Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekilince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi,Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı pay oranında tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, kanıtlanamayan davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden;ortak mirasbırakan A.G."in 18/08/2008 tarihinde öldüğü,geriye mirasçı olarak eşi Z."dan olma çocukları davacılar ile davalıyı bıraktığı,maliki olduğu 931,938,5710,5858 ve 6025 parsel sayılı taşınmazları 11.12.1990 tarihinde ve 3119 parsel sayılı taşınmazı ise 16.04.1998 tarihinde oğlu olan davalıya satış suretiyle temlik ettiği, 3214 (kamulaştırma sonrası davalı adına 8694 -D.S.İ. adına 8695 ) parsel sayılı taşınmazın 11.12.1990 tarihinde 3167 ve 3199 parsel sayılı taşınmazların 16.04.1998 tarihinde annesi Z. G.1096 parsel sayılı taşınmazın 1/3"er paylarının ise 06.03.1992 tarihinde amcası R.G. ve 20.12.2000 tarihinde amcası H. G. tarafından davalıya satış suretiyle temlik edildiği anlaşılmaktadır.
Davacılar; anılan temliki işlemlerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, eldeki davayı açmışlardır.
Eldeki davada miras bırakan babanın yaptığı temlikler bakımından muvazaa iddiasında bulunulmuş olup çekişmeli 3199 parsel sayılı taşınmaz tarafların anneleri Zehra tarafından davalıya temlik edildiğinden bu parsel bakımından davanın reddedilmiş olması doğrudur. Davacıların bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine.
Davacıların diğer temyiz itirazlarına gelince; bilindiği üzere;uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, 818 sayılı Borçlar Kanunun 213 (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 237) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince;mahkemece yapılan inceleme ve araştırmanın hükme yeterli olduğu söylenemez.Mirasbırakanın en küçük erkek çocuğu olan davalı,temlik tarihinde 26 yaşında olup Karayolları Genel Müdürlüğünde operatör olarak çalışmakta ve mirasbırakan ile birlikte yaşamaktadır.Miras bırakan ise üç dönem belediye başkanlığı yapmış olup emekli maaşı almaktadır.Kolluk marifetiyle yapılan araştırmadan miras bırakanın maddi durumunun iyi olduğu tespit edilmiş olup mal satmaya ve paraya ihtiyacı bulunmamaktadır. Dosyada yapılan tespitlere göre dava konusu 931,938,3119,5710,5858 ve 6025 parsel sayılı 6 adet taşınmazın miras bırakanın malvarlığının büyük bir bölümünü oluşturduğu ve akit tarihi itibariyle gerçek değerleri ile satış bedelleri arasında fahiş fark olduğu anlaşılmaktadır.
Ne varki; miras bırakanın davacılarla ilişkisi,davalının satın alma gücü olup olmadığı yeterince araştırılmış değildir.
Öte yandan; 1096,3167 ve 3214 (kamulaştırma sonrası ifrazen davalı adına tescil edilen 8694) parsel sayılı taşınmazların tüm tedavül kayıtları getirtilmediğinden öncesinde muris tarafından bir temlik yapılıp yapılmadığı anlaşılamamaktadır.
Hal böyle olunca; 1096,3167 ve 3214 (kamulaştırma sonrası ifrazen davalı adına tescil edilen8694) parsel sayılı taşınmazların tüm tedavül kayıtlarının getirtilmesi,muris ile bir ilgisinin olup olmadığının saptanması,ondan sonra tüm taşınmazlar için yukarıdaki açıklanan ilkeleri kapsar biçimde hükme yeterli bir araştırma yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu şekilde karar verilmesi isabetsizdir.
Kabule göre de; dava reddedildiğine göre maktu ret harcı alınması gerekirken nisbi harç alınması da doğru değildir.
Davacıların, bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile yerel mahkeme kararının 6100 sayılı HMK.nun geçici 3/2.maddesi yollaması ile 1086 sayılı HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 20.02.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.