15. Hukuk Dairesi 2020/1684 E. , 2020/2940 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi : ... Bölge Adliye Mahkemesi ... Hukuk Dairesi
İlk Derece Mahkemesi : ... Asliye Hukuk Hakimliği
Yukarıda tarih ve numarası yazılı olan Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesi’nce verilen kararın temyizen tetkiki davacı vekili tarafından duruşmalı olarak istenmiş, duruşma talebi kabul edilerek 20.10.2020 tarihinde yapılan duruşmaya davacı vekili Avukat ... geldi. Davalı vekili gelmedi. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan davacı avukatı dinlendikten sonra vaktin darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması başka güne bırakılmıştı. Bu kere dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü:
- K A R A R -
Dava, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklanan gecikme tazminatı istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince davanın reddine dair verilen karara karşı davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuş, ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi"nce istinaf başvurusunun esastan reddine dair verilen karar, davacı tarafından yasal süresi içerisinde temyiz edilmiştir.
Davacı arsa sahibi; davalı ile eşit hisseli mâlik oldukları taşınmazı konu alan ve davalının yüklenici kendisinin arsa sahibi olarak yer aldığı 07.09.2006 tarihli gayrimenkul satış vaadi inşaat yapım sözleşmesi akdettiklerini, 11.09.2006 tarihinde davalının yapı ruhsatı aldığını, sözleşmede inşaatın bitirileceği tarih belirtilmemişse de işin kapsam ve niteliğine göre yüklenicinin makûl sürede işi bitirmesi gerektiğini ancak işin bitmediğini, teslimi gereken 4 bağımsız bölümün halen teslim edilmediğini belirterek, bağımsız bölümler için gecikme tazminatı ödenmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı yüklenici, sözleşmede inşaatın bitim tarihine ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmadığından davacının gecikme tazminatı isteme hakkını ihtarname çekip makûl bir süre vererek kullanması gerektiğini, davacının kendisine isabet eden 4 bağımsız bölümü sattığını,
teslim tarihinden önce satılan bağımsız bölümler için gecikme tazminatı istenemeyeceğini, ayrıca davacının kendisine düşen bağımsız bölümleri 3. kişilere satıp bedellerini almasına rağmen tapu devri yapmadığını, 3. kişilerin sahip olduğu alacak haklarının bedelleri davalı tarafça ödenerek temlik alındığından davacının talep hakkının kalmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk derece mahkemesince, davacının inşaattan kendisine isabet eden bağımsız bölümleri dava dışı kişilere sattığı, davalı müteahhidin daireleri teslim etmemekle birlikte satın alanların ödedikleri bedeli nakit ve taşınmaz devri ile iade ettiği, bu nedenle davacının müteahhide karşı kat karşılığı inşaat sözleşmesinin aynen ifasını isteme ve gecikme tazminatına karar verilmesi talebinin TMK"nın 2. maddesi gereğince korunamayacağı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
İlk derece mahkemesi kararının davacı tarafça istinaf edilmesi üzerine ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi, taraflar arasındaki sözleşmede inşaatın bitirme tarihi kararlaştırılmadığından sözleşmenin belirsiz süreli olduğu, iş sahibinden süresiz olarak sözleşmenin ifasını beklemesi istenemeyeceğinden iş sahibi tarafından makul süre ihtarı yapılması gerektiği, makul süre ihtarı yapılmadığı ve TBK madde 117 anlamında bir ihtarın bulunmadığı görülmediğinden borcun muacceliyetinden ve yüklenicinin temerrüdünden bahsedilemeyeceği gerekçesiyle davacının istinaf başvurusunun HMK"nın 353/1-b,1. maddesine göre esastan reddine karar verilmiştir.
Taraflar arasında 07.09.2006 tarihli adi yazılı kat karşılığı inşaat yapım sözleşmesi bulunduğu ihtilâfsız olup, sözleşmeye göre davacı arsa sahibi, davalı yüklenicidir. Somut olayda davacı arsa sahibi, davalı yüklenicinin bağımsız bölüm teslim borcunda temerrüde düştüğünü belirterek, teslimi gerektiği halde kendisine teslim edilmeyen bağımsız bölümler için gecikme tazminatı verilmesini istemiştir.
HGK’nın 24.02.2010 tarihli 2010/1-86 Esas ve 2010/108 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere; “...Yasa’nın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çekişmesiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir...” Kararın gerekçesi ile hüküm sonucu çelişkili ise tarafları, adalete uygun karar verildiği ve yargılamanın adil yapıldığına ikna edebilecek, mantıksal tutarlılık taşıyan kanuna uygun verilip, yazılmış yasa yolu denetimine elverişli bir hüküm bulunduğundan söz edilemez.
Kararın gerekçesi ile hüküm fıkrası arasında çelişki yaratılması; Anayasa ile teminat altına alınan yargılamanın açıklığı, adil yargılanma hakkı prensibine ve kararların gerekçeli olması gerektiğine dair Anayasa ve Yasa hükümlerine aykırılık teşkil eder (Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 11.01.2017 tarih 2016/4164 Esas 2017/118 Karar, 08.10.2019 tarih, 2019/2679 Esas, 2019/3826 Karar). Belirtilen nedenlerle gerekçesi ile sonucu arasında çelişki
yaratılmaksızın hüküm kurulmalıdır.
Somut olayda ilk derece mahkemesinin, davacının müteahhide karşı kat karşılığı inşaat sözleşmesinin aynen ifasını isteme ve gecikme tazminatına karar verilmesi talebinin TMK"nın 2. maddesi gereğince korunamayacağı gerekçesi ile davanın reddine ilişkin kararına karşı istinaf talebi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından kararın gerekçe kısmında taraflar arasındaki sözleşmede inşaatın bitirme tarihi kararlaştırılmadığından sözleşmenin belirsiz süreli olduğu, iş sahibinden süresiz olarak sözleşmenin ifasını beklemesi istenemeyeceğinden iş sahibi tarafından makul süre ihtarı yapılması gerektiği, makul süre ihtarı yapılmadığı ve TBK madde 117 anlamında bir ihtar bulunmadığından borcun muacceliyetinden ve yüklenicinin temerrüdünden bahsedilemeyeceği açıklanmış,buna karşın hüküm kısmında ise başvurunun esastan reddine karar verilmiş bu suretle gerekçe ile hüküm arasında çelişki yaratılarak HMK 353/1-b/1 maddesine göre ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu sonucunu doğuracak şekilde karar verilmesi doğru olmamış, hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, bozma sebebine göre davacının sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, 2.540,00 TL duruşma vekâlet ücretinin davalıdan alınarak, Yargıtay duruşmasında vekille temsil olunan davacıya verilmesine, ödenenden 5766 sayılı Kanun"un 11. maddesi ile yapılan değişiklik gereğince Harçlar Kanunu 42/2-d maddesi uyarınca alınması gereken 267,80 TL Yargıtay başvurma harcının mahsup edilerek, varsa fazla alınan temyiz harcının temyiz eden davacıya iadesine, 6100 sayılı HMK 373. madde hükümleri gözetilerek dosyanın Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesi"ne, karardan bir örneğinin ise ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 09.11.2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.