10. Hukuk Dairesi 2015/22975 E. , 2016/249 K.
"İçtihat Metni"
Mahkemesi : ...Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
Tarihi : 07.03.2011
Dava, haksahibi konumundaki davalıya yersiz olarak ödenen aylıkların yasal faiziyle birlikte tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Somut olay incelendiğinde ; davacı Kurum tarafından haksahibi konumundaki davalıya yersiz olarak ödenen aylıkların yasal faiziyle birlikte tahsili istemiyle davalı .... aleyhinde dava açıldığı, mahkemece istem gibi davanın kabulüne karar verildiği görülmüştür. Söz konusu mahkeme kararının 10.02.2015 tarihinde davalı adresinde bulunmadığından bahisle Tebligat Kanunun 21 .maddesine göre muhtara bırakıldığı, davalı tarafından söz konusu tebligat usulüne uygun yapılmadığından icra takibi sonucu karardan haber olduğu gerekçesiyle 15.05.2015 tarihinde işbu kararı temyiz ettiği, mahkemece, 29.05.2015 tarihli ek karar ile yasal temyiz süresi geçtiğinden davalının temyiz talebinin reddine karar verildiği ve bu kararın davalı tarafından temyize konu edildiği anlaşılmıştır.
1-Mahkemece verilen ek karar incelendiğinde;
Gıyabi hüküm, aleyhine hüküm kurulan davalı ... çarşıya gittinden ve adres kapalı olduğundan bahisle muhtara haber verildiği şerhiyle tebliğ edildiği anlaşılmaktadır.
Hukuk Genel Kurulunun 30.03.2012 gün ve .... Esas....karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere; Tebliğ imkansızlığı ve tebellüğden imtina başlıklı Tebligat Kanunu 21.maddede, kendisine tebligat yapılacak kimse veya muhatap namına kendisine tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbirisinin gösterilen adreste bulunmamaları veya tebellüğden imtina etmeleri durumunda yapılacak işlemler açıklanmıştır. Muhatabın adreste bulunmaması halinde PTT Memurunun ne şekilde davranacağı ise tüzüğün 28. maddesinde yazılıdır. Buna göre muhatap veya muhatap adına tebliğ yapılabilecek olandan hiçbiri gösterilen adreste bulunmazsa tebliğ memurunun adreste bulunmama sebebini bilmesi muhtemel komşu, yönetici, kapıcı, muhtar, ihtiyar kurulu ve meclisi üyeleri, zabıta amir ve memurlarından tahkik ederek beyanlarını tebliğ tutanağına yazıp altına imzalatması imzadan çekinmeleri halinde de bu durumu yazarak kendisinin imzalaması gerekir. Muhatap ölmüşse veya gösterilen adresten devamlı olarak ayrılmış ve yeni adresi de tebliğ memurunca tesbit edilmemişse tebliğ evrakı çıkaran mercie geri gönderilir. Anlaşılacağı üzere tüzüğün 28/2.maddesinde muhatabın ölmüş veya gösterilen adresten devamlı olarak ayrılmış ve yeni adresinin tebliğ memurunca da tesbit edilememiş olması halinde tebliğ evrakının iade edileceği yazılıdır. Muhatabın veya onun adına kendisine tebligat yapılabilecek olanların adreste bulunmamaları halinde, tebliğ memuru adreste neden bulunulmadığını bilmesi muhtemel komşu, yönetici, kapıcı, muhtar, ihtiyar kurulu ve meclis üyeleri, zabıta amir ve memurlarından tahkik ederek beyanlarını tebliğ tutanağına yazıp imzalatması, imzadan çekinmeleri halinde de bu durumu yazarak tevsik etmesi gerekir. Burada tüzüğün 28.maddesi PTT memuruna ilgilinin neden adreste bulunmadığını tahkik etme görevini yüklemiştir. PTT memuru bu tahkikatın sonucunu tebliğ evrakına yazacak ve maddede açıkça belirtildiği için ilgilisine imzalatacaktır. Ancak bu suretle yapılan işlemin usulüne uygun olup olmadığı, hakim tarafından denetlenebilecektir. Muhatabın adreste bulunmamakla beraber, orada ikamet ettiği, fakat tevziat saatlerinden sonra adrese geldiği beyan edilirse, bu takdirde 2 numaralı fişin kapıya yapıştırılması, komşuya haber verilmesi ve tebliğ evrakının zabıtaya veya muhtara bırakılması işlemlerine geçilebilecektir.
Bu itibarla tüzüğün 28.maddesinde yazılı olan ve maddede belirtilen kişilere sorularak imzaları da alınmak suretiyle muhatabın (ya da muhatap namına tebligatı alabilecek olanların) bu adreste bulunduğu tevsik edilmeden Tebligat Kanununun 21. maddesine göre yapılan tebliğ işlemi geçersizdir.
Dava dosyasından, gıyabi hükmün davalı ..."ın adresine gidildiğinde komşudan davalının burada oturup oturmadığı veya bu adreste ise tebligat saaatinde nerede olduğu hususunda yukardaki şekilde araştırma yapılmadığı, bu hususta kimsenin beyanının alınmadan tebliğ evrakının muhtara bırakıldığı anlaşılmakta olup, yapılan tebligat usulsüzdür.
Yukarıda açıklanan nedenlerle davalıya yapılan tebligat usulsüz olduğundan, usul ve yasaya aykırı Ek Kararın Bozulmasına.
2-Mahkemece esas ilişkin verilen kararın incelenmesinde ise ;
Eldeki davada uyuşmazlığın çözümü için öncelikle, yargılama hukuku açısından “dava şartı” ile “kesin hüküm” kurum ve kavramlarının temel hukuki esasları üzerinde durulmasında yarar vardır.
Ayrıntıları Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun ...... sayılı kararlarında açıkça belirtildiği üzere; dava şartları, mahkemenin davanın esası hakkında yargılamada bulunabilmesi için gerekli olan şartlardır. Başka bir anlatımla; dava şartları, dava açılabilmesi için değil mahkemenin davanın esasına girebilmesi için aranan kamu düzeni ile ilgili zorunlu koşullardır.
Mahkeme, hem davanın açıldığı günde, hem de yargılamanın her aşamasında dava şartlarının tamam olup olmadığını kendiliğinden araştırıp, inceler ve bu konuda
tarafların istem ve beyanları ile bağlı değildir. Dava şartları dava açılmasından, hüküm verilmesine kadar var olmalıdır. Dava şartlarının, davanın açıldığı günde bulunmaması ya da bu şartlardan birinin yargılama aşamasında ortadan kalktığının öğrenilmesi durumunda, mahkemece, davanın mesmu (dinlenebilir) olmadığından, reddedilmesi gerekir.
Dava konusu uyuşmazlığın; daha önce 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 237 ve 6100 sayılı Hukuk Mahkemeleri Kanununun 114/1-i maddelerinde tanımlanan şekilde bir kesin hüküm ile çözümlenmiş olması da dava şartıdır. Bu şart olumsuz dava şartı olarak adlandırılır.
Kesin hüküm hem bireyler için hem de devlet için hukuki durumda bir kararlılık ortaya koyar. Bununla, hukuki güvenlik ve yargı erkine güven sağlandığından kamu yararı ile doğrudan ilgilidir.
Hemen belirtilmelidir ki, kesin hükmün amacı; kişiler arasındaki uyuşmazlıkların kesin bir biçimde çözümlenmesidir. Bu amacın gerçekleşmesinde, hem kişilerin hem de Devletin yararı vardır. Çünkü kişiler, uyuşmazlığın kesin bir biçimde sonuçlanması için dava sırasında bütün olanaklarını kullanırlar ve dava sonucunda verilecek kararla artık, bu uyuşmazlığın sona ermesini isterler. Bu açıdan, Devletin de menfaati söz konusudur. Çünkü Devlet, mahkemelerin sınırsız bir biçimde aynı uyuşmazlık (dava) ile sürekli ve yinelenerek meşgul edilmesini istemez.
Dava konusu uyuşmazlık hakkında kesin hüküm bulunuyorsa, aynı konuda, aynı taraflar arasında ve aynı dava sebebine dayanılarak yeni bir dava açılamaz.
Kesin hüküm itirazı, davanın her aşamasında ileri sürülebilir ve mahkemenin de; (Yargıtay’ın da) davanın her aşamasında kesin hükmün varlığını kendiliğinden gözetip, davayı kesin hükümden (dava şartı yokluğundan) reddetmesi gerekir. Yine kesin hüküm itirazı mahkemede ileri sürülmemiş olsa dahi, ilk defa Yargıtay"da (temyiz veya karar düzeltme aşamasında) ve dahası bozmadan sonra da ileri sürülebilir. Bu bakımdan usulü kazanılmış hakkın istisnasıdır ve tarafların iradesine de bağlı olmayan mutlak bir etkiye sahiptir. O nedenle kesin hükmün varlığının, yargılamanın bir kesiminde nazara alınmamış olması diğer bir kesiminde ele alınmasını engellemez.
Maddi anlamda kesin hükmün koşulları 1086 sayılı HUMK’nun 237. maddesinde açıklanmıştır. Birinci dava ile ikinci davanın müddeabihlerinin (konusunun), dava sebeplerinin (vakıaların) ve taraflarının aynı olması maddi anlamda kesin hüküm oluşturur.
6100 sayılı HMK’nun 303/1. maddesi de “Bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.” şeklinde benzer bir düzenleme içermektedir.
Kesin hükmün ilk koşulu, her iki davanın taraflarının aynı kişiler olması; ikinci koşulu, müddeabihin aynılığı; üçüncü koşulu ise, dava sebebinin aynı olmasıdır.
Kesin hükmün ikinci koşulu olan müddeabih, dava konusu yapılmış olan hak, yani dava ile elde edilmek istenilen sonuçtur. Önceki dava ile yeni davanın müddeabihlerinin (konularının) aynı olup olmadığını anlamak için hakimin, eski davada verilen kararın hüküm fıkrası ile yeni davada ileri sürülen talep sonucunu karşılaştırması gerekir. Eski ve yeni davanın konusu olan maddi şeyler fiziki bakımdan aynı olsa bile, bu şeyler üzerinde talep olunan haklar değişikse, müddeabihler aynı değil demektir.
Kesin hükmün üçüncü koşulu ise dava sebebinin aynı olmasıdır. Dava sebebi, hukuki sebep olmayıp, davacının davasını dayandırdığı vakıalardır. Öyle ise; her iki davanın da dayandığı maddi vakıalar (olaylar) aynı ise, diğer iki koşulun da bulunması halinde kesin hükmün bulunduğundan söz edilebilir.
Kesin hüküm; ancak, konusunu teşkil eden iddia hakkında geçerli olabilir; bu nitelikteki bir hüküm nedeniyle yeniden söz konusu edilemeyecek olan, hüküm fıkrasında karara bağlanan husustur. Zira hüküm olmayan yerde kesinlik de olamaz. Bu nedenle olumlu veya olumsuz olarak karara bağlanmamış olan bir iddia her zaman yeni bir davaya konu yapılabilir.
Dosya içerisindeki .İş Mahkemesinin ....E-.... K ve 06.11.2013 tarihli kararı incelendiğinde, davacının H.. K.., davalının ..... olduğu, davacının Kurum işleminin iptali ile ölüm aylığının yeniden bağlanmasını talep ettiği, mahkemece davanın kabulü ile davacıya mütevveffa eşi H... K.... hak sahibi olarak dava tarihinden itibaren dul aylığının yeniden bağlanması gerektiğinin tespitine karar verildiği ve söz konusu kararın Dairemizin ... ve ... tarihli ilamı ile onanmak suretiyle kesinleştiği görülmüştür.
Mahkemece, tarafları, sebebi ve konusu aynı olan bu dosya gözetilerek iş bu davanın reddine karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve hatalı değerlendirme sonucu, yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının isteği durumunda davalıya iadesine, 28.01.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.