Hukuk Genel Kurulu 2017/421 E. , 2021/966 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... 5. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar, taraf vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili; uzman doktor olan müvekkilinin Sağlık Bakanlığı tarafından açılan "Klinik Şefi, Klinik Şef Yardımcısı, Başasistan Atama Sınavı"na girmek için başvuru yaptığını, belgelerin en geç 12.02.2010 tarihinde kuruma ulaştırılması gerektiğini, ilgili evrakları hazırlayan müvekkilinin 31.01.2010 tarihinde davalı kargo şirketine verip kuruma gönderdiğini, ancak evrakların son başvuru tarihinden sonra Sağlık Bakanlığına teslim edildiğini, 04.04.2010 tarihinde yapılacak sınava katılacaklar listesinin 03.03.2010 tarihinde yayınlandığını ve müvekkilinin isminin yer almadığını, sınava girilemeyeceği yönündeki karara yönelik yürütmenin durdurulması talebinin ... İdare Mahkemesince reddedildiğini, anılan sınavın en erken beş yılda bir açıldığını, müvekkilinin bu esnada daha zor olan doçentlik sınavını kazanarak doçent unvanını aldığını, klinik şef yardımcılığı sınavını rahatlıkla kazanabileceğini, bu itibarla en az beş yıllık maaş, döner sermaye farkı, normalde oldukça pahalı olan seminerlere vs. ücretsiz katılma hakkı gibi maddi kayıpların doğduğunu, sınav için uzun ve meşakkatli bir hazırlık yapıldığı hâlde katılamaması ve hiyerarşik açıdan daha alt bir pozisyonda çalışacak olmanın manevi zarar doğurduğunu ileri sürerek şimdilik 10.000TL maddi tazminat ile 25.000TL manevi tazminatın sınav tarihinden itibaren işleyecek mevduata uygulanan en yüksek ticari temerrüt faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, yargılama sırasında ıslah dilekçesi ile maddi tazminat talebini 23.958,80TL"ye çıkarmıştır.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili; davacı tarafından gönderinin alıcı kısmına sadece "Sağlık Bakanlığı Sağlık Eğitimi Genel Müdürlüğü" ibaresinin yazıldığını, bu birimin geniş bir alana yayıldığını, birden fazla kalem ve müracaat birimi olduğunu, sınava girme yeterliliğinin sınavı kazanmakla eşdeğer anlama gelmediğini, ihtimale binaen maddi tazminat istenemeyeceğini, talep edilen manevi tazminatın fahiş olduğunu ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. ... 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 25.02.2013 tarihli ve 2010/472 E., 2013/29 K. sayılı kararı ile; davacının evraklarını hazırlayarak kuruma gönderilmek üzere davalıya verdiği, davalının tam kusurlu hareketi ile gönderiyi alıcı kuruma teslim etmediği, bu yüzden davacının sınava giremediği, doçent doktor olan davacının klinik şefi sınavını kazanmasının %100 gerçekleşeceği ve bu sınavı kazanacağının kabul edildiği, bu sebeple en az beş yıllık bir dönem için maaş ve döner sermaye farkından mahrum kaldığı, manevi tazminat koşullarının da oluştuğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne ve maddi tazminat olarak 23.958,80TL, manevi tazminat olarak da 5.000TL olmak üzere toplam 28.958,80TL"nin dava ve ıslah tarihlerinden itibaren değişen oranlardaki reeskont faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 10.03.2014 tarihli ve 2013/15531 E., 2014/4529 K. sayılı kararı ile; “…1-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince, dava, davalı şirketin davacı tarafından gönderilen evrakları alıcı kuruma geç teslim etmesi nedeniyle sınava girilememesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davacının anılan sınavı kesin kazanacağı, bu nedenle de maaş ve döner sermaye kaybından dolayı zarara uğradığı kabul edilmişse de davacının talebi ve mahkemenin kabulü varsayıma dayalı olup somut olarak kanıtlanamayan ve varsayıma dayanan talebin reddedilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile kabulüne karar verilmesi doğru olmamış, hükmün bu sebeple davalı yararına bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. ... 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 04.03.2015 tarihli ve 2014/1354 E., 2015/126 K. sayılı kararı ile bozma ilamının maddi tazminata ilişkin kısmına uyularak davacının maddi tazminat davasının reddine, manevi tazminata ilişkin bozma ilamına ise önceki gerekçelerle kısmen direnilerek 4.000TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda kargo taşıma sözleşmesinin ihlali nedeniyle davacı yararına manevi tazminata karar verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
12. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında öncelikle, direnme kararının usulüne uygun olup olmadığı ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.
IV. GEREKÇE
13. Mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 297. maddesinde belirtilmiştir. Buna göre, hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümler, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.
14. HMK’nin 294/3 maddesinde ise “Hükmün tefhimi herhâlde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur” hükmüne yer verilmiştir. Bu durum yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hâl, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki, dava içinden davalar doğar, hükmün hedefine ulaşılmasını engeller, kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz.
15. Diğer taraftan, Kanun’un aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.
16. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtayın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur. Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasa’nın 141/3 maddesi ile bu yönde düzenleme içeren HMK hükümleri, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir.
17. Mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukukî ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle ve kısa karar ile gerekçeli karar arasında tereddüde yol açacak çelişkiler taşımaması ile mümkündür.
18. Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) somut olay bakımından uygulanmasına devam olunan 429. maddesine göre, bozma kararı üzerine kendiliğinden tarafları duruşmaya davet eden mahkeme tarafları dinledikten sonra Yargıtay bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir. Mahkeme bozma kararına uyduktan sonra bu karardan dönemeyeceği gibi direnme kararı verdikten sonra da ilk karardan farklı bir karar vermesi de mümkün değildir. Gerekçe genişletilebilir ise de verilen hükmün ilk karardan farklı olmaması gerekir. Başka bir deyişle direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için, mahkeme bozmadan esinlenerek yeni herhangi bir delil toplamadan önceki deliller çerçevesinde karar vermeli; gerekçesini önceki kararına göre genişletebilirse de kararı değiştirmemelidir.
19. Mahkemece düzenlenecek kısa ve gerekçeli kararlara ilişkin hüküm fıkralarında, Özel Daire bozma kararına hangi açılardan uyulup hangi açılardan uyulmadığının hüküm fıkrasını oluşturacak kalemler yönünden tek tek ve anlaşılır biçimde kaleme alınması, varsa hükmedilen miktarların doğru ve çelişki oluşturmayacak biçimde ortaya konulması; kararın gerekçe bölümünde de bunların nedenlerinin ne olduğu, bozmanın niçin yerinde bulunmadığı ve dolayısıyla mahkemenin bozulan önceki kararının hangi yönleriyle hukuka uygun olduğunun açıklanması, kararın yargısal denetimi açısından aranan ön koşullardır.
20. Nihayet direnme kararları yapıları gereği, kanunun hukuka uygunluk denetimi yapmakla görevli kıldığı Yargıtay dairesinin denetimi sonucunda hukuka aykırı bularak, gerekçesini açıklamak suretiyle bozduğu bir yerel mahkeme kararının aslında hukuka uygun bulunduğuna, dolayısıyla bozmanın yerinde olmadığına ilişkin iddiaları içerdiklerinden, o iddiayı yasal ve mantıksal gerekçeleriyle birlikte ortaya koymak zorunda olduğu gibi, direnilen ve uyulan kısımları da kalem kalem net ve birbirine uygun bir biçimde içermelidir.
21. Bu genel açıklamaların ışığında somut olaya gelince; mahkemece ilk kararda 23.958,80 TL maddi tazminat ile 5.000TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmiş, kararın taraflarca temyizi üzerine Özel Dairece; davacının tüm temyiz itirazları reddedildikten sonra, “somut olarak kanıtlanamayan ve varsayıma dayanan talebin reddedilmesi gerektiği” gerekçesiyle karar davalı yararına bozulmuştur. Mahkemece, bozma ilamının maddi tazminata ilişkin kısmına uyularak davacının maddi tazminat talebi reddedilmiş; manevi tazminata ilişkin kısmına ise kısmen direnildiğinden bahsedilerek ilk kararda takdir edilen manevi tazminat miktarı 4.000TL’ye düşürülerek direnme kararı verilmiştir. Oysa Özel Dairenin davanın tamamen reddi gerektiğine ilişkin bozma kararına kısmen direnme kararı verilerek ilk karardan farklı bir karar verilmesi mümkün değildir. Bu durumda ilk kararda takdir edilen 5.000TL manevi tazminat miktarının direnme kararında 4.000TL’ye düşürülemeyeceği dikkate alındığında direnilen kısım yönünden usulüne uygun bir direnme kararının varlığından söz edilemez.
22. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca usulüne uygun direnme kararından bahsetme imkânı olmadığı ve ön sorunun bulunduğu kabul edilmiştir.
23. O hâlde usule uygun olmayan direnme kararının bozulmasına karar verilmelidir.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Taraf vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının usulden BOZULMASINA,
Bozma nedenine göre taraf vekillerinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 440/III-1 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 07.07.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.