Abaküs Yazılım
20. Hukuk Dairesi
Esas No: 2014/9448
Karar No: 2015/2755

Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 2014/9448 Esas 2015/2755 Karar Sayılı İlamı

20. Hukuk Dairesi         2014/9448 E.  ,  2015/2755 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

    Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı ... vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:



    ...Köyünde 2004 yılında yapılan genel arazi kadastrosu sırasında 131 ada 33 parsel sayılı 20200,51 m2 yüzölçümündeki taşınmaz orman vasfıyla ...adına tespit edilmiş, tutanak 18.08.2006 tarihinde itirazsız kesinleşmiş olup, halen tapuda aynı şekilde kayıtlıdır. Davacılar 17.09.2007 tarihli dava dilekçesiyle, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak 131 ada 33 sayılı parselin farklı farklı yerlerine dava açmıştır.
    Mahkemece, taşınmaz orman sayılan yerlerden olduğundan ve 6831 sayılı Kanunun 11. maddesi gereğince zilyetliğe dayanılarak 10 yıllık süre içinde dava açılamayacağından davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacılar ... ve... tarafından temyiz edilmekle Yargıtay ..Hukuk Dairesinin 26/03/2012 tarih ve 2011/16139-2012/4485 sayılı kararı ile bozulmuştur.
    Hükmüne uyulan bozma kararında özetle; “Dava konusu taşınmazın bulunduğu yerde 3402 sayılı Kadastro Kanununun 4. maddesi uyarınca kadastro çalışmasının yapıldığı,... Bakanlığınca oluşturulan komisyon tarafından orman sınırının belirlenerek harita ve tutanakların kadastro müdürlüğüne devredildiği, arazi kadastro ekiplerince dava konusu 131 ada 33 parsel numaralı taşınmaz hakkında kadastro tutanağı düzenlenerek söz konusu orman sınırlaması esas alınarak taşınmazın orman niteliği ile ... adına tespitine karar verildiği anlaşılmaktadır. 19.07.2006 ilâ 17.08.2006 tarihleri arasında tutanaklar askı ilânına çıkarılmış, 30 günlük süre içinde itiraz olmadığından tutanak kesinleşerek 18.07.2006 tarihinde orman niteliği ile ...adına tescil edilmiştir. Taşınmazın kadastrosunun 3402 sayılı Kanuna göre yapılması, Kadastro Kanununda, bu kanuna göre yapılan kadastro tespitlerinde 3402 sayılı Kadastro Kanunundaki usûl ve esasların uygulanacağının belirtilmesi, zilyetliğe dayalı olarak kadastrodan önceki nedenlerle açılan davalarda 30 günlük hak düşürücü sürenin uygulanıp, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3. maddesindeki 10 yıllık hak düşürücü sürenin uygulanmamasının kanuna, Anayasaya, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmelerine ve hukukun genel ilkelerine aykırı olması yanında; ilgili kanunun bir maddesinin uygulanıp, diğer bir maddesinin uygulanmaması şeklinde yapılan bir uygulama ile 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3. maddesinin yok farz edilmesi mümkün değildir. Tesbit işlemi hangi kanuna göre yapılıp kesinleşmişse iptalinde de aynı kanun hükümlerinin uygulanmasının gerekmesine göre, davacıların 30 günlük askı ilân süresinin bitiminden sonra başlayan 10 yıllık hak düşürücü süre içinde gerek tapulu ve gerekse tapusuz taşınmazlar yönünden ayrım yapılmaksızın dava açabileceğinden (HGK"nun 11.11.2006 gün ve 2006/20-619-665 sayılı kararı) işin esasını girilerek oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı”olduğuna değinilmiştir.
    Mahkemece, önceki kararda direnilmiştir. Davacılar ...,... ve ..."ın temyizi üzerine, Yargıtay Genel Kurulu 12/02/2014 tarih ve 2013/20-548 E.-2014/88 K. sayılı kararında; "1) Davacılardan...’nın temyiz istemi yönünden; davacılar arasında zorunlu dava arkadaşlığının bulunmadığı, davacılar dava konusu taşınmazda ayrı ayrı yer
    kullandıkları iddiası ile eldeki davayı açtıkları, mahkemece verilen davanın reddine ilişkin kararı davacı Alaattin’in temyiz etmediği ve böylece hükmün kendisi yönünden kesinleştiği, bu nedenle direnme kararını temyiz etmesinde hukukî yararı bulunmadığı ön sorun olarak tartışılmış, Hukuk Genel Kurulu"nda 05.02.2014 günlü birinci oturumda görüşülerek, adı geçen davacının temyiz isteminin reddi gerektiğine oy çokluğu ile karar verilmiştir.
    Kurul görüşmeleri sırasında bir kısım üyeler tarafından, davacılar arasında dava konusu taşınmazı iştiraken kullanıp kullanmadıkları ve aralarında zorunlu dava arkadaşlığı bulunup bulunmadığı hususunun araştırılması gerektiği görüşü ileri sürülmüşse de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından yukarıda açıklanan nedenlerle benimsenmemiştir.
    2) Davacılar... ve ...’ın temyizine gelince; Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 4. maddesi uyarınca arazi kadastro ekiplerince orman niteliğiyle tespiti yapılıp kesinleşerek, bu niteliği ile ...adına tapuya tescil edilen taşınmaz hakkında kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescil davasının;
    - 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3. maddesi hükmüne göre açılan tapu iptali ve tescil davası mı, 6831 sayılı Orman Kanunu"nun 11/1. maddesi hükmüne göre açılan orman kadastrosunun iptaline ilişkin bir dava mı olduğu,
    - Buna göre süre yönünden, 6831 sayılı Kanunun 11/1.maddesinde düzenlenen sürenin mi, yoksa tapuya dayalı olup olmadığına bakılmaksızın 3402 sayılı Kanun’un 12/3. maddesinde düzenlenen 10 yıllık hak düşürücü sürenin uygulanarak işin esasının mı incelenmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır.
    Hukuk Genel Kurulu"nun 11.11.2006 tarih ve 2006/20-619 Esas - 2006/665 karar sayılı kararında da değinildiği üzere:
    10.10.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3402 sayılı Kadastro Kanununun 4/3. maddesi; “Kadastro çalışma alanı sınırında orman bulunduğu takdirde; durum çalışmaya başlamadan iki ay önce... Müdürlüğüne bildirilir. Bu yerlerin orman sınırlaması ve orman sınırları dışına çıkarma işlemleri 6831 sayılı Orman Kanunu hükümlerine göre orman kadastro komisyonlarınca tespit ve haritasına işaretlenerek tutanakları ile birlikte kadastro ekiplerine teslim edilir. Bu yerlerin ölçü ve harita işlemleri yukarıdaki sınırlar esas alınarak kadastro ekiplerince ikmal edilir. İki ay içinde kadastro komisyonlarınca orman sınırlarının belirlenememesi halinde kadastro çalışma alanı sınırları kadastro ekiplerince belirlenir ve çalışmalar bu Kanun hükümlerine göre yürütülür. Kadastro ekiplerince bu şekilde tespit ve ilân edilen yerlerde orman kadastro işlemleri de ikmal edilmiş sayılır. Orman kadastrosu kesinleşmiş yerlerde bu sınırlara aynen uyulur.” hükmünü düzenlemiştir.
    Belirtilmelidir ki, kanun koyucu 3402 sayılı Kanunun 4. maddesine göre yapılan kadastro işlemi ile bir yerin niteliğinin orman, mera, yayla ya da kültür arazisi olarak belirlenmesi arasında uygulanması gereken usul ve sonuçlarının ilânı, ilân süresi ile hak düşürücü süreler, bu sürelerde yapılacak itirazlar yönünden hiç bir fark öngörmemiştir.
    Her ne kadar, 4. maddede; “…Bu yerlerin orman sınırlaması ve orman sınırları dışına çıkarma işlemleri 6831 sayılı Orman Kanunu hükümlerine göre orman kadastro komisyonlarınca tespit ve haritasına işlenerek tutanakları ile birlikte kadastro ekiplerine teslim edilir.” ibaresi bulunmakta ise de; Kanun metninden 6831 sayılı Orman Kanununun 11. maddesinde yer alan hak düşürücü sürenin uygulanması gerekeceği değil, sadece; orman olan yerlerde orman sınırlarının belirlenmesinde zorunlu olarak Orman Kanununun sınır belirlemesi ile ilgili özel hükümlerinin uygulanması gerektiğinin anlaşılması gerekmektedir.
    3402 sayılı Kadastro Kanununun 11. maddesi uyarınca, kadastro müdürü, kadastro tutanaklarına göre yapılan tespitlere dayanarak, askı cetvellerini düzenler; bu cetvelleri ve pafta örneklerini, müdüriyette ve ayrıca muhtarın çalışma yerinde 30 gün süre ile ilân ettirir; itirazı olanların ilân süresi içinde kadastro mahkemesinde dava açabileceklerini belirtir.
    Aynı Kanun’un 12/3. maddesinde ise; “Bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz…” denilmektedir.
    Bunun yanı sıra, 6831 sayılı Orman Kanununun 11. maddesi; “Orman kadastro komisyonlarınca düzenlenen tutanakların askı suretiyle ilânı, ilgililere şahsen yapılan tebliğ hükmündedir. Tutanak, harita ve kararlara karşı askı tarihinden itibaren altı ay içinde kadastro mahkemelerine, kadastro mahkemesi olmayan yerlerde kadastro davalarına bakmakla görevli mahkemeye müracaatla sınırlamaya ve 2. maddeye göre orman sınırları dışına çıkarma işlemlerine..., .. Genel Müdürlüğü ve hak sahibi gerçek ve tüzel kişiler itiraz edebilir. Bu müddet içinde itiraz olmaz ise komisyon kararları kesinleşir. Bu süre hak düşürücü süredir. Ancak, tapulu gayrimenkullerde tapu sahiplerinin, on yıllık süre içerisinde dava açma hakları mahfuzdur…” hükmünü düzenlemiştir. Maddenin düzenlemesinden taşınmaz sahiplerinin orman kadastro komisyonunca yapılan orman sınırlarına dava tarihi itibariyle 6 ay içerisinde itiraz edileceği belirtildikten sonra, 6 aylık süre geçtikten sonra, ancak, tapulu taşınmaz sahiplerinin 10 yıllık süre içerisinde dava açabileceği belirtilmiştir. Madde metninden tapusuz taşınmaz sahiplerinin ise, ancak 6 aylık sürede itiraz edebileceği -19.04.2012 tarih, 6292 sayılı Kanun ile bu süre 1 aya indirilmiştir- bu sürenin hak düşürücü süre olduğu, dolayısıyla bu süreden sonra dava açamayacakları sonucu ortaya çıkmaktadır. Yani bu madde gözetildiğinde tapuya dayanarak hak iddia edenlerle, taşınmazının bulunduğu yerde kadastro çalışmaları yapılmadığı için tapusu bulunmayan, zilyetliği olan hak sahiplerinin itiraz süreleri ve hakları bakımından farklı düzenleme öngörülmüştür.
    Oysa, 1961 Anayasasında mülkiyet hakkı “Sosyal ve İktisadi Haklar ve Ödevler” başlıklı üçüncü kısımda 36. Maddede düzenlenmişken, 1982 Anayasası"nda mülkiyet hakkı daha da güçlendirilerek, “Dokunulmaz, Vazgeçilemez, Devredilemez Nitelikteki Temel Haklar Ve Ödevler” başlıklı ikinci kısımda 35. madde de düzenlenmiştir. Bundan amaç, mülkiyet hakkına gerek kişilerin, gerekse Devletin azami ölçüde özen göstermesidir. 3402 sayılı Kadastro Kanununda ve diğer kanunlarda 3402 sayılı Kanunun 4. maddesine göre yapılacak kadastro tespitlerinde zilyetliğe ve vergi kaydına dayalı olarak açılan davaların 30 günlük askı ilân süresi ile sınırlı olduğuna ve 10 yıllık hak düşürücü süre içinde dava açılmasının olanaklı olmadığına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenle, sınırlayıcı hüküm bulunmadan kişinin Anayasal mülkiyet hakkının özüne dokunur şekilde dava açma süresinin kadastro tutanaklarının askı ilânına çıkarılmasından itibaren 30 günlük süre ile sınırlandırılması ve bir yerin orman olmadığı bilimsel olarak saptansa dahi hakkın etkin bir şekilde kullanılmasına imkan vermeyecek 30 günlük hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu gerekçesi ile mülkiyet hakkının elinden alınması doğru olmayacaktır.
    Önemle belirtilmelidir ki, “Adil yargılanma hakkı” yalnızca Anayasa ve yargılama hukukunun önemli bir parçası olmakla kalmamış, Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası antlaşmalarla da güvence altına alınmıştır. Bilindiği üzere, 1982 Anayasası"nın 90. maddesine göre, usûlünce yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmünde olup, kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümlerinin esas alınacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin 6. maddesi de adil yargılanma hakkını düzenlemiştir. Bu nedenle, bir başvurunun etkin olabilmesi için başvuru konusunda öngörülen sürenin de makul olması gerekir. Askı suretiyle ilân edilip, bizzat taraflara tebliğ edilmeyen ve askıya çıkartıldığı yerde oturmayanların yapılan kadastro işleminden haberdar olmasının oldukça güç olabileceği hususu düşünüldüğünde; kadastro tutanaklarının askı ilân süresi olan 30 günlük süre ile dava açma hakkının sınırlandırılması ve kişilerin haklılığı yönündeki delillerin mahkemede tartışılmasının önünün kapatılması adil yargılanma hakkına aykırı olacaktır.
    Öte yandan, AİHS’nin Ek 1 No’lu Protokolü mülkiyet hakkını garanti altına almış ve bu düzenlemede herkesin mülkiyetine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu açıklanmıştır. Buna göre ancak; kamu yararı nedeniyle ve kanunda öngörülen koşullarla ve
    uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olmak şartıyla, kişi mülkiyet hakkından yoksun bırakılabilecektir.Temel hak ve özgürlüklerin sağlanması kadar, bu hakların etkin bir şekilde korunmasını isteme hakkının güvence altına alınması da büyük önem taşımaktadır.
    Somut olay irdelendiğinde; 101 ada 33 parsel nolu taşınmazın, 16.10.2004 tarihinde 3402 sayılı Kadastro Kanununun 4. maddesi uyarınca yapılan arazi kadastrosu sırasında 20.200,51 m2 olarak, senetsiz ve belgesizden, orman vasfı ile ...adına tespit edildiği, tutanağın ilân edildiği 19.07.2006 ile 17.08.2006 tarihleri arasında 30 günlük süre içerisinde itiraz olmadığından 18.07.2006 tarihinde kesinleştiği ve ...adına çap kaydı oluştuğu anlaşılmaktadır. Davacılar, kadastrodan önceki zilyetliğe dayalı olarak 17.09.2007 tarihinde eldeki davayı açmışlardır.
    3402 sayılı Kanun’da tespit edilen taşınmazın niteliğine göre farklı hak düşürücü sürelerin uygulanmasını öngören açık bir hüküm ya da bu konuda 6831 sayılı Orman Kanununa bir atıf mevcut değildir.
    Öyle ise, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 4. maddesi uyarınca orman tahdit sınırları belirlenmişse, uygulanacak usûl, askı ilânı ve hak düşürücü süreler yönünden de 3402 sayılı Kadastro Kanunu hükümleri uygulanacaktır. Davacı yan, 3402 sayılı Kanun uyarınca 30 günlük itiraz süresi içerisinde tutanağa karşı dava açabileceğine göre, bu süre geçtikten sonra da tapuya dayalı olsun veya olmasın, aynı Kanunun 12/3.maddesinde tanınan 10 yıllık hak düşürücü süre içerisinde kadastrodan önceki sebeplere dayalı olarak dava açabilecektir.
    Yerel Mahkemece, 3402 sayılı Kadastro Kanunu uyarınca davanın hak düşürücü süre içerisinde açıldığı gözetilerek işin esasına girilip, oluşacak sonuca göre karar verilmelidir.
    Hukuk Genel Kurulu görüşmeleri sırasında bir kısım üyeler, kadastro sonucu çekişmeli taşınmazın orman niteliği ile tespit edilip, kadastro tutanağının kesinleştiği ve orman olarak çap kaydının oluştuğu; eldeki dava ile taşınmazın vasfının değiştirilmesi de istenildiğine göre, istemin orman kadastrosunun iptali olarak değerlendirilmesi ve özel nitelikli yasa olan 6831 sayılı Kanunun 11/1. maddesinde düzenlenen; ancak, tapulu gayrimenkullerde tapu sahiplerinin, on yıllık süre içerisinde dava açma hakları bulunduğu, zilyetliğe dayalı olarak tapu iptali ve tescil isteminde bulunan davacıların davasında bu hükmün gözetilerek davanın reddi gerektiği, yerel mahkeme kararının isabetli olduğunu ileri sürmüş iseler de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
    Açıklanan nedenlerle, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma ilâmına uyularak karar verilmesi gerekirken, önceki kararda direnilmesi usûl ve kanuna aykırı olduğu”gerekçeleriyle direnme kararının bozulmasına karar verilmiştir.
    Mahkemece, Hukuk Genel Kurur kararına uyulduktan sonra davacı... tarafından açılan davanın tefrikine karar verilmiş ve davacı ..., mahkemenin 26/05/2011 tarih ve 2007/53 Esas -2011/30 Karar sayılı ilâmını temyiz etmemesi nedeniyle bu kişi hakkında verilen karar 13/09/2011 tarihinde kesinleştiğinden, davacı ... hakkında karar verilmesine yer olmadığına, davacı ..."ın açmış olduğu davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, tapu iptali ve tescile ilişkindir.
    Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde orman kadastrosu 3402 sayılı Kanunun 4. maddesi hükümlerine göre yapılıp dava tarihi itibariyle kesinleşmiştir.
    İncelenen dosya kapsamına, kararın dayandığı gerekçeye ve uzman orman bilirkişi raporuna göre taşınmazın orman sayılan yerlerden olduğunun belirtildiği ve zilyetlikle kazanılacak yerlerden olmadığı anlaşıldığına göre, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile usûl ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletilmesine 08/04/2015 günü oy birliği ile karar verildi.


    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için destek@ictihatlar.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi