükmüdür. İkinci karar ise, bu ön hükmün üzerine inşa edilen ve önceki hükmün varlık kazanmasını engelleyen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararıdır. Bu ikinci kararın en temel ve belirgin özelliği varlığı devam ettiği sürece, ön hükmün hukuken sonuç doğurma özelliği kazanamamasıdır.
Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildikten sonra, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CMK’nun 223. maddesi uyarınca düşmesine karar verilecek, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranılması hâlinde ise CMK"nun 231/11. maddesi gereğince hüküm açıklanacak, ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı hâlinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilecektir.
CMK"nun 231/5. maddesinde sanık hakkında hukuki bir sonuç doğurmadığı belirtilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı sanığın belirli sürelerle denetime tabi tutulmasını öngörmesi, adli sicile işlenmese dahi kendisine mahsus bir sisteme kaydedilmesi, 6545 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten sonra ikinci kez hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesine engel teşkil etmesi, yine müsadere, yargılama giderleri ve bu kapsamda vekâlet ücretinin sanığa yüklenmesi bakımından hukuki etkilerinin bulunması nedenleriyle bu karar esasında kesin bir hükmün hukuki sonuçlarını doğurmaktadır. (Nur Centel-Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayıncılık, 13. Bası, İstanbul, 2016, s. 779-780)
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesin bir hükmün hukuki sonuçlarını doğurduğu tespitinden sonra kurumun tabi olduğu olağanüstü kanun yolunun belirlenmesi açısından kanun yararına bozma konusuna ilişkin açıklamalara da değinmek gerekmektedir.
Kanun yararına bozma yoluna kimlerin, ne şekilde başvurabileceği CMK"nun 309. maddesinde belirtilmiştir. 309. maddenin 3. fıkrasında, “Yargıtay’ın ceza dairesi ileri sürülen nedenleri yerinde görürse hükmü kanun yararına bozar” denilmektedir. Madde metninde aleyhe bozma yapılıp yapılmayacağına ilişkin bir açıklık yoktur. Ancak, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 14.06.2005 gün ve 55-64; 04.07.2006 gün ve 185-175 sayılı kararları ve yerleşmiş içtihatlarında vurgulandığı üzere; sanık aleyhine kanun yararına bozma kanun yoluna başvurulabilmesi mümkündür; fakat, bu halde hükmün aleyhe sonuç doğurmamak üzere bozulması gerekir.
Kanun yararına bozma yoluna başvurulması halinde söz konusu olabilecek bozma nedenleri ve sayılan bozma nedenlerinin varlığı durumunda, bozma kararı verildikten sonra izlenmesi gereken yol CMK"nun 309. maddenin 4. fıkrasında dört bent halinde gösterilmiştir.
Buna göre bozma nedenleri;
5271 sayılı Kanunun 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda, yeniden karar verilecektir. Bu halde, yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar da bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.
Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması halinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu halde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.
Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise, (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, yeniden yargılama yapılması yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
Aynı Kanun maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca, bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi halinde cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi halinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ilgili ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu halde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
Kanun yararına bozma kanun yolu ise, temyiz ve istinaf incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlere karşı başvurulabilen olağanüstü bir kanun yolu olup, amacı, ülke sathında uygulama birliğine ulaşılması, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki ciddi boyutlara ulaşan hukuka aykırılıkların toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesidir. Bu kanun yoluna başvurabilmenin ilk ve temel koşulu verilen hüküm veya kararın istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş olmasıdır.
Bu kapsamda hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının itiraz kanun yoluna tabi bulunması nedeniyle, gerek itiraz edilerek gerekse itiraz kanun yoluna başvurulmaksızın kesinleşmesi halinde olağanüstü bir kanun yolu olan kanun yararına bozma konusu yapılabileceğinde kuşku bulunmamaktadır.
Gelinen bu aşamada "Adil yargılanma hakkı" ilkesi incelenmelidir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde hüküm altına alınan "adil yargılanma hakkı" hukukun üstünlüğü ile adalete erişimi koruyan ve kişilerin ceza muhakemesinin ilk aşaması olan soruşturmanın başından itibaren açık ve adil bir şekilde yargılanmalarını teminat altına alan mutlak bir hak olup, kişilerin hukuk devleti kuralları içinde makul sürede yargılanmasını öngörür. Adil yargılanma hakkı hukuk devleti ilkesinin bir gereği olup, bireyler için bir hak, devlet için ise bir görevdir. Adil yargılanma hakkının amacı, yargılamanın doğru, hakkaniyete uygun ve adil bir biçimde yerine getirilmesini sağlamaktır.
Adil yargılama, ceza muhakemesi hukukunda, sanığa ve mağdura tanınan hakların tümü ve insan hakları ihlal edilmeden yapılan yargılama olarak tanımlanmakta olup, soruşturma ve kovuşturma evrelerinin tamamında geçerli olan bir hak olarak karşımıza çıkmaktadır. Daha önce soruşturma veya kovuşturmaya tâbi tutulmuş olan bireyin, aynı fiilden dolayı tekrar soruşturmaya veya kovuşturmaya tâbi tutulması ve hatta buna tâbi tutulabileceği endişesi taşıması adil yargılanma hakkı ilkesine aykırılık oluşturmaktadır. Anayasamızın 36. maddesinde güvence altına alınan bu ilkenin temelinde insan onurunun korunması yatmaktadır. Kişinin daha önce soruşturma ve kovuşturmaya tâbi olduğu fiilden dolayı, önceden kanunla belirlenmiş istisnai şartlar gerçekleşmeden tekrar şüpheli veya sanık statüsüne sokulması, insan olmasından kaynaklanan varlığını yani onurunu zedeleyici niteliktedir.
Adil yargılanma hakkı ilkesinin bir gereği olan makul sürede yargılanma hakkı ile CMK"nun 231. maddesinin 5. fıkrası gereğince verilen kararın açıklanmamış da olsa bir hüküm içermesi birlikte değerlendirildiğinde; CMK"nun 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendinde yer alan hükümlü kavramının, kesinleşen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararında olduğu gibi verilen mahkûmiyet hükmü askıda olsa bile hakkında bir hüküm kurulan kişiyi de kapsadığı kabul edilmelidir. Bu kabule göre olağanüstü kanun yolu olan kanun yararına bozmada kural olarak muhakemenin tekrarlanmaması benimsendiği nazara alınıp CMK"nun 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendinde Özel Dairece CMK"nun 231. maddesinin 5. fıkrası uyarınca verilen hükmün bozulması ile yetinilmeyerek cezanın kaldırılması veya azaltılması söz konusu olduğunda gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
Uyuşmazlık konusu ile ilgisi nedeniyle davanın reddi kararı üzerinde de durulmalıdır.
Kanunlarda açıkça yazılı olmadan da uygulanan bir hukuk normu olarak doktrinde de kabul olunan ve muhakeme hukukunun ana ilkelerinden olan "Non bis in idem" ilkesi 1412 sayılı CMUK"nun 253. maddesinin üçüncü fıkrasında; "Aynı konuda, aynı sanık için evvelce verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava var ise davanın reddine karar verilir", 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK"nun "Duruşmanın sona ermesi ve hüküm" başlıklı 223. maddesinin yedinci fıkrasında ise; "Aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa davanın reddine karar verilir" şeklinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerden anlaşılacağı üzere, aynı fiil nedeniyle, aynı sanık hakkında önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa, sonradan açılmış olan davanın reddine karar verilecektir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konuları sırasıyla değerlendirildiğinde;
1- Sanık hakkında aynı eylem nedeniyle açılan mükerrer dava sonucu davanın reddi kararı yerine kurulan mahkûmiyet hükmünün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın kanun yararına bozma konusu yapılıp yapılamayacağı;
CMK"nun 231/5. maddesinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının sanık hakkında hukuki bir sonuç doğurmayacağı hüküm altına alınmış ise de; sanığın belirli sürelerle denetime tabi tutulmasını öngörmesi, adli sicile işlenmese dahi kendisine mahsus bir sisteme kaydedilmesi, 6545 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten sonra ikinci kez hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesine engel teşkil etmesi, yine müsadere, yargılama giderleri ve bu kapsamda vekâlet ücretinin sanığa yüklenmesi bakımından hukuki etkilerinin bulunması nedenleriyle bu karar esasında kesin bir hükmün hukuki sonuçlarını doğurmaktadır. Bu bağlamda temyiz ve istinaf kanun yollarından geçmeksizin kesinleşen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararların ülke sathında uygulama birliğine ulaşmak ve ciddi boyutlara ulaşan hukuka aykırılıkların toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi amacıyla olağan üstü bir kanun yolu olan kanun yararına bozma konusu yapılabileceği kabul edilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan yedi Ceza Genel Kurulu üyesi; "hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kanun yararına bozma konusu yapılamayacağı" görüşüyle karşıoy kullanmışlardır.
2- Mahkemece aynı eylem nedeniyle sanık hakkında açılan davada mahkûmiyet hükmünün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilip verilmeyeceği;
Sanık hakkında Silivri Cumhuriyet Başsavcılığınca 30.07.2007 gün ve 1238-484 sayı ile 17.06.2007 tarihinde 275 promil alkollü vaziyette araç kullanarak trafik güvenliğini tehlikeye sokması nedeniyle Silivri 1. Sulh Ceza Mahkemesine açılan ikinci dava "mükerrer dava" niteliğinde olduğundan 5271 sayılı CMK"nun 223/7. maddesi uyarınca reddine karar verilmesi gerekirken sanığın mahkûmiyetine ilişkin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi isabetsizdir.
3- Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kanun yararına bozulması üzerine davanın reddi kararının Özel Dairece mi yoksa yerel mahkemece mi verilmesi gerektiğine ilişkin uyuşmazlık konusuna gelince;
Silivri 1. Sulh Ceza Mahkemesince 07.05.2008 gün ve 309-95 sayı ile verilen karara karşı Adalet Bakanlığınca davanın reddine karar verilmesi gerekirken hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiğinden bahisle kanun yararına bozma talebinde bulunulması üzerine, Yargıtay 12. Ceza Dairesince 13.01.2014 gün ve 27259-169 sayı ile kanun yararına bozma talebinin kabulüne, hüküm fıkrasının "1- Sanığın suç tarihinde işlediği aynı fiili nedeniyle daha önceden açılmış bir dava olduğu anlaşıldığından CMK"nın 223/7. maddesi gereğince sanık hakkında açılan davanın reddine, 2- Yargılama giderlerinin kamu üzerinde bırakılmasına" şeklinde düzeltilmesine karar verildiği görülmektedir.
Davanın reddi kararı cezanın kaldırılması sonucunu doğurduğundan adil ve makul sürede yargılanma ilkesi de gözetilerek CMK"nun 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca, Özel Dairece hükmün bozulması ile yetinilmeyip gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Ceza Genel Kurulu üyesi; "Özel Dairece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın kanun yararına bozulması ile yetinilerek müteakip işlemlerin yerel mahkemece yapılmasına karar verilmesi gerektiği" düşüncesiyle karşıoy kullanmışlardır.
Yapılan müzakere esnasında, bazı Genel Kurul Üyeleri tarafından; uyuşmazlık konularında ulaşılan sonuçlar karşısında Özel Daire kararındaki "müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına" ibaresinin çıkarılması gerekip gerekmediğinin belirtilmesi üzerine, bu konu da değerlendirilmiştir.
Özel Dairece CMK"nun 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca davanın reddine karar verildiğinden yerel mahkemece yapılacak işlem kalmadığı, dolayısıyla Özel Daire kararındaki "müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına" ibaresinin çıkarılması gerektiği kabul edilmelidir.
Sonuç olarak; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 1, 2 ve 3. uyuşmazlıklara ilişkin itirazı yerinde görülmemiş olup, müzakere sırasında gündeme getirilen son uyuşmazlık konusunda ulaşılan sonuca göre, Özel Daire kararındaki "müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına" ibaresinin çıkarılması gerektiğinden, söz konusu itirazın bu yönden değişik gerekçeyle kabulüne karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 1, 2 ve 3. uyuşmazlıklara ilişkin itirazı yerinde görülmemiş olup, Özel Daire kararındaki "müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına" ibaresinin çıkarılması gerektiğinden, söz konusu itirazın bu yönden değişik gerekçeyle KABULÜNE,
2- Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 13.01.2014 gün ve 27259-169 sayılı kararındaki "müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına" ibaresinin ÇIKARILMASINA,
3- Dosyanın mahalline iade edilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 20.02.2018 tarihinde yapılan müzakerede hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın kanun yararına bozma konusu yapılıp yapılamayacağına ilişkin uyuşmazlık bakımından oyçokluğuyla, sanık hakkında açılan davada mahkûmiyet hükmünün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilip verilmeyeceğine ilişkin uyuşmazlık bakımından oybirliğiyle, davanın reddi kararının Özel Dairece mi yoksa yerel mahkemece mi verilmesi gerektiğine ilişkin uyuşmazlık bakımından oyçokluğuyla, Özel Daire kararından "müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına" ibaresinin çıkarılması gerekip gerekmediğine ilişkin uyuşmazlık bakımından oybirliğiyle karar verildi
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.