Esas No: 2014/751
Karar No: 2018/25
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2014/751 Esas 2018/25 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 4. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Sulh Ceza
Günü : 23.03.2011
Sayısı : 687-230
Tehdit suçundan sanık ..."in TCK’nun 106/1-1. cümle, 43, 62, 50/1-a ve 52/2-4. maddeleri uyarınca 3.740 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye ilişkin Edremit (Kapatılan) 2. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 23.03.2011 gün ve 687-230 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 10.12.2013 gün ve 31462-31527 sayı ile; temyiz isteminin yasal süresi içerisinde yapılmadığı gerekçesiyle reddine oyçokluğuyla karar verilmiş,
Daire Üyesi ...; "Yoklukta verilen hüküm, müdafısiz sanığa 7201 sayılı Tebligat Yasasının 21 nci maddesine göre tebliğ edilmiştir.
Anılan Yasanın "Tebliğ imkansızlığı ve tebellüğden imtina" başlıklı 21 nci maddesindeki düzenlemeye göre,
"Kendisine tebligat yapılacak kimse veya yukarıdaki maddeler mucibince tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbiri gösterilen adreste bulunmaz veya tebellüğden imtina ederse, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir ve memurlarına imza mukabilinde teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber, adreste bulunmama halinde tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirilir. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır.
Gösterilen adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olup, muhatap o adreste hiç oturmamış veya o adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza karşılığında teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırır. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır.
Muhtar, ihtiyar heyeti azaları, zabıta amir ve memurları yukarıdaki fıkralar uyarınca kendilerine teslim edilen evrakı kabule mecburdurlar".
Görüldüğü gibi, bu maddedeki düzenleme, "şeklen" bir tebligatı değil, "muhataba ulaşılmasını sağlayabilecek bir tebligatı" öngörmüştür.
Şöyle ki; maddenin birinci fıkrasındaki, "adreste bulunmama halinde tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirilir" cümlesinde, tebligatın muhataba bildirilmesi için elden gelenin yapılması öngörülmektedir. Sonraki cümlede yer alan, "İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır" düzenlemesi ile birinci cümlede belirtildiği gibi, muhataba ulaştırılması için yasada öngörülen şekle uygun işlem yapıldıktan sonra, ihbarnamenin kapıya yapıştırılması hâlinde tebligatın yapılmış sayılacağı kabul edilmiştir. Yani, muhatabın komşularından birinin adını yazıp, "imzadan imtina etti" sözlerinin yazılması, usulüne uygun tebligat yapıldığı anlamına gelmez. Eğer komşulardan birinin imzadan imtina etmesi söz konusu ise, yine maddenin birinci fıkrasında belirtildiği gibi, "şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da" bildirilmesi gerekirken, bu yapılmayıp, şeklen, komşusu imzadan imtina etti denmesi yasanın aradığı anlamda bir tebligat değildir. Yani, imzadan imtina eden komşu söz konusu ise, imzadan imtina etmeyen bir başka komşunun bulunması gerekir.
Anayasa (m.40/2), AİHS"de (m. 13) ve yasada (5271, m. 34/2 ve 232/6) etkili başvuru yolu ve yöntemine verilen önem dikkate alındığında, "tebligatın şekli" değil, "özde, gerçek, yararlanılabilir, amaca uygun, hak arama yollarını engellemeyecek, etkin başvuru yolunu kapatılmayacak" biçimde yapılması gerektiği ortadadır.
Diğer yandan, somut olayımızda tebligatı yapan memur, tebligat parçasına, muhatabın "işine gittiğinden" ibaresini yazmıştır. Muhatabın komşusunun imzası alınmadığına göre, muhatabın işe gittiğinin kimden öğrenildiği de resmi olarak belgelenmiş değildir. Muhatabın adresinden uzun süreli mi, yoksa kısa süreli mi ayrıldığı konusunda da ikna edici bir belge bulunmadığına göre, tebligatla ilgili bu şüpheli durumun lehe yorumlanması gerekmektedir.
Tebligat yanlışlıklarından dolayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde (AİHM) ülkemiz mahkûm edilmiştir. Bu karara konu olayda tebligatın iç mevzuatımıza uygun yapıldığı savunulmuştur. Söz konusu karara konu olayda AİHM (AİHM, İkinci Daire, Davran/Türkiye Kararı, Başvuru No:18342/03, 03.11.2009), "Devlete düşen yükümlülüğün kendi hukuk sistemini AİHS"nin 6. maddesinde öngörülen haklara etkili bir erişimi tanıyacak ve ülkedeki bütün adli merciler arasında iletişimi sağlayacak gerekli düzenlemeleri yapmak olduğu" biçiminde bir karar vermiştir. AİHM"nin önüne götürülen davaya konu olayda, cezaevinde olduğu anlaşılan kişi hakkındaki kararın "ilan yoluyla" tebligatı sağlanmıştır. Yani, ilan yoluyla tebligat, iç hukukumuzda yasaya uygun gibi gözükmekle beraber, hükümlünün ilan yoluyla tebligata ulaşamayacağı kabul edilmiştir.
Somut olayımızda, sanığa 7201 sayılı Tebligat Kanununun 21 nci maddesinin amir hükmüne uygun bir tebligat yapıldığından söz edilemeyeceğinden, sanığın temyiz isteminin kabulü gerektiği" düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 13.02.2014 gün ve 320094 sayı ile;
“7201 sayılı Tebligat Kanununun 21. maddesinde, "Kendisine tebligat yapılacak kimse veya yukarıdaki maddeler mucibince tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbiri gösterilen adreste bulunmaz veya tebellüğden imtina ederse, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir ve memurlarına imza mukabilinde teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber, adreste bulunmama halinde tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirilir. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır.
Gösterilen adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olup, muhatap o adreste hiç oturmamış veya o adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza karşılığında teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırır. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır.
Muhtar, ihtiyar heyeti azaları, zabıta amir ve memurları yukarıdaki fıkra uyarınca kendilerine teslim edilen evrakı kabule mecburdurlar" hükmünü içermektedir.
25.01.2012 tarih ve 28184 nolu Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğın 29. maddesince, muhatabın geçici olarak başka yere gitmesi durumunda, 21, 22, 23, 25, 26 ve 27. maddelerde yazılı kişiler, tebliğ yapılacak olanın geçici olarak başka yere gittiğini belirtirlerse, tebliğ memuru, muhatabın hangi sebeple adresten geçici olarak ayrıldığını, beyanda bulunanın adı ve soyadı ile sıfatını tebliğ tutanağına yazar. Tebliğ tutanağını beyanda bulunana imzalattırır ve tebliğ edilecek evrakı beyanda bulunana verir. Bu kişiler, tebliğ evrakını kabule mecburdurlar.
Bu kişilerin beyanlarını, imzadan kaçınmaları ve tebliğ evrakını kabul etmemeleri durumunda, tebliğ memuru bu hususları tutanağa yazar, imzalar ve tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti üyesinden birine ya da kolluk amir veya memurlarına imza karşılığında teslim eder ve teslim ettiği kişinin adresini içeren ihbarnameyi gösterilen adresin kapısına yapıştırır.
Bu maddeye göre yapılacak tebligatlarda tebliğ, tebliğ evrakının 21, 22, 23, 25, 26 ve 27. maddelerde yazılı kişilere verildiği tarihte veya ihbarname kapıya yapıştırılmışsa bu tarihten itibaren on beş gün sonra yapılmış sayılır, hükmünü içermektedir.
Muhatabın adreste bulunmaması, ölmesi veya adresinden sürekli olarak ayrılması hâlinde yapılacak işlemi hükme bağlayan 30. maddesinin birinci fıkrası uyarınca, adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine meşruhat verilerek çıkarılan tebligatlar hariç olmak üzere, muhatap veya muhatap adına tebliğ yapılabilecek olanlardan hiçbiri gösterilen adreste sürekli olarak bulunmazsa, tebliğ memurunun, adreste bulunmama sebebini bilmesi muhtemel komşu, yönetici, kapıcı, muhtar, ihtiyar heyeti veya meclisi üyeleri, kolluk amir ve memurlarından araştırarak beyanlarını tebliğ mazbatasına yazıp imzalatması, imzadan çekinmeleri hâlinde bu durumu yazarak imzalaması gerekir.
Anayasanın 40. maddesinin ikinci fıkrasında, AİHS"nin 3. maddesinde ve CMK"nun 34. maddenin ikinci fıkrasında ve 232. maddenin altıncı fıkrasında etkili başvuru yolu ve yöntemine verilen önem dikkate alındığında, tebligatın şekli değil, özde, gerçek, yararlanılabilir, amaca uygun, hak arama yollarını engellemeyecek, etkin başvuru yolunu kapatmayacak biçimde yapılması gerekmektedir.
Maddi olayda, 7201 sayılı Tebligat Kanununun 21. maddesi ile Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 29 ve 30. maddelerine göre, tebligatın sanığa usulüne uygun şekilde tebliğ edilmediği, sanığa yapılan tebligatta, tebligatı yapan memur, tebligat parçasına, muhatabın "işine gittiğinden" ibaresini yazıp muhatabın komşusunun imzası alınmadığına göre, muhatabın işe gittiğinin kimden öğrenildiği de resmi olarak belgelenmiş değildir. Muhatabın adresinden uzun süreli mi, yoksa kısa süreli mi ayrıldığı konusunda da ikna edici bir belge bulunmadığına göre, tebligatla ilgili kuşkular bulunmakta olduğu göz önüne alınarak tebligatta yer alan eksikliğin, sanık lehine yorumlanması gerektiği, sanığa yapılan tebligatın 7201 sayılı Tebligat Kanununun 21. maddesine uygun olmadığı ve sanığın temyiz isteminin öğrenme ile yasal süresi içinde yapıldığı" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 4. Ceza Dairesince 16.10.2014 gün ve 7355-29267 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık ... hakkında hakaret suçundan verilen beraat, sanık ... hakkında hakaret suçundan, sanık ... hakkında kasten yaralama suçundan verilen düşme hükümleri temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme, sanık ... hakkında tehdit suçundan kurulan mahkûmiyet hükmüyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; hükmün sanığa usulüne uygun şekilde tebliğ edilip edilmediği ve buna bağlı olarak temyiz isteminin süresinde olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanık ..."in soruşturmada beyan ettiği “....” adresine çıkarılan duruşma davetiyesinin bizzat sanığa tebliğ edildiği, kovuşturmada da sorgusunun yapıldığı oturumda aynı adresi bildiren sanığın bilinen son adresinin bu adres olduğu, bu adresin adres kayıt sisteminde (MERNİS) kayıtlı adreslerden olmadığı, mahkemece sanığın yokluğunda kurulan hükme ilişkin gerekçeli kararın da tebliğ edilmek üzere bu adrese gönderildiği,
12.05.2011 tarihli tebligat evrakında, “İşine gittiğinden muhatap gösterilen adresten soruldu ... Daire kapalı, Tebliğ imkânsızlığı nedeniyle 7201 sayılı Tebligat Kanununun 21. maddesi gereğince tebligat Sarıkız Muhtarlığına teslim edildi. 2 nolu haber kağıdı düzenlenerek adresin kapısına yapıştırıldı. Yakın komşusu durumdan haberdar edildi. Söyleyen kişi isim ve imzadan imtina etmiştir” şerhi konularak, tebliğ mazbatasının tebliğ memuru ve ilgili muhtar tarafından imzalandığı,
Sanığın, 23.05.2011 havale tarihli temyiz dilekçesinde; adresinin “.....” olduğunu beyan ederek hükümden nasıl haberdar olduğuna dair açıklama yapmaksızın hükmü temyiz etmek istediğini belirttiği,
Ceza Genel Kurulunca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının ve Özel Dairenin ret kararının “.....” adresine tebliğe çıkarıldığı ve bu tebliğ evrakında, “ Muhatap gösterilen adresten soruldu. Çarşıya gittiğinden tebliğ imkânsızlığı nedeniyle 7201 sayılı Tebligat Kanununun 21. maddesi gereğince tebligat mahalle muhtarlığına teslim edildi. 2 nolu haber kağıdı düzenlenerek adresin kapısına yapıştırıldı. Yakın komşusu durumdan haberdar edildi. Komşusu isim ve imzadan imtina etmiştir” açıklamasına yer verilerek muhtarın imzasının alındığı,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümünde sağlıklı bir hukuki çözüme ulaşabilmek için bu konudaki anayasal ve kanuni düzenlemelerin incelenmesinde yarar bulunmaktadır.
“Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesi ise;
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir...",
“Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı 40. maddesi ise;
"Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.
Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır..." şeklinde düzenlenmiş olup Anayasamızın 36. maddesinde, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu, 40. maddesinde, Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkesin, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkının bulunduğu belirtilmiştir.
CMK"nun “Kararların gerekçeli olması” başlıklı 34. maddesinin ikinci fıkrası;
"Kararlarda, başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercii ve şekilleri belirtilir",
“Eski hâle getirme” başlıklı 40. maddesi ise;
"(1) Kusuru olmaksızın bir süreyi geçirmiş olan kişi, eski hale getirme isteminde bulunabilir.
(2) Kanun yoluna başvuru hakkı kendisine bildirilmemesi halinde de, kişi kusursuz sayılır" biçiminde düzenlenmiş olup CMK"nun 34. maddesinde, hüküm ve kararlardaki kanun yolu bildiriminin; başvurulabilecek kanun yolu, mercii, şekli ve süresini de kapsaması zorunluluğu vurgulanmıştır. Aynı Kanunun 40. maddesinin birinci fıkrasında, kusuru olmaksızın bir süreyi geçirmiş olan kişinin, eski hale getirme isteminde bulunabileceği, ikinci fıkrasında ise, kanun yoluna başvuru hakkının kendisine bildirilmemesi hâlinde, kişinin kusursuz sayılacağı belirtilmiştir.
Kişilerin hak arama hürriyetlerinin Anayasa ve diğer kanunlarla güvence altına alındığı ve bu hakkın kullanılabilmesi için devlet işlemlerinin kişilere usulüne uygun olarak bildirilmesi gerektiği açıklandıktan sonra, işleme muhatap olan kişilere hangi adreste ve 7201 sayılı Tebligat Kanununun hangi maddeleri dikkate alınarak tebligat yapılacağı, tebliğ saatinde ilgiliye ulaşılamaması hâlinde bir başkasına tebligat yapılıp yapılamayacağı, yapılabileceğinin kabulü hâlinde bu işlemin hangi usul gözetilerek gerçekleştirilmesi gerektiği hususuna gelince;
7201 sayılı Tebligat Kanununun “Bilinen adreste tebligat” başlıklı 10. maddesinde;
"Tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır.
Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır.
Şu kadar ki; kendisine tebliğ yapılacak şahsın müracaatı veya kabulü şartiyle her yerde tebligat yapılması caizdir" düzenlemesine yer verilmiştir.
Buna göre tebligat, öncelikle tebliğ yapılacak şahsın bilinen en son adresinde yapılır. Adres, muhatabın konut veya iş yeri adresi olabilir. Bilinen en son adresin tespitinde, tebliğ isteyenin beyanı, muhatabın veya diğer ilgililerin bildirimleri ya da mevcut belgeler esas alınır. Ancak, tebligatı çıkaran makama bildirilen adresin, tebligata elverişli olmadığının anlaşılması ya da bu adrese tebligat yapılamaması hâllerinde, muhatabın 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununa göre adres kayıt sistemindeki adresi bilinen son adresi olarak kabul edilerek tebligat buraya yapılacaktır. (Canan Ruhi, Ahmet Cemal Ruhi, Tebligat Hukuku, Seçkin Yayınevi, s.82)
Aynı Kanunun “Muhatabın muvakkaten başka yere gitmesi” başlıklı 20. maddesi;
"13, 14, 16, 17 ve 18 inci maddelerde yazılı şahıslar, kendisine tebliğ yapılacak kimsenin muvakkaten başka yere gittiğini belirtirlerse; keyfiyet ve beyanda bulunanın adı ve soyadı tebliğ mazbatasına yazılarak altı beyan yapan tarafından imzalanır ve tebliğ memuru tebliğ evrakını bu kişilere verir. Bu kişiler tebliğ evrakını kabule mecburdurlar. Kendisine tebliğ yapılacak kimsenin muvakkaten başka bir yere gittiğini belirten kimse, beyanını imzadan imtina ederse, tebliğ eden bu beyanı şerh ve imza eder. Bu durumda ve tebliğ evrakının kabulden çekinme halinde tebligat, 21 inci maddeye göre yapılır. Bu maddeye göre yapılacak tebligatlarda tebliğ, tebliğ evrakının 13, 14, 16, 17 ve 18 inci maddelerde yazılı kişilere verildiği tarihte veya ihbarname kapıya yapıştırılmışsa bu tarihten itibaren onbeş gün sonra yapılmış sayılır" şeklinde düzenlenmiştir.
Bu düzenlemeye göre, muhatabın geçici olarak başka yere gitmesi hâlinde tebliğ evrakı, aynı Kanunun 13 (hükmü şahısların memur ve müstahdemlerine), 14 (askeri şahıslara), 16 (aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçiye), 17 (belli bir yerde veya evde meslek ve sanat icra edenlere) ve 18. maddesinde belirtilen (otel, hastane, tedavi veya istirahat evi, fabrika, mektep, talebe yurdu gibi içine serbestçe girilemeyen veya arananın kolayca bulunması mümkün olmayan bir yerde) muhatap adına tebligatı kabul etmeye yetkili olan kişilere imza karşılığında tebliğ memuru tarafından teslim edilecektir. Tebliğ memuru, muhatabın geçici olarak başka yere gittiği hususunda bilgi veren kişiye ne zaman döneceğini de sormalıdır. Tebligat Kanununun 20. maddesinin uygulanabilmesi için tebliğ evrakında belirtilen adreste bir kişinin bulunması gerekir. Adreste hiç kimse bulunmayıp komşunun beyanına göre adresin kapalı olduğu durumlarda 20. maddenin uygulanması mümkün değildir. Adreste bulunan kişiden alınacak cevap, hangi maddenin uygulanacağı yönünden önem taşımaktadır. Belli bir süre şehir dışına seyahate çıkan muhataba tebligat, Tebligat Kanununun 20. maddesine göre yapılacakken aynı günün akşamı eve dönecek olan fakat dağıtım saatinde adreste bulunmayan muhataba tebligat, Tebligat Kanununun 21. maddesine göre yapılacaktır. (Canan Ruhi, Ahmet Cemal Ruhi, a.g.e., s. 444-445)
Anılan Kanunun “Tebliğ imkansızlığı ve tebellüğden imtina” başlıklı 21. maddesi;
“Kendisine tebligat yapılacak kimse veya yukarıdaki maddeler mucibince tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbiri gösterilen adreste bulunmaz veya tebellüğden imtina ederse, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir ve memurlarına imza mukabilinde teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber, adreste bulunmama halinde tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirilir. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır.
Gösterilen adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olup, muhatap o adreste hiç oturmamış veya o adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza karşılığında teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırır. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır ...",
Aynı Kanunun ""Tebliğ Mazbatası"" başlıklı 23. maddesinin birinci fıkrasının yedinci bendi;
"Tebliğ bir mazbata ile teşvik edilir. Bu mazbatanın:
...
7.21 inci maddedeki durumun tahaddüsü halinde bu hususlara mütaallik muamelenin yapıldığını, adreste bulunmama ve imtina için gösterilen sebebi,
İhtiva etmesi lazımdır”,
Tebliğ tarihinde yürürlükte bulunan Tebligat Tüzüğünün “Tebliğ İmkansızlığı” başlıklı 28. maddesi;
“Muhatap veya muhatap adına tebliğ yapılabilecek olanlardan hiç biri gösterilen adreste bulunmazsa, tebliğ memurunun, adreste bulunmama sebebini bilmesi muhtemel komşu, yönetici, kapıcı, muhtar, ihtiyar kurulu veya meclisi üyeleri, zabıta amir ve memurlarından tahkik ederek beyanlarını tebliğ tutanağına yazıp altını imzalatması, imzadan çekinmeleri halinde bu durumu yazarak imzalaması gerekir.
Muhatap ölmüşse veya gösterilen adresten devamlı olarak ayrılmış ve yeni adresi de tebliğ memurunca tespit edilmemişse, tebliğ evrakı, çıkaran mercie geri gönderilir.
...
Muhatap ve onun yerine tebligat yapılacak kimseler, o adreste bulundukları halde tebliğin yapılacağı sırada orada mevcut değillerse 30 uncu maddeye göre muamele yapılır”;
Anılan Tüzüğün 30. maddesi ise; “28 inci maddenin son fıkrasında ve 29 uncu maddede zikredilen ahvalde tebliğ memuru, tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti veya meclisi azasından birine veyahut zabıta amir veya memuruna imza mukabilinde teslim eder.
Tebliğ memuru, Tüzüğe ekli 2 numaralı örneğe uygun olarak düzenlenen ihbarnameyi gösterilen adresteki kapıya yapıştırır. Durumu muhataba duyurmasını mümkünse en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirir.
İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır”
Şeklinde düzenlenmiştir.
Tebligat Kanununun 21. maddesine göre, tebliğ memuru adresin doğru olduğunu tespit eder, ancak adreste tebliğ yapılabilecek kimseyi bulamazsa veya adresin kapalı olduğunu görürse tebliğ imkânsızlığı söz konusu olacaktır. (Mahmut Bilgen, Tebligat Hukuku, Adalet Yayınevi, s.197)
Tebliğ imkânsızlığı durumunda, muhatap veya onun adına tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbiri gösterilen adreste bulunmazsa, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memuruna imza mukabilinde teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki kapıya yapıştırmakla beraber, tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirir. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır. Nitekim, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19.04.2011 gün ve 252-58; 10.02.2009 gün ve 165-18; 20.02.2007 gün ve 39-36, 02.07.2002 gün ve 154-282 sayılı kararlarında da benzer hususlar vurgulanmıştır.
Tebligat Kanununun 21 ve 23. maddelerinde, tebligatın yapılacağı sırada gösterilen adreste muhatap veya onun adına tebliğ yapılacak kimselerden hiçbirinin bulunmaması hâlinde tebligat evrakının kime teslim edileceği, tebliğ memurunun sırayla hangi işlemleri yapacağı açıkça düzenlenmiş ve uyuşmazlık konusu olaya ilişkin tebliğ tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan Tebligat Tüzüğünün 28 ve 30. maddelerinde de benzer düzenlemelere yer verilmiştir.
Muhatabın adreste bulunmaması hâlinde tebliğ memurunun öncelikle bunun nedenini, geçici mi yoksa sürekli mi ayrıldığını bilmesi muhtemel komşu, yönetici, kapıcı, muhtar, ihtiyar kurulu veya meclis üyeleri, zabıta amir ve memurlarından tahkik ederek bunların beyanlarını tebliğ tutanağına yazıp altını imzalatması, imzadan çekinmeleri hâlinde de bu durumu yazarak tutanağı kendisinin imzalaması gerektiği Tebligat Tüzüğünün 28. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenmiştir. Tebligat adresinde ikamet etmekle birlikte muhatabın geçici olarak adreste bulunmadığının, tevziat saatlerinden sonra geleceğinin beyan ve tevsik edilmesi hâlinde, tebliğ evrakının muhtar veya ihtiyar heyeti veya meclis azasından birine veyahut zabıta amir veya memuruna imza karşılığı teslim edilip Tüzüğe, ekli 2 numaralı örneğe uygun olarak düzenlenen ihbarnamenin kapıya yapıştırılması ve mümkün oldukça komşulardan birinin varsa yönetici veya kapıcının durumdan haberdar edilmesi işlemlerine geçilebilecektir.
Tebligat Kanununun 21. maddesinin uygulanmasında, tebliğ memuru tebligat adresine gittiğinde, o adresin muhatabın adresi olduğunu anlarsa; örneğin, kapının üstünde açık ve seçik bir biçimde muhatabın adının yazılı olması veya yazılı olmamasına rağmen, komşudan, yöneticiden veya diğer kişilerden edindiği bilgiden o adresin muhatabın adresi olduğunu tespit etmesi hâlinde, muhatabın veya onun adına tebligatı kabule yetkili kişilerin neden o anda adreste bulunmadıklarını araştıracaktır. Tebligat memurunun, muhatabın adresten devamlı olarak ayrıldığını veya öldüğünü tespit etmesi hâlinde Tebligat Tüzüğünün 28. maddesine göre işlem yapması ve tebligat evrakını çıkaran merciye iade etmesi gerekir. Buna karşılık tebligat memuru, adreste o anda kimse yoksa da kısa bir süre sonra muhatabın veya onun adına tebligatı almaya yetkili kişilerin adrese geleceğini öğrenirse, Tebligat Kanununun 21. maddesine göre işlem yapacaktır. (Ejder Yılmaz-Tacar Çağlar, Tebligat Hukuku, Yetkin Yayınevi, s.577)
Muhatap veya onun adına tebligatı alabilecek kimselerin o adreste ikamet etmekle birlikte yalnızca tebliğ saatinde adreste bulunmamaları hâlinde, adrese geldiklerinde durumdan haberdar olmaları amaçlandığından, olanaklı olduğu durumlarda komşuya haber verme söz konusu olacaktır. Fakat belirtildiği üzere en yakın komşuya durumu bildirme, ancak imkân dâhilinde ise söz konusu olabilir. Geniş bir arazi içerisinde tek bir evin olması ve komşunun bulunmaması durumunda tebliğ memuru tarafından tebliğ mazbatasına yazılan beyanda söz konusu durum açıkça belirtilmelidir. Bu bakımdan, Tebligat Kanununun 21. maddesindeki komşuya ve varsa yönetici veya kapıcıya haber verme, adreste kimse bulunmaması hâline özgüdür. Adreste bulunanların tebligatı almaktan imtina etmeleri hâlinde ise komşu, yönetici veya kapıcıya haber vermeye gerek yoktur. Zira, haber verme koşulunun amacı, muhatabın veya onun adına tebligatı alabilecek kimselerin adrese geldiği zaman durumdan haberdar edilmesidir. (Yılmaz-Çağlar, a.g.e., s.547)
Sonuç olarak en yakın komşularından birine, varsa yöneticiye veya kapıcıya haber verme sadece tebliğ imkânsızlığı hâlinde söz konusudur. Yani muhatap belirtilen adreste oturmakta olup dağıtım saatinde muhatap veya muhatap adına tebligat yapılabilecek kimselerden birinin adreste bulunmadığı hâlde ve muhatabın dağıtım saatinden sonra adrese dönecek olması durumunda mevzu bahis olacaktır. Bununla birlikte, belirtilen hukuki düzenlemeler karşısında, tebliğ memuru tarafından kendisine haber verilen komşu, yönetici veya kapıcının isim verme ve imza atma zorunluluğu ile tebliğ memurunun bu hâlde başka bir komşuya, varsa yöneticiye veya kapıcıya haber verme görevinin bulunmadığı anlaşıldığından, isim ve imzadan imtina edildiğinin tebliğ mazbatasına yazılmasının yeterli olduğu kabul edilmelidir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Yerel mahkemece sanığın yokluğunda verilen hükme ilişkin, adres kayıt sisteminde kayıtlı olmayan, sanığın duruşmada bildirdiği ve bilinen en son adresine çıkarılan tebligatın, tebligatta gösterilen adresten sorulduğunda muhatabın işe gittiğinin öğrenildiği, tebliğ imkansızlığı nedeniyle Tebligat Kanunu"nun 21. maddesi uyarınca tebligatın mahalle muhtarlığına teslim edildiği, 2 nolu haber kağıdının düzenlenerek adresin kapısına yapıştırıldığı, durumdan haberdar edilen yakın komşusunun isim ve imzadan imtina ettiği şerhi konularak tebliğ edildiği olayda; sanığın bilinen en son adresi ile temyiz dilekçesinde bildirdiği adresin aynı olduğu, bu bağlamda sanığın tebliğ tarihinde söz konusu adreste oturduğu, ancak sanık veya onun adına tebligat yapılabilecek kimselerin tebliğ saatinde adreste geçici olarak bulunmadıkları anlaşıldığından, kendisine haber verilen, ancak isim ve imzadan imtina eden komşunun, sanığın adreste geçici olarak bulunmadığına ilişkin beyanının Tebligat Kanununun 21 ve tebliğ tarihinde yürürlükte olan Tebligat Tüzüğünün 28 ve 30. maddelerinde düzenlenen "tebliğ imkânsızlığı" hükümlerine uygun olarak tebliğ mazbatasında belirtilmesinin yeterli olması, en yakın komşuya haber verilmesinin ancak mümkün ise mevzubahis olması, kendisine haber verilen komşu, yönetici veya kapıcının isim verme ve imza atma zorunluluğu ile tebliğ memurunun bu hâlde başka bir komşuya, varsa yöneticiye veya kapıcıya haber verme görevinin bulunmaması ve sanığın temyiz dilekçesinde ya da sonraki aşamalarda tebligatın usulsüz olduğuna dair bir itirazının da bulunmaması hususları birlikte değerlendirildiğinde; sanığa yapılan tebligat işleminin, Tebligat Kanununa ve tebliğ tarihinde yürürlükte olan Tebligat Tüzüğüne uygun olarak gerçekleştirdiği, buna bağlı olarak temyiz isteminin süresinde yapılmadığı ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde yer alan adil yargılanma, Anayasanın 36. maddesinde düzenlenen hak arama hürriyetinin ve 40. maddesinde tanzim edilen temel hak ve hürriyetlerin korunması haklarının ihlâl edilmediği kabul edilmelidir.
Bu itibarla; Özel Dairenin temyiz isteğinin reddine dair kararında bir isabetsizlik bulunmadığından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ...;
"I- Giriş
Yargıtay 4. CD üyesi iken yazdığım ve yukarıda yer alan karşı oyumda dile getirdiğim görüşlerimi savunmanın yanında; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz gerekçeleri, Yüksek Genel Kurulda dile getirilen görüşler ile aradan geçen süre dikkate alınarak, Genel Kurul çoğunluğunun oluşan görüşüne niçin katılmadığıma ilişkin görüşümü yeniden ortaya koymak zorunluluğu doğmuştur. Bu karşı oyum aslında benzeri yanlış uygulamaların tümüne dikkat çekmeyi amaçlamaktadır.
II- Etkili Başvuru Yolu
Etkili başvurunun başlangıcı, hak arama yoluna başvurulabilmesi için tebligatın usulüne uygun yapılmasıdır. Çünkü, tebligat konusu mahkeme hükmü olup, mahkeme hükmünde başvuru yolu, süresi, yöntemi gibi temel hususlar yer almaktadır.
Bir başka deyişle; Anayasanın 40/1 nci maddesinde, "Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir" ve 40/2 nci maddesinde, "Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır"; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 34/2 nci maddesinde, "Kararlarda, başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercii ve şekilleri belirtilir"; 40/2 nci maddesinde, "Kanun yoluna başvuru hakkı kendisine bildirilmemesi halinde de, kişi kusursuz sayılır" düzenlemeleri bulunmaktadır.
AİHS’nin "Etkili başvuru hakkı" başlıklı 13 ncü maddesindeki düzenlemeye göre; "Bu Sözleşme’de tanınmış olan hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkes, söz konusu ihlal resmi bir hizmetin ifası için davranan kişiler tarafından gerçekleştirilmiş olsa dahi, ulusal bir merci önünde etkili bir yola başvurma hakkına sahiptir".
Yine AİHS’nin 1 nci maddesinde, "Yüksek Sözleşmeci Taraflar kendi yetki alanları içinde bulunan herkesin, bu Sözleşme’nin birinci bölümünde açıklanan hak ve özgürlüklerden yararlanmalarını sağlarlar" düzenlemesi yer almaktadır.
Temel hakların anayasa, sözleşme ve yasalarla tanınması yetmez; önemli olan, temel haktan yararlanmanın sağlanması ve bu yararlanmanın ilk ve en önemli adımı olan tebligatın usulüne uygun yapılmasının sağlanmasıdır.
Avukatı olmayan bir kimsenin tebligatla ilgili yasaya aykırılıkları tümüyle bilmesi beklenemez. Hukuk devletinde, vatandaşın hukuku bilmemesinden kaynaklanan olumsuzlukların aleyhine yorumlanmaması gerekir. Çünkü Anayasa Mahkemesinin kararına göre; "Anayasanın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasaya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir" (AMK., 2013/44, 2013/59, 02.05.2013).
III- 7201 sayılı Tebligat Kanunundaki Düzenlemeler
A- 7201 sayılı Yasanın 10 ncu maddesindeki düzenlemeye göre; "Tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır. Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır".
B- Muhatabın muvakkaten başka yere gitmesi: 7201 sayılı Yasanın 20 nci maddesindeki düzenlemeye göre; 7201 sayılı Yasanın 13, 14, 16, 17 ve 18 inci maddelerde yazılı şahıslar, kendisine tebliğ yapılacak kimsenin muvakkaten başka yere gittiğini belirtirlerse; keyfiyet ve beyanda bulunanın adı ve soyadı tebliğ mazbatasına yazılarak altı beyan yapan tarafından imzalanır ve tebliğ memuru tebliğ evrakını bu kişilere verir. Bu kişiler tebliğ evrakını kabule mecburdurlar. Kendisine tebliğ yapılacak kimsenin muvakkaten başka bir yere gittiğini belirten kimse, beyanını imzadan imtina ederse, tebliğ eden bu beyanı şerh ve imza eder. Bu durumda ve tebliğ evrakının kabulden çekinme halinde tebligat, 21 inci maddeye göre yapılır. Bu maddeye göre yapılacak tebligatlarda tebliğ, tebliğ evrakının 13, 14, 16, 17 ve 18 inci maddelerde yazılı kişilere verildiği tarihte veya ihbarname kapıya yapıştırılmışsa bu tarihten itibaren onbeş gün sonra yapılmış sayılır.
Görüldüğü gibi; hükmi şahısların memur ve müstahdemlerine tebligat (m.13); askeri şahıslara tebligat (m.14); sefer hali (m.15); aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçiye tebligat (m.16); belli bir yerde veya evde meslek ve sanat icrası (m.17); otel, hastane, fabrika ve mektep gibi yerlerde tebligat (m.18) konularında yasa koyucu, diğerlerinden farklı olarak tebligatın yapılmış sayılma tarihini, tebligat parçasının kapıya yapıştırılma tarihinden onbeş gün sonra yapılmış saymaktadır.
Bu maddedeki düzenleme, tebligat muhatabının muvakkaten/geçici olarak başka bir yere gitmesi haliyle ilgilidir. Somut olayımızda, tebligat parçası üzerindeki yazıya göre muhatabın, "işine gittiğinden" tebligatın yapılamadığı; tebliğnamenin tebliği işleminde de aynı muhatabın, "geçici olarak çarşıya çıktığı" gerekçesiyle tebligatın yapılamadığı ifade edilmektedir. Burada yer alan, "işine gittiği" veya "geçici olarak çarşıya çıktığı" kavramları, 7201 sayılı Yasanın 20 nci maddesinin başlığında yer alan "muvakkaten başka bir yere gitmeyi ifade etmektedir.
Bu durumda; dosyamız sanığının durumu 7201 sayılı Yasanın 20 nci maddesinde belirtilen aynı Yasanın ilgili maddeleri kapsamında değerlendirilerek, tebligat parçasının kapıya yapıştırıldığı tarihten onbeş gün sonra yapılmış sayılması kabul edilebilirdi.
Eğer sanığımızın durumu 7201 sayılı Yasanın 20 nci maddesinde sayılan kişiler arasında değerlendirilmezse, sanık yönünden uygulanması yapılan 21 nci madde, Anayasanın eşitlik ilkesine aykırıdır. Eşitlikten ayrılmayı haklı kılan bir nedenden de söz edilemez. Çünkü, örneğin, hükmü şahısların memur ve müstahdemlerine tebligatta; aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçiye tebligatta, diğer vatandaşlardan farklılık olmadığına göre, bunlara yapılan tebligatta tebligat parçasının kapıya yapıştırıldığı tarihten onbeş gün sonra yapılmış sayıldığı halde; diğerlerine yapılan tebligatın kapıya yapıştırıldığı tarihte yapılmış sayılmasının hiçbir haklı nedeni olamaz. Tebligattaki böyle bir farklılığın, haktan yararlanma bakımından sonuçları, hakkın kaybına yol açmaktadır. Haktan yararlanma bakımından eşitliğe aykırı uygulama, ancak, örneğin cezaevinde bulunan kimseyle ilgili (CMK"nun 35/3. maddesi) veya askerliğini yapmakta olan yahut savaş alanında bulunanlar gibi, kimseler için düşünülebilir; ama, bu tür olumsuz koşulları olmayanlar için ayrıcalık getirilmemesi uygun olur. Çünkü hukuk devletinde herkesin, haklı nedenler hariç, eşitlikten yararlanmaları gerekir. Eşitlik sağlanmadıkça adalete ulaşılamaz.
Özetle, 20 nci maddede sayılan kimselerin bir kısmı bakımından eşitlikten ayrılmayı gerektiren haklı neden olabilirse de (askeri şahıslara tebligat; 7201 sayılı Kanunun, 14. maddesi; sefer hali, m.15); diğerleri için haklı bir nedenden söz etmek mümkün değildir. Kaldı ki, somut dosyamızda muhataba iletmeyeceğini açıkça söylemiş olan komşuya durumun bildirilmiş olması, sanığın hakkını peşinen kullanmasının engellendiği anlamına gelir.
20 ve 21 nci maddelerdeki düzenlemelerden yorum yoluyla eşitliği sağlayıcı sonuca ulaşmak mümkün değilse, bu durumda somut norm denetimi yoluyla, yasanın hükümleri arasındaki farklılıkların haklı ve kabul edilebilirliği olmadığından, Anayasanın 152 nci maddesi gereğince konuyla ilgili anayasaya uygunluk denetimi yapması için dosyanın Anayasa Mahkemesine gönderilmek üzere davanın geri bırakılması gerekir. Çünkü, Yargıtayın yerleşik içtihatlarında kabul edildiği üzere, temyiz de bir davadır.
Anayasanın 40/1 nci maddesindeki, "Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir" ve 40/2 nci maddesinde yer alan, "Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır" hükümlerinin gereğinin yapılabilmesi için önce tebligatın, anayasal ve yasal hakların kullanımı sağlamaya elverişli biçimde yapılması gerekir.
Diğer yandan, tebligatın yasaya aykırı yapılmış olması karşısında, Anayasanın 36/1 nci maddesinde yer alan, "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir" hükmünün gereğinin yapılabildiğinden söz edilemeyecektir.
Anayasanın 138/1 nci maddesindeki, "Hakimler, (…); Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm verirler" düzenlemesi, yargıçların tebligat memurunun hatalı uygulaması üzerine hüküm veremeyeceği ve yargıçlara hatalı tebligatı kabul etmeyip, hakkın kullanımının yanında yer alma olanağı vermektedir.
Tüm bu düzenlemeler karşısında, 7201 sayılı Yasanın 21/1 nci maddesinin Yüksek Ceza Genel Kurulu çoğunluğunun yaklaşımı gibi yorumlanması halinde, aynı Yasanın 20 nci maddesindeki düzenlemeyle birlikte değerlendirildiğinde; hem 20 nci maddede belirtilen kişilere tebligatta farklı ve muhatabın lehine düzenleme getirilmesi, hem de 21/1 nci maddedeki düzenlemenin eşitliğe aykırı uygulama içermesi karşısında, 21/1 nci maddenin Anayasanın 2, 10, 13, 36/1 ve 40/1-2 nci maddelerine aykırılıktan somut norm denetimi yapılması için, dosyanın, Anayasa Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
C- Tebliğ imkansızlığı ve tebellüğden imtina: 7201 sayılı Yasanın 21 nci maddesindeki düzenlemeye göre; "kendisine tebligat yapılacak kimse veya yukarıdaki maddeler mucibince tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbiri gösterilen adreste bulunmaz veya tebellüğden imtina ederse, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza mukabilinde teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber, adreste bulunmama halinde tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirilir. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır.
Gösterilen adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olup, muhatap o adreste hiç oturmamış veya o adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza karşılığında teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırır. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır.
Muhtar, ihtiyar heyeti azaları, zabıta amir ve memurları yukarıdaki fıkralar uyarınca kendilerine teslim edilen evrakı kabule mecburdurlar".
İncelenen dava dosyasına konu tebligatın bu maddedeki düzenlemeye uygun olup olmadığı konusunda değerlendirme yapılmıştır.
Maddedeki düzenlemeyi tek tek değerlendirdiğimizde, aşağıdaki sonuçlara ulaşılmaktadır:
a- Farklı görüşe sahip olunmasına sebebiyet veren husus, yasa maddesinde yer alan (7201, m.21/2), "Gösterilen adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olup, muhatap o adreste hiç oturmamış veya o adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza karşılığında teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırır. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır" şeklindeki düzenlemeyle ilgilidir.
Yukarıda açıkladığımız gibi muhatap bu adresten; ilk tebligat parçasındaki yazıya göre, "işine gittiğinden"; tebliğnamenin tebliği ile ilgili tebligat parçasındaki yazıya göre ise, "geçici olarak çarşıya çıktığından" tebligatın yapılamadığına işaret edilmiştir. Bu somut tespit, sanığın o adresten geçici olarak, işine gittiğini göstermektedir. Bu çağda hemen herkes mevcut adresinde yirmi dört saat aralıksız durmaz. Herkesin işi gücü var. O zaman, tebligat işlemi yapacak kimsenin bunu dikkate alması; değilse Devletin buna çözüm üretmesi gerekir.
Yargının görevi temel hak ve özgürlüklerden herkesin eşit ve etkili biçimde yararlanmasını sağlayacak kararlar vermesidir. Yasa hükmünün yorumu yoluyla, ortaya çıkabilecek hatalı uygulamaların sonlandırılmasına katkı vermektir. Adresi meçhule gitmediği anlaşılan sanığın bu durumu karşısında, tebligatın gerekli özen gösterilerek yapılmadığı, aşağıdaki açıklamalarımdan da anlaşıldığı üzere, açıktır. Çünkü maddedeki düzenlemede, sanığımızın konumunda olanlar için böyle kısa süreliğine adresten ayrılmayla ilgili açık hükme yer verilmemiştir.
b- Diğer bir husus; "tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza mukabilinde teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber, adreste bulunmama halinde tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirilir. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır".
Görüldüğü gibi tebligat memurunun, "adreste bulunmama halinde tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirilir. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır".
Somut olayımızda tebligat memuru, kim olduğu açıkça belli olmayan ve komşusu olduğu belirtilip ismini vermeyen birini haberdar ettiğini şerh düşmüştür. Şerhte, "komşusu isim ve imzadan imtina etti" yazdığı, bu kişinin kaç numarada ikamet ettiğinin belirtilmediği, imza ve isminin olmadığı, hatta onsekiz yaşından büyük veya küçük olup olmadığı yazılmadığı gibi; 7201 sayılı Yasa’nın 22 nci maddesinde yer alan "Muhatap yerine kendisine tebliğ yapılacak kimsenin görünüşüne nazaran onsekiz yaşından aşağı olmaması ve bariz bir surette ehliyetsiz bulunmaması lazımdır" düzenlemesine uygun kimse olup olmadığının da açıkça belirtilmediği anlaşılmaktadır.
Zaten, posta dağıtıcısının, tebligat muhatabının komşusu olduğunu belirttiği kişinin ismini ve imzasını vermek istememesi, tebligat muhatabının yakın komşusu olup olmadığına ilişkin kapı numarasına yer verilmemesi birlikte dikkate alındığında; tebligat muhatabının komşusu olduğu bildirilen kişinin sanığı tebligattan haberdar etmeyeceğini açıkça söylemiş olması karşısında, bu tebligatın hak aramada hiçbir işleve sahip olmadığı anlaşılmaktadır.
Yukarıda belirttiğimiz etkili başvuru yolundan (burada temyizden) yararlanılmasının önüne büyük bir bariyer tebligat memurunun uygulamasıyla konmuş olmaktadır. Çünkü tebligat memurunun tebligatla ilgili olarak 21/1 nci madde gereğince keyfiyetin/durumun muhataba haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine bildirmesi amaçlandığından, muhataba haber vermeyeceğini isim ve imzasını vermeyerek ortaya koymuş kimseye bu şekilde bildirimin kabul edilmesi hukuk devletinin hakların güvence oluşturduğuna ilişkin ilkesine uygun değildir. Yapılması gereken husus; bu komşu imza ve isim vermekten imtina ettiğine göre, durumu muhataba iletebilecek bir başka komşunun bulunması ve durumun ona bildirilmesiydi. Aksi takdirde, kapıya yapıştırılan tebligat parçasının alınıp yırtılıp atılması veya rüzgar tarafından bir yerlere götürülmesi söz konusu olacaktır.
Muhatap, tebliğnamenin tebliğinde de aynı tebligat yöntemi uygulandığından, imza ve isimden imtina edildiğinden haberdar olmadığından, bu konudaki olumsuzlukların neler olduğunu da ifade edememiştir. Yani muhatap, temyiz isteminin süreden reddedildiğine ilişkin tebliğnameden de yanlış tebliğ işlemi nedeniyle haberdar olamadığından, 5271 sayılı Yasanın 40-42 nci maddelerindeki eski hale getirme hakkını da kullanamamıştır.
c- Hükmün tebliğiyle ilgili tebligattan sonra; sanığın hükmü temyiz ederken farklı numaralı adres bildirdiği, tebligat memurunun adres numarasının değişikliğine ilişkin bir tespiti olmadığı gibi, tebliğnamenin tebliğinin, sanığın temyiz dilekçesinde bildirdiği adrese yapılmasında da, soyadı aynı olan ikinci tebligat memurunun da, aynı eksik tebligat işleminde bulunduğu ve bizzat tebligatın yapılamaması nedeniyle sanığın tebliğnamenin temyiz isteminin süresinde olmadığından reddine ilişkin görüşüne karşı da bir diyeceğinin olmaması doğaldır. Çünkü sanık, ilk tebligattan usulünce haberdar edilmemiş, değişen adres numarasını temyiz dilekçesinde bildirmesi üzerine bu adrese yapılan tebligatta da, yine tebligat memurunca, komşusunun isim ve imzadan imtina ettiği ile sanığın "geçici olarak çarşıya çıktığı" ibaresine yer verildiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla tebligat memurunun bu işlemi usûle aykırı yaptığı açıktır.
Görüldüğü gibi bu iki tebligat da usulüne uygun yapılmadığı için, sanığın kendisine tebligatın usulüne uygun olarak yapılmadığı yönünde bir itirazda bulunma hakkı da, posta dağıtıcısının hatalı uygulamasıyla, elinden alınmış olmaktadır.
Dosya içerisinde bulunan tebligat evraklarında adreslerin farklı olması, tebligat yapan posta dağıtıcısının ikisinin de soyadının aynı ve yapılan işlemlerin içeriklerinin benzer olması kuşkuyu artırmaktadır. Dolayısıyla sanık halen temyiz dilekçesini verdikten sonra kendisine yapılan tebligatların (hüküm ve tebliğnamenin tebliği) usulüne uygun olmadığından haberdar olmadığı için, eski hale getirme hakkını kullanma olanağına da sahip olamamıştır.
d- Diğer yandan; hüküm mahkemesi, 1412 sayılı Yasanın halen yürürlükte olan 315 nci maddesi gereğince, süresinde olmadığından temyiz isteminin reddine de karar vermemiştir. Anlaşılan o ki, hüküm mahkemesi de tebligatın usulüne uygun yapılmadığı kanısındadır.
Özetle somut olayda tebligat memuru, tebligatın muhatabına bildirilmemesi için gereken her şeyi yapmış olmaktadır. Çünkü, isim ve imzasını esirgeyen, kim olduğu belli olmayan, kapı numarası da belirtilmeyen, meçhul birine kendi kendine tebligat yapılmış gibi bir işlemin, gerçekliği ispat gerektiren ve adına tebligat yapıldı denen uygulama hukuka aykırıdır. Zira tebligatta amaç muhataba iletilmesini sağlayabilecek birinin haberdar edilmesidir.
e- Maddedeki düzenlemenin açıklamasını sürdürecek olursak; maddede, "adreste bulunmama halinde tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirilir. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır" denilmektedir. Bu düzenlemede asıl olan husus, baştan savma, şekli bir tebligat olmayıp, tebliğ evrakı veya bilgilerinin sanığa ulaştırılmasının sağlanmasıdır. Yukarıda açıkladığımız gibi tebligatın muhataba ulaştırılmasının sağlanmasıdır. Yasa koyucu bu ulaştırma işleminde en güvenceli yol olarak, tebligatı muhataba ulaştırabilecek birilerinin bulunmasını amaçlamıştır. Bunlar, "en yakın komşularından biri", "varsa yönetici" veya "kapıcı" olarak belirlenmiştir. En yakın komşulardan biri denmesi karşısında posta dağıtıcısının tebligatı, sadece komşuya değil, "en yakın komşulardan birine" yapacaktır. En yakın komşu yoksa veya somut olayımızda olduğu gibi, kim olduğunu söylemiyor ve imza atmıyorsa veyahut bu kimsenin ev numarası da belirlenip denetimde açıklık sağlanamıyorsa, o zaman diğer kişilerin belirlenmesi cihetine gidilmesi gerekirdi. Bunlar arasında ise; "varsa yönetici" veya "kapıcı" yer almaktadır. Tebligat bu sonunculara da bildirilmemiştir.
Somut olayımızda isimsiz ve imzadan çekindiği iddia edilen birine, "sarı çizmeli Mehmet Ağa" örneği, kendi kendine ben tebligatı yaptım diyerek temyiz yasa yolu hakkını kullanacak bir kimsenin hakkını kullanması engellenmiştir.
Sanığın tebligattan haberdar olmamasına karşın temyiz dilekçesi vermesi karşısında, hak arama iradesini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır. Sanığın tebligattan haberdar olduğuna ilişkin hiçbir delil bulunmaması ve aynı tebligat hatasının tebliğnamenin tebliğinde de yapılması karşısında, sanıktan tebligattan haberdar olmadığı veya kendisine geç bildirimde bulunulduğu yönünde bir iddia beklenemez. Sanık temyiz dilekçesinde aynı yerde farklı numaralı adres bildirdiği halde, yapılan tebliğnamenin tebligatında yine aynı hataların yapılması karşısında, temyiz merciinin bu hususu sanığın lehine yorumlayıp, hakkın etkin kullanımını sağlaması gerekirdi.
f- Muhtara bırakılan tebligat evrakından muhatabın haberinin olması halinde yasal haklarını kullanması mümkündür. Muhtara hiçbir yükümlülük getirmeyen bir uygulama, artık şansa bırakılmış demektir. Demokratik hukuk devletlerinde işlemlerden istenen sonucun alınabilmesi şansa bırakılarak değil, kurumsal güvencelerin getirilmesiyle sağlanması mümkündür.
g- 7201 sayılı Yasanın 54 ncü maddesindeki düzenlemeye göre; "Muhatap namına kendilerine tebligat yapılan kimseler tebliğ evrakını muhataplarına en kısa zamanda vermedikleri ve bundan gecikme veya zarar vukua geldiği takdirde bir yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. Kendisine yapılması gereken tebligatı almayan muhatap ile muhatap adına tebligatı kabule mecbur olup da tebligatı kabul etmeyenler hakkında da yukarıda belirtilen cezalar uygulanır".
Görüldüğü gibi; bu cezai düzenleme somut olayımızla ilgili gözükmüyor denilebilse de, bağlantılıdır. Şöyle ki; "Muhatap namına kendilerine tebligat yapılan kimseler tebliğ evrakını muhataplarına en kısa zamanda vermedikleri ve bundan gecikme veya zarar vukua geldiği takdirde" cezai sorumluluk söz konusu olduğuna göre, 21 nci maddede "muhatap namına tebligatın" alınmasına işaret edilmese de, yukarıda açıkladığımız üzere, 21 nci maddedeki, "adreste bulunmama halinde tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirilir" şeklindeki düzenleme, aslında tebligatın yapıldığının muhataba bildirilmesini amaçlamaktadır. Tebligatın amacı muhatabının bilgisinin ve yasa yolu hakkının kullanımına olanak sağlanması olduğuna göre, tebligatın muhataba bildirilmesi zorunludur. Yasanın 21 nci maddesindeki düzenleme açıkça bu zorunluluğu kapsamaktadır. Aksi takdirde böyle bir, kapıya yapıştırmakla tebligat yapılmıştır biçimindeki kabul, yasaya uygun tebliğ işlemi yapmaksızın, tebligatı yapacak makamın bulunduğu yerden, muhatap şu kadar süre içerisinde gelip resmi dairede tebliğ yapılacak evrakı/hükmü teslim almazsa yasa yoluna başvurma hakkını kaybeder biçiminde bir hukuk anlayışını kabul etmek olur.
Esasen 7201 sayılı Yasanın 21 nci maddesindeki düzenlemenin, komşuya teslimi ve bunun muhataba ulaştırılıp ulaştırılmadığı konusunda değerlendirme yapılması aranmaksızın veya somut olayımızda olduğu gibi, isim ve imzadan imtina eden komşunun kapı numarası da belirtilmeksizin tebligat belgesine şerh düşülmesinin tebliğ edilmiş sayılması için yeterli görüldüğü biçimindeki yorumlanma şekli, posta dağıtıcısı gibi bir görevliye ihtiyaç olmadığının kabul edilmesi demektir.
Bu nedenle 21 ve 54 ncü maddelerdeki düzenlemeleri mezcederek yapılacak bir yorum biçimi bize, tebligatın şeklî değil, hak aramayı sağlayacak biçimde özle ilgili olması gerektiğini göstermektedir. Çünkü, 54 ncü maddede muhatap adına tebligatı alıp muhataba bildirmeyen için ceza öngörülmesi, 21 nci maddede muhataba bildirilmek amacıyla komşuya veya maddede belirtilen kimselere bildirimde bulunulması aynı içeriktedir tebligatın muhatabına bildirilmesinin sağlanması.
Komşu açısından cezai yaptırım öngörülmemesi, 21 nci madde gereğince yapılacak tebligatta hiçbir kurala bağlı olunmaması anlamına gelir. Hukuk devleti böyle bir hak arama yolunu benimseyen sistemi kabul etmez.
O nedenle, hak arama yolu adalete ulaşma yoludur. Adalete ulaşmada şekli olarak tebligat yapılmasıyla yetinilmesi, adaletin şekle feda edilmesi sonucunu doğurur. Hukuk devleti ilkesi, adaletin özde sağlanmasını hedefler. Çünkü hukuk devletinde adalet kutup yıldızıdır.
Buradaki cezai yaptırım, tebligatı aldığı halde sahibine iletmeyen için öngörülmüştür.
IV- Değerlendirme
Tüm bu açıklamalar karşısında; 7201 sayılı Tebligat Kanununun 21/1 nci maddesinde yer alan, "tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza mukabilinde teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber, adreste bulunmama halinde tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirilir" düzenlemesinde, tebligat parçasının kapıya yapıştırılmasından sonra, muhatabın adreste bulunmaması nedeniyle durumun muhataba bildirilmesini temin için komşularından birine bildirme mecburiyeti nedeniyle, muhataba bu durumun bildirilmesi gerekmektedir.
Somut olayda, isim ve imzadan imtina eden/çekinen komşunun, bu çekinmesinin, zaten durumu muhataba bildirmeyeceği anlamına geleceğinde kuşku bulunmamaktadır. Muhatabın komşusunun bu çekinmesi hangi nedenle olursa olsun, durumun muhataba bildirilmeyeceği açıktır. Yasanın bu maddesindeki düzenlemede, "keyfiyetin haber verilmesini" sağlamak amacının kabul edilmesine göre, isim ve imzasını vermeyen kimsenin durumu muhataba bildirmeyeceği yüzde yüz olduğu halde, posta dağıtıcısının görevini tam yaptığından söz edilemez. O halde, bu tebligat işleminin yasal bir yönünden de söz edilemez. Yasaya uygun olmayan tebligat işlemiyle yasa yoluna başvurma hakkının engellendiğini kabul etmek gerekir.
Hatta, tebliğle ilgili belgenin muhatabın kapısına yapıştırılmasından sonra, binanın yapısına göre bu parçanın yağmur veya rüzgar yüzünden kaybolması, yahut birileri tarafından çekilip alınması da mümkün olduğu gibi, komşu olarak addedilen kimse tarafından da (isim ve imzadan imtina olduğuna göre) yırtılıp yok edilmesi de mümkündür.
Temyiz üzerine düzenlenen ve temyiz isteminin süresinden sonra olması nedeniyle temyiz isteminin reddini içeren tebliğnamenin tebliğinin de yine yukarıda belirttiğimiz gibi, aynı şekilde gerçekleştirilmesi karşısında, sanığın, eski hale getirme hakkını kullanabilmesinin yolu da kapanmış olmaktadır (CMK"nun, 40-42. maddeleri). Sanığın, tebliğnamenin tebliğine karşın, tebliğnamenin tebliği üzerine de hukuka aykırılıktan söz etmediği yönündeki yaklaşım da bu nedenle hukuki dayanaktan yoksundur. Eğer, tebliğnamenin yasaya uygun olarak tebliği yapılmış olsaydı, buna rağmen sanığın ilk tebligatla ilgili olarak usulsüz tebliğ söz konusu diye bir çekincesi olsaydı, ilk tebliği zımnen kabul ettiğinden hareketle, temyiz hakkının doğumunu sağlayan ilk tebligatın usulüne uygun olduğunu savunmak mümkün olabilirdi.
Geriye, tebliğ olunacak evrakın muhtara imza karşılığı teslimi kalmaktadır. Muhtarın da durumu muhataba bildirmemesine göre, ortada muhtara tebliğ ile yetinilen, tebligat parçasının kapısına yapıştırıldığının muhataba bildirilmesine gerek görülmeyen, posta dağıtıcısının insafına kalmış olan, ben bu işi böyle yaptım demesinden ibaret işlem kalmaktadır. Bu işlemle hak aranamayacağı bilinen açık bir gerçektir. İşte böyle bir tebligatla özde adaletten söz edilemez; bu uygulama şeklî/biçimsel adalette kalır.
Esasen, böyle bir tebligat yapılması yerine; sanığın mahkemeden kendisinin öğrenmesi sistemi söz konusu olsaydı, bundan daha yararlı olabilirdi. Kuşkusuz sanığın kendisine haber verilmesi yerine, durumu mahkemeden kendisinin öğrenmesi sistemi getirilmiş olsaydı, o zaman davaların keyfiliğe bırakılması ve zamanaşımına uğratılması söz konusu olurdu. O halde; tebligat yapma/yaptırma görevi olan Devletin, hakkın etkin kullanımını sağlayacak biçimde tebligat yapılmasını sağlayacak mekanizma getirmesi zorunludur. Bu durumda, posta dağıtıcısının hatalı uygulamasının olumsuz faturasının sanığa yükletilmemesi gerekir.
Dosyada sanığın durumu haricen öğrendiğini gösteren bir delile rastlanmadığı gibi; temyiz isteminin süresinde olmadığına ilişkin mahkemesince verilmiş bir kararın da olmaması karşısında, sanığa yüklenecek bir kusur da söz konusu değildir.
V- Adalete Erişim Hakkı
Adalete erişim bir hak olarak kabul edilmektedir (Coulon, Jean-Marie/Roche, Marie-Anne Frison: "Le Droit D’Accès à la Justice", Sous La Direction de Rémy Cabrillac/Marie-Anne Frison-Roche ve Thierry Revet, Les Libertés et Droits Fondamentaux, Dalloz, Paris 2001, s.437 vd.). Adalete erişim konusundaki bir çalışmada, yeni yasa, yeni yargıç ve yeni yargı etiğine dikkat çekilmektedir (Coulon, Jean-Marie/Roche, Marie-Anne Frison, 2001, s.438, dipnot:1’de, E.Michelet: Nouveau Code, Nouveau Juge, Nouvelle Éthique, in Mélanges R.Perrot, Dalloz, 1996, pp.277-297). Adalete erişim bir hak olduğu için, bu hakkın kullanımı yoluyla yasanın yorumu, anlaşılabilirliği ve dolayısıyla yararlanılabilirliği sağlanmakta, içtihatlar bu şekilde oluşmaktadır. Böylece yorum, adalete katkıda bulunma anlamını taşımaktadır (Coulon, Jean-Marie/Roche, Marie-Anne Frison, 2001, s.440-441). Hakların sadece tanınması yetmez, devlet hakları tanımanın yanında bunlardan etkin yararlanma olanaklarını da sağlamak zorundadır. Hukuk devleti bunun için vardır. Erişim hakkı, haklara kavuşabilmenin en başta gelen yollarından biridir. Ancak erişim hakkı sayesinde haklardan etkili biçimde yararlanma olanağı bulunabilir. Erişim hakkı, yargıçtan yorum yoluyla hakkını istemedir. Çünkü yargıç kararıyla, soyut olarak düzenlenmiş hakkın somutlaştırılması ve yararlanılabilir hale getirilmesine katkı vermek zorundadır.
Bireyler, devlet dahil herkes her konuda kendilerini haklı görebilirler. Ancak aralarında çıkan anlaşmazlıkları yargıya taşıyarak, subjektif değer yargılarının somutlaşmasını sağlarlar.
Yargı organlarının adalet dağıtmaktan kaçınma yetkileri yoktur. Anayasamız bunu, "hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz" biçiminde düzenlemiştir (m.36/2). Adalet dağıtımından kaçınılması, hakkı teslim etmekten de kaçınma demektir (Coulon, Jean-Marie/Roche, Marie-Anne Frison, 2001, s.443). Adalete erişim hakkı, yargıya başvurma (dava açma), güvence oluşturan yasa yollarına başvurma ve yargı kararının uygulanmasının sağlanmasını isteme haklarını güvenceye almaktadır (Coulon, Jean-Marie/Roche, Marie-Anne Frison, 2001, s.446-449). Temyiz yasa yolu, erişim hakkının adli yargıda zirveye ulaşmasını sağlamaktadır.
VI- Sonuç
Yukarıdaki açıklamalarım karşısında, hakkın etkin kullanımını sağlamak için, tebligat memurunun tebligatının yasaya açıkça aykırı olması nedeniyle, sanığın temyiz isteminin süresinde olduğunun kabul edilmesi gerekmektedir.
Eğer yasa hükmünün doğru yorumlandığı ve tebligatın yasaya uygun gerçekleştirildiği düşüncesi öne çıkıyorsa bu durumda;
Muhataba tebliğ, dolayısıyla yasa yoluna başvurma hakkını elde etme amacı taşıyan tebligat evrakının, komşusu tarafından muhataba ulaştırılmayacağının bilinmesine rağmen komşuya bilgi verilmesi ve bu şekilde tebligatın yapıldığının kabul edilmesi açıkça anayasal hak arama özgürlüğü ile yasaya aykırı olduğundan;
7201 sayılı Yasanın 21/1 nci maddesinin tebligat memurunun keyfi uygulama yapmasına olanak vermesi karşısında; AİHM’nin kararlarından anlaşıldığı üzere, yasaların suistimalleri/kötüye kullanımları önleyecek nitelikte ve açıklıkta olmasının sağlaması için, 21 nci maddenin hukuk devleti ilkesine, eşitliğe, hak arama özgürlüğüne aykırılığı nedeniyle somut norm denetimi yoluyla Anayasa Mahkemesinin önüne götürülmesi gerektiğinden;
Yüksek çoğunluğun temyiz isteminin reddine ilişkin görüşüne iştirak edilmemiştir" düşüncesiyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan altı Ceza Genel Kurulu Üyesi de; benzer düşünceyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 23.01.2018 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.