Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
Davacı, yurt dışında yaşadığını, kendi adına arsa almak üzere dava dışı kayın pederi H."e vekaletname verdiğini, vekil tarafından alınan 11 parsel sayılı taşınmazın adına tescil edildiğini, arsa üzerine ev yapmak için belediyeye başvurduğunda ise davalı tarafından gösterilen ve üzerinde pazarlık yapılan taşınmazın T.Mahallesinde cami yanındaki arsa olmasına karşın, devri yapılan yerin B.Mahallesinde, şehir dışında ve düşük bedelli bir yer olduğunu anladığını, davalının hileli davranarak düşük bedelli arsasını sattığını ileri sürerek, tapunun iptaliyle ödediği 20.000.-TL nin tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
İddianın ileri sürülüş biçimi ve içeriği itibariyle davacının “T.Mahallesinde ve cami yanındaki arsayı”satın aldığı zannı ile pazarlık yaparak taşınmaz bedelini ödediği ve 11 parsel sayılı taşınmazın adına tescil edildiği, anılan işlemde hataya düştüğünü ileri sürdüğü anlaşılmaktadır. Bu durumda davanın yanılma (hata) hukuksal nedenine dayandığı duraksanmayacak biçimde açıktır.
Nitekim davalı da savcılıktaki ifadesinde, 2010 yılı içerisinde 9 adet taşınmazı icra satışı ile aldığını, bu nedenle hangi tapuların hangi arsaya ait olduğunu bilmediğini,davacının vekili H."in T.Mahallesindeki cami yanındaki arsayı satın almak için geldiğini, kendisinin de bu arsa için 20.000.-TL isteyip o arsaya ait olduğunu düşündüğü tapuyu verdiğini, tapudaki işlemlerin H.tarafından yapıldığını, B.Mahallesindeki arsayı davacının istediği arsa zannederek sattığını beyan etmiştir.
Bilindiği üzere, sözleşmenin konusu, niteliği ve ödenecek miktar gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine uymayan beyanda bulunmak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın sözleşme ile bağlı sayılamayacağı kuşkusuzdur.
Hemen belirtmek gerekir ki, Türk Borçlar Kanununda (TBK"da) esaslı yanılma (hatanın) tanımı yapılmamış, 31. (BK 24. m.) maddede sınırlayıcı olmamak üzere örnekler gösterilmiştir. Kısaca iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan yanılmanın (hatanın) esaslı kabul edilebilmesi için, uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf yönünden (sübjektif unsur), hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından, hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur.
Bu koşulların varlığı halinde yanılğıya (hataya) düşen taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Yeter ki yanılğının (hatanın) ileri sürülmesi TBK"nun 34. (BK"nun 25. m.) ve Türk Medeni Kanununun (TMK) 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın. Bunun yanı sıra, sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir. Ne var ki, TBK"nun 35. (BK"nun 26.) maddesinde öngörüldüğü gibi aldatmayı bilmeyen veya bilecek durumda bulunmayan ve kusursuz olan karşı tarafın menfi, gerektiğinde müspet zararının ödenmesi gerekir.
Öte yandan, iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Yanılmanın (Hatanın) öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde, sözleşmenin karşı tarafına yöneltilecek tek taraflı bir irade açıklaması ile bildirilebileceği gibi def"i veya dava yoluyla da kullanılabilir. Ayrıca yanılmanın (hatanın) varlığı her türlü delille ispat edilebilir.
Hal böyle olunca, taraf delillerinin yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda değerlendirilip oluşacak duruma göre bir karar verilmesi gerekirken ,yazılı olduğu üzere hüküm tesisi doğru değildir.
Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 18.02.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.