Esas No: 2015/395
Karar No: 2018/34
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2015/395 Esas 2018/34 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 8. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Günü : 01.02.2010
Sayısı : 629-22
Sanık ... hakkında kıymetli damgada sahtecilik, resmî belgede sahtecilik ve mühürde sahtecilik suçlarından açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucu, sanığın eylemlerinin zincirleme şekilde resmî belgede sahtecilik suçunu oluşturduğu kabul edilerek 5237 sayılı TCK’nun 204/1, 43/1, 62/1 ve 53. maddeleri uyarınca 2 yıl 1 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin Bolu 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 01.02.2010 gün ve 629-22 sayılı hüküm, Özel Dairece sanığın temyiz isteminin reddine karar verilmek suretiyle kesinleşmiştir.
Bu hükme yönelik Adalet Bakanlığının 07.07.2014 gün ve 46787 sayılı kanun yararına bozma talebi ve bu talep üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 21.07.2014 gün ve 265432 sayılı ihbarnamede;
"Mahkemece, sanıkların birlikte işledikleri kabul edilen resmî belgede sahtecilik suçundan mahkûmiyet kararı verildiği, sanıklar ... ve ..."ın kararı temyiz ettiği, Yargıtay 8. Ceza Dairesi"nin 23.09.2013 tarihli ve 30165-23057 sayılı ilamı ile sanık ..."ın temyiz itirazlarının süresinde yapılmadığından bahisle reddine, diğer sanık yönünden ise yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verildiği nazara alındığında;
Eylemi birlikte gerçekleştirdikleri kabul edilen ve hakkındaki hüküm temyiz edilmeksizin kesinleşen sanık hakkında Yargıtay 8. Ceza Dairesi"nin 23.09.2013 gün ve 30165-23057 sayılı ilamında da belirtildiği üzere;
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 43. maddesinin uygulanabilmesi için "bir suç işleme kararının icrası kapsamında değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi" gerektiği, sanığın, çalıntı araca başka bir aracın gerçek plakalarını takarak sahte motorlu araç trafik ve tescil belgesi düzenlemek şeklinde gerçekleşen eyleminde, belgelerin farklı tarihlerde yapıldığına dair kesin delil bulunmaması nedeniyle, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 43/1. maddesi uyarınca fiilin aynı anda işlendiğinin kabul edilmesi gerekliliği karşısında, zincirleme suç hükümlerinin uygulanamayacağı, eylemin kül hâlinde 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 204/1. maddesinde öngörülen resmî belgede sahtecilik suçunu oluşturacağının gözetilmemesinde isabet görülmediği" gerekçesiyle hükmün kanun yararına bozulmasının istenmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 19.01.2015 gün ve 14-1181 sayı ile;
"...Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma istemine dayalı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden, Bolu 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 01.02.2010 gün ve 629-22 sayılı kararının CMK"nun 309. maddesi uyarınca bozulmasına, bozma nedenine göre, hükmedilecek ceza miktarı itibarıyla kişiselleştirme nedenlerinin uygulanması ihtimaline binaen gereğinin mahallinde yapılmak üzere, dosyanın Adalet Bakanlığına gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine" karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 16.02.2014 gün ve 265432 sayı ile;
"...Özel Dairece, kanun yararına bozma isteminin kabulüne karar verilmesi yerindedir. Ancak, mahkûmiyet hükmünde 5237 sayılı TCK"nun 43/1. maddesinin uygulanmaması gerektiğine ilişkin bozma sebebi hükümlüye daha az ceza verilmesini gerektiren bir bozma nedeni olduğundan, 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanununun 309. maddesinin 4. fıkrasının d bendi kapsamında kalıp yeniden yargılama yasağı bulunması nedeniyle, belirlenen hukuka aykırılığın, bizzat Özel Dairece, resmî belgede sahtecilik suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünde, TCK"nun 43/1. maddesinin uygulanmasına ilişkin düzenlemenin hükümden çıkarılması, hükmedilecek ceza miktarı itibarıyla kişiselleştirme nedenleri bulunduğu takdirde bunun da bizzat Özel Dairece uygulanması gerektiği gözetilmeden, kararın bozulmasına, bozma nedenine göre müteakip işlemlerin mahallinde mahkemesince yerine getirilmesine karar verilmesinin isabetli olmadığı" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 8. Ceza Dairesince 23.03.2015 gün ve 4668-14875 sayı ile; itiraz nedeninin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; kanun yararına bozma nedeninin sanık hakkında iki yıldan az hapis cezası verilmesini gerektirmesi, bu durumda hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve erteleme hükümlerinin tartışılmasının gerekmesi hâlinde, bu konudaki değerlendirmenin Özel Dairece mi yoksa yerel mahkemece mi yapılacağının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık ... ile inceleme dışı sanıklar ... ve ..."in yapılan yargılamaları sonucunda, Bolu 2. Asliye Ceza Mahkemesince resmî belgede sahtecilik suçundan TCK"nun 204/1, 43/1, 62/1 ve 53. maddeleri uyarınca 2 yıl 1 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına ve hak yoksunluğuna karar verildiği,
Gerekçeli kararda, hükmün açıklanmasının geri bırakılması yönünde bir değerlendirme yapılmadığı, hükmedilen cezanın iki yıldan fazla hapis cezası olması nedeniyle yasal olanak bulunmadığından TCK"nun 51/1. maddesi gereğince ertelenmediğinin belirtildiği,
Hükümlerin sanıklar ... ve ... tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 23.09.2013 gün ve 30165-23057 sayı ile; sanık ..."ın bir haftalık yasal süreden sonra yaptığı temyiz talebinin reddine; sanık ..."in temyiz talebi ile sınırlı olarak yapılan incelemede ise, bu sanık hakkındaki hükmün, TCK"nun 43/1. maddesinde düzenlenen zincirleme suç hükümlerinin uygulama yeri bulunmadığının gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verildiği,
Resmî belgede sahtecilik suçunu diğer sanıklarla birlikte gerçekleştirdiği kabul edilen ve hakkındaki hüküm temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen sanık ... hakkındaki hükme karşı Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma talebine istinaden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ihbar yazısı ile gönderilen dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 19.01.2015 gün ve 14-1181 sayı ile;
“...talebin kabıılü ile hükmün bozulmasına, bozma nedenine göre, hükmedilecek ceza miktarı itibarıyla kişiselleştirme nedenlerinin uygulanması ihtimaline binaen gereğinin mahallinde yapılmak üzere, dosyanın Adalet Bakanlığına gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine” karar verildiği,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ise; “5271 sayılı CMK"nun 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendindeki yetkiye dayanılarak, kanun yararına bozma doğrultusunda ... hakkında, daha az cezayı gerektiren bir kararın Özel Dairece verilmesi” gerektiği düşüncesiyle itiraz kanun yoluna müracaat ettiği,
Sanık ..."ın adli sicil kaydı incelendiğinde, suç tarihi itibarıyla hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve ertelemeye engel sabıkasının bulunmadığı,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın isabetli bir çözüme kavuşturulabilmesi için öncelikle "kanun yararına bozma" kanun yolu, kanun yararına bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri konularının açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
Öğretide “olağanüstü temyiz" denilen, 5320 sayılı Kanunun 18. maddesi ile yürürlükten kaldırılan 1412 sayılı CMUK"nda ise “yazılı emir” olarak adlandırılan bu olağanüstü kanun yolu, 5271 sayılı CMK’nun 309 ve 310. maddelerinde “kanun yararına bozma” olarak yeniden düzenlenmiştir.
CMK’nun 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip istinaf ya da temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya muhakeme hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması talebini, kanuni nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması talebini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ilgili ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi hâlinde karar veya hüküm kanun yararına bozulacak, yerinde görülmezse talep reddedilecektir.
Böylece ülke genelinde uygulama birliği sağlanacak, hâkim ya da mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıklar, toplum ve kişiler açısından hukuk yararına giderilmiş olacaktır.
Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrıma tabi tutularak maddenin dördüncü fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Buna göre bozma nedenleri;
CMK"nun 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddenin dördüncü fıkrasının (a) bendi uyarınca kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verilecektir. Bu hâlde, yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar da bulunmadığından verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.
Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne ya da savunma hakkını kısıtlama veya kaldırma sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması durumunda, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu hâlde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.
Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulması hâlinde ise, aynı fıkranın (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, yeniden yargılama yapılması yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
Aynı kanun maddesinin dördüncü fıkrasının (d) bendi uyarınca, bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi hâlinde cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi hâlinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ilgili ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu hâlde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
Görüldüğü üzere, bir karar veya hükmün kanun yararına bozulmasının, ilgili aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağı, bozma sonrasında kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden inceleme, araştırma ve yargılama yapılıp yapılamayacağı, hangi hâllerde Yargıtayın doğrudan hükmetme yetkisinin bulunduğu, CMK’nun 309. maddesinde sıralı ve ayırıcı biçimde düzenlenmiştir. Bu düzenlemede, kanun yararına bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama saptanırken “karar” ve “hüküm” ayrımı gözetilmiş, ayrıca mahkûmiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen diğer hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür.
Bu açıklamalardan sonra konuyla ilgisi nedeniyle hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve hapis cezasının ertelenmesine ilişkin düzenlemelere de değinilmesi gerekmektedir.
CMK"nun 231. maddesinde düzenlenen ve Ceza Genel Kurulunun birçok kararında açıkça belirtildiği üzere; sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde, açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının CMK’nun 223. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca düşmesi sonucunu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, hukukumuzda ilk kez çocuklar hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu"nun 23. maddesiyle kabul edilmiş, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun"un 23. maddesiyle 5271 sayılı Kanun"un 231. maddesine eklenen 5 ila 14. fıkralar ile büyükler için de uygulamaya konulmuş, aynı Kanun"un 40. maddesiyle 5395 sayılı Kanun"un 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılıklar hariç tutulmak kaydıyla, çocuk suçlular ile yetişkin suçlular, hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı şartlara tâbi kılınmıştır.
Başlangıçta yetişkin sanıklar yönünden yalnızca şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak, hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezalan için kabul edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması, 5728 sayılı Kanunun 562. maddesiyle 5271 sayılı Kanunun 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklikle, Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlar istisna olmak üzere, hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezalarına ilişkin suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiş, 6008 sayılı Kanun"un 7. maddesiyle maddenin 6. fıkrasının sonuna "Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez" cümlesi, 6545 sayılı Kanun"un 72. maddesiyle de maddenin 8. fıkrasına "Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez" cümlesi eklenmiştir.
5560, 5728, 6008 ve 6545 sayılı Kanunlarla CMK"nun 231. maddesinde yapılan değişiklikler göz önüne alındığında, hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için;
1) Suça ilişkin olarak;
a- Yargılama sonucu hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası olması,
b- Suçun Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlardan olmaması,
2) Sanığa ilişkin olarak;
a- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm edilmemiş olması,
b- Yargılamaya konu kasıtlı suçun, sanık hakkında daha önce işlediği başka bir suç nedeniyle verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına ilişkin denetim süresi içinde işlenmemiş olması,
c- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
d- Mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önüne alınarak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması,
e- Sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması,
Şartlarının gerçekleşmesi gerekmektedir.
Tüm bu şartların varlığı hâlinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve onsekiz yaşından büyük olan sanıklar beş yıl, suça sürüklenen çocuklar ise üç yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tâbi tutulacaktır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağına ilişkin bir değerlendirme yapılması için, yargılamanın herhangi bir sujesinin talepte bulunması şart değildir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması şartlarının varlığı hâlinde, 6008 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önce resen, bu değişiklikten sonra ise sanığın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması hâlinde mahkemece diğer kişiselleştirme hükümleri olan seçenek yaptırımlara çevirme ve ertelemeden önce değerlendirilmesi gerekmektedir.
CMK’nun 231/6-b maddesindeki “Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması ” şeklindeki düzenleme ile kanun koyucu, suça ve faile ilişkin tüm objektif şartları taşıyan herkes için mutlak surette hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi gerektiğini kabul etmeyip, hâkime belirli ölçüler içerisinde bir takdir hakkı tanımıştır.
Hapis cezasının ertelenmesi ise, Türk Ceza Kanunu"nun 51. maddesinde;
“(1) İşlediği suçtan dolayı iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilen kişinin cezası ertelenebilir. Bu sürenin üst sınırı, fiili işlediği sırada onsekizyaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş olan kişiler bakımından üç yıldır. Ancak, erteleme kararının verilebilmesi için kişinin;
a) Daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması,
b) Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması,
Gerekir... ” şeklinde düzenlenmiştir.
Buna göre, iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilenlerin cezasının ertelenebileceği, fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş olanlar bakımından ise bu sürenin üst sınırının üç yıl olduğu belirtilmiş, ancak erteleme kararının verilebilmesi;
1- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması,
2- Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması,
Şartlarına bağlanmıştır.
Bu şartların birlikte gerçekleşmesi gerekmekle birlikte, daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûmiyet, hapis cezasının ertelenmesine kanuni engel oluşturmaktadır. Bu durumda ayrıca kişinin suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması şartının değerlendirilmesine gerek olmayacaktır. Birinci şartın gerçekleştiği hallerde ise, cezanın ertelenmesine karar verilebilmesi için, kişinin suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması gerekmektedir. Anılan kanun maddesi uyarınca, yalnızca hapis cezalarının ertelenmesi mümkün olup hapis cezasından çevrilen veya doğrudan verilen adli para cezalarının ertelenmesi imkânı bulunmamaktadır.
07.06.1976 gün ve 4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile bu karara uyum gösteren Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş kararlarında belirtildiği üzere “erteleme”, cezanın doğrudan doğruya sanığın kişiliğine uydurulmasını öngören bir şahsileştirme kurumudur. Hapis cezasının ertelenmesine veya ertelenmesine yer olmadığına karar verilirken mahkemece gerekçe gösterilmeli ve bu gerekçe dosyada bulunan bilgi ve belgelerin isabetle değerlendirildiğini gösterir biçimde kanuni ve yeterli olmalıdır. Gerekçenin bu niteliği, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek özelliklerini de taşır. Zira kanuni, yeterli ve dosya kapsamıyla uyumlu bulunmayan bir gerekçeye dayanılarak erteleme hükmünün uygulanmaması, kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi, cezanın kişiselleştirilmesi ilkesine de aykırı olacak ve uygulamada keyfiliğe yol açabilecektir.
Mahkemece, hapis cezasının ertelenip ertelenmeyeceğine ilişkin takdir kullanılırken, sanığın yargılama sürecindeki davranışları göz önünde bulundurularak pişmanlık duyup duymadığı değerlendirilmeli ve tekrar suç işleyip işlemeyeceği hususundaki kanaat buna göre belirlenmelidir. Diğer taraftan yerel mahkemece gösterilen gerekçenin hak, adalet ve nasafet kuralları ile dosya kapsamıyla uyumlu olup olmadığının Yargıtay denetimine tâbi olacağında da şüphe bulunmamaktadır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Resmi belgede sahtecilik suçunu diğer sanıklarla birlikte gerçekleştirdiği kabul edilen sanık ... hakkındaki hükmün, Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma talebi üzerine Özel Dairece, TCK"nun 43. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen zincirleme suç hükmünün uygulanma şartlarının bulunmadığı gerekçesiyle kanun yararına bozulmasına karar verilmesi isabetli olup bu konuda herhangi bir uyuşmazlık da bulunmamaktadır.
Ancak, yerel mahkemece hatalı şekilde sanık hakkında zincirleme suç hükmünün uygulanması neticesinde 2 yıl 1 ay hapis olarak belirlenen cezanın miktarı itibarıyla hükmün açıklanmasının geri bırakılması yönünden bir değerlendirme yapılmamış olması ve bu durumun yasal engel oluşturduğu gerekçesiyle hapis cezasının da ertelenmemesine karar verilmesi, Özel Dairece sanık hakkında zincirleme suç hükmünün uygulanma koşullarının bulunmadığı gerekçesiyle hükmün kanun yararına bozulması sonucunda ise sanık hakkında hükmedilebilecek cezanın iki yıl hapis cezasının altına düşecek olması hususları göz önünde bulundurulduğunda, sanık hakkında CMK"nun 231 ve TCK"nun 51. maddelerinin uygulanma ihtimali gündeme gelecektir.
Bu durumda, somut olayda hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve erteleme hükümlerinin uygulanması yönünden diğer koşullarının oluşması ancak sanığa hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul edip etmediğinin sorulmamış olması, yine hükmün açıklanmasının geri bırakılması yönünden "Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması" ve hapis cezasını ertelenmesi yönünden de "Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması" şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediğine ilişkin değerlendirme yönünden davanın esası çözülmemiş olup CMK"nun 309/4-b maddesi kapsamında kanun yararına bozma nedenine göre hükmedilecek cezanın miktarı itibarıyla kişiselleştirme nedenlerinin uygulanması ihtimaline binaen gereğinin mahallinde yapılmasına karar verilmesine ilişkin Özel Daire kararında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Bu itibarla, haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 13.02.2018 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.