3. Hukuk Dairesi 2016/4731 E. , 2017/13892 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı dava dilekçesinde, sitenin davalı kooperatif ile 05/07/1999 tarihli protokol imzalamak suretiyle ve protokolde belirtilen miktarda ödenen bedellerle ...,....Köyü, Kocaalan mevkii 9 pafta 114 parsel sayılı taşınmazın satın alınması ve yasal olarak 5.000 m2’ den daha az miktarda hisseli satış yapılamayacağından davalı Kooperatif adına tescil edileceği, tescilden sonra protokolde taraf olan kooperatifler adına intifa hakkı tesis edileceğini, sitenin protokolde belirlenen 775.408,000 TL ödemeyi yaptığını, davalı kooperatifin protokole uygun olarak genel kurul kararı alması ve intifa hakkı tesisi beklendiğini, 2013 yılında davalı kooperatif yönetimi ile yapılan görüşmede o sene genel kuruldan geçirileceğinin beyan edildiğini, fakat bu da yapılmayınca davalı kooperatife ihtarname gönderildiğini, ödenen bedelin ödenme tarihi ve dava tarihi dikkate alınarak denkleştirici ... ilkelerine göre tespiti ile bu bedelin tahsili için mahkemeye başvurduklarını belirterek, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydı ile, satışı yapılan taşınmazın güncel değeri ile sitenin ödediği bedelin dava tarihi itibarı ile denkleştirici ... ilkeleri de dikkate alınarak tespiti ile davalı kooperatiften tahsiline, alacağı dava tarihinden itibaren faiz uygulanmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı cevap dilekçesinde, davacının dava dilekçesinde dayandığı sözleşme 05/07/1999 tarihli olduğu, iddia edilen ödemenin de doğal olarak 1999 yılına ait olduğunu, T.B.K. 146 gereği "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir." dendiğini, dolayısıyla davacı tarafın alacağının da zamanaşımına uğradığını, bu nedenle davanın reddi gerektiğini, davacı tarafın 05/07/1999 tarihli adi yazılı sözleşmeye istinaden müvekkilinden hak talep ettiğini, gayrimenkulün aynına müteallik sözleşmelerin noterden düzenleme şeklinde veya tapuda resmi senet şeklinde yapılmasının emredici yasa hükümleri gereği olduğunu, dolayısıyla davacının bu sözleşmeye dayanarak intifa ya da başka bir hak talep etmesinin mümkün olmadığını, davaya konu yerin o tarihte
mecburiyetten alındığı, kooperatif ve davacıların da içinde bulunduğu kooperatiflere elektrik sağlayan trafonun satıcıların arazisine tecavüzlü olduğunun ortaya çıktığını ve bu kişilerin açtıkları davada trafonun yıkımına karar verildiği, böylelikle bütün sitelerin elektriksiz kalmayı tehlikesi ile karşı karşıya kalındığını, bu tehlikeyi bertaraf etmek için davacılarla bir araya gelinerek onlara ödeme yapıldığını ve karşılığından tapu alınarak yıkım tehlikesinin ortadan kalktığını, trafonun ..."a devredilerek sorunun zaten kökünden çözüldüğünü belirterek, davacı tarafın haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davasının reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, davacının davasının kabulü ile; 10.000 TL alacağın dava tarihi olan 29.12.2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya dair haklarının saklı kalmasına karar verilmiş, hüküm davalı tarafından süresinde temyiz edilmiştir.
1)Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davalının sair temyiz itirazları yerinde değildir.
2)Sebepsiz zenginleşme, bir kimsenin mal varlığının geçerli (haklı) bir sebep olmaksızın diğer bir kimsenin mal varlığı aleyhine çoğalması (zenginleşmesi) demektir. Sebepsiz zenginleşmeye dayalı alacak talep edilebilmesi için borçlunun mal varlığından bir başkasının aleyhine olarak bir zenginleşme meydana gelmeli, zenginleşme ve zenginleştirici olay arasında illiyet bağı bulunmalı ve zenginleşme haklı bir sebebe dayanmamalıdır.
Taşınmazın devrine ilişkin, TMK"nun 705, BK"nun 213(TBK"nun 237), Tapu Kanunu 26, Noterlik Kanununun 60.maddeleri gereğince ve..."nun 15.11.2000 tarih, 2000/13-1612 E, 2000/1704 K.sayılı kararı ile taşınmazın devrine ilişkin sözleşme resmi şekilde yapılmadıkça geçersizdir.
Geçersiz satış sözleşmesi gereğince; diğerinin mal varlığına kayan değerlerin iadesi "Denkleştirici ..." düşüncesine dayanmaktadır. Denkleştirici ... İlkesi ise, haklı bir sebebe dayanmadan başkasının mal varlığından istifade ederek, kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği kazanımı geri verme zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğünü ifade eder.
Bu bakımdan, sebepsiz zenginleşmeye konu alacağın iadesine karar verilirken, taşınmazın satış bedelinin alım gücünün ilk ödeme günündeki alım gücüne ulaştırılması ve bu şekilde iadeye karar verilmesi gerekir. Bu güncelleme yapılırken, güncellemeye esas alınan somut verileri tek tek uygulanarak, ödeme tarihinden ifanın imkânsız hale geldiği tarihe kadar paranın ulaştığı değer her bir dönem için hesaplanmalı, sonra bunların ortalaması alınmalıdır.
Başka bir deyişle, denkleştirici ... kuralı gereğince iadeye karar verilirken, satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün, ifanın imkânsız hale geldiği tarihteki alım gücüne uyarlanması zorunluluğu bulunmaktadır.
Satım bedelinin iade tarihindeki ulaştığı bedel belirlenirken ödenen paranın çeşitli ekonomik etkenler nedeniyle azalan alım gücünün enflasyon, ... artış oranları, faiz, altın, işçi ücretlerindeki artış ve döviz kurlarındaki artış vs. ortalamaları göz önünde tutulmalıdır.
Mahkemece; ödenen satış bedelinin, ifanın imkânsız hale geldiği tarihi itibariyle (çeşitli ekonomik etkenlerin... artış oranları, altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar ve benzeri ekonomik göstergelerin ortalamaları alınmak suretiyle) ulaşacağı alım gücü, yukarıda açıklanan ilke ve esaslar çerçevesinde,
uzman bilirkişi heyetinden denetime elverişli rapor alınmak suretiyle belirlenmeli; bu yolla belirlenecek miktara hükmedilmelidir.
Oysa somut olayda; hükme esas alınan bilirkişi raporunda ifanın imkânsız hale geldiği 09.09.2013 tarihi itibariyle güncellenmiş değerin hesaplanması yapılırken, yukarıda anlatılan şekilde yapılan değerlendirme hükme esas alınması gerekirken; faiz, döviz, altın, İMKB, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışların oranlama suretiyle ortalama artışların dikkate alınarak hesap edilen güncellenmiş değeri esas alan bilirkişi raporu doğrultusunda hüküm tesisi isabetsiz olup, bozmayı gerektirmiştir. Bu nedenle, yetersiz bilirkişi raporuna itibar edilerek hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bendde açıklanan nedenlerle davalı tarafın sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci bendde açıklanan nedenlerle hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nun Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK"nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 12.10.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.