13. Hukuk Dairesi 2013/22276 E. , 2014/23092 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : İstanbul 36. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 23/05/2013
NUMARASI : 2011/185-2013/113
Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün davacı avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacı vekili avukat E.. G..ile davalı İ.. Mimarlık ve Tasarım Tic. A.Ş vekili avukat S.. Ü.."in gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Davacı, davalının vekili olarak yasaya ve 27.02.2007 tarihli avukatlık sözleşmesine uygun olarak işleri takip ettiğini, tespit yaptırıp icra takibine giriştiğini ve itirazın iptali davası açtığını, dava karar aşamasına gelince gerekli özeni göstermediği iddiasıyla azil edildiğini, tüm işlerin özenle takip edilmesine rağmen azledilmesinin haksız olduğunu ileri sürerek sözleşmeden kaynaklanan vekalet ücreti ve karşı vekalet ücreti toplamı olan 33.552.80 TL"nin tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davacının sözleşmeden ve yasalardan doğan edimlerini yerine getirmediğini, davanın her aşamasında kusurlu ve hatalı işlemleri ile güveni sarstığını, tespit raporuna itiraz etmediğini, alacaktan daha az bir miktar için takip yaptığını, delillerin toplanmasını sağlamadığı, dosyayı müracaata bırakıp mazeret sunduğu yönünde yanlış bilgi verdiğini, azlin haklı olduğunu ve alacağının olmadığını savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, vekalet ücretinin tahsiline yönelik alacak davasıdır. Mahkemece, tespit bilirkişi raporu eksik olmasına rağmen itiraz edilmediği, takibin eksik miktar üzerinden başlatıldığı, keşfe katılınmadığı, davayı müracaata bırakıp iş sahibine mazeret verildiğinin beyan edildiği, vekilin görevini tam olarak yerine getirmediği, davalının zararına neden olunduğu ve azlin haklı olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Avukatın, vekil olarak borçları Borçlar Kanununun 389. ve devamı maddelerinde gösterilmiş olup, vekil, adı geçen Kanunun 390. maddesine göre müvekkiline karşı vekaleti sadakat ve özenle ifa etmekte yükümlüdür. Vekil, sadakat borcu gereği olarak müvekkilinin yararına olacak davranışlarda bulunmak, ona zarar verecek davranışlardan kaçınmak zorunluluğundadır. “Özen borcu” ile ilgili Avukatlık Kanunu’nun 34. maddesinde mevcut olan, “Avukatlar, yüklendikleri görevleri, bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık ünvanının gerektirdiği saygı ve güvene yakışır bir şekilde hareket etmekle yükümlüdürler.” şeklindeki hüküm ise, avukatlık mesleğinin bir kamu hizmeti olması nedeniyle, Borçlar Kanununun 390. maddesinde düzenlenen vekilin özen borcuna göre çok daha kapsamlı ve özel bir düzenlemedir. Buna göre avukat, üzerine aldığı işi özenle ve müvekkili yararına yürütüp sonuçlandırmakla görevli olduğu gibi, müvekkilinin kendisi hakkındaki güveninin sarsılmasına neden olacak tutum ve davranışlardan da titizlikle kaçınmak zorundadır. Aksi halde avukatına güveni kalmayan müvekkilin avukatını azletmesi halinde azlin haklı olduğunun kabulü gerekir. Gerçekten de avukat, görevini yerine getirirken gerekli özen ve dikkati göstermemiş, sadakatle vekaleti ifa etmemiş ise, müvekkilinin vekilini azli haklıdır.
Avukatlık Kanunu’nun, 174. maddesinde, “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.” hükmü mevcut olup, bu hükme göre azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü değildir.
Bu açıklamalardan sonra dava konusu olaya bakılacak olursa; taraflar arasındaki vekalet ilişkisinin 20.07.2009 tarihli azille sona erdiği anlaşılmaktadır. Davacı avukat, azlin haksız olduğunu ileri sürerken davalı ise azlin haklı olduğunu savunmaktadır. O halde taraflar arasındaki uyuşmazlık, azlin haklı olup olmadığı ile ilgili olup, ancak bunun sonucuna göre davalının vekalet ücreti ödemekle yükümlü olup olmadığına karar verilebilecektir.
Davalı taraf, davacı avukatın işini gereği gibi takip etmediğini, özenli davranmadığını, güven ilişkisini sona erdirdiğini ve kusurlu olduğunu savunmuş ise de dosyada mevcut bilirkişi raporuyla tespit edildiği üzere davacı avukatın vekillik görevini tam olarak yapmış olduğu, ihmal ve kusuru bulunmadığı, güven sarsıcı davranmadığı ve davalının zarara uğramasına yol açmadığı anlaşılmaktadır. Davacı, 14.05.2009 tarihli celseye katılamamış ise de 15.05.2009 tarihinde dosya yenilenmiş olup bilirkişi raporu beklenildiği için hak kaybına yol açılmamıştır. Yapılan yargılamada bir celse sonra davanın kabulüne karar verilmiş ve bir ay sonra gerekçeli karar yazılmadan davalı hasım tarafla 120.000.00 TL üzerinden sulh olmuş olup davacı avukatın görevini tam olarak yaptığı görülmektedir. Bilirkişi raporunda detaylı olarak açıklandığı üzere azil haksız olup tüm bunlara rağmen azlin haklı olduğunun kabulüne hukuken mümkün değildir. O halde; mahkemece, azlin haksız olduğu kabul edilip davacı avukatın kazandığı vekalet ücretinin hesaplanarak hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken aksi düşüncelerle yazılı şekilde davanı reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle kararın davacı yararına BOZULMASINA, 1100,00 TL duruşma avukatlık parasının davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, peşin alınan 24.30 TL. temyiz harcının istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/III-2 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 8.7.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.