Esas No: 2015/1076
Karar No: 2015/1018
Karar Tarihi: 12.02.2015
Yargıtay 16. Hukuk Dairesi 2015/1076 Esas 2015/1018 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :KADASTRO MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : KADASTRO
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay"ca duruşmalı olarak incelenmesi istenilmekle; duruşma için belli edilen 16.09.2014 gün ve saatte temyiz eden ... vs. vekili Avukat .... geldi. Aleyhine temyiz istenilen taraftan gelen olmadı. Gelenin yüzüne karşı duruşmaya başlandı. Sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmanın bittiği bildirildi. Süresi içinde inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu. GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
Kadastro sırasında ... Köyü çalışma alanında bulunan 339 parsel sayılı 255.24 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz komisyon tutanağı ile satın alma, irsen intikal, taksim ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle .... adına tespit edilmiştir. Davacı ... ve ... , yasal süresi içinde çiftlik tapu kayıtlarına dayanarak dava açmışlardır. Yargılama sırasında ... ve müşterekleri davacılarla aynı iddialara dayanarak davaya katılmışlardır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davacı ve müdahillerin davalarının reddi ile çekişmeli 339 parsel sayılı taşınmazın tespit gibi davalı .... adına tesciline karar verilmiş; hüküm, davacı ve müdahiller ... ve müşterekleri vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Çekişmeli taşınmaz, kadastro komisyon tutanağı ile davalı .... adına tespit edilmiştir. Davacı ve müdahiller vekili tarafından Mart 1290 tarih 9/18 defter varak sayılı .... mevkiindeki 4000 dönüm yüzölçümlü çiftlik hakkında oluşturulan tarafları; “....” ve “....” ve “....” ve “....” sınırlı; Mart 1290 tarih 9/19 defter varak sayılı, ... (....) .... mevkiindeki 3000 dönüm yüzölçümlü çiftlik hakkında oluşturulan, tarafları; “....” ve “...” ve “....” ve “....” ve “.... ....” sınırlı; Mart 1290 tarih 9/20 defter varak sayılı, ......- ..... mevkili 7000 dönüm yüzölçümlü çiftlik hakkında oluşturulan, tarafları “... ve ....”, “...” ve “....”, “...”, “...” ve “....” ve “... ” sınırlı tapu kayıtları ile bu kayıtlardan gelme Ağustos 1326 tarih 2, 3 ve 4 nolu ve Şubat 1962 tarih 1, 2 ve 3 nolu tapu kayıtlarına dayanılarak dava açılmıştır. Mahkemece davacı ve müdahillerin dayanaklarını oluşturan tapu kayıtlarının davalı taraf yararına hukuki değerini kaybettiği kabul edilerek karar verilmiştir.
Yukarıda belirtildiği ve dosya kapsamından da anlaşılacağı üzere; davacılar ve müdahiller, tarih ve numaraları yazılı çiftlik tapu kayıtlarına dayanmışlardır. Yargılama sırasında davacılar ve müdahiller, Medeni Kanun’un yürürlüğe girmesi ile Arazi Kanunnamesi yürürlükten kalktığı için, Arazi Kanunnamesinin 20 ve 78. maddeleri hükümlerinin davalı yararına uygulanma imkanının bulunmadığını iddia etmişlerdir. Davacı ve müdahiller ... ve müştereklerinin bu iddialarına karşılık olarak karşı taraf; dayanılan tapu kayıtlarının çekişmeli taşınmazı kapsamadığını Kadastro Mahkemesinin 1996/11 Esas sayılı dosyasında yapılan kapsam belirlemesinin kendileri yönünden bağlayıcı olamayacağını, kayıt maliki ile davacılar arasında akdi veya ırsi bir ilişkinin kurulamaması sebebiyle davanın sıfat yokluğu nedeniyle reddedilmesi gerektiğini, taşınmaz üzerindeki çok uzun süreli zilyetliğin malik sıfatıyla sürdüğünü, davacı ve müdahillerin dayanağını oluşturan tapu kayıtları taşınmaza uysa dahi uzun süreli nizasız kullanma nedeniyle kaydın hukuki kıymetini kaybettiğini ileri sürmüşlerdir. Bu iddia ve savunma çerçevesinde yerel mahkemece yapılan araştırma, inceleme ve uygulamanın yeterli olup olmadığı, delillerin değerlendirilmesinde hataya düşülüp düşülmediği, varılan sonucun usul ve Yasa’ya uygun bulunup bulunmadığı konularında yargıya varmadan önce, tarafların iddia ve savunmaları ile ilgili olarak ileri sürdükleri yukarıda özetlenen tüm vakıa ve delillerin ayrı ayrı tahlillerinin yapılıp buna göre bir sonuca ulaşılması uygun olacaktır. Şöyle ki;
1- Davacı ve müdahiller ... ve müştereklerinin kök kayıt malikinin mirasçısı olup olmadığı: Karşı taraf, kayıt maliki ile davacı ve müdahillerin murisi .... arasında irs ilişkisi olmadığını ileri sürmüşlerse de; davacı ve müdahiller ... ve müştereklerinin .... "ın mirasçısı oldukları hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Tereddüt karşı tarafın iddia ettiği gibi ...."ın tapu maliki ...’nin kızı olup olmadığı konusundadır. Dosyada ...."ın nüfus kaydı mevcut olup, bu kayıtta baba adı ....’dir. Tapu kayıtlarında ise “... ” olarak geçmektedir. Ancak davacılar tarafından ibraz edilen ve Osmanlı arşivleri ile şer’i sicil kayıtları üzerinde yapılan araştırmanın yer aldığı klasör içindeki belgeler arasında yer alan 1303 tarihli vekaletnamede; vekil eden olarak “...., .... Mahallesi sakinlerinden ... .... ..... adı geçmektedir. ....nın ...."ın kardeşi olduğu sabittir. Yine Şer’i sicil defterinde kayıtlı ...ya ait bir dilekçede “... .... ... ...., ...” ve “kız kardeşim .... .... ....” yazılıdır. Yine aynı belgeler içerisinde yer alan .... ve .............. sunduğu 4 Nisan 1311 tarihli tezkerede “..... ...."ın uhdei tasarrufunda bulunan .....“....” ifadeleri yer almaktadır. Bu ve benzeri kayıtlardan ... ile ....’nin aynı kişi ve ...."ın .............’nin kızı olduğu anlaşılmaktadır. Bu itibarla karşı tarafın kayıt maliki ile davacıların murisi .... arasında irs ilişkisi olmadığına ilişkin iddiasında isabet bulunmamaktadır.
2- 1274 tarihli Arazi Kanunnamesinin tespit ve dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunup bulunmadığı ve şartları mevcut olduğu takdirde uygulanıp uygulanamayacağı: Medeni Kanun’un 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girmesinden sonra Arazi Kanunnamesi"nin Medeni Kanun’a aykırı olmayan hükümlerinin yürürlükte bulunup bulunmadığı uzun süre tartışılmıştır. Bazı hukukçular Medeni Kanun"un taşınmaz mal mülkiyetini yeni baştan düzenlediğini, 864 sayılı Uygulama Kanunu’nun 43. maddesi ile Arazi Kanunnamesi"nin yürürlükten kaldırıldığının kabul edilmesi gerektiği savunmuşlarsa da; tatbikatta Arazi Kanunnamesi"nin Medeni Kanuna aykırı olmayan hükümlerinin yürürlükte bulunduğu kabul edilmiş, uygulamada istikrarlı olarak bu yönde sürdürülmüştür. Arazi Kanunnamesi"nin Medeni Kanun’a aykırı olmayan hükümlerinin yürürlükte olduğunu kabul eden hukukçular; 864 sayılı Uygulama Kanunu’nun 43. maddesinde “MECELLE” açıkça yürürlükten kaldırıldığı halde, Arazi Kanunnamesi"nin kaldırılan kanunlar arasında
sayılmamasını, Medeni Kanun’un kabulünden sonra, ancak yürürlüğünden önce kabul edilen 2.5.1926 tarih 87 sayılı Kanunla Arazi Kanunnamesi"nin 68, 69, 70, 71, 74, 76, 84 ve 85. maddeleri yürürlükten kaldırıldığı halde diğer maddelerin yürürlükte olduğunun kabul edilmiş bulunduğunu, Yargıtay’ın 27.1.1943 tarih 5/7 ve 9.2.1944 tarih 4 numaralı İçtihadı Birleştirme Kararları ile 28 Şubat 1998 tarihinde yürürlüğe giren 4342 sayılı Mer’a Kanunu’nun 36. maddesi ile Arazi Kanunnamesi"nin 97, 98, 99, 100, 101, 102 ve 105. maddelerinin yürürlükten kaldırılmasını görüşlerine dayanak yapmışlardır. Dairemiz de Arazi Kanunnamesi"nin Medeni Kanun’a aykırı düşmeyen hükümlerinin bu arada Arazi Kanunnamesi"nin 20 ve 78. maddelerinin yürürlükte olduğunu kabul etmiş ve uygulanmasını bu yönde sürdürmüştür. Daha önceki dönemlerde gayrimenkul davalarına bakmakla görevli bulunan Yargıtay Dairelerinin de benzer uygulamada bulundukları bilinmektedir. Bu durumda davaya konu parselin tespiti ve dava tarihi itibariyle, Medeni Kanuna aykırı düşmeyen Arazi Kanunnamesi"nin hükümlerinin bu arada Arazi Kanunnamesi"nin 20 ve 78. maddelerinin yürürlükte bulunduğunun kabulü ile olayda anılan Yasa hükümlerinin uygulanması gerekip gerekmediğinin araştırılıp tartışılması zorunludur. Mevcut uygulama karşısında davacı ve müdahillerin bu konudaki itirazları yerinde değildir.
3- Kadastro Mahkemesinin 1996/11 Esas sayılı dosyasında yapılan tapu kaydı kapsamının belirlenmesi işleminin karşı tarafı bağlayıp bağlamayacağı: Söz konusu dosyada karşı tarafın taraf olmaması ve kapsam belirleme işleminin 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20. maddesinde yazılı ilkelere uyularak yapılmamış bulunması nedeniyle karşı tarafı bağlamayacağı açıktır.
4- Dayanılan kayıtların kapsamının nasıl belirleneceği: Belirtildiği üzere davacı ve müdahiller ... ve müşterekleri tapu kayıtlarına dayanmışlardır. Dayanılan kayıtlardaki hudutların arazinin tamamının etrafını kapatır şekilde çevrelememesi bazı hudutların nokta hudutlar olması, hudutların birbiri ile düz hatlarla birleştirilmesi suretiyle meydana gelen geometrik şekil içerisinde kullanılmayan ve kullanılması mümkün olmayan deniz, dağ, dere, orman, ırmak, tepe gibi yerlerin bulunması nedeniyle dayanılan kayıtlar hudutları ile değil miktarı ile geçerli olan tapu kayıtlarıdır. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/B maddesinde yazılı “harita, plan ve krokiye dayanmayan kayıt ve belgelerde belirtilen sınırlar mahalline uygulanabiliyor ve bu sınırlar içinde kalan yer hak sahibi tarafından kullanılıyor ise, kayıt ve belgelerde gösterilen sınırlar esas alınarak tespit yapılır.” hükmü karşısında; arazinin ve sınırlarının yukarıda belirtilen özelliği nazara alındığında kayıtların sınırlarını sabit kabul edip buna göre hüküm kurmak mümkün bulunmamaktadır. Davacı ve müdahillerin anılan dosyada yapılan kapsam belirlemesinin doğru ve tarafları bağlayıcı olduğu yolundaki iddiası yasaya uygun bulunmamaktadır.
5- Taşınmaz üzerindeki karşı taraf zilyetliğinin niteliği: Davacı ve müdahiller ... ve müşterekleri taşınmaz üzerindeki davalının zilyetliğinin malik sıfatıyla olmadığını iddia etmişlerse de bu yönde inandırıcı delil ibraz edemedikleri gibi, davalının arazi üzerindeki zilyetliklerinin kendilerine teb’an olduğunu ispat da edememişlerdir.
6- Taşınmaz üzerindeki davalının zilyetliğinin kaydın hukuki kıymetinin kaybı için yeterli olup olmadığı: Arazi başında yapılan 14.4.2004 tarihli keşifte tek tanık dinlenilmekle yetinilmiş ve keşifte ziraatçi bilirkişi bulundurularak rapor alınmamıştır. Bu durumda, çekişmeli taşınmazın tarımsal niteliğine belirlemek ve üzerinde sürdürülen zilyetliğin şekli ve süresini takdir ile tapu kaydının zilyet olan davalı yararına hukuki değerini kaybedip kaybetmediği hususunda değerlendirme yapmak mümkün bulunmamaktadır.
7- Tapu kayıtlarının kapsamının belirlenmesine gerek olup olmadığı: Yukarıda da belirtildiği üzere davacı ve müdahiller ... ve müştereklerinin dayanağını oluşturan tapu kayıtlarının uygulanması ve kapsamlarının belirlenmesi yeterli ve yasaya uygun bulunmamaktadır. Ayrıca, taşınmaz üzerinde karşı tarafın aralıksız, çekişmesiz ve malik sıfatıyla cereyan eden zilyetliğinin mevcudiyeti ve zilyetliğin, davacılar ... ve müştereklerinin dayanaklarını oluşturan tapu kayıtlarının Arazi Kanunnamesinin 20. ve 78. maddeleri uyarınca hukuki kıymetini kaybettirecek nitelikte olup olmadığı yöntemince araştırılmamıştır. Taraflar arasındaki çekişmenin niteliği itibariyle, davacı ve müdahillerin dayanağını oluşturan tapu kayıtların yöntemince uygulanarak kapsamlarının belirlenmesi, davalının çekişmeli taşınmaz üzerinde sürdürülen zilyetliğin şekli ve süresi itibariyle davacıların dayanağını oluşturan tapu kayıtlarının hukuki değerlerini kaybettirip kaybettirmediğinin saptanması ile ulaşılacak sonuca göre bir karar verilmesi önem kazanmaktadır. Bu durumda davacı ve müdahiller ... ve müştereklerinin dayanağını oluşturan tapu kayıtlarının kapsamının 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20. maddesinde belirtilen ilkeler doğrultusunda tespit edilip değerlendirmenin buna göre yapılması zorunludur. Dosyanın arzettiği özelliğe göre bu işlem yapılmadan karar verilmesi doğru değildir. Eksik ve yetersiz soruşturmaya dayanılarak karar verilemez. Mahkeme kararında belirtildiği ve Dairemize gelen dosyalardan da anlaşıldığı üzere davacılar ... ve müşterekleri tarafından aynı tapu kayıtlarına dayanılarak ..., ..., .... ve .... Köylerinde tespit gören çok sayıda parsele itiraz edilip dava açılmıştır. Dayanılan bu tapu kayıtlarının kapsamlarının sağlıklı olarak saptanması, yargılamanın kısa zamanda en az masrafla ve en doğru şekilde sonuçlandırılması ve bir parsel için verilecek kararın diğerlerini etkiler durumda bulunması nedeniyle bu davaların en azından köy (veya tapu kayıtlarında yazılı çiftlik) bazında birleştirilerek yürütülmesi zorunludur. Mahkemece bu zorunluluğa riayet edilmeden yargılamanın ayrı ayrı yürütülüp sonuçlandırılmaya çalışılması doğru değildir. Yukarıda da belirtildiği üzere dayanılan bu kayıtlardaki hudutların arazinin tamamının etrafını çevrelememesi bazı hudutların nokta hudutları olması, hudutların birbirini düz hatlarla birleştirilmesiyle meydana gelen geometrik şekil içerisinde kullanılmayan ve kullanılması mümkün olmayan arazi bölümlerinin bulunması nedeniyle tapu kayıtları gayrisabit hudutludur. Bir diğer ifadeyle bu kayıtlar hudutlarıyla değil miktarıyla geçerli tapu kayıtlarıdır. Bu itibarla tapu kayıtlarının kapsamı belirlenirken yukarıda belirtilen ilkenin gözden uzak tutulmaması gerekir.
Hal böyle olunca doğru ve sağlıklı sonuca varılabilmesi için mahkemece aynı çalışma alanında (veya çiftlik hudutları içerisinde) yer alan taşınmazlarla ilgili dava dosyaları birleştirilmeli, aynı tapu kayıtlarına dayanılarak tapu malikleri veya onların halefleri adına tescil edilen, bedeli davacılara ödenmek suretiyle kamulaştırılan veya herhangi bir nedenle bu kayıtların kapsamında kaldığı kabul edilip tescil edilen tüm taşınmazların onaylı tutanak suretleri getirtilip dosyaya konulduktan sonra mahallinde yaşlı, tarafsız, yöreyi iyi bilen ve davada menfaati bulunmayan şahıslar arasında seçilecek yerel bilirkişilerle, taraf tanıkları ve teknik bilirkişiler huzuruyla keşif icra edilmelidir. Yapılacak keşifte yerel bilirkişi ve taraf tanıklarından çekişmeli taşınmazın öncesinde kim veya kimlerin kullanımında olduğu, öncesinde kime ait olduğu, kullanımın kimden kime ve ne şekilde geçtiği ve sürdürüldüğü, kullanıcılar tarafından davacılara icar ödenip ödenmediği gibi hususlar tek tek ve olaylara dayalı olarak sorulup saptanmaya çalışılmalıdır. Bu hususlarda yerel bilirkişi tanıkların sözleri arasında doğabilecek çelişkiler gerektiğinde yüzleştirme yapılarak yöntemince giderilmeye çalışılmalıdır. Keşfe katılacak uzman ziraatçı bilirkişiden çekişmeli taşınmazın
tarımsal niteliğini bildirir, eğim, toprak yapısı ve bitki deseni yönlerinden değerlendirme ve komşu taşınmazlarla mukayeseli değerlendirmeyi içerir, taşınmaz üzerinde sürdürülen zilyetliğin şekli ve süresini irdeler ve çekişmeli taşınmazın değişik yönlerden çekilecek fotoğrafları ile desteklenmiş ayrıntılı rapor alınmalıdır. Keşif sırasında davacı ve müdahillerin dayanağını oluşturan tapu kayıtlarının miktarıyla geçerli olduğu ve karşı tarafın yokluğunda 1996/11 Esas sayılı dosya üzerinden yapılan kapsam tayininin bağlayıcı olmayacağı nazara alınarak tapu kayıtları ihdasından itibaren tüm tedavülleriyle okunup kayıtta yazılı hudutlar mahalli bilirkişilere zeminde tek tek göstertilmeli, bilirkişilerce gösterilemeyen hudutların tespiti için taraflara tanık dinletme imkanı sağlanmalı, bilirkişi ve tanıklarca gösterilen hudutlar teknik bilirkişilere haritasında işaret ettirilmeli, kayıtların hudutlarının taşıdığı özellikler ve intikallerdeki değişiklikler konusunda yerel bilirkişi ve tanıklardan bilgi alınmalı, dinlenecek yerel bilirkişi ve taraf tanıklarından taşınmazın niteliği, intikali ve tasarrufu sorulup saptanmalı, tespite aykırı sonuca varıldığı takdirde tespit bilirkişileri tanık sıfatıyla dinlenilip aykırılığın giderilmesine çalışılmalı, teknik bilirkişilere tapu kayıtlarının miktarlarıyla geçerli olduğu nazara alınarak sabit hudutlardan başlamak üzere her tapu kaydının miktarı kadar araziyi gösterir keşfi takibe imkan verir kroki düzenlettirilmeli, tapu kayıtların sabit hudutlardan başlamak üzere miktarı kadar yer ayırırken davacılar adına tespit edilip kesinleşen taşınmazlarla kamulaştırılan arazi bölümleri dikkate alınmalı, dayanılan tapu kayıtlarının miktar itibariyle davaya konu parseli kapsayıp kapsamadığı kesin olarak belirlenmeye çalışılmalıdır. Bundan sonra toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek; ulaşılacak sonuca davacı ve müdahillerin dayanağını oluşturan tapu kayıtlarının zilyet olan davalı yararına Arazi Kanunnamesinin 20. ve 78. maddeleri uyarınca hukuki değerini kaybedip kaybetmediği tartışılarak ve dayanak kayıtların kapsamları saptanarak bir karar verilmelidir. Eksik incelemeyle yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması isabetsiz olup, temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde bulunduğundan kabulüyle hükmün BOZULMASINA, Yargıtay duruşması için belirlenen 1.100,00 TL vekalet ücretinin aleyhine temyiz olunan taraftan alınarak, kendisini duruşmada vekil ile temsil ettiren temyiz eden tarafa verilmesine,
peşin yatırılan temyiz karar harcının talep halinde temyiz edenlere iadesine,
12.02.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.