Abaküs Yazılım
16. Hukuk Dairesi
Esas No: 2014/13255
Karar No: 2015/1738
Karar Tarihi: 05.03.2015

Yargıtay 16. Hukuk Dairesi 2014/13255 Esas 2015/1738 Karar Sayılı İlamı

16. Hukuk Dairesi         2014/13255 E.  ,  2015/1738 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :KADASTRO MAHKEMESİ
    DAVA TÜRÜ : KADASTRO

    Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay"ca duruşmalı olarak incelenmesi istenilmekle; duruşma için belli edilen 22.01.2013 gün ve saatte temyiz eden ... vekili Avukat ... ve Hazine vekili Avukat ..... ile aleyhine temyiz istenilen ... vekili Avukat ... geldiler. Gelenlerin yüzlerine karşı duruşmaya başlandı. Tarafların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmanın bittiği bildirildi. Süresi içinde inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu. GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
    Kadastro sırasında ........... Köyü çalışma alanında bulunan 220 ada 1 parsel sayılı 538.51 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz devletin hüküm ve tasarrufu altındaki hamtoprak niteliğindeki yerlerden olması nedeniyle Hazine adına tespit edilmiştir. Davacılar ..., ... ve ... vekili tarafından yasal süresi içinde 220 ada 3 parsel sayılı taşınmazın tespitinin iptali istemiyle tescil ilamıyla oluşmuş tapu kaydına dayanılarak açılan davada, dava edilen taşınmazın 220 ada 1 parsel sayılı taşınmaz olduğu anlaşılmakla Hazineye husumet yaygınlaştırılmıştır. Kadastro tespit gününden önce, 24.5.1995 tarihli dilekçe ile ... ve müşterekleri vekili tarafından ..., ... ve ..."a husumet yöneltilerek Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan tapu iptali ve elatmanın önlenmesi davası, davaya konu olan taşınmazın 220 ada 1 parsel sayılı taşınmaz olduğunun anlaşılması üzerine görevsizlik kararı ile Kadastro Mahkemesine aktarılmıştır. Kadastro Mahkemesinde, dava dosyaları birleştirilerek yapılan yargılama sonunda; “davalı ............. ve arkadaşlarının Hazineye karşı açtıkları davanın husumetten reddine, davacı ... ve müştereklerinin davasının reddi ile çekişmeli 220 ada 1 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespit tutanağındaki vasıfla ve eşit paylarla ..., ... ve ... adına tapuya tesciline” karar verilmiş; hüküm, davacı ... ve müşterekleri vekili ile davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Çekişmeli taşınmaz, kadastro tespiti sırasında devletin hüküm ve tasarrufu altındaki hamtoprak niteliğindeki yerlerden olduğu belirtilerek Hazine adına tespit edilmiştir. Davacılar ... ve müşterekleri vekili tarafından Mart 1290 tarih 9/18 defter varak sayılı ..... mevkiindeki 4000 dönüm yüzölçümlü çiftlik hakkında oluşturulan tarafları; “.................” ve “............” ve “......” ve “............” sınırlı; Mart 1290 tarih 9/19 defter varak sayılı, ....(....) Çiftliği mevkiindeki 3000 dönüm yüzölçümlü çiftlik hakkında oluşturulan, tarafları; “.................” ve “İnbükü” ve “......” ve “.............” ve “..........” sınırlı; Mart 1290 tarih 9/20 defter varak sayılı, ....... Çiftliği mevkili 7000 dönüm yüzölçümlü çiftlik hakkında oluşturulan, tarafları “.............”, “..........” ve “...”, “............”, “..........” ve “.................” ve “..............” sınırlı tapu kayıtları ile bu kayıtlardan gelme Ağustos 1326 tarih 2, 3 ve 4 nolu ve Şubat 1962 tarih 1, 2 ve 3 nolu tapu kayıtlarına dayanılarak kadastro tespit gününden önce açılan dava görevsizlik kararı ile devredilmiştir. Davacılar ..., ... ve ... vekili tarafından yasal süresi içinde kadastro mahkemesinde açılan davada, dava edilen taşınmazın 220 ada 1 parsel sayılı taşınmaz olduğu anlaşılmakla dava dosyası birleştirilmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davalı ve karşı davacı ..., ... ve ... ile öncüllerinin çekişmeli taşınmaz üzerinde Medeni Kanun’un yürürlüğe girdiği 1926 yılından önce 10 yılı aşkın süre aralıksız, çekişmesiz ve malik sıfatıyla zilyetliğinin sürdüğü, malik sıfatıyla süren zilyetliklerinin Medeni Kanun’un yürürlüğünden sonra ve kadastro tespitine kadar kesintisiz olarak devam ettiği, bu suretle Arazi Kanunnamesi’nin 20 ve 78. maddeleri gereğince davacı ... ve müştereklerinin dayanağını oluşturan ve uygulama yeteneği bulunmayan tapu kayıtlarının hukuki kıymetini kaybettiği, ..., ... ve ... yararına 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 13. ve 14. maddeleri uyarınca edinme koşullarının oluştuğu kabul edilmek suretiyle çekişmeli taşınmazın adlarına tapuya tesciline karar verilmiştir.
    Yukarıda belirtildiği ve dosya kapsamından da anlaşılacağı üzere; davacı ... ve müşterekleri vekili tarih ve numarası yazılı tapu kayıtlarına dayanmış, karşı tarafın ve öncüllerinin arazi üzerindeki zilyetliklerinin malik sıfatı ile değil, kiracılık ilişkisine dayalı olduğunu ileri sürmüşler, Medeni Kanun’un yürürlüğe girmesi ile Arazi Kanunnamesi yürürlükten kalktığı için, Arazi Kanunnamesinin 20 ve 78. maddeleri hükümlerinin karşı taraf yararına uygulanma imkanının bulunmadığını iddia etmişlerdir. Davacı ... ve müştereklerinin bu iddialarına karşılık olarak karşı taraf; dayanılan tapu kayıtlarının çekişmeli taşınmazı kapsamadığını, Kadastro Mahkemesinin 1996/11 Esas sayılı dosyasında yapılan kapsam belirlemesinin kendileri yönünden bağlayıcı olamayacağını, kayıt maliki ile ... ve müşterekleri arasında akdi veya ırsi bir ilişkinin kurulamaması sebebiyle davanın sıfat yokluğu nedeniyle reddedilmesi gerektiğini, taşınmaz üzerindeki çok uzun süreli zilyetliğin kiracılık değil malik sıfatıyla sürdüğünü, davacı ... ve müştereklerinin dayanağını oluşturan tapu kayıtları taşınmaza uysa dahi uzun süreli nizasız kullanma nedeniyle kaydın hukuki kıymetini kaybettiğini, tescil ilamı ile oluşmuş tapu ile kendileri adına edinme koşullarının oluştuğunu ileri sürmüştür. Bu iddia ve savunma çerçevesinde yerel mahkemece yapılan araştırma, inceleme ve uygulamanın yeterli olup olmadığı, delillerin değerlendirilmesinde hataya düşülüp düşülmediği, varılan sonucun usul ve yasaya uygun bulunup bulunmadığı konularında yargıya varmadan önce, tarafların iddia ve savunmaları ile ilgili olarak ileri sürdükleri yukarıda özetlenen tüm vakıa ve delillerin ayrı ayrı tahlillerinin yapılıp buna göre bir sonuca ulaşılması uygun olacaktır. Şöyle ki;
    1- Davacı ... ve müştereklerinin kök kayıt malikinin mirasçısı olup olmadığı: Karşı taraf, kayıt maliki ile davacı ... ve müştereklerinin murisi ......... arasında irs ilişkisi olmadığını ileri sürmüşlerse de; davacı ... ve müştereklerinin ........."ın mirasçısı oldukları hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Tereddüt karşı tarafın iddia ettiği gibi ........."ın tapu maliki ...........’nin kızı olup olmadığı konusundadır. Dosyada ........."ın nüfus kaydı mevcut olup, bu kayıtta baba adı .........’dir. Tapu kayıtlarında ise “........... Kızı” olarak geçmektedir. Ancak ibraz edilen ve Osmanlı arşivleri ile şer’i sicil kayıtları üzerinde yapılan araştırmanın yer aldığı klasör içindeki belgeler arasında yer alan 1303 tarihli vekaletnamede vekil eden olarak “....., ..... Mahallesi sakinlerinden ........... Efendi Zade ..... ağa İbn-i ......... Efendi adı geçmektedir. ..... ağanın ........."ın kardeşi olduğu sabittir. Yine Şer’i sicil defterinde kayıtlı ..... ağaya ait bir dilekçede “........... Efendi Zade ..... ağa İbn-i ..........., İbn-i Hacı Osman” ve “kız kardeşim ......... İbnetü ...... Efendi yazılıdır. Yine aynı belgeler içerisinde yer alan Orman ve Maadin Nezaretinin Sadaret Makamına sunduğu 4 Nisan 1311 tarihli tezkerede “Muğlalı Mütevefta ........... Efendi Kerimesi ........."ın uhdei tasarrufunda bulunan ....... “........... Nam Çiftliklerin” ifadeleri yer almaktadır. Bu ve benzeri kayıtlardan ........... ile ......’nin aynı kişi ve ........."ın .... (....) ......’nin kızı olduğu anlaşılmaktadır. Bu itibarla karşı tarafın kayıt maliki ile davacı ... ve müştereklerinin murisi ......... arasında irs ilişkisi olmadığına ilişkin iddiasında isabet bulunmamaktadır.
    2- 1274 tarihli Arazi Kanunnamesinin tespit ve dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunup bulunmadığı ve şartları mevcut olduğu takdirde uygulanıp uygulanamayacağı: Medeni Kanun’un 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girmesinden sonra Arazi Kanunnamesi"nin Medeni Kanun’a aykırı olmayan hükümlerinin yürürlükte bulunup bulunmadığı uzun süre tartışılmıştır. Bazı hukukçular Medeni Kanun"un taşınmaz mal mülkiyetini yeni baştan düzenlediğini, 864 sayılı Uygulama Kanunu’nun 43. maddesi ile Arazi Kanunnamesi"nin yürürlükten kaldırıldığının kabul edilmesi gerektiği savunmuşlarsa da; tatbikatta Arazi Kanunnamesi"nin Medeni Kanun"a aykırı olmayan hükümlerinin yürürlükte bulunduğu kabul edilmiş, uygulamada istikrarlı olarak bu yönde sürdürülmüştür. Arazi Kanunnamesi"nin Medeni Kanun’a aykırı olmayan hükümlerinin yürürlükte olduğunu kabul eden hukukçular; 864 sayılı Uygulama Kanunu’nun 43. maddesinde “MECELLE” açıkça yürürlükten kaldırıldığı halde, Arazi Kanunnamesi"nin kaldırılan kanunlar arasında sayılmamasını, Medeni Kanun’un kabulünden sonra, ancak yürürlüğünden önce kabul edilen 2.5.1926 tarih 87 sayılı Kanunla Arazi Kanunnamesi"nin 68, 69, 70, 71, 74, 76, 84 ve 85.maddeleri yürürlükten kaldırıldığı halde diğer maddelerin yürürlükte olduğunun kabul edilmiş bulunduğunu, Yargıtay’ın 27.1.1943 tarih 5/7 ve 9.2.1944 tarih 4 numaralı İçtihadı Birleştirme Kararları ile 28 Şubat 1998 tarihinde yürürlüğe giren 4342 sayılı Mera Kanunu’nun 36. maddesi ile Arazi Kanunnamesi"nin 97, 98, 99, 100, 101, 102 ve 105. maddelerinin yürürlükten kaldırılmasını görüşlerine dayanak yapmışlardır. Dairemiz de Arazi Kanunnamesi"nin Medeni Kanun’a aykırı düşmeyen hükümlerinin, bu arada Arazi Kanunnamesi"nin 20 ve 78. maddelerinin yürürlükte olduğunu kabul etmiş ve uygulamasını bu yönde sürdürmüştür. Daha önceki dönemlerde gayrımenkul davalarına bakmakla görevli bulunan Yargıtay Dairelerinin de benzer uygulamalarda bulunmuş oldukları bilinmektedir. Bu durumda davaya konu parselin tespiti ve dava tarihi itibariyle, Medeni Kanuna aykırı düşmeyen Arazi Kanunnamesi"nin hükümlerinin bu arada Arazi Kanunnamesi"nin 20 ve 78. maddelerinin yürürlükte bulunduğunun kabulü ile olayda anılan Yasa hükümlerinin uygulanması gerekip gerekmediğinin araştırılıp tartışılması zorunludur. Mevcut uygulama karşısında davacı ... ve müşterekleri vekilinin bu konudaki itirazları yerinde değildir.
    3- ............. Kadastro Mahkemesinin 1996/11 Esas sayılı dosyasında yapılan tapu kaydı kapsamının belirlenmesi işleminin tarafları bağlayıp bağlamayacağı: Söz konusu dosyada davacı ... ve müşterekleri taraf olsa da, karşı taraf ve davalı Hazinenin taraf olmaması ve kapsam belirleme işleminin 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20. maddesinde yazılı ilkelere uyularak yapılmamış bulunması nedeniyle kendilerini bağlamayacağı açıktır.
    4- Dayanılan kayıtların kapsamının nasıl belirleneceği: Belirtildiği üzere davacı ... ve müşterekleri tapu kayıtlarına dayanmıştır. Dayanılan kayıtlardaki hudutların arazinin tamamının etrafını kapatır şekilde çevrelememesi bazı hudutların nokta hudutlar olması, hudutların birbiri ile düz hatlarla birleştirilmesi suretiyle meydana gelen geometrik şekil içerisinde kullanılmayan ve kullanılması mümkün olmayan deniz, dağ, dere, orman, ırmak, tepe gibi yerlerin bulunması nedeniyle dayanılan kayıtlar hudutları ile değil miktarı ile geçerli olan tapu kayıtlarıdır. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/B maddesinde yazılı “harita, plan ve krokiye dayanmayan kayıt ve belgelerde belirtilen sınırlar mahalline uygulanabiliyor ve bu sınırlar içinde kalan yer hak sahibi tarafından kullanılıyor ise, kayıt ve belgelerde gösterilen sınırlar esas alınarak tespit yapılır.” hükmü karşısında; arazinin ve sınırlarının yukarıda belirtilen özelliği nazara alındığında kayıtların sınırlarını sabit kabul edip buna göre hüküm kurmak mümkün bulunmamaktadır. Anılan dosyada yapılan kapsam belirlemesinin doğru ve tarafları bağlayıcı olduğu yolundaki iddia bu nedenlerle usül ve yasaya uygun bulunmamaktadır.
    5- Taşınmaz üzerindeki karşı taraf zilyetliğinin niteliği: Davacı ... ve müşterekleri vekili çekişmeli taşınmaz üzerindeki karşı taraf zilyetliğinin kiracılık ilişkisine dayalı olduğunu, malik sıfatıyla kullanmanın söz konusu olmadığını iddia etmişlerse de bu yönde inandırıcı delil ibraz edemedikleri gibi, karşı tarafın arazi üzerindeki zilyetliklerinin kendilerine teb’an ve kiracılık ilişkisine dayalı olduğunu ispat da edememişlerdir.
    6- Taşınmaz üzerindeki davalı ve karşı davacı ..., ... ve ... ile öncüllerinin zilyetliğinin kaydın hukuki kıymetinin kaybı için yeterli olup olmadığı: Çekişmeli taşınmaz kadastro tespiti sırasında “hamtoprak” niteliği ile Hazine adına tespit edilmiştir. Arazi başında dinlenen yerel bilirkişi ve zilyet tanıkları da çekişmeli taşınmazın öncesinde hali arazi niteliğindeki yerlerden iken 1960 - 1970 yılları arasında köylülerin bir araya gelmesi ile her haneye bir parça yer düşecek şekilde parsellenerek kullanılmaya başlandığını bildirmişlerdir. Dosyaya sunulan uzman bilirkişi raporları çekişmeli taşınmazın ancak güncel durumunu belirlemeye yeterli olup, tespit günü ve öncesi eskiden beri ne durumda olduğunu belirlemeye yeterli bulunmamaktadır. Hal böyle olunca, karşı tarafın bir insan ömrünü aşan malik sıfatıyla zilyetliklerinin kanıtlanamamış olması nedeniyle, davacılar ... ve müştereklerinin dayanaklarını oluşturan tapu kaydının hukuki kıymetini kaybettiğini kabul etmek mümkün değildir.
    7- Tapu kayıtlarının kapsamının belirlenmesine gerek olup olmadığı: Yukarıda da belirtildiği üzere, davacı ... ve müştereklerinin dayanaklarını oluşturan tapu kayıtlarının uygulanması ve kapsamlarının belirlenmesi yeterli ve yasaya uygun bulunmamaktadır. Ayrıca, çekişmeli taşınmazın köylülerce parsellenip kullanılmaya başlanmadan önceki niteliği saptanmamış, taşınmaz üzerinde karşı tarafın ve öncüllerinin aralıksız, çekişmesiz ve malik sıfatıyla cereyan eden zilyetliğinin mevcudiyeti ve zilyetliğin, davacı ... ve müştereklerinin dayanağını oluşturan tapu kayıtlarının Arazi Kanunnamesi"nin 20. ve 78. maddeleri uyarınca hukuki kıymetini kaybettirecek nitelikte bulunduğu kanıtlanamamış bulunmaktadır. Bu durumda; çekişmeli taşınmazın önceki niteliği ile bu niteliğiyle üzerinde sürdürülen zilyetliğin şekli ve süresine göre davacı ... ve müştereklerinin dayanağını oluşturan tapu kayıtlarının hukuki değerini kaybedip kaybetmediğinin ve tapu kayıtlarının kapsamlarının 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20. maddesinde belirtilen ilkeler doğrultusunda tespit edilip değerlendirmenin buna göre yapılması zorunludur. Şu hale göre, davacı ... ve müştereklerinin dayanağını oluşturan tapu kayıtlarının hukuki kıymetini kaybettikleri kabul edilemeyeceğine göre, tapu kayıtlarının mahalline doğru şekilde uygulanıp kapsamının belirlenmesi gerekir. Dosyanın arzettiği özelliğe göre, bu işlemler yapılmadan karar verilmesi doğru değildir. Eksik ve yetersiz soruşturmaya dayanılarak karar verilemez. Mahkeme kararında belirtildiği ve Dairemize gelen dosyalardan da anlaşıldığı üzere davacılar ... ve müşterekleri tarafından aynı tapu kayıtlarına dayanılarak ...., ...., ...... ve ........... Köylerinde tespit gören çok sayıda parsele itiraz edilip dava açılmıştır. Dayanılan bu tapu kayıtlarının kapsamlarının sağlıklı olarak saptanması, yargılamanın kısa zamanda en az masrafla ve en doğru şekilde sonuçlandırılması ve bir parsel için verilecek kararın diğerlerini etkiler durumda bulunması nedeniyle bu davaların en azından köy (veya tapu kayıtlarında yazılı çiftlik) bazında birleştirilerek yürütülmesi zorunludur. Mahkemece bu zorunluluğa riayet edilmeden yargılamanın ayrı ayrı yürütülüp sonuçlandırılmaya çalışılması doğru değildir. Yukarıda da belirtildiği üzere dayanılan bu kayıtlardaki hudutların arazinin tamamının etrafını çevrelememesi bazı hudutların nokta hudutları olması, hudutların birbirini düz hatlarla birleştirilmesiyle meydana gelen geometrik şekil içerisinde kullanılmayan ve kullanılması mümkün olmayan arazi bölümlerinin bulunması nedeniyle tapu kayıtları gayrisabit hudutludur. Bir diğer ifadeyle bu kayıtlar hudutlarıyla değil miktarıyla geçerli tapu kayıtlarıdır. Bu itibarla tapu kayıtlarının kapsamı belirlenirken yukarıda belirtilen ilkenin gözden uzak tutulmaması gerekir.
    Hal böyle olunca; doğru ve sağlıklı sonuca varılabilmesi için mahkemece öncelikle yapılması gereken iş, aynı çalışma alanında (veya çiftlik hudutları içerisinde) yer alan taşınmazlarla ilgili dava dosyaları birleştirilmeli, aynı tapu kayıtlarına dayanılarak tapu malikleri veya onların halefleri adına tescil edilen, bedeli davacılara ödenmek suretiyle kamulaştırılan veya herhangi bir nedenle bu kayıtların kapsamında kaldığı kabul edilip tescil edilen tüm taşınmazların onaylı tutanak suretleri getirtilip dosyaya konulduktan sonra mahallinde yaşlı, tarafsız, yöreyi iyi bilen ve davada menfaati bulunmayan şahıslar arasında seçilecek yerel bilirkişilerle, taraf tanıkları ve teknik bilirkişiler huzuruyla keşif icra edilmelidir. Keşif sırasında bu tapu kayıtlarının miktarıyla geçerli olduğu ve karşı tarafın yokluğunda 1996/11 Esas sayılı dosya üzerinden yapılan kapsam tayininin bağlayıcı olmayacağı nazara alınarak tapu kayıtları ihdasından itibaren tüm tedavülleriyle okunup kayıtta yazılı hudutlar mahalli bilirkişilere zeminde tek tek göstertilmeli, bilirkişilerce gösterilemeyen hudutların tespiti için taraflara tanık dinletme imkanı sağlanmalı, bilirkişi ve tanıklarca gösterilen hudutlar teknik bilirkişilere haritasında işaret ettirilmeli, kayıtların hudutlarının taşıdığı özellikler ve intikallerdeki değişiklikler konusunda yerel bilirkişi ve tanıklardan bilgi alınmalı, dinlenecek yerel bilirkişi ve taraf tanıklarından taşınmazın niteliği, intikali ve tasarrufu sorulup saptanmalı, tespite aykırı sonuca varıldığı takdirde tespit bilirkişileri tanık sıfatıyla dinlenilip aykırılığın giderilmesine çalışılmalı, teknik bilirkişilere tapu kayıtlarının miktarlarıyla geçerli olduğu nazara alınarak sabit hudutlardan başlamak üzere her tapu kaydının miktarı kadar araziyi gösterir keşfi takibe imkan verir kroki düzenlettirilmeli, tapu kayıtların sabit hudutlardan başlamak üzere miktarı kadar yer ayırırken davacılar ... ve müştereklerinin adına tespit edilip kesinleşen taşınmazlarla kamulaştırılan arazi bölümleri dikkate alınmalı, dayanılan tapu kayıtlarının miktar itibariyle davaya konu parseli kapsayıp kapsamadığı kesin olarak belirlenmeli, ayrıca davalı ve karşı davacı ..., ... ve ..."ın dayanaklarını oluşturan tapu kaydı da 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 20. maddesi uyarınca mahalline uygulanarak kapsamının yöntemince belirlenmesine çalışılmalıdır. Keşfe katılacak jeodezi veya fotogrametri uzmanı bilirkişiden çekişmeli taşınmazın bulunduğu bölgeye ait en eski tarihliden tespit gününe kadar ki tüm hava fotoğrafları üzerinde stereoskopik aletlerle inceleme yaptırılarak çekişmeli taşınmazın öncesinde ne olduğu, hangi tarihten beri ve ne şekilde kullanıldığı, parselleme yapılmadan önceki niteliğinin ne olduğu hususlarında ayrıntılı rapor alınmalıdır. Bundan sonra toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek; çekişmeli taşınmazın niteliği, ne zaman imar ve ihya edildiği, çekişmeli taşınmazın parsellenmeden önce nasıl ve ne şekilde kullanıldığı, bu kullanımın dayanılan tapu kayıtlarının Arazi Kanunnamesi"nin 20. ve 78. maddeleri gereğince hukuki değeri kaybettiğini kabul etmeyi yetecek süreye ulaşıp ulaşmadığı gibi hususlar ayrı ayrı ve hüküm vermeye yetecek şekilde tartışılarak ulaşılacak sonuca göre bir karar verilmelidir. Bu değerlendirmeler yapılırken; davalı ve karşı davacı ......., .............. ve ............"ın dayanağını oluşturan
    tapu kaydının Hazinenin taraf olduğu tescil ilamı ile oluşmuş olması nedeniyle, tescil ilamının Hazine yönünden kesin hüküm oluşturacağı hususu ile aynı tescil ilamına ... ve müşterekleri taraf olmadıklarından, onlara karşı tescil ilamı ve tapu kaydının bağlayıcılığından söz edilemeyeceği gözetilmelidir. Kabule göre de; davalı ve karşı davacı ..., ... ve ... tarafından açılan davanın, tutanakta malik olarak gösterilen Hazineye yaygınlaştırılması ve Hazinenin davada taraf olması nedeniyle husumetten reddine karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır. Eksik incelemeyle yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması isabetsiz olup, temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde bulunduğundan kabulüyle hükmün BOZULMASINA, Yargıtay duruşması için belirlenen 990,00 TL vekalet ücretinin aleyhine temyiz olunan taraftan alanarak duruşmada kendisini vekil ile temsil ettiren temyiz eden tarafa verilmesine,
    peşin yatırılan temyiz karar harcının talep halinde temyiz edenlere iadesine, 05.03.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi