8. Hukuk Dairesi 2012/7085 E. , 2013/251 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Hazine ile ... ve müşterekleri ve dahili davalılar ... vs. aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının reddine dair... Asliye Hukuk Mahkemesi"nden verilen 13.07.2011 gün ve 27/458 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davacı Hazine vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR
Davacı Hazine vekili, mülkiyeti davalılara ait olan 1154 parsel sayılı taşınmazın 3621 sayılı Kıyı Kanunu"na göre kıyı kenar çizgisinin deniz yönünde kalan kısmının tapusunun iptaline karar verilmesini istemiştir.
Davalılara usulüne uygun davetiye tebliğine rağmen oturumlara katılmamış ve yanıt vermemiştir.
Mahkemece, davanın kabulüne, taşınmazın kıyı kenar çizgisi kapsamında kalan kısmının tapusunun iptaline dair karar, davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin14.10.2009 gün 2009/6715 - 10173 Karar sayılı kararı ile “…çekişme konusu 1154 parsel sayılı arsa vasıflı taşınmazın ¼’er paylarla..., ..., ... ve ... adlarına kayıtlı olduğu, kayıt maliklerinden.., .. ve ...in dava tarihinden önce ölmüş olmaları nedeniyle mirasçılarının davada taraf gösterildikleri görülmektedir. Ne var ki, ... mirasçısı ... ile.. mirasçısı.. hakkında açılmış bir dava bulunmamaktadır. Bilindiği üzere, bir taşınmazın bir kısım paylarının devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden sayılması ve sicil kaydının kütükten terkini, öbür yandan başka bir pay itibariyle özel mülke konu teşkil etmesi hukuken mümkün değildir. Böyle bir sonuç, devletin doğru sicil oluşturma ilkesine de aykırı düşer. Bu nedenle, tüm paydaşlar ve onların mirasçıları arasında zorunlu dava arkadaşlığı vardır. Dava dışı,... oğlu...ve... oğlu.. isimli kişilerin davaya dahil edilmeleri ve onların huzuruyla işin esasının incelenmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir” gerekçesiyle bozulmuştur. Mahkemece bozma ilamına uyularak, ... oğlu ...ve ... oğlu ..davaya dahil edilerek yapılan yargılama sonucunda, Mahkemece, 5841 sayılı Yasanın 2. maddesi ile Değişik 3402 sayılı Yasanın 12/3 maddesi gereği 10 yıllık hak düşürücü süre geçtiğinden davanın reddine, 19.06.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Kanunun 16 ve 17.maddeleri doğrultusunda yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, davacı lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına karar verilmiş ; hüküm, davacı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Toplanan deliller ve tüm dosya kapsamından; Mahkemece yapılan keşif sonucu üç jeoloji, bir Harita Mühendisi ve bir Fen Kontrol Memurundan oluşan Uzman Bilirkişi
Heyetince verilen raporlarda taşınmazın 48,21 m2 kısmının kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığı belirlenmiştir.
Mahkemece, 5841 sayılı Yasa hükümleri uyarınca davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Gerçekten de, 5841 sayılı Yasa"nın yürürlüğü döneminde karara bağlanan davada hak düşürücü sürenin değerlendirilmiş olması doğrudur. Ne var ki, anılan Yasa Anayasa Mahkemesi"nin 12.05.2011 tarih 2009/31 E. 2011/77 K. sayılı kararı ile iptal edilmiş ve kararın 23.07.2011 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanmasıyla iptal hükmü yürürlüğe girmiştir.
Öyle ise, kesin hüküm halini almamış ve kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eden bu durum karşısında, 5841 sayılı Yasa hükümleri uyarınca davanın reddine ilişkin Mahkeme kararının verildiği tarih itibariyle doğru olduğu düşünülse ve ayrıca Anayasanın 153. maddesine göre iptal kararı geriye yürümese de, 10.03.1969 gün ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçe bölümünde belirtildiği üzere, iptalin kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemeyeceği, ancak henüz devam eden uyuşmazlıkların iptal kapsamında bulunacağı açıktır.
O halde, Anayasa Mahkemesi"nin anılan iptal kararından sonra davanın hak düşürücü süreden reddine ilişkin verilen kararın doğruluğundan söz edilemez. Zira, kamu düzeniyle ilgili bütün haller istisnanın kapsamına girer.
Yukarıda açıklanan nedenlerle; işin esası hakkında 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı doğrultusunda değerlendirme yapılmak suretiyle uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması için karar bozulmalıdır.
Davacı vekilinin yargılama giderleri ve vekalet ücretine yönelik temyizine gelince; davalı yargılama masraflarıyla ilgili olarak 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasanın 16. ve 17. maddeleriyle 3402 sayılı Yasa"ya eklenen 36/A ve Geçici 11. maddelerinde, “Kadastro işlemi ile oluşan tespit ve kayıtların iptali için Devlet veya diğer kamu kurum ve kuruluşları tarafından açılan ve henüz infaz edilmemiş bulunan dava ve kararlarda davalı aleyhine vekâlet ücreti dâhil yargılama gideri yükletilemeyeceği...” yönünde düzenlemeler getirildiğinden, bu düzenlemeler nedeniyle Mahkemece davalıların yargılama giderlerinden ve vekalet ücretinden sorumlu tutulmaması doğru olduğundan davacı vekilinin bu yöne değinen temyiz itirazları yerinde değildir.
Öte yandan, davalı ... mirasçısı ... gerekçeli karar başlığında gösterilmemiştir. H.M.K’nun 297/1-b maddesi gereğince tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerinin hükmün kapsamı içinde gösterilmesi zorunludur.
Davacı Hazine vekilinin temyiz itirazı açıklanan nedenlerden ötürü kabulüyle, hükmün 6100 sayılı HMK.nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK"nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK"nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine 15.01.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.