Esas No: 2020/5250
Karar No: 2022/1680
Karar Tarihi: 09.03.2022
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2020/5250 Esas 2022/1680 Karar Sayılı İlamı
11. Hukuk Dairesi 2020/5250 E. , 2022/1680 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada Düzce 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce bozmaya uyularak verilen 26.12.2019 tarih ve 2019/18 E. - 2019/433 K. sayılı kararın duruşmalı olarak Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, duruşma için belirlenen 08.03.2022 günü hazır bulunan davacı vekili Av....ile davalı ... vekili Av. ... dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, fındık ticareti yapan müvekkilinin davalı ile de 11 yılı aşan bir süredir ticari ilişkisinin bulunduğunu, davalı şirketin yetkilisinin isteği üzerine müvekkilinin güvenerek gizlilik sebebiyle kendisine okutulmaktan kaçınılan belgeleri imzaladığını, davalı şirkete teslim edilen fındıklar sebebiyle müvekkilinin alacağının bulunduğunu, yine bir fındık tesliminde davalı şirket adına “şu an için ödeme yapılamayacağı, ancak ipotek verilmesi halinde paranın ödenebileceğinin” müvekkiline söylendiğini, müvekkilinin de fazla sorgulamadan kendisine ödenen belgeleri imzalayıp ertesi günü tapu fotokopilerini faksladığını, tapuda ipotek evrakını da imzaladığını, müvekkilinin bakiye alacağını istemesi üzerine kendisine “boş fındık verildiği, 3.000.000.- TL borcunun bulunduğu, ödeme yapılmayacağı” yönünde beyanda bulunulduğunu, ardından ipoteğin paraya çevrilmesine ilişkin icra emrinin geldiğini, davalı şirketin yetkilisinin ipoteği diğer davalıya temlik ettiğini, davalıların müvekkilinin seneler süren ilişkiden kaynaklanan güvenini kullanarak aldattıklarını, bu süre zarfında davalı şirketin müvekkiline çeşitli ödemeler yaptığını, borçlu kişiye bu ödemelerin mantık kurallarına aykırılık taşıdığını, boş fındık teslimi iddiasının gerçeği yansıtmadığını, davacının iradesinin fesada uğratıldığını, müvekkilinin davalıya hiçbir borcunun bulunmadığını, bilakis alacaklı olduğunu, ipoteğin süreli olarak verildiğini ileri sürerek müvekkilinin iradesinin fesadı suretiyle yapılan hukuki işlemlerin hile nedeniyle iptalini, bu talep kabul görmezse süresi dolan ipoteğin kaldırılmasını, müvekkilinin borçlu olmadığının tespitini, ipoteklerin kaldırılmasını talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili, ipoteğin taraflar arasındaki ticari ilişkiden kaynaklanan para borcu için tesis edildiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, uyulan bozma ilamı ve tüm dosya kapsamına göre, karz ipoteğinde alınan borç miktarı başka deyişle alacak miktarı ipotek akit tablosunda yazılı olup, bu yazılı delilin aksinin yine yazılı delille ispatının gerektiği, ticari defterlerde alacak kaydı bulunmamasının resmi akit tablosundaki borcun varlığını ortadan kaldırmayacağı, borçlunun borcunu ödediğini ispatlamak zorunda olduğu, davacının buna yönelik bir delil sunamadığı, icra takiplerinin davalılardan temlik alacaklısı tarafından başlatıldığı, davalı şirketin takipte taraf sıfatının bulunmadığı gerekçesiyle davanın davalı şirket yönünden pasif husumet yokluğu nedeni, diğer davalı yönünden ispat edilemediğinden reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir.
2- Dava, menfi tespit ve ipoteklerin kaldırılması istemine ilişkindir.
Davacı, borçlu olmadığının tespitinin yanında, 15.10.2014 tarihine kadar süreli olan ipoteklerin süresinin dolması nedeniyle taşınmaz üzerindeki ipoteklerin kaldırılmasını da talep etmiş, davalı ise ipotek sözleşmelerindeki 15.10.2014 tarihinin borcun vadesi olduğunu, ipoteklerin süreli olmadığını ve aynı iddialarla icra hukuk mahkemesinde açılan davanın reddedildiğini savunmuştur. Mahkemece 05.05.2016 tarihli kararda “taraf defterlerine göre davalının bir alacağının bulunmadığı, davalının iddia ettiği şekilde ayıplı mal nedeniyle ipotek düzenlendiğine ilişkin savunmanın kanıtlanamadığı” gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesi'nin 07.02.2017 tarihli kararıyla “karz ipoteğinde alınan borç miktarı başka deyişle alacak miktarı ipotek akit tablosunda yazılı olup, bu yazılı delilin aksinin yine yazılı delille ispatı gerekir. Ticari defterlerde alacak kaydı bulunmaması resmi akit tablosundaki borcun varlığını ortadan kaldırmaz. Borçlunun borcunu ödediğini ispatlaması gereklidir.” gerekçesiyle bozulmuştur.
Öncelikle icra hukuk mahkemelerinde yapılan yargılamalar sadece takip hukukuna ilişkin şekli incelemelerle sınır olup, bu mahkemelerce verilen kararlar uyuşmazlığın esasını inceleyen genel yetkili mahkemeler yönünden bağlayıcı değildir.
İpotek doğmuş ve doğması kesin veya muhtemel borçları teminat altına almak üzere taşınmazlar üzerine resmi sözleşme ile konulabilen ve alacaklıya sınırlı ayni hak sağlayan bir tür taşınmaz rehnidir. İpotek sözleşmeleri, sözleşme özgürlüğü çerçevesinde belirli bir süreyle veya süresiz olarak yapılabilir. Nitekim, 7181 sayılı Kanun ile getirilen TMK’nın 883/2. maddesindeki düzenlemeden de, taşınmazlar üzerine ipoteğin sürekli olarak konulabileceği ve süre içerisinde veya sürenin bitiminden itibaren 30 gün süre içinde İİK'nın 150/c maddesi uyarınca ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takip başlatıldığının bunun da tapuya bildirilmemesi ve bu hususun tapuya şerh olunmaması halinde kabul edilmiştir.
Dosyada mevcut ipoteklerin sözleşmelerinin 18.10.2012 tarihinde ve 23.10.2012 tarihinde tesis edilmiş olup, gerek ipotek sözleşmesinde gerekse ipotek akit tablosunda “ipotek süresi” başlıklı bölümde 15.10.2014 tarihi girilmekle, ipoteğin bu tarihe kadar süreli olarak tanzim edildiği kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ifade edildiği anlaşılmaktadır. Bu anlamda davalı taraf ancak bu tarihten önce doğmuş alacaklar için ve bu tarihe kadar ipotekli takip başlatabilecek olup, bu tarih itibariyle sürenin dolmuş olması ve bu tarihe kadar takip başlatılmamış olması nedeniyle ipoteğin kendiliğinden sona erdiğini ve davacının ipotekli teminat borcunun ortadan kalktığının kabulü ile buna göre hüküm tesisi gerekirken, hatalı gerekçeyle davanın reddi doğru olmamış ve bu nedenle bozulması gerekmiştir.
Celbedilen İpotek Resmi Senetlerinde dava konusu ipoteklerin “bila faiz ve 15.10.2014 süre ile” tesis edildiği belirtilmiş, ayrıca İpotek Belgesinin İpotek’in Süresi sütununda 15.10.2014 tarihi gösterilmiş, icra takipleri ise 11.12.2014 tarihinde başlatılmıştır. Bu durumda resmi senetlerdeki kayıtlara itibar edilip davaya konu ipotek resmi senetlerinde gösterilen ipoteğin süresinin geçmesi ile ipotek teminatı sona ereceğinden ipotek süresinden sonra bu ipoteklere dayanılarak takip yapılamayacağının kabulü gerekirken bu husus gözetilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, kararın bu yönden davacı yararına bozulmasını gerektirmiştir.
SONUÇ: (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile hükmün davacı yararına BOZULMASINA, takdir olunan 3.815,00 TL duruşma vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, 09/03/2022 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Yerel Mahkemece 05.05.2016 gün ve 2015/288 esas, 2016/445 karar sayılı kararla davanın kabulüne karar verilmesi, davalılar vekilinin süresinde kararı temyiz etmesi üzerine Dairenin (kapatılan 19 Hukuk Dairesinin) 07.02.2017 gün ve 2016/13049 esas, 2017/870 karar sayılı kararı ile "... karz ipoteğinde alınan borç miktarı başka deyişle alacak miktarı ipotek akit tablosunda yazılı olup bu yazılı delilin aksinin yine yazılı delille ispatı gerekir. Ticari defterlerde alacak kaydı bulunmaması resmi akit tablosundaki borcun varlığını ortadan kaldırmaz. Borçlunun borcu ödediğini ispatlaması gereklidir. Diğer taraftan davalı şirkete husumet tevcihi de doğru değildir." gerekçesi ile yerel mahkeme kararı bozulmuştur.
Davacının karar düzeltme isteminin Dairece reddi üzerine yerel mahkemece 26.12.2019 tarihli oturumda bozma ilamına uyulmasına karar verilmiş, aynı oturumda ispat külfeti kendisinde olan davacının borcu ödediğini ispatlayamaması nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
Yerel mahkemece bozma ilamına uyulmakla 04.02.1959 tarihli 13/5 sayılı İ.B.K vurgulandığı üzere davalı lehine usulü kazanılmış hak doğmuştur.
Daire bozma ilamında da isabetle işaret edildiği gibi ipotek akit tablosunda yazılan borçların ödendiğinin ispat külfeti davacı ipotek borçlusunda olup bu husus davacı tarafça yasal delilerle ispat edilememiştir.
Dava konusu ipoteklerin TMK 875. maddesinde ifade edilen ana para borcu ipoteği olmasına, hükmüne uyulan bozma ilamı gereğince davacı ipotek borçlusunun borcu ödediğini ispat edememiş bulunmasına göre davanın reddine yönelik yerel mahkeme kararı usul ve yasaya uygun bulunduğundan davacının temyiz itirazlarının reddi ile kararın onanması gerekirken yazılı gerekçe ile usuli kazanılmış hak kurallarının ihlali sonucu bozulmasına ilişkin sayın çoğunluk görüşüne karşıyız.