Esas No: 2015/33943
Karar No: 2016/2067
Karar Tarihi: 08.02.2016
Tehdit ve hakaret - Yargıtay 18. Ceza Dairesi 2015/33943 Esas 2016/2067 Karar Sayılı İlamı
18. Ceza Dairesi 2015/33943 E. , 2016/2067 K.
"İçtihat Metni"
KARAR
Tehdit ve hakaret suçlarından sanık ..."nin, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 106/1-2. cümle, 125/1, 29, 129, 62 ve 52. maddeleri uyarınca 320 TL ve 600 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına dair, Kuşadası 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 10/12/2014 tarihli ve 2014/935 esas, 2014/541 karar sayılı kararının, kanun yararına bozulmasının istenilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 04/06/2015 gün ve 187231 sayılı istem yazısıyla Dairemize gönderilen dava dosyası incelendi.
İstem yazısında;
"1-Sanık ile müşteki arasında iş akdi yapıldığı, yapılan sözleşmeye aykırı davranmaktan doğan borç için, iddianamede ve gerekçeli kararda sanığın müştekiye yönelik olarak söylediği belirtilen sözlerin niyet beyanı olduğu, hakaret ve tehdit suçunun unsurlarını taşımadığı gözetilmeden, sanığın beraatine karar verilmesi gerekirken, mahkumiyetine hükmolunmasında,
2-Her ne kadar sanık hakkında kasıtlı suçtan hakkında mahkumiyet kararı bulunduğu ve yasal olanak bulunmadığından bahisle hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesine yer olmadığına karar verilmişse de; sanığın adli sicil kaydında bulunan sabıkasının silinme koşulları oluştuğu gözetilmeden bu yönden sanık hakkında yazılı şekilde 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 231. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesinde isabet görülmemiştir." denilmektedir.
I-Olay:
Tehdit ve hakaret suçlarından sanık ... hakkında yapılan yargılama sonucunda, Kuşadası 4. Ceza Mahkemesinin 10/12/2014 tarihli kararıyla, adli para cezalarıyla cezalandırılmasına karar verildiği, tarafların yüzüne karşı verilen hükümler kesin olarak verilmiş olması nedeniyle sanık müdafiinin talebi üzerine suç unsurlarının oluşmadığı gerekçesiyle, kanun yararına bozma yoluna başvurulduğu anlaşılmıştır.
II- Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:
Tehdit ve hakaret suçlarından mahkumiyetine karar verilen sanık hakkında, suçun unsurlarının oluşup oluşmadığının ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına ilişkin mahkeme gerekçesinin hukuka uygun olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
III- Hukuksal Değerlendirme:
1- Tehdit ve hakaret suçlarının unsurları itibariyle oluşup oluşmadığının değerlendirilmesi,
5237 sayılı TCK"nın "hakaret" başlıklı 125. maddesinde; " Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur. şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilât ederek işlenmesi gerekir." hükmüne yer verildiği.
Aynı Kanun"un tehdit suçuna ilişkin 106/1. maddesinde ise; " Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikâyeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur." hükmü düzenlenmiştir.
Ceza Genel Kurulu"nun 14.10.2008 gün ve 170-220 sayılı kararında da belirtildiği üzere; hakaret fiilinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin şeref, haysiyet ve namusu, toplum içindeki itibarı, diğer fertler nezdindeki saygınlığı olup, bu suçun oluşabilmesi için. davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Somut bir fiil ya da olgu isnat etmek veya sövmek şeklindeki seçimlik hareketlerden biri ile gerçekleştirilen eylem, bireyin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte ise hakaret suçu oluşacaktır.
Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı bazı durumlarda nisbi olup, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir. Kamu görevlileri veya sivil vatandaşlara yönelik her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövmek fiilini oluşturması gerekmektedir.
Benzer şekilde muhatabı üzerinde korku oluşturmayı amaçlayan tehdit fiili, kişinin ruh dinginliğini bozan, iç huzurunu, bilinç ve irade özgürlüğünü ihlal eden bir olgudur. Fiilin mağdur üzerinde ciddi bir korku yaratabilmesi açısından sonuç almaya objektif olarak elverişli, yeterli ve uygun olması gerekir. Bireylerin Anayasal ve yasal haklarının takibi çerçevesinde, müracaat haklarını kullanma isteklerinin dışa vurumu şeklinde tezahür eden düşünce açıklamaları, Yargıtay"ın yerleşik uygulamalarına göre tehdit olarak değerlendirilmemektedir.
İnceleme konusu somut olayda; diş hekimi sanık ile hastası olan katılan arasında diş tedavilerinden kaynaklanan ücretlerin tamamen ödenip ödenmemesi konusunda anlaşmazlık bulunduğu, tedavi ücretinin eksik ödendiğini iddia eden sanığın katılana mesajlar çekerek kalan ücreti talep ettiği, katılanın da borcu kalmadığını beyan eden tarzda mesajlarla cevap vermesi üzerine iddianameye konu mesajların sanık tarafından gönderildiği sabittir. Mahkemece bu mesajlar hükme esas alınarak sanık hakkında tehdit ve hakaret suçlarından hüküm kurulmuştur.
Ancak yakınma ve yasal haklarını kullanacağını beyan eder nitelikteki bu sözlerin somut bir fiil ya da olgu isnat etmek şeklinde olmadığı gibi, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek ağırlıkta sövme fiili olarak kabulü de mümkün değildir. Aynı zamanda müştekinin hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı veya sair bir kötülük iması da bulunmamaktadır. Bu nedenlerle iddianamede anlatılan eylemlerin suç teşkil etmemesi karşısında sanığın beraatine karar verilmesi gerekirken, yasal olmayan gerekçeyle mahkumiyet kararı verilmesi hukuka aykırıdır.
2- Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına ilişkin mahkeme gerekçesinin hukuka uygun olup olmadığının değerlendirilmesi,
5271 sayılı CMK"nın 231. maddesinde düzenlenen "hükmün açıklanmasının geri bırakılması" müessesesinin uygulanabilmesi için öncelikle,
- Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünde, hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezasından ibaret olması.
- Suçun CMK"nın 231. maddesinin 14. fıkrasında yazılı suçlardan olmaması,
- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,
- Sanığın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına itirazının bulunmaması,
- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tamamen giderilmesine ilişkin koşulların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.
Anılan bu objektif koşulların gerçekleşmesi ile birlikte ayrıca "Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılmasına" ilişkin takdire dayalı sübjektif koşulun da gerçekleşmesi halinde "hükmün açıklanmasının geri bırakılması""" müessesesinin uygulanması olanağı bulunmaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 16/02/2010 tarih ve 4/253-28 sayılı kararında da belirtildiği üzere, sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması halinde, geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CYY"nın 223. maddesi uyarınca düşürülmesi sonucunu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır. Koşullu bir düşme nedeni oluşturan "hükmün açıklanmasının geri bırakılması" müessesesi, objektif koşulların (mahkûmiyet, suç niteliği ve ceza miktarı, daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmama, sanığın kabulü, zararın giderilmesi) varlığı halinde mahkemece, diğer kişiselleştirme hükümlerinden önce ve re"sen değerlendirilerek, uygulanması yönünde kanaate ulaşıldığı takdirde, hiçbir isteme bağlı olmaksızın öncelikle uygulanmalıdır.
Sanık hakkında tehdit ve hakaret suçlarından adlî para cezası verildiği, isnat edilen suçların somut zarar suçu olmadığı ve sanığın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul ettiği görülmektedir. Sanık ..."nin adli sicil kaydı incelendiğinde, 02.10.2007 tarihli adli para cezasına ilişkin 647 sayılı Kanun"un 6. maddesine göre ertelenen 550 TL adli para cezasına ilişkin ilamının bulunduğu, karar tarihinden itibaren 5 yıllık denetim süresi geçtiği için bu ilamın silinme(esasen vaki olmamış sayılma) koşullarının oluştuğu anlaşılmıştır.
Bu itibarla, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının objektif ve sübjektif koşullarının oluşması karşısında, "kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları" ölçütüne göre tekrar suç işleyip işlemeyeceğine yönelik değerlendirme yapılmadan, "daha önce kasıtlı bir suçtan mahkum olduğu" biçimindeki kanuni olmayan ve yetersiz gerekçeyle, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi hukuka aykırıdır.
IV- Sonuç ve Karar:
Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığımın düzenlediği tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden, sanık hakkında hakaret ve tehdit suçlarından 10.12.2014 tarihli mahkumiyet hükmü verilip, işten el çekmiş olan mahkemece katılan Hülya Celebi vekilinin talebi üzerine bu kez evrak üzerinden yapılan inceleme ve 22.12.2014 tarihli ek kararla katılana vekalet ücreti verilmesine dair kurulan hükmün hukuken geçersiz ve yok hükmünde olduuunun tespiti ile;
1- Tehdit ve hakaret suçlarından sanık ... hakkında. Kuşadası 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 10/12/2014 tarihli ve 2014/935 esas, 2014/541 karar sayılı kararının, 5271 sayılı CMK"nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA,
2- Hükümdeki hukuka aykırılık sanığa verilen cezaların kaldırılmasını gerektirmekle, anılan kanun maddesinin 4-d fıkrası gereğince, sanığın tehdit ve hakaret suçlarında ayrı ayrı BERAATİNE,
3- Bu suçlardan hükmolunan cezaların çektirilmemesine, 08.02.2016 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.