10. Hukuk Dairesi 2015/5916 E. , 2016/50 K.
"İçtihat Metni"
Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtilen gerekçelerle davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı Kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davacı Kurum, 02.11.2009 tarihli iş kazası sonucu yaralanan sigortalıya bağlanan gelir ve yapılan ödemelerden oluşan kurum zararının davalılardan rücuan tahsilini talep etmiştir. Mahkemece, 5510 sayılı Kanunun 21. maddesinin beşinci fıkrası düzenlemesi nedeni ile rücu şartlarının oluşmadığından bahisle açılan davanın reddine karar verilmiş ise de, verilen karar eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirmeye dayalıdır.
1-5510 sayılı Kanunun 4. maddesinin ikinci fıkrasında; “ Birinci fıkranın (a) bendi gereği sigortalı sayılanlara ilişkin hükümler; … g) ... tarafından düzenlenen Toplum Yararına Çalışma Programlarından yararlananlar, hakkında da uygulanır.
Bu fıkranın (g) bendinde sayılanlar için ... prim ödeme yükümlüsü olmakla birlikte bu Kanun kapsamında işyeri ve işveren sayılmaz.” düzenlemesine yer verilmiştir.
5510 sayılı Kanunun 12. maddesine göre ise, 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) ve (c) bentlerine göre sigortalı sayılan kişileri çalıştıran gerçek veya tüzel kişiler ile tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlar işverendir.
Toplum Yararına Çalışma Programı, işsizliğin yoğun olduğu dönemlerde işsizlerin kısa süreli istihdam ve eğitimini amaçlayan, doğrudan veya yüklenici eli ile toplum yararına bir iş ya da hizmetin gerçekleştirilmesini sağlayan programlar olarak yönetmelikle tanımlanmıştır.
... İşgücü Uyum Hizmetleri Yönetmeliğinin 1. maddesine göre, bu Yönetmeliğin amacı; ... tarafından istihdamın korunması, artırılması, işsizlerin mesleki niteliklerinin geliştirilmesi ile işsizliğin azaltılmasına yardımcı olmak üzere düzenlenen işgücü uyum hizmetlerinin yürütülmesine ilişkin usul ve esasları belirlemektir, 2. maddesine göre ise, bu Yönetmelik; Kuruma kayıtlı işsizlerin, iş piyasası ihtiyaçları doğrultusunda istihdam edilebilirliklerinin arttırılarak; iş bulmalarının kolaylaştırılmasına, işe yerleştirilmesine ve kendi işlerini kurmalarının sağlanmasına yönelik girişimcilik, meslek edindirme, geliştirme ve değiştirme eğitimlerini, rehberlik ve danışmanlık hizmetlerini, toplum yararına çalışma programları, işbaşı eğitim programları ile çalışan işgücüne yönelik uyum eğitimlerini kapsar.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında, eldeki davaya konu somut olayda, iş kazası sonucu yaralanan sigortalının, İş Kur ... İl Müdürlüğü ve Çevre ve ... ... Orman Bölge Müdürlüğü arasında imzalanan sözleşme uyarınca ... kapsamında çalışmaya başladığı, 5510 sayılı Kanunun 4. ve 12. maddesi kapsamında işverenin ise davalı ... olduğu gözetilmelidir.
2-5510 sayılı Kanunun İş kazası ve meslek hastalığı ile hastalık bakımından işverenin sorumluluğunu düzenleyen 21. maddesinin birinci fıkrası hükmü, sigortalıya ya da ölümü halinde hak sahiplerine bağlanan gelirler ile yapılan harcama ve ödemelerin işverenden rücuan tahsili koşulları düzenlenmiş olup; işverenin sorumluluğu için, zarara uğrayanın sigortalı olması, zararı meydana getiren olayın iş kazası veya meslek hastalığı niteliğinde bulunması, zararın meydana gelmesinde işverenin kastının veya sigortalının sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketinin ve bu hareket ile meydana gelen iş kazası ve meslek hastalığı arasında illiyet bağının bulunması gerekir. Buradan, işverenin, işçilerin sağlığını koruma ve iş güvenliğine ilişkin mevzuatın kendisine yüklediği, objektif olarak mümkün olan tüm tedbirleri alma yükümlülüğünü yerine getirmemesi ve bu nedenle iş kazası veya meslek hastalığı şeklinde sosyal sigorta riskinin gerçekleşmesi halinde, kusur esasına göre meydana gelen zararlardan Sosyal Güvenlik Kurumuna karşı rücuan sorumlu olduğu sonucu çıkarılmaktadır.
5510 sayılı Kanunun 21’inci maddesinin dördüncü fıkrası üçüncü kişinin sorumluluğunu düzenlemekte olup; buna göre, iş kazası, meslek hastalığı ve hastalık, üçüncü bir kişinin kusuru nedeniyle meydana gelmişse, sigortalıya ve hak sahiplerine yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı, zarara sebep olan üçüncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara rücû edilebilecektir.Anılan fıkrada geçen “çalıştıranlara” ibaresi, zararlandırıcı sigorta olayına neden olan üçüncü kişinin işverenlerini ifade etmekte olup; söz konusu işverenlerin sorumluluğu için, iş kazası veya meslek hastalığının oluşmasında kusurunun bulunduğunun saptanması gerekir.
5510 sayılı Kanunun 21’inci maddesinin beşinci fıkrası rücu edilemeyecek kişileri düzenlemekte olup; fıkra hükmüne göre, kamu görevlileri, er ve erbaşlar ile kamu idareleri tarafından görevlendirilen diğer kişilerin vazifelerinin gereği olarak yaptıkları fiiller sonucu, iş kazası, meslek hastalığı ve hastalığın oluşması halinde; bu kişilerin Kurumun rücu alacağından sorumluluğu için haklarında ceza davasında verilmiş kesinleşmiş mahkûmiyet kararının bulunması gerekir. Verilen hapis, adli para cezası, hapis cezasının paraya çevrilmesi veya tecil edilmesi sorumluluğu gerektirecek olup; düşme, takipsizlik, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlar ise, kesinleşmiş mahkûmiyet kararları olarak kabul edilemez. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 01.02.2012 gün 2011/19-639 Esas, 2012/30 Kararı; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03.02.2009 gün ve 2009/4-13 Esas, 2009/12 Karar; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 06.04.2010 gün ve 2010/2-76 Esas, 2010/77 Karar sayılı kararları).
Dosya kapsamına göre, 02.11.2009 tarihinde ... ... Orman Bölge Müdürlüğü ... Orman İşletme Müdürlüğü bahçesinde ardiye olarak kullanılan binanın yeni yapılan kalorifer borularının geçtiği kanalın üst kapaklarının içine demir kesme ve bağlama işi yapılırken davalı ..."nın kopardığı demirin ucunun sigortalının gözüne isabeti sonucu iş kazasının meydana geldiği, soruşturma aşamasında davalı hakkında şikayet yokluğundan takipsizlik kararı verildiği anlaşılmaktadır.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında, yapılacak iş;
Davalı ... yönünden; iş kazası sonucu yaralanan sigortalının işvereni konumunda olan davalı ...’nün 5510 sayılı Kanunun 21. maddesinin birinci fıkrası kapsamında sorumluluğunun değerlendirilmesi gerektiği, bu bağlamda, dava konusu iş kazasının gerçekleştiği iş kolu ile, işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında uzman kişilerden seçilecek bilirkişi kurulundan, yapılacak incelemeyle; mevzuat uyarınca hangi önlemlerin alınması, bu önlemlerin davalılar tarafından alınıp alınmadığı ve alınmış önlemlere sigortalının uyup uymadığı yönleri yargısal denetime elverir biçimde irdeleyen, varsa çelişkiyi giderir rapor alınarak, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gereğinin gözetilememesi, isabetsizdir.
Davalı ... yönünden;
Kamu hizmeti yapan kamu kurumları tüzel kişilik olduklarından ve bu kişilik maddi değil soyut bir kişilik olduğundan, kamu hizmetini bizzat yerine getiremezler. Kamu hizmeti, gerçek kişi konumunda olan memurlar ve diğer kamu görevlileri ve bunların kullandıkları araç ve gereçlerle yerine getirilir. Bunun sonucu olarak, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin veya bunların kullandıkları araç ve gereçlerin kusur, ihmal ve hatalarından dolayı kamu hizmetinin yerine getirildiği sırada kişilerin zarar görmesi halinde meydana gelecek kusur kamu kurumunun hizmet kusurunu oluşturur. Burada, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin hizmetten ayrılabilen kişisel kusurundan bahsetmek kesinlikle mümkün olmayıp, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin bahsedilen kusuru hizmet kusurudur.
Belirtilen açıdan, Anayasa’nın 129/5"inci maddesine göre, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken (görevlerini yaparken) işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları rücu edilmek kaydıyla kanunun gösterdiği şekil
ve şartlara uygun olarak ancak idare aleyhine dava açılabilir.
657 sayılı Devlet Memurları Kanunun (kişilerin uğradıkları zararlar başlıklı) 13"üncü maddesine göre de, kişiler kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan dolayı bu görevleri yerine getiren personel aleyhine değil, ilgili kurum aleyhine dava açarlar.
Sonuç olarak memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kasıtlı ve kusurlu eylemlerinden dolayı meydana gelen zararlara dayalı tazminat davalarının memurlar ve diğer kamu görevlileri aleyhine değil ancak kamu idaresi aleyhine dava açılabileceğinin kabulü gerekir.
Bu çerçevede eldeki davada; öncelikle, davalı ...’in özlük dosyası, sigorta sicil dosyası ve ilgili belgeler getirtilerek, kaza tarihi itibariyle hangi statüde ve görevde çalıştığı tereddütsüz belirlendikten sonra;
a) Memur ve diğer kamu görevlisi statüsünde olduğunun anlaşılması halinde, aleyhine husumet yöneltilmesi mümkün olmayıp, ancak işveren idare aleyhine dava açılabileceği dikkate alınarak, anılan davalı hakkında açılan davanın husumetten reddi gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizdir. Kuşkusuz, davalı ...’ın iş kazası nedeniyle kusurlu olduğunun anlaşılması halinde, kusur payından diğer davalının müteselsilen sorumlu olduğu dikkate alınmalıdır.
b) 5510 sayılı Kanunun 4. maddesinin 1. fıkrasının a bendi kapsamında çalıştığının anlaşılması halinde ise, 5510 sayılı Kanunun 21. maddesinin beşinci fıkrası kapsamında, iş kazasının vazifesinin gereği olarak yaptığı bir fiil sonucu meydana gelip gelmediği yöntemince araştırılarak; anılan koşulun gerçekleşmesi halinde hakkında ceza davasında verilmiş kesinleşmiş mahkûmiyet kararının bulunmaması nedeniyle hakkında açılan davanın reddi gerektiği, bu bağlamda rücu engeli oluştuğundan kusur payından diğer davalının müteselsil sorumluluğunun bulunmadığının gözetilmemesi; aksi halde anılan madde hükmü koşulları oluşmadığından 5510 sayılı Kanunun 21. maddesinin dördüncü fıkrası kapsamında sorumluluğunun değerlendirmesi gereğinin gözetilmemesi isabetsizdir.
Mahkemenin, bu maddi ve hukuki olguları dikkate almaksızın eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar vermiş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davacı Kurum avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 18.01.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.