
Esas No: 2015/15336
Karar No: 2017/9304
Karar Tarihi: 26.12.2017
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2015/15336 Esas 2017/9304 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi:İş Mahkemesi
Dava, 01.12.2005 tarihinden itibaren birikmiş maluliyet aylıkları ile faiz alacağının tahsili istemine ilişkindir.Mahkemece, ilamında belirtilen gerekçelerle, maluliyet aylığı yönünden karar verilmesine yer olmadığına, faiz alacağı yönünden ise talebin kabulüne karar verilmiştir.Hükmün, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.Dava dosyası incelendiğinde, 18.03.2013 tarihinde kesinleşen karar ile, davacıya 01.12.2005 tarihinden itibaren maluliyet aylığı bağlanılmasına karar verildiği, söz konusu ödeme yapılmadan 26.04.2013 tarihinde işbu davanın açılarak maluliyet aylıkları ve faiz alacaklarının tahsilinin istenildiği, yargılama safhasında 18.06.2013 tarihinde maluliyet aylıklarının faizsiz olarak ödendiği, dava dilekçesi ile maluliyet aylıkları ve faizi yönünden şimdilik 10.000,00 TL istenildikten sonra, 26.01.2015 tarihli ıslah dilekçesi ile talep 6.817,03 TL daha da artırılmış ve mahkemece maluliyet aylığı yönünden karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilip, faiz alacağı yönünden ise, 16.817,03 TL"nin ıslah tarihi olan 26.01.2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verildiği anlaşılmış ise de, söz konusu hüküm eksik incelemeye dayalıdır.
1-Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 2011/10-642 E., 2012/38 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, Medeni usul hukukunda hukuki yarar, mahkemeden hukuksal korunma istemi ile bir davanın açılabilmesi için davacının bu davayı açmakta (veya mahkemeden hukuksal korunma istemekte) bir çıkarının bulunmasıdır. Bu çıkarında karar verilene kadar sürmesi gerekir.
Davacının dava açmakta hukuk kuralları tarafından haklı bulunan (korunan) bir yararı olmalı, hakkını elde edebilmesi için mahkeme kararına ihtiyacı bulunmalı ve davacı mahkemeyi gereksiz yere uğraştırmamalıdır (Arslan, Ramazan; aktaran: Hanağası, Emel: Davada Menfaat, Ankara 2009, önsöz VII).
Hukuk Genel Kurulu’nun 24.06.1992 gün ve 1992/1-347 E., 1992/396 K. ve 30.05.2001 gün ve 2001/14-443 E., 2001/458 K. sayılı kararlarında da belirtildiği üzere buna hukuki korunma (himaye) ihtiyacı da denir (Rechts-schutzbedürfnis). Mahkemelerden hukuki himaye istenmesinde, himayeye değer bir yarar olmalıdır. Mülga 1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanununun yürürlükte olduğu dönem içinde öğreti ve yargısal kararlar, dava açarken hukuki yararın bulunması gereğini, "dava şartı" olarak kabul etmiştir. Bu şart, "dava konusuna ilişkin genel dava şartlarından biri" olup, davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi ve esas hakkında hüküm verilebilmesi için varlığı gerekli olduğundan "olumlu dava şartları" arasında sayılmaktadır.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda öğreti ve yargısal kararların bu uygulaması aynen benimsenerek, davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması "Dava Şartları” başlıklı 114. maddesinin 1. fıkrasının (h) bendinde açıkça dava şartları arasında sayılmıştır.
Bir davada, hukuki yarar ilkesinin dava şartı olarak gözetilmesinin, yargılamanın amacına ve usul ekonomisi ilkesine uygun olarak yargılama yapılmasına yarar sağlayacağı, her türlü duraksamadan uzaktır.Davacının hukuki ilişkinin derhal tespitinde menfaatinin (hukuki yararının) varlığı için öncelikle, davacının bir hakkı veya hukuki durumu güncel (halihazır) ve ciddi bir tehlike ile tehdit edilmelidir. Bu tehdit çoğunlukla davalının davranışları ile ortaya çıkar.Söz konusu bu tehdidin davacı için bir tehlike oluşturabilmesi, bu tehdit nedeniyle, davacının hukuki durumunun tereddüt içinde olmasına ve bu hususun, davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunmasına bağlıdır (Hanağası, Emel: a.g.e., s.133 vd).Belirtilen açıklamalar ışığında dava dosyasına dönüldüğünde, davacı işbu dava ile maluliyet aylıkları ve faizinin tahsilini istemiş ise de, ödenmeyen maluliyet aylıklarının ödenmesi için ayrıca dava açmasına gerek bulunmadığı, zira kesinleşmiş mahkeme kararlarını uygulamakla görevli davalı Kurumun yasal süre içerisinde bu aylıkları ödediği belirgin olduğundan, bu alacağa ilişkin talep, hukuki yarar yokluğu nedeniyle reddedilmelidir.
2-Dava dilekçesi ile asıl alacak ve faizi için şimdilik 10.000,00 TL talep edilmiş ve ıslah ile bu talep artırılmış ise de, asıl alacağın yargılama safhasında ödendiği belirgin olup, ıslah dilekçesi ile kastedilenin asıl alacak ve faiz yönünde mi yoksa sadece faiz alacağına mı ilişkin olduğu yönünde davacının beyanına başvurulup, sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi yerinde görülmemiştir.
3- Mahkemece, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 121. maddesinde öngörülen “...Temerrüt faizine, ayrıca temerrüt faizi yürütülemez.” (818 Sayılı Borçlar Kanununun 104. maddesi “...Geçmiş günler faizinin tediyesinde temerrüt sebebi ile faiz yürütülemez.”) hükmüne aykırı olarak, faiz alacağına ayrıca faiz hükmedilmesi isabetsiz bulunmuştur.Mahkemece, açıklanan maddi ve hukuki ilkeler gözetilmeksizin, eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm kurulması, usûl ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. O hâlde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm sair yönler incelenmeksizin bozulmalıdır.SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 26.12.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.