14. Hukuk Dairesi 2010/8683 E. , 2010/9885 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 17.05.2007 gününde verilen dilekçe ile geçit hakkı kurulması istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 30.12.2009 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı ... ile dahili davalılar tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, Türk Medeni Kanunun 747. maddesine dayanılarak açılmış, geçit hakkı istemine ilişkindir.
Mahkemece, dava kabul edilmiş, hükmü davalı ... ile dahili davalılar ..., Hazine, ... ve ... temyiz etmiştir.
Ülkemizde arazi düzenlenmesinin sağlıklı bir yapıya kavuşmamış olması ve her taşınmazın yol ihtiyacına cevap verilmemesi geçit davalarının nedenidir. Geçit hakkı verilmesiyle genel yola bağlantısı olmayan veya yolu bulunsa bile bu yol ile ihtiyacı karşılanamayan taşınmazın genel yolla kesintisiz bağlantısı sağlanır. Uygulama ve doktrinde genellikle bunlardan ilkine “mutlak geçit ihtiyacı” veya “geçit yoksunluğu”, ikincisine de “nispi geçit ihtiyacı” ya da “geçit yetersizliği” denilmektedir.
Geçit hakkı verilmesine ilişkin davalarda, bu hak taşınmaz leh ve aleyhine kurulacağından leh ve aleyhine geçit istenen taşınmaz maliklerinin tamamının davada yer alması zorunludur. Ancak, yararına geçit istenen taşınmaz paylı mülkiyete konu ise dava paydaşlardan biri veya birkaçı tarafından açılabilir.
Türk Medeni Kanununun 747/2 maddesi gereğince geçit isteği, önceki mülkiyet ve yol durumuna göre en uygun komşuya, bu şekilde ihtiyacın karşılanmaması halinde geçit tesisinden en az zarar görecek olana yöneltilmelidir. Zira geçit hakkı taşınmaz mülkiyetini sınırlayan bir irtifak hakkı olmakla birlikte, özünü komşuluk hukukundan alır. Bunun doğal sonucu olarak yol saptanırken komşuluk hukuku ilkeleri gözetilmelidir. Geçit gereksiniminin nedeni, taşınmazın niteliği ile bu gereksinimin nasıl ve hangi araçlarla karşılanacağı davacının sübjektif arzularına göre değil, objektif esaslara uygun olarak belirlenmeli, taşınmaz mülkiyetinin sınırlandırılması konusunda genel bir ilke olan fedakârlığın denkleştirilmesi prensibi dikkatten kaçırılmamalıdır.
Uygun güzergâh saptanırken önemle üzerinde durulması gereken diğer bir yön ise, aleyhine geçit kurulan taşınmaz veya taşınmazların kullanım şekli ve bütünlüğünün bozulmamasıdır. Şayet başka türlü geçit tesisi olanaklı değil ise bunun gerekçesi kararda açıkça gösterilmelidir.
Yararına geçit kurulacak taşınmazın tapuda kayıtlı niteliği ve kullanım amacı nazara alınarak özellikle tarım alanlarında, nihayet bir tarım aracının geçeceği genişlikte (emsaline göre 2,5-3 m.) geçit hakkı tesisine karar vermek gerekir. Bu genişliği aşan bir yol verilecekse, gerekçesi kararda dayanakları ile birlikte gösterilmelidir.
Saptanan geçit nedeniyle yükümlü taşınmaz malikine ödenmesi gereken bedel taşınmazın niteliği gözetilerek uzman bilirkişiler aracılığı ile objektif kıstaslar esas alınarak belirlenmelidir. Saptanacak bedel de hükümden önce depo ettirilmelidir. Hemen belirtmek gerekir ki, bedelin saptanmasından sonra hüküm tarihine kadar taşınmazın değerinde önemli derecede değişim yaratabilecek uzunca bir süre geçmiş veya bedel tespitinden sonra yörede taşınmazın değerini artıracak değişiklikler meydana gelmiş olabilir. Bu gibi durumlarda mülkiyet hakkı kısıtlanan taşınmaz malikinin mağduriyetine neden olmamak ve diğer tarafın hakkın kötüye kullanılması sonucunu doğuracak olası davranışlarını önlemek için hüküm tarihine yakın yeni bir değer tespiti yapılmalıdır.
Kurulan geçit hakkının Türk Medeni Kanununun 748/3 maddesi uyarınca tapu siciline kaydı da gereklidir.
Geçit hakkı kurulmasına ilişkin davalarda davanın niteliği gereği yargılama giderleri davacı üzerinde bırakılmalıdır.
Somut olayda, 169 ada 7 parsel maliki ... geçit ihtiyacı içerisinde olduğunu , genel yola çıkışının bulunmadığını belirterek 190 ada 6 parsel maliki ... aleyhine geçit hakkı davasını açmış; keşif yapıldıktan sonra uygun geçidin 169 ada 3 parsel, 169 ada 5 parsel, 190 ada 7 parsel ve 190 ada 19 parsel üzerinden kurulabileceği düşünülerek bu parsel malikleri de davaya dahil edilmiştir.
Aslında usul hukukumuzda davaya dahil edilme yoluyla tarafların genişletileceğine ilişkin kural yoktur. Ancak uygulamada davaların en az masrafla ve en kısa zamanda bitirilmesi amacıyla bu yolun varlığı kabul edilmektedir. Fakat böyle bir yol izlenirse dahili dava dilekçeleri davacı tarafından harçlandırılmalıdır. Mahkemece 169 ada 3 parsel, 190 ada 7 parsel, 169 ada 5 parsel ve 190 ada 19 parsel maliklerinin davaya harçsız dilekçeyle dahil edilmesi açıklanan bu nedenle doğru olmamıştır. Bu durumda mahkemece davacıya eksik peşin ve karar ilam harcı tamamlattırılmalı, davanın esası hakkında bundan sonra hükme varılmalıdır.
Kabule göre de; davaya dahil edilip, 169 ada 5 sayılı parsel maliki olduğu belirtilen Mustafa Minaz"ın getirtilen tapu kaydına göre 169 ada 5 sayılı parselde malik ya da paydaş olarak gözükmemesi, geçit hakkı kurulurken davacıya ait 169 ada 7 sayılı parsel ile davacının parselinin bağlandığı umuma ait yol arasında derenin bulunduğu, geçit hakkının dereye kadar tesis edilmiş olup bunun "kesintisizlik" ilkesine aykırılık teşkil etmesi, hükmün ikinci bendinin ikinci parağrafında karara ek yapıldığı söylenen 13.09.2006 tarihli krokinin dosyada mevcut olmayıp, hükme esas alınan krokinin fen bilirkişisinin 09.10.2009 tarihli raporuna ekli 06.10.2009 günlü kroki olması, hükümde geçit bedelinin kime ne oranda verileceğinin yer almaması ile hakkında açılan dava ret ile sonuçlanıp vekille temsil edildiği anlaşılan davalılara vekalet ücreti takdir edilmemesi de isabetli olmamıştır.
Değinilen yönlerin gözardı edilmesi doğru olmadığından karar bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle, BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde yatıranlara iadesine, 07.10.2010 tarihinde oybirliği ile karar verildi.