Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/2611
Karar No: 2021/1008
Karar Tarihi: 16.09.2021

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/2611 Esas 2021/1008 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2017/2611 E.  ,  2021/1008 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
    .


    1. Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Kocaali Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
    2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

    I. YARGILAMA SÜRECİ
    Davacı İstemi:
    4. Davacı vekili 10.08.2010 tarihli dava dilekçesinde; Kocaali İlçesi, ... Köyü, ..., ..., .... parseller ile 118 ada 38 parsel sayılı taşınmazların muris...a ait olduğunu ve kadastro sırasında mirasçıları adına elbirliği hâlinde tespit ve tescil edildiğini, mirasçılardan olan davacı müvekkilinin yurt dışında yaşadığını ve taşınmazların mirasçılar arasında eşit bir şekilde taksim edilmesi için kardeşi dava dışı ..."a vekâletname verdiğini, ancak kardeşinin vekâlet görevini kötüye kullanarak taşınmazları oğlu ... ile diğer davalı ... adına tescil ettirdiğini, bu durumu davalıların da bildiğini ileri sürerek, dava konusu taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile muris ... mirasçıları adına eşit şekilde tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiş, 08.04.2014 tarihli dilekçede ise sadece davacının miras payı oranında tapu iptali ve tescil isteğinde bulunduğunu açıklamıştır.
    Davalılar Cevabı:
    5. Davalı ...; davacının amcası olduğunu, mirasbırakan ..."un vefatından sonra bütün mirasçılarının bir araya gelerek dedesinden kalan yerleri paylaştıklarını, düzenlenen taksim sözleşmesinin dosyada mevcut olduğunu, mirasçıların bu paylaşıma rıza gösterdiğini ve paylaşımda dedesinden kalan tapulu taşınmazların kendilerine düştüğünü, daha sonra babasının halaları olan Emine Emanet ile Katiye Kestane"ye ait hisselerin tamamını,...ün"e ait hissenin ise 1/3’ünü satın aldığını, davacı amcasının da tapulu yerler kendilerine isabet ettiğinden babasına vekâletname verdiğini, babasının da taşınmazları kendisine sattığını, davacı amcasına kalan yerlerin daha çok 2/B arazisi olduğunu, tapulu yerlerden olan ve üzerinde davacının evinin bulunduğu 3000m2’lik taşınmazın ise kim adına tescil edileceğinin davacıya sorulduğunu, davacının kızı ... adına tescilini istemesi üzerine devrin kızı adına yapıldığını, yapılan işlemlerde hiçbir şekilde yolsuzluk bulunmadığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
    6. Davalı ...; dava dilekçesinin usulüne uygun olarak tebliğine rağmen davaya cevap vermemiştir.
    İlk Derece Mahkemesi Kararı:
    7. Kocaali Asliye Hukuk Mahkemesinin 10.04.2014 tarihli ve 2010/158 E., 2014/185 K. sayılı kararı ile; davacı ve davalılar arasında miras ilişkisi bulunduğu, tarafların bir araya gelerek mirasın paylaşımı konusunda anlaştıkları, bu amaçla davalı ..."un davacı tarafından Kocaali Noterliğinin 03.10.2006 tarih ve 2597 yevmiye numaralı vekâletnamesi ile vekil tayin edildiği, 05.10.2007 tarihinde ise azledildiği, daha sonra 23.01.2008 tarih ve 266 yevmiye numaralı vekâletname ile yeniden vekil tayin edildiği ve bu vekâletnameyle ilgili herhangi bir azil bulunmadığı, davalı ...’un da bu vekâletname ile 03.03.2008 ve 17.06.2009 tarihlerinde işlem yaptığı, vekilin işlem yaptığı dönemde 266 yevmiye numaralı vekâletnamenin geçerli olduğu, vekâlet görevinin kötüye kullanıldığının kabul edilebilmesi için vekil ile vekilin işlem yaptığı kişinin çıkar ve iş birliği içinde olması ve müvekkil zararına işlem yapılması gerektiği, olayda ise vekil ile taşınmazı devralan kişiler arasında çıkar ilişkisi bulunmadığı, bu kişilerin vekâlet veren davacı zararına kasıtlı olarak işlem yaptıklarının kanıtlanamadığı, tapuda gösterilen bedel ile taşınmazın değeri arasında fark bulunmasının da vekâletin kötüye kullanıldığı anlamına gelmeyeceği, dolayısıyla iddianın kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Özel Daire Bozma Kararı:
    8. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
    9. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 30.11.2015 tarihli ve 2014/11670 E., 2015/13789 K. sayılı kararı ile;
    “...Somut olaya gelince; toplanan delillerden ve tüm dosya içeriğinden taşınmazların davacıya ve diğer mirasçılara mirasbırakanlarından intikal ettiği, mirasçıların kardeşleri Yaşar"ı vekil tayin ettikleri vekilin de kendisine asaleten diğer paydaşlara vekâleten taşınmazları oğlu davalı ..."a satış suretiyle temlik ettiği, akitte gösterilen bedeller ile saptanan gerçek bedeller arasında fahiş fark olduğu, gerçek bedellerin davacıya ödendiğinin kanıtlanamadığı anlaşılmaktadır.
    Bu somut olgular yukarıdaki ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde vekâlet görevinin kötüye kullanıldığı sonucuna varılmaktadır.
    Hâl böyle olunca; davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere davanın reddi doğru değildir..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
    Direnme Kararı:
    10. Kocaali Asliye Hukuk Mahkemesinin 22.12.2016 tarihli ve 2016/90 E., 2016/786 K. sayılı kararı ile; davada vekâlet görevinin kötüye kullandığının iddia edildiği, böyle olunca vekilin kötü niyetli olarak hareket ettiğini davacının ispat etmesi gerektiği, 4721 sayılı TMK’nın 3. maddesine göre iyi niyetin asıl olduğu, tapuda işlem yapan kişilerden birinin vekil diğerinin de vekilin oğlu olması ve yine tapudaki satış rakamları ile gerçek değer arasında fahiş fark bulunmasının vekâlet ilişkisinin kötüye kullanıldığının kabulü için yeterli olmadığı, nitekim ülkemizde mirasçıların rızai taksim sırasında paylarını mirasçılara devrettiği, bu devirleri gerçekleştirmek için birbirlerine vekâlet verdikleri, tapu harcını daha az ödemek amacıyla da düşük fiyattan işlem yaptıkları, bu durumun bilinen bir gerçek olduğu, dinlenen tanık, bilirkişi beyanları ve tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde davacının iddiasını ispat edemediği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
    Direnme Kararının Temyizi:
    11. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

    II. UYUŞMAZLIK
    12. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, davacı tarafından vekâlet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasının ispat edilip edilemediği, varılacak sonuca göre mahkemece davanın kabulüne karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

    III. GEREKÇE
    13. 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 502. maddesinin birinci fıkrasına göre vekâlet sözleşmesi; vekilin vekâlet verenin bir işini görmeyi veya işlemini yapmayı üstlendiği sözleşmedir. Geniş anlamda bir iş görme sözleşmesi olan vekâlet sözleşmesiyle vekil, kendisine verilen işin ya da işlemin vekâlet verenin irade ve yararına uygun olarak görülmesini, yapılmasını üstlenir.
    14. Vekâlet sözleşmesinin tarafları vekâlet veren ile vekildir. Vekâlet veren gerçek veya tüzel kişi olabileceği gibi vekil de gerçek ya da tüzel kişi olabilir. Sözleşmenin konusunu ise herhangi bir hukukî işlem yahut maddi bir eylemin yapılması oluşturabilir. Ancak sözleşmenin geçerli olması için konusunun mümkün olması yanında kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine ve kişilik haklarına aykırı olmaması gerekir.
    15. Vekâlet sözleşmesini, TBK’nın genel hükümlerinde düzenleme altına alınan (40 ve 48. maddeleri) temsil ilişkisi ile karıştırmamak gerekir. Aralarında yakın bir ilgi bulunmakla birlikte vekâlet sözleşmesi ile vekil vekâlet verenin bir işini görmeyi ya da bir işlemini yapmayı borçlanırken, vekâlet veren de onun yaptığı giderleri ve verdiği avansları ödemeyi borçlandığından vekâlet iki taraflı bir sözleşmedir. Temsil yetkisi ise tek taraflı bir hukukî işlemdir. Genel olarak vekâlet, vekil ile vekil eden arasındaki iç ilişkiyi, temsil ise vekil edenin vekil aracılığı ile işlem yaptığı üçüncü kişi ile arasındaki dış ilişkiyi ifade eder.
    16. Türk Borçlar Kanunu"nun temsil ve vekâlet ilişkisini düzenleyen hükümlerine göre vekâlet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, diğer bir anlatımla vekil edenin yararına ve onun iradesine uygun davranma yükümlülüğünden doğar. Vekâlet sözleşmesi, başkasının işini görmeye ilişkin bir sözleşme olduğundan esas itibariyle işin müvekkilin menfaatine yapılması gerekir. Bu durum iş görme sözleşmesinin doğal bir sonucudur.
    17. Nitekim TBK"nda sadakat ve özen borcu, vekilin vekâlet verene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve “Şahsen ifa, sadakat ve özen gösterme” başlığını taşıyan 506. maddesinde;
    “Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
    Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
    Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır” düzenlemesine yer verilmiştir.
    18. Davaya konu temlikin yapıldığı 20.11.2007 tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu"nun 389. maddesinin birinci fıkrasında da vekilin, müvekkilinin açık olan talimatına muhalefet edemeyeceği hükmüne yer verildikten sonra 390. maddesinde;
    “Vekilin mesuliyeti, umumi surette işçinin mesuliyetine ait hükümlere tabidir.
    Vekil, müvekkile karşı vekâleti iyi bir suretle ifa ile mükelleftir.
    Vekil, başkasını tevkile mezun veya hal icabına göre mecbur olmadıkça veya adet başkasını kendi yerine ikameye müsait bulunmadıkça müvekkilünbihi kendisi yapmağa mecburdur” hükmüne yer verilmiş olup; buradaki “iyi bir suretle ifa” deyimini, söz konusu hükmün aslı olan İsviçre Borçlar Kanunu’nun 398. maddesinde olduğu gibi “sadakat ve özenle ifa” olarak anlamak gerekir.
    19. Sadakat borcu kavramı, vekilin gerek vekâletin ifası sırasında gerekse sonrasında kendisine duyulan güvene uygun olarak müvekkilinin menfaatlerini sözleşme ile güdülen amaç çerçevesinde koruma ve kendi menfaatini müvekkilinkine tabi kılma yükümlülüğünü ifade eder. Vekilin iş görme ile hedeflenen sonucun başarılı olması için hayat deneylerine ve işlerin normal akışına göre gerekli girişim ve davranışlarda bulunması ve başarılı sonucu engelleyebilecek davranışlardan kaçınması ise özen borcunun konusunu oluşturur. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanlarda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır. Bu nedenle vekil üzerine aldığı işi ifa ederken aynı şartlar altında iş gören basiretli, özenli bir vekil gibi hareket etmelidir.
    20. Yukarıdaki hükümler uyarınca vekilin, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altında olacağı açıktır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse TBK"nın 504/1. maddesi uyarınca görülecek işin niteliğine göre belirlenir. Sözleşmede vekâletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur.
    21. Vekil bu yükümlülüğünü yerine getirmediği, özellikle vekâleti kasten vekil edenin zararına, kendisinin veya başka birinin yararına kullandığı takdirde vekâlet sözleşmesinin kötüye kullanılması söz konusu olabilir. Dolayısıyla böyle bir durumda vekil eden zararlandırılırken, vekil çok zaman kendisine veya başka bir kimseye çıkar sağlamaktadır. Oysa ki, sadakat ve özen borcunun temel amacı başkası adına iş gören kimsenin yetkisini kötüye kullanma riskini önlemektir. Vekâlet sözleşmesi, güven esasına dayalı bir iş görme edimi ihtiva ettiğinden bu güvenin korunması her şeyden önce TBK’nın 506. (BK’nın 390.) maddesinin bir gereği olduğu gibi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 2. maddesinde ifadesini bulan dürüstlük kuralının da bir gereğidir.
    22. Uygulamada vekâletin kötüye kullanılması durumlarının, özellikle vekilin satmakla yetkili kılındığı bir taşınmazı rayiç değerine nazaran çok düşük bir bedelle satarak devrettiği hâllerde yoğunlaştığı görülmektedir. Ancak, Hukuk Genel Kurulunun 19.12.2019 tarihli ve 2017/1-1272 E., 2019/1399 K. sayılı kararında da vurgulandığı gibi malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekilin, vekâlet sözleşmesinde belirtilen yetkilerin dışına çıkması, vekil edenin talimatına uygun hareket etmemesi ve onun yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapması durumunda değinilen maddeler uyarınca sorumlu olacağı açıktır.
    23. Diğer taraftan vekâlet görevinin kötüye kullanılması hâlinde vekilin üçüncü kişilerle yaptığı işlemlerin vekâlet veren açısından bağlayıcı olup olmayacağı sorunu ile de karşılaşılır. Bu durumda, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 sayılı TMK’nın 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil, vekâlet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekâlet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
    24. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa, vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK"nın 2. maddesindeki dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hâkim tarafından kendiliğinden (re’sen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek, en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkûm edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler de bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır (Hukuk Genel Kurulunun 07.12.2011 tarih ve 2011/14-609 E., 2011/744 K.).
    25. Vekâlet görevi kötüye kullanılmış ve vekille sözleşme yapan kişi vekil ile el ve işbirliği içerisinde ise veya en azından vekâlet görevinin kötüye kullanıldığını biliyor yahut bilmesi gerekiyorsa vekil eden, sözleşmenin feshini, bu bağlamda sözleşmeye göre tapuda intikal yapılmışsa tapunun iptalini her zaman isteyebilir.
    26. Diğer taraftan hâkim, taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan vakıaların gerçekleşip gerçekleşmediğini kural olarak kendiliğinden araştıramaz. Bir olayın gerçekleşip gerçekleşmediğini taraflar ispat etmelidir. Bir davada ispat yükünün hangi tarafa ait olacağı hususu ise 4721 sayılı TMK’nın 6. maddesinde, “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür” şeklinde düzenlenmiştir. Usul hukukunun en önemli konularından biri olan ispat yükü kuralı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190. maddesinde de “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir” şeklinde hüküm altına alınmıştır.
    27. Açıklanan bu genel hükümler uyarınca vekâlet görevinin kötüye kullanıldığını ispat yükünün bu iddiayı ileri süren davacı tarafa ait olacağı açıktır.
    28. Somut olaya gelindiğinde; dava konusu Kocaali İlçesi, Şerbetpınarı Köyü, 110 ada 26 parsel, 112 ada 10 parsel, 115 ada 4, 6, 11, 23, 26 ve 118 ada 38 parsel sayılı taşınmazlar mirasbırakan ...’a aitken 12.03.2007 tarihinde verasette iştirak hâlinde hükmen mirasçıları adına tescil edilmiş olup davacı ..., Kocaali Noterliğince düzenlenen 03.10.2006 tarihli ve 02597 yevmiye numaralı vekâletname ile dava dışı kardeşi ...’u vekil tayin ederek, kendisine babalarının vefatı nedeniyle her türlü yolla intikal eden ve Kocaali İlçesi, Şerbetpınarı Köyü hudutları dâhilinde bulunan bilumum taşınmazlardaki miras hisselerinin tamamını mirasçılık belgesine göre adına intikalini yaptırmak, müşterek mülkiyete çevirmek, miras nedeniyle taksim sözleşmesi yapmak ve tüm taşınmazlardaki hisselerini dilediği bedel ve koşullarda satarak satış bedelini almak üzere gerekli olan tüm yetkileri vermiş ise de daha sonra Stuttgart Başkonsolosluğunca düzenlenen 05.10.2007 tarihli azilname ile kardeşini vekâletten azletmiştir. Aradan bir süre geçtikten sonra ise yine Kocaali Noterliği tarafından düzenlenen 23.01.2008 tarih ve 00266 yevmiye numaralı vekâletname ile bu defa Türkiye Cumhuriyeti dâhilinde tüm murisievvellerinden intikal eden ve edecek olan taşınmazlar bakımından aynı yetkileri tanıyarak kardeşi ...’u yeniden vekil tayin etmiştir.
    29. Dava dışı vekil ... ise sonraki tarihli bu vekâletnameye istinaden 03.03.2008 tarih ve 789 yevmiye numaralı resmî akitle kendisine asaleten davacı ve diğer mirasçılar adına vekâleten işlem yaparak, 115 ada 4, 6, 11, 23 ve 26 parsel sayılı taşınmazlarda mirasçılar arasındaki elbirliği mülkiyeti müşterek mülkiyete çevrildikten sonra 4 parsel sayılı taşınmazı toplam 2.600YTL bedelle, 6 parsel sayılı taşınmazı toplam 800YTL bedelle, 11 parsel sayılı taşınmazı toplam 8.500YTL bedelle, 23 parsel sayılı taşınmazı toplam 4.150YTL bedelle, 26 parsel sayılı taşınmazı ise toplam 39.100YTL bedelle oğlu olan davalı ...’a satarak devretmiştir. Dava konusu 110 ada 26 parsel sayılı taşınmaz ise 15.06.2009 tarih ve 4044 yevmiye numaralı işlemle ... tarafından kendi adına asaleten, diğer elbirliği malikleri adına vekâleten toplam 11.800TL bedelle davalı ...’a satılmış, adı geçen davalı tarafında da 17.06.2009 tarih ve 4090 yevmiye numaralı işlemle diğer davalı ...’a 26.500TL bedelle satış suretiyle temlik edilmiştir. Çekişmeye konu 112 ada 10 parsel ile 118 ada 38 parsel sayılı taşınmazlar ise 17.06.2009 tarih ve 4094 yevmiye numaralı resmî akitle vekil ... tarafından kendi adına asaleten, diğer elbirliği malikleri adına vekâleten 37.700TL ve 38.500TL bedellerle davalı ...’a satılarak, tapuda devri yapılmıştır.
    30. Davacı murisinden kalan tüm taşınmazların mirasçılar arasında eşit şekilde taksim edilmesi için kardeşini vekil tayin ettiğini, ancak vekilin duyulan güveni kötüye kullanarak taşınmazları kendi oğluna devrettiğini ileri sürmüş, davalı ... ise taşınmazların dedesinden kaldığını, babası dâhil tüm mirasçıların bir araya gelerek taksim sözleşmesi yaptıklarını, bu taksimde tapulu olan taşınmazların babasına isabet etmesi nedeniyle vekâletname verildiğini ve tapuların kendi adına tescil edildiğini savunmuştur.
    31. Somut olay yukarıdaki yasal düzenleme ve ilkeler kapsamında değerlendirildiğinde; davalı ... tarafından kendisine yapılan devirlerin mirasçılar arasındaki taksim sözleşmesine dayalı olduğu ileri sürülmüş ve mahkemece dinlenen davalı tanığı ... bu savunma doğrultusunda kardeşler arasındaki taksimde kendisine kalan arazilerin tamamının tapulu yerler olduğunu beyan etmiş ise de taksimin ispatı bakımından dosyaya sunulan 15.03.2006 tarihli “Kardeşler Arası Sözleşmedir” başlıklı belgede dava konusu edilen taşınmazların ne şekilde taksim edileceği ve hangi taşınmazın hangi mirasçıya verileceğine dair hiçbir açıklama bulunmamaktadır. Davalı tanığı ... davacının vekili sıfatıyla işlem yapan kişi olmasına karşın onun beyanında dahi dava konusu taşınmazların mirasçılar arasında ne şekilde taksim edildiği yönünde tam bir açıklık yoktur. Böyle olunca devirlerin davacının iradesine uygun olarak yapıldığını söyleyebilme imkânı bulunmamaktadır. Diğer davalı ...’a temlik edilen 110 ada 26 parsel bakımından da davacının iradesine uygun şekilde işlem yapıldığı ispat edilememiştir.
    32. Diğer yandan, vekâletname ile vekile dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetki verilmiş olsa bile bu durum vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altında olan vekile, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Somut olayda vekil tarafından devredilen taşınmazların gerçek değeri ile tapuda gösterilen satış bedelleri arasında fahiş bir fark bulunduğu gibi davalı tarafça davacının payları karşılığında gerçek bedelin ya da makul sayılabilecek ölçülerdeki bir bedelin ödendiği savunulmamış, hatta bozma sonrası yapılan 22.12.2016 tarihli duruşmada davalı ... tarafından devirlerin bedelsiz yapıldığı açık bir şekilde beyan edilmiştir.
    33. Yerel mahkemenin kabulünde olduğu üzere çekişme konusu taşınmazların devrinde kullanılan 23.01.2008 tarih ve 00266 yevmiye numaralı vekâletname geçerli olmakla birlikte, yapılan temliklerin doğru ve sağlıklı olduğunun kabul edilebilmesi için vekâletnamenin geçerli olması yanında vekâlet görevinin de kötüye kullanılmamış olması gerekmektedir. Olayda ise vekil edene ait paylar herhangi bir bedel alınmadan davalılara devredilmiş, dolayısıyla davacıya da para ödenmemiştir. Tüm bu olgular karşısında, vekâlet görevinin kötüye kullandığı açık olup, davalı ...’un vekilin oğlu olması yanında onunla birlikte yaşadığı gözetildiğinde babasıyla el ve işbirliği içinde hareket ederek, vekil edene ait bir kısım payları kendine mal etmek suretiyle onu zararlandırdıkları sabittir. Diğer davalı ... ise davacının kızı olup, tüm bu hususları bilen ya da bilmesi gereken kişi konumunda olduğu sabittir.
    34. Hal böyle olunca; yerel mahkemece davacının iddiasını ispat ettiği gözetilerek, dava konusu 110 ada 26 parsel, 112 ada 10 parsel, 115 ada 4, 6, 11, 23, 26 ve 118 ada 38 parsel sayılı taşınmazlar bakımından davanın kabulüne karar verilmesi gerekmektedir.
    35. Dava konusu 115 ada 29 parsel sayılı taşınmaz ise 12.03.2007 tarihinde hükmen dava dışı ... adına tescil edilmiş olup, davalıların bu taşınmazda kayıt maliki olmadıkları ve dolayısıyla taraf sıfatlarının bulunmadığı gözetilerek davanın bu nedenle reddine karar verilmesi gerekirken, esastan reddine karar verilmiş olması isabetli değildir.
    36. Ayrıca, dava tarihi 10.08.2010 olmasına karşın direnmeye ilişkin gerekçeli karar başlığında 05.05.2016 olarak yazılmış ise de bu husus mahkemece her zaman düzeltilmesi mümkün maddi hata niteliğinde olduğundan ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır.
    37. Bu durumda Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına, bozma kararında gösterilen ve yukarıda açıklanan ilave nedenlerle uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup, direnme kararı bozulmalıdır.

    IV. SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda açıklanan ilave gerekçe ve nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
    İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
    Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 16.09.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi