12. Ceza Dairesi 2016/1628 E. , 2016/11097 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Sulh Ceza Hâkimliği
Taksirle ölüme neden olma suçundan şüpheli ... hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 25/06/2014 tarihli ve 2013/119904 soruşturma, 2014/33345 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itirazın reddine ilişkin İzmir 4. Sulh Ceza Hakimliğinin 23/02/2015 tarihli ve 2014/1846 değişik iş sayılı kararına karşı Adalet Bakanlğınca;
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 160. maddesinde yer alan "Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hali öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar. Cumhuriyet savcısı, maddi gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adli kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür. " şeklindeki düzenleme karşısında Cumhuriyet savcısının soruşturma yapmak zorunda olduğu, soruşturma dosyası kapsamına göre Adli Tıp Kurumu 1. Adli Tıp İhtisas Kurulunun 19/03/2014 tarihli ve 1327 karar sayılı raporunda müteveffanın ölüm sebebinin atoni sonucu olduğunun belirtildiği, her ne kadar Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulunun 19/03/2014 tarihli ve 1327 karar sayılı raporunda şüpheli doktorun kusuru bulunmadığının bildirildiği gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği anlaşılmışsa da, Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 05/09/2013 tarihli ve 2012/19402, esas, 2013/19286 karar sayılı ilâmında da belirtildiği üzere taksirle işlenen suçlardan dolayı kusurluluk değerlendirmesi ancak mahkeme hakimi tarafından yapılabileceği, kusurun belirlenmesi normatif bir değerlendirmeyle mümkün olmakla birlikte, konunun teknik bilgiyi gerektirmesi, hakimin hukuk bilgisiyle sorunu çözemeyeceği durumlarda, bilirkişi incelemesi yaptırılması gerektiğinde dahi, bilirkişinin inceleme yetkisi kusurlulukla ilgili olmayıp, işin tekniği ve norma aykırı davranışın belirlenmesi ile sınırlı olacağı, bilirkişi raporlarının mahkemeyi bağlayıcı değil, delilleri değerlendirme vasıtalarından biri olduğu, mahkemelerin gerekçelerini açıklamak suretiyle bilirkişi raporlarına itibar edip etmeme hususunda takdir ve değerlendirme hakkına haiz bulunduğu, bilirkişi tarafından münhasıran hakimin yetkisinde bulunan kusurluluk konusunda herhangi bir değerlendirme yapılmaması gerekmekle birlikte, bu yöndeki bir değerlendirmenin de hakimi bağlayıcı bir yönünün bulunmadığı, somut olayda müteveffanın eşinin ifadesinde belirttiği doktor tarafından verilen ilaçların ölüme neden olup olmadığının belirtilmediği dikkate alındığında 1. İhtisas Kurulu"ndan alınan raporun uyuşmazlığa ışık tutacak nitelikte bulunmadığı ve Adlî Tıp Genel Kurulu"ndan rapor alınması gerektiği gibi, 5271 sayılı Kanun"un 67. maddesinin beşinci fıkrası gereğince ilgililerin itirazlarının bildirilmesi için istemde bulunabilmelerini sağlamak üzere söz konusu Adli Tıp Raporunun tebliğ edilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği, müteveffanın ölümü konusunda Yüksek Sağlık Şurası da dahil olmak üzere üniversitelerin tıp
fakülteleri veya eğitim veren devlet hastanelerinden de görüş alınarak soruşturmanın buna göre sonuçlandırılması gerektiği gözetilemeden, yapılan eksik soruşturma sonucu verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yapılan itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediği" gerekçeleriyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması, Adalet Bakanlığı’nın 13.11.2015 gün ve 94660652 -105-35-10796-2015-E.23545/74249 sayılı kanun yararına bozma talebine atfen, düzenlenen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 24.12.2015 gün ve 2015/377202 sayılı tebliğnamesi ile talep edilmekle soruşturma evrakı incelendi;
1978 doğumlu olan ölen .....nun 02/07/2013 tarihinde Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. ... tarafından yapılan gebelik muayene ve USG tetkikinde fetal kalp atışı pozitif olan 12 haftalık ikiz gebelik tespit edildiği, gebeye aynı hekim tarafından 06/07/2013 tarihinde serkilaj yapıldığı, gebeye 06/08/2013 tarihinde Radyoloji Uzmanı Dr........ tarafından yapılan USG tetkikinde "sonuç olarak ikiz gebelik 17 haftalık dikorionik fetuslar, fetal ölçümler birbiri ile uyumlu olup, fetoplasental kan akımları normaldir, fetal yapılar olağan görünümdedir" şeklinde tespitlere yer verildiği 07/08/2013 tarihinde gebeliğinin 16-17 haftasında yapılan ikinci trimester dörtlü tarama testinde Down sendromu riski 1/11800 olarak tespit edildiği, 04/09/2013 tarihinde aynı Radyoloji Uzmanı tarafından yapılan USG tetkikinde fetal kalp atışları pozitif olan normal ikiz gebelik tespit edildiği, 1978 doğumlu ....."nun 25/10/2013 tarihinde Tire Devlet Hastanesinde Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr...... tarafından yapılan gebelik muayene ve USG tetkikinde amniyos mayi normal, fetal kalp atışı pozitif olan 28 haftalık ikiz gebelik tespit edildiği,gebeye 28/10/2013 tarihinde Radyoloji Uzmanı Dr.....tarafından yapılan gebelik USG tetkikinde fetal kalp atışı pozitif olan 27-28 haftalık ikiz gebelik tespit edildiği, aynı tarihte Yöntem Tıp Laboratuarında yapılan hemogramda:VBC:12.76, HGB:12.9HCT:39.98, CRP:3.51 olarak tespit edildiği, kişinin 31/10/2013 tarihinde Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesine gebelik + solunum sıkıntısı şikayeti ile başvurduğu, ilk gebeliği olan kişinin yapılan muayenede 28 haftalık gebelik tespit edildiği, TA:59/40,Nabız:147/DK, SS:30 kimyasında BK: 14600, N:8100, HB:15,1, PLT:13 BIN, PH:7,23 ,PC02:16, HC03:11, SAT:94, LAC:9, INR: (?) tespit edildiği, 28-29 haftalık ikiz gebelik + iumf + hellp sendromu (?) endikasyonu ile acilen sezaryen ameliyatına alındığı ve baş geliş 1120 gram ölü erkek bebek ve makat geliş 1150 gram ölü kız bebek doğurtuldugu, gözlemde kötü kokulu mekonyumlu doğan kız bebeğin masere olduğu izlendiği, doku perfüzyonu ileri derece bozulduğu görüldüğü, bu esnada hastada arrest geliştiği, 09.10-09.30 arası hastaya kalp resüsitasyonu yapıldığı, resusitasyona yanıt alındıktan sonra plasenta ve ekleri tam olarak çıkartıldığı, uterus değerlendirilmesinde ileri derecede atonik izlendiği, atonik durumun devam etmesi üzerine histerektomiye geçildiği, uterus total olarak çıkarıldığı hastanın 02.11.2013 te öldüğü olayda,
İstanbul Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulunun 04.03.2013 tarihli raporunda, “Kadın Hastalıkları Doğum Uzmanı Dr. ..."in kişiye gerekli tavsiye ve önerilerde bulunarak kontrole çağırmasının tıbben uygun olduğu, gebenin gebeliği boyunca gerekli tetkiklerin yapıldığı, 31/10/2013 tarihinde Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesine gebelik + solunum sıkıntısı şikayeti ile başvurduğu, yapılan muayenede 28 haftalık intrauterin ölü ikiz gebelik tespit edildiği, 28-29 haftalık ikiz gebelik + iumf + hellp sendromu endikasyonu ile acilen sezaryen ameliyatı karararının doğru olduğu, tüm doğumlarda intrauterin ani ölümlerin görülebileceği dikkate alındığında kişinin gebelik takibini yapan Kadın Hastalıkları Uzmanı Dr. ..."e atfı kabil kusurun bulunmadığı” şeklinde görüş bildirilmiş ve bu rapora dayalı olarak kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş ise de ölen .....ya yapılan sezeryan ameliyatında “baş geliş 1120 gram ölü erkek bebek ve makat geliş 1150 gram ölü kız bebek doğurtuldugu, gözlemde kötü kokulu mekonyumlu doğan kız bebeğin masere olduğu, doku perfüzyonunun ileri derece bozulduğunun tespiti karşısında İstanbul Adli Tıp Kurumu Genel Kurulundan, Yüksek Sağlık Şurasından ya da üniversitelerin ilgili bölümünden kontrol ve tetkikde gecikme veya kusur bulunup bulunmadığı konusunda rapor alınarak, maddi olayın şüpheye yer bırakmayacak biçimde belirlenmesi ve ortaya çıkacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken,
İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 5/06/2014 tarihli ve 2013/119904 soruşturma, 2014/33345 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itirazın belirtilen şekilde inceleme yapılmasından sonra sonuçlandırılması yerine doğrudan reddine ilişkin mercii, İzmir 4. Sulh Ceza Hakimliğinin 23/02/2015 tarihli ve 2014/1846 değişik iş sayılı kararında isabet görülmemiş olup,
Kanun yararına bozma talebine dayanılarak düzenlenen tebliğnamedeki bozma isteği incelenen dosya kapsamına nazaran yerinde görüldüğünden, İzmir 4. Sulh Ceza Hakimliğinin 23/02/2015 tarihli ve 2014/1846 değişik iş sayılı kararının 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 309. maddesi uyarınca isteme uygun olarak BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına, dosyanın gereği için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 30.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.