14. Hukuk Dairesi 2010/7972 E. , 2010/9811 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 31.10.2005 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil istenmesi üzerine yapılan muhakeme sonunda; davanın kabulüne dair verilen 15.09.2009 günlü hükmün Yargıtayca, duruşmalı olarak incelenmesi davalılar tarafından istenilmekle, tayin olunan 05.10.2010 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı ... vekili Av.... ile karşı taraftan davalı vekili Av.... geldiler. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması ve kötüniyet iddiasına dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Davalı, davacının yanında hizmetli olarak çalıştığını, arsa sahiplerinin verdiği vekaletname ile taşınmazı diğer davalı eşi adına tescil ettirdiğini, açılan davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, dava kabul edilmiştir.
Hükmü, davalılar temyiz etmiştir.
Dosyada yer alan bilgi ve belgelerden, 388 ada 1 parsel sayılı taşınmaz üzerine yapılan binadaki 16 numaralı bağımsız bölümü vekil davalı ... tarafından diğer davalı eşi ...’ya tapuda 10.07.2002 tarihinde temlik edildiği, 09.07.2002 tarihli vekalet sözleşmesinde vekalet veren tarafın dava dışı Selçuk Dikmen ve Abdulkadir Dikmen, vekil olan tarafın ise davalı ... ile davacı ... olduğu anlaşılmaktadır. Görüldüğü üzere, vekalet sözleşmesinin vekalet veren tarafı davada taraf durumunu almamıştır. Eldeki davayı ise davacı ... vekil olduğu kişiler adına değil, kendi adına asaleten açmıştır.
Burada öncelikle vekalet sözleşmesinin hukuki niteliği ve bazı unsurları üzerinde durulması gerekmektedir. Borçlar Kanununun 386. maddesinin 1.fıkrasına göre “vekalet bir akittir ki onunla vekil, mukavele dairesinde kendisini tahmil olunan işin idaresini veya takabbül eylediği hizmetin ifasını iltizam eyler…”. Vekalet sözleşmesinde bir iş görme ve görülen işi müvekkilin menfaatine ve iradesine uygun yapılması, bu sözleşmenin önemli unsurları içindedir. Gerçekten, vekâlet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranma yükümlülüğünden doğar. Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu olarak benimsenmiş ve yasanın 390. maddesinde vekilin müvekkiline karşı vekâletini iyiniyetle ifa ile mükellef olduğu hükme bağlanmıştır. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve gerçek iradesine uygun hareket etmek, onu zararlandırıcı her türlü davranıştan kaçınmak zorundadır. Ne var ki, her sözleşme ilişkisinde olduğu gibi vekalet sözleşmesi de, hüküm ve sonuçlarını sözleşmenin tarafları arasında meydana getirir. Başka bir deyişle belirtmek gerekirse vekilin, vekalet görevini kötüye kullanarak bir başka kişi ile el ve işbirliği içinde hukuka aykırı bir işlem yaptığını ileri sürmek yetkisi, vekalet sözleşmesinin vekil eden (müvekkil) tarafına aittir. Kısaca, 09.07.2002 günlü sözleşmenin vekil eden tarafı olmayan davacı, davalı ...’nın vekalet görevini kötüye kullanarak diğer davalı ... ile el ve işbirliği içinde işlem yaptığı iddiasında bulunamaz.
Yapılan bu saptamalara göre dava, davacı sıfatı bulunmayan kişi tarafından açıldığından, mahkemece davanın reddi yerine değinilen yön gözardı edilerek isteğin hüküm altına alınması doğru olmadığından, karar bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 750,00 TL Yargıt duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine, peşin yatırılan harcın istek halinde yatıranlara iadesine, 06.10.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.