Esas No: 2021/4983
Karar No: 2022/1334
Karar Tarihi: 28.02.2022
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2021/4983 Esas 2022/1334 Karar Sayılı İlamı
Özet:
Davacı, dava dışı şirkete verdiği borcun sözleşme ile üstlenildiğini ancak ödenmediğini iddia ederek davalılardan borcun tahsil edilmesini talep etmiştir. Davalı vekili ise müvekkilinin borçtan sorumlu olmadığını savunmuştur. Mahkeme, davacının talebini kabul etmiş ancak davalı vekilinin temyizi üzerine karar bozulmuştur. Davacı vekili, karar düzeltme isteğinde bulunmuştur. Yasa gereği, geçerli bir borç üstlenmesinin söz konusu olup olmadığı tartışılmıştır. Sözleşmenin şirketin tüm ortaklarının imzasını taşıdığı gözetildiğinde, borç üstlenmesi kabul edilmiştir. Ancak ortakların müteselsilen sorumlu tutulmasını gerektirecek kanun hükmü bulunmadığı belirtilmiştir. Sonuç olarak, davacı vekilinin birkaç karar düzeltme istemi reddedilmiş, ancak borcun sadece bir kısmından davalının sorumlu olduğu kabul edilmiştir. Kanun maddeleri: TBK 196. madde, 6102 sayılı TTK’nın “Teselsül Karinesi” başlığını taşıyan 7/1. madde.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada İstanbul 26. Asliye Hukuk Mahkemesi'nce verilen 16.04.2019 gün ve 2019/106 - 2019/102 sayılı kararı bozan Daire'nin 18.02.2021 gün ve 2019/2929 - 2021/1440 sayılı kararı aleyhinde davacı vekili tarafından karar düzeltilmesi isteğinde bulunulmuş ve karar düzeltme dilekçesinin süresi içinde verildiği de anlaşılmış olmakla, dosya için düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra gereği konuşulup düşünüldü:
Davacı vekili, davalılar tarafından imzalanan 09.01.2010 tarihli protokol ve eki belgelerde, müvekkilinin dava dışı şirkete vermiş olduğu borcun üstlenildiğini, protokol hükümleri uyarınca şirket ortaklarının bir araya gelerek şirket borçlarını çıkardıklarını ve her bir ortağın bu borçları ortak sayısına bölerek şahsen ödemeyi kabul ve taahhüt ettiğini, buna rağmen müvekkili alacağının ödenmemesi üzerine davalılara ihtarname gönderildiğini ancak yine davalılar tarafından ödeme yapılmadığını ileri sürerek, 300.000,00 TL’nin faiziyle davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin şirketteki payını 09.01.2010 ve 12.01.2010 tarihli ortaklık devri sözleşmeleri ile 2010 yılında ...'a devrettiğini, dava konusu borçtan herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne dair verilen kararın davalı vekilince temyizi üzerine karar Dairemizce bozulmuştur.
Davacı vekili, bu kez karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
1-) Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere göre, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair karar düzeltme istemlerinin reddine karar vermek gerekmiştir.
2-) Davacı, dava dışı Üstün Kardeşler...A.Ş’den 300.000 TL alacağı olduğunu, adı geçen şirketin ortaklarının 09.01.2010 tarihli sözleşmeyle bu borcu üstlendiğini ileri sürerek, alacağının davalının da aralarında bulunduğu şirket ortaklarından müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiştir.
6098 sayılı TBK’nın 196. maddesi, “Borçlunun yerine yenisinin geçmesi ve borcundan kurtarılması, borcu üstlenen ile alacaklı arasında yapılacak sözleşmeyle olur. İç üstlenme sözleşmesinin, üstlenen veya onun izni ile borçlu tarafından alacaklıya bildirilmesi, dış üstlenme sözleşmesinin yapılmasına ilişkin öneri anlamına gelir. Alacaklının kabulü açık veya örtülü olabilir. Alacaklı, çekince ileri sürmeksizin üstlenenin ifasını kabul eder veya onun borçlu sıfatı ile yaptığı diğer herhangi bir işleme rıza gösterirse, borcun üstlenilmesini kabul etmiş sayılır.” hükmünü haizdir.
Somut olayda, anılan yasa hükmüne göre geçerli bir borç üstlenmesinin mevcut olup olmadığının tartışılması gerekmekte olup, davacı bu hususta 09.01.2010 tarihli sözleşmeye dayanmaktadır. 09.01.2010 tarihli, dava dışı şirketin tüm ortaklarının ve şahit sıfatıyla da davacının imzasını taşıyan sözleşme incelendiğinde, sözleşme metninin başlangıç kısmında dava dışı şirketin bir takım kişi ve kurumlara olan borçlarının liste halinde gösterildiği, bu listede şirketin davacıya olan 300.000.- TL borcunun da yer aldığı, devamında liste halinde gösterilen toplam 1.262,176 TL borçtan sözleşmeyi imza eden 3 şirket ortağının eşit olarak sorumlu olacağının kararlaştırıldığı görülmektedir. Anılan sözleşmeyle ortaya konulan irade ve sözleşmenin şirketin tüm ortaklarının imzasını taşıdığını gözetildiğinde sözleşmenin TBK 196/1 maddesi anlamında bir iç üstlenme sözleşmesi niteliğinde olduğunun kabulü gerektiği gibi sözleşmeye yansıyan iradenin başka bir şekilde yorumlanması da mümkün değildir. Yukarıda da ifade edildiği üzere davacı sözleşmeyi şahit sıfatıyla imzalamış olup, davacının bu suretle sözleşmeden haberdar edilmesi, TBK’nın 196/2 maddesi anlamında davacıya, dış üstlenme sözleşmesinin akdedilmesi için yapılmış bir bildirim niteliğindedir. Aynı Yasa hükmünün 3. fıkrasında alacaklının kabulünün açık veya örtülü olabileceği düzenlenmiş olup, davacının gerek huzurdaki davayı ikame etmekle gerekse de alacağının tahsili için şirket aleyhine hiçbir girişimde bulunmamak suretiyle bu öneriyi kabul ettiği ortadadır. Bu hale göre dava dışı şirket ortaklarının şirketin davacıya olan 300.000.- TL borcunu üstlendiğinin kabulü gerekir.
Bu açıklamalardan sonra tartışılması gereken bir diğer husus ise borcu üstlenen şirket ortaklarının borcun tamamından müteselsilen sorumlu tutulup tutulamayacağı hususudur. Davacı yan, her ne kadar şirket ortaklarının borçtan müteselsilen sorumlu olduğunu iddia etmekte ise de sözleşmede ortakların müteselsilen sorumluluk altına girdiklerine dair bir işaret bulunmadığı gibi, somut olay bakımından teselsül uygulanmasını gerektirecek bir kanun hükmü de bulunmamaktadır. Zira Dairemizin 2016/8446 Esas- 2018/2677 Karar sayılı ilk bozma ilamında da belirtildiği üzere tarafların tacir olmadığı, işin de ticari iş niteliğinde bulunmadığı, somut uyuşmazlıkta 6102 sayılı TTK’nın “Teselsül Karinesi” başlığını taşıyan 7/1. maddesi hükmünün uygulanma kabiliyeti yoktur. Bu hale göre davalının 300.000.- TL’lik borcun 100.000.- TL’lik kısmından ve bu tutarın temerrüt faizinden sorumlu olduğunun kabulü gerekir.
Bu itibarla, Dairemizce mahkeme hükmünün anılan gerekçelerle bozulması gerekirken yazılı şekilde bozulduğu anlaşıldığından, davacının yukarıda belirtilen yöne ilişkin karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin 18.02.2021 gün, 2019/2929 Esas- 2021/1440 Karar sayılı bozma ilamının kaldırılarak, mahkeme hükmünün yukarıda açıklanan değişik gerekçeyle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin sair karar düzeltme istemlerinin reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin 18.02.2021 gün, 2019/2929 Esas- 2021/1440 Karar sayılı bozma ilamının kaldırılarak mahkeme hükmünün yukarıda açıklanan değişik gerekçeyle BOZULMASINA ödediği karar düzeltme harcının isteği halinde karar düzeltme isteyen davacıya iadesine, 28/02/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.