Esas No: 2015/693
Karar No: 2019/687
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2015/693 Esas 2019/687 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 16. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 318-780
Sanıklar ... (... oğlu), ..., ..., ..., ..., ..., ... (...oğlu), ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ...’ın (... oğlu) görevi yaptırmamak için direnme suçundan 5237 sayılı TCK"nın 265/1-3. maddesi uyarınca ayrı ayrı 2 yıl 8 ay hapis; sanıklar ..., ..., ..., ... (...oğlu), ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ...’ın (... oğlu) kaçmaya imkan sağlama suçundan 5237 sayılı TCK"nın 294/2-3-4. maddesi uyarınca ayrı ayrı 6 yıl hapis; sanıklar ... (... oğlu), ... ve ...’ın 5237 sayılı TCK"nın 294/2-3-4-6. maddesi uyarınca ayrı ayrı 4 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmalarına; tüm sanıklar hakkında 5237 sayılı TCK’nın 53 ve 63. maddeleri uyarınca hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin Şanlıurfa 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 17.11.2011 tarihli ve 318-780 sayılı hükümlerin sanıklar ve müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 12.11.2014 tarih ve 4775-11617 sayı ile kaçmaya imkan sağlama suçundan kurulan hükümlerin onanmasına, görevi yaptırmamak için direnme suçundan verilen hükümlerin ise sanıkların eylemlerinin sadece kaçmaya imkan sağlama suçunu oluşturduğundan görevi yaptırmamak için direnme suçundan kurulan mahkûmiyet hükümlerinin karardan çıkartılarak yerine "görevi yaptırmamak için direnme suçundan ayrıca hüküm kurulmasına yer olmadığına" ibaresinin eklenmesi suretiyle düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 09.03.2015 tarih ve 149562 sayı ile;
"Yargıtay Yüksek 9. Ceza Dairesinin haklarında ilk derece mahkemesinin mahkûmiyet kararı verdiği bir kısım sanıklar hakkında "atılı suçları işlediklerine dair mahkûmiyetlerine yeterli, her türlü kuşkudan uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği" gerekçesi ile sanıklar hakkındaki hükümlerin bozulmasına ilişkin kararı da gözetildiğinde olayın gelişimi ve sonrasında yapılan soruşturma işlemlerine göre haklarındaki "kaçmaya imkan sağlama" suçundan verilen mahkûmiyet kararı onanmasına, "görevi yaptırmamak için direnme" suçundan verilen mahkûmiyet kararının karardan çıkartılmak suretiyle onanmasına karar verilen sanıkların da atılı suçları işlediklerine dair mahkûmiyetlerine yeter ve kesinlikte kanıtlar elde edilemediğinden beraatlerine karar verilmesi gerektiği halde yazılı şekilde "onama" ve "düzeltilerek onama" kararı verilmesinde Yüksek Mahkemenin kararı isabetli görülmemiştir.” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK"nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 16. Ceza Dairesince 08.05.2015 tarih ve 3594-1247 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İnceleme dışı sanıklar ..., ..., ... (... oğlu), ..., ..., ..., ..., İbrahim ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... (... oğlu) ve ... (... oğlu) hakkında kaçmaya imkan sağlama ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarından verilen mahkûmiyet kararları Özel Dairece bozulmuş olup itirazın kapsamına göre inceleme sanıklar ... (... oğlu), ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... (...oğlu), ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... (... oğlu) hakkında verilen mahkûmiyet hükümleri yönünden sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıklara atılı kaçmaya imkan sağlama ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarının sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de, Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle hükümlerin Anayasa’nın 141 ve 5271 sayılı CMK"nın 34, 230 ve 232. maddelerinde öngörülen şekilde yasal ve yeterli gerekçe içerip içermediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
12.04.2009 tarihinde haklarında kesinleşmiş hapis cezası nedeniyle yakalama kararı olan... ve ... isimli hükümlülerin bulundukları yerin tespit edilmesi üzerine kolluk görevlilerinin Şanlıurfa ili, Merkez ilçesi, Mağaracık köyüne geldikleri, hükümlülerin akrabaları olan ve aynı köyde oturan sanıkların, jandarma personeline saldırarak kaçmaları için eylemde bulundukları belirtilerek sanıkların görevi yaptırmamak için direnme ve kaçmaya imkan sağlama suçlarından cezalandırılmaları talebiyle kamu davası açıldığı,
Şanlıurfa 1. Asliye Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda 17.11.2011 tarih ve 318-780 sayı ile; sadece sanıkların savunmalarına yer verilip olayın ne şekilde meydana geldiği belirtildikten sonra, "...olay yerinde bir kısım sanıkların kimlik bilgilerinin ele geçirildiği ayrıca tanık ..."nın görevlilerin iddialarını doğruladığı, olaydan hemen sonra yapılan arama ve olaya karışanların tespiti çalışmaları sonucu, olaya maruz kalan ve olaya katılan ve atılı suçları işleyen sanıkları en iyi bilebilecek durumda olan görevlilerin teşhis ve tespitleriyle tüm sanıkların tespit edildiği" şeklindeki gerekçeyle sanıkların kaçmaya imkan sağlama ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarından ayrı ayrı mahkûmiyetlerine karar verildiği,
Bu hükümlerin sanıklar ve müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince kaçmaya imkan sağlama suçu yönünden hükümlerin onanmasına, görevi yaptırmamak için direnme suçu yönünden verilen hükümlerin ise sanıkların eylemlerinin sadece kaçmaya imkan sağlama suçunu oluşturduğundan görevi yaptırmamak için direnme suçundan kurulan mahkûmiyet hükümlerinin karardan çıkartılarak, yerine "görevi yaptırmamak için direnme suçundan ayrıca hüküm kurulmasına yer olmadığına" ibaresinin eklenmesi suretiyle düzeltilerek onanmasına karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası"nın "Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması" başlıklı 141. maddesinin üçüncü fıkrası; "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır." şeklinde düzenlenmiştir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun "Kararların gerekçeli olması" başlıklı 34. maddesinin birinci fıkrasında; "Hâkim ve mahkemelerin her türlü kararı, karşı oy dahil, gerekçeli olarak yazılır. Gerekçenin yazımında 230. madde göz önünde bulundurulur. Kararların örneklerinde karşı oylar da gösterilir.",
"Hükmün gerekçesinde gösterilmesi gereken hususlar" başlıklı 230. maddesinde de;
"(1) Mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde aşağıdaki hususlar gösterilir:
a) İddia ve savunmada ileri sürülen görüşler.
b) Delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi.
c) Ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirilmesi; bu hususta ileri sürülen istemleri de dikkate alarak, Türk Ceza Kanunu"nun 61 ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre cezanın belirlenmesi; yine aynı Kanun"un 53 ve devamı maddelerine göre, cezaya mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbirinin belirlenmesi.
d) Cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adlî para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin istemlerin kabul veya reddine ait dayanaklar.
(2) Beraat hükmünün gerekçesinde, 223. maddenin ikinci fıkrasında belirtilen hâllerden hangisine dayanıldığının gösterilmesi gerekir.
(3) Ceza verilmesine yer olmadığına dair kararın gerekçesinde, 223. maddenin üçüncü ve dördüncü fıkralarında belirtilen hâllerden hangisine dayanıldığının gösterilmesi gerekir.
(4) Yukarıdaki fıkralarda belirtilen hükümlerin dışında başka bir karar veya hükmün verilmesi hâlinde bunun nedenleri gerekçede gösterilir.",
"Hükmün gerekçesi ve hüküm fıkrasının içereceği hususlar" başlıklı 232. maddesinde ise;
"(1) Hükmün başına, "Türk Milleti adına" verildiği yazılır.
(2) Hükmün başında;
a) Hükmü veren mahkemenin adı,
b) Hükmü veren mahkeme başkanının ve üyelerinin veya hâkimin, Cumhuriyet savcısının ve zabıt kâtibinin, katılanın, mağdurun, vekilinin, kanunî temsilcisinin ve müdafiin adı ve soyadı ile sanığın açık kimliği,
c) Beraat kararı dışında, suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi,
d) Sanığın gözaltında veya tutuklu kaldığı tarih ve süre ile halen tutuklu olup olmadığı,
Yazılır.
(3) Hükmün gerekçesi, tümüyle tutanağa geçirilmemişse açıklanmasından itibaren en geç onbeş gün içinde dava dosyasına konulur.
(4) Karar ve hükümler bunlara katılan hâkimler tarafından imzalanır.
(5) Hâkimlerden biri hükmü imza edemeyecek hâle gelirse, bunun nedeni mahkeme başkanı veya hükümde bulunan hâkimlerin en kıdemlisi tarafından hükmün altına yazılır.
(6) Hüküm fıkrasında, 223. maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir.
(7) Hükümlerin nüshaları ve özetleri mahkeme başkanı veya hâkim ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır ve mühürlenir.",
Hükümlerine yer verilmiştir.
Buna göre, Anayasa"nın 141 ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 34, 230 ve 232. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının karşı oy da dâhil olmak üzere gerekçeli olarak yazılması zorunlu olup, başlık, sorun, gerekçe ve sonuç (hüküm) bölümlerinden oluşmalıdır. “Başlık” bölümünde; hükmü veren mahkemenin adı, mahkeme başkanının ve üyelerinin veya hâkimin, Cumhuriyet savcısının, zabıt kâtibinin, katılanın, mağdurun, varsa vekilinin ve kanuni temsilcisinin adı ve soyadı, sanığın açık kimliği ile varsa müdafisinin adı ve soyadı, beraat kararı dışında suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi, sanığın gözaltında veya tutuklu kaldığı tarih ve süre ile hâlen tutuklu olup olmadığı belirtilmeli, "sorun" bölümünde; iddia ve savunmada ileri sürülen görüşler ortaya konulmalı, "gerekçe" kısmında; mevcut deliller tartışılıp değerlendirildikten sonra, hükme esas alınan ve reddedilen deliller belirlenmeli, delillerle sonuç arasındaki bağ üzerinde durularak, niçin bu sonuca ulaşıldığı anlatılmak suretiyle hukuki nitelendirmeye yer verilmeli ve sonuç bölümünde açıklanan uygulamaların dayanaklarına değinilmeli, "sonuç (hüküm)" kısmında ise; CMK’nın 230 ve 232. maddeleri uyarınca aynı Kanun"un 223. maddesine göre verilen kararın ne olduğu, TCK’nın 61. ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre uygulanan kanun maddeleri ve hükmolunan ceza miktarı, yine aynı Kanun"un 53. ve devamı maddelerine göre, mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbiri, cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adli para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin taleplerin kabul veya reddine ait dayanaklar, kanun yollarına başvurma ve tazminat talep etme imkânının bulunup bulunmadığı, kanun yoluna başvurma mümkün ise kanun yolunun ne olduğu, şekli, süresi ve mercisi tereddüde yer vermeyecek biçimde açıkça gösterilmelidir.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşturulabilmesi açısından mahkeme kararlarının "gerekçe" bölümü üzerinde ayrıca durulması gerekmektedir.
5271 sayılı CMK"nın 230. maddesi uyarınca, hükmün gerekçe bölümünde, suç oluşturduğu kabul edilen fiilin gösterilmesi, nitelendirilmesi ve sonuç (hüküm) bölümünde yer alan uygulamaların dayanaklarının gösterilmesi zorunludur. Gerekçe, hükmün dayanaklarının, akla, hukuka ve dosya muhtevasına uygun açıklamasıdır. Bu nedenle, gerekçe bölümünde hükme esas alınan veya reddedilen bilgi ve belgelerin belirtilmesi ve bunun dayanaklarının gösterilmesi, bu dayanakların da, geçerli, yeterli ve kanuni olması gerekmektedir. Kanuni, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi, kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi, uygulamada da keyfiliğe yol açacaktır. Bu itibarla keyfiliği önlemek, tarafları tatmin etmek, sağlıklı bir denetime imkân sağlamak bakımından, hükmün gerekçeli olmasında zorunluluk bulunmaktadır.
Ayrıca, hükmün gerekçeyi ihtiva etmemesi, 5271 sayılı CMK"nın 289/1-9 ve 1412 sayılı CMUK"nın 5320 sayılı Kanun"un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 308/7. maddeleri uyarınca hukuka kesin aykırılık hâllerinden birini oluşturacaktır.
Diğer taraftan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM); bir yargılamada hak ve özgürlüklerin gerçek anlamda korunabilmesi için davaya bakan mahkemelerin, tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi olduğunu belirtmektedir (Dulaurans/Fransa, B. No: 34553/97, 21/3/2000, § 33.). AİHM; mahkemelerin davaya yaklaşma yönteminin, başvurucuların iddialarına yanıt vermekten ve temel şikâyetlerini incelemekten kaçınmaya neden olduğunu tespit ettiği durumları, davanın hakkaniyete uygun bir biçimde incelenme hakkı yönünden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (AİHS) 6. maddesinin ihlali olarak nitelendirmektedir (Kuznetsov/Rusya, B. No: 184/02, 11/4/2007, §§ 84, 85.).
AİHM ayrıca, derece mahkemelerinin, kararların yapısı ve içeriği ile ilgili olarak özellikle delillerin kabulü ve değerlendirilmesinde geniş bir takdir yetkisine sahip olduğunu pek çok kararında yinelemiştir (Van Mechelen ve diğerleri/Hollanda, B. No: 21363/93, 21364/93, 21427/93 ve 22056/93, 23/4/1997, § 50; Barbera Messegue ve Jabardo/İspanya, B. No: 10590/83, 6/12/1988, § 68.). Bu bağlamda, temel hak ve özgürlüklerin ihlali sonucunu doğuracak derecede ve keyfî olmadıkça belirli bir kanıt türünün (tanık beyanı, bilirkişi raporu veya uzman mütalaası) kabul edilebilir olup olmadığına, değerlendirme şekline veya aslında başvurucunun suçlu olup olmadığına karar vermenin ilk derece mahkemelerinin görevi olduğunu vurgulamaktadır (Garcia Ruiz/İspanya, B. No: 30544/96, 21/1/1996, § 28; S.N./İsveç, B. No: 34209/96, 2/7/2002, § 44.).
Bunun yanı sıra AİHM; derece mahkemelerinin kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda olmamakla birlikte somut davanın özelliğine göre esas sorunları incelemiş olduğunun, açık ya da zımni anlaşılabilir bir şekilde gerekçeli kararında yer almasına önem vermektedir (Boldea/Romanya, B. No: 19997/02, 15/2/2007, § 30; Hiro Balani/İspanya, B. No: 18064/91, 9/12/1994, § 27.). Zira mahkemelerin, tarafların temyiz hakkını kullanabilmeleri için gerekli olan “kararlarını hukuken geçerli hangi temele dayandırdıklarını yeterince açıklama” yükümlülüğü altında bulunduklarını belirtmektedir (Hadjianastassiou/Yunanistan, B. No: 12945/87, 16/12/1992, § 33.).
Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamakta; tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda, kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gerekli olmaktadır (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34.).
Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde, davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri, § 35.).
Aksi bir tutumla mahkemenin, davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında “ilgili ve yeterli bir yanıt” vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39.).
Nitekim Anayasa Mahkemesinin 25.05.2017 tarihli ve 11798 sayılı kararında da aynı hususlar vurgulanmıştır.
Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;
Olay tarihinde haklarında kesinleşmiş hapis cezası nedeniyle yakalama kararı olan... ve ... isimli hükümlülerin bulundukları yerin tespit edilmesi üzerine kolluk görevlilerinin Şanlıurfa ili, Merkez ilçesi, Mağaracık Köyüne geldikleri, hükümlülerin akrabaları olan ve aynı köyde oturan sanıkların jandarma personeline saldırarak kaçmaları için eylemde bulundukları, jandarma personelinin havaya uyarı ateşi açmasına rağmen görevli jandarma personeline direndikleri, hükümlülerden...’ın sanıkların bir kısmının yardımıyla jandarmaların elinden kaçarak firar ettiği, diğer hükümlü ...’ın ise yaralı olarak ele geçirildiği, hükümlünün askeri araçla hastaneye götürülmek istendiği sırada sanıkların askeri aracın önünü kestikleri, bunun üzerine yaralı hükümlünün sanık ...’ın bulunduğu araca konulduğu, katılanlar ... ve ...’ün de aynı araçla hastaneye doğru yola çıktıkları, bir kısım sanıkların yolda aracı durdurup görevlilere mukavemet ederek yere yatırdıkları, hükümlü ...’ın da bu aşamada kaçtığı belirtilerek sanıkların kaçmaya imkan sağlama ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarından cezalandırılmaları talebiyle açılan kamu davasının yapılan yargılamasında; Yerel Mahkemece sanıkların kaçmaya imkan sağlama ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarından cezalandırılmalarına ilişkin verilen mahkûmiyet hükümlerinde;
Sanıkların savunmalarına yer verilmiş ise de; katılanların beyanlarına yer verilmeyerek CMK"nın 230. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendine;
Ayrıca "Olay yerinde bir kısım sanıkların kimlik bilgilerinin ele geçirildiği, ayrıca tanık ..."nın görevlilerin iddialarını doğruladığı, olaydan hemen sonra yapılan arama ve olaya karışanların tespiti çalışmaları sonucu, olaya maruz kalan ve olaya katılan ve atılı suçları işleyen sanıkları en iyi bilebilecek durumda olan görevlilerin teşhis ve tespitleriyle tüm sanıkların tespit edildiği" şeklindeki gerekçeyle ulaşılan kanaat ile sanıkların suçlarını oluşturduğu kabul edilen eylemlerinin tereddüte yer vermeyecek açıklıkta belirtilmemesi suretiyle aynı fıkranın (c) bendine;
Muhalefet edildiğinin anlaşılması karşısında itiraza konu hükümlerin, Anayasa"nın 141 ve 5271 sayılı CMK"nın 34, 230 ve 232. maddelerinde öngörülen şekilde yasal ve yeterli gerekçeyi içermediği kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının değişik gerekçeyle kabulüne, Özel Dairenin onama ve düzeltilerek onama kararlarının kaldırılmasına, Yerel Mahkemece verilen mahkûmiyet hükümlerinin, Anayasanın 141, 5271 sayılı CMK"nın 34, 230 ve 232. maddeleri uyarınca usul ve kanuna uygun gerekçe gösterilmeden hüküm kurulması isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan sekiz Ceza Genel Kurulu Üyesi; "Hükümlerin yasal ve yeterli gerekçeyi içerdiği" görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının değişik gerekçeyle KABULÜNE,
2- Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 12.11.2014 tarihli ve 4775-11617 sayılı onama ve düzeltilerek onama kararlarının KALDIRILMASINA,
3- Şanlıurfa 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 17.11.2011 tarihli ve 318-780 sayılı mahkûmiyet hükümlerinin, Anayasanın 141, 5271 sayılı CMK"nın 34, 230 ve 232. maddeleri uyarınca usul ve kanuna uygun gerekçe gösterilmeden hüküm kurulması isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 24.10.2019 tarihinde yapılan birinci müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamadığından, 03.12.2019 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.