Hukuk Genel Kurulu 2017/3091 E. , 2021/965 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “menfi tespit ve istirdat” davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... 13. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin referansı ile dava dışı .......ından sonra bu senedin davalı tarafından doldurularak icra takibine konulduğunu, davacının davalıya borcu bulunmadığını, davalının yetkili ve meşru hamil olmadığını ileri sürerek müvekkilinin bu senetten dolayı borçlu olmadığının tespiti ile takibin iptaline, icra dosyasında yapılan ödemenin iadesine ve davalının alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere kötüniyet tazminatına mahkûm edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının iddialarını yazılı delille ispat etmesi gerektiğini, senedin teminat olarak verildiği iddiasının dayanağının bulunmadığını, senedin alacaklısının müvekkili olduğunu ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. ... 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 24.12.2015 tarihli ve 2014/221 E., 2015/1049 K. sayılı kararı ile; ispat yükünün davacı ile hukukî ilişkinin hiç doğmadığını iddia eden davalıda olduğu, ancak davalı alacaklının senedin mücerretliği ilkesinden başka hiçbir delil sunmadığı, kambiyo senetlerinin mücerretliği ilkesi bir yana davalının tacir olmadığı ve davacıya elden para verdiği savunması karşısında belirtilen iddia ile birlikte değerlendirildiğinde, senedin işe girerken dava dışı şirkete teminat olarak verildiği ve kayıtsız şartsız borç ikrarını haiz olmadığı, bono vasfını kaybettiği, bononun gerçek bir borç temsil etmediği ve davalı tarafın bu senede dayalı olarak alacaklı olduğunu kanıtlayamadığı gerekçesiyle davanın kabulü ile davacının dava ve takip konusu bonodan dolayı davalıya borçlu olmadığının tespitine, davacı tarafın kötü niyet tazminatı talebinin ise reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. ... 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 27.10.2016 tarihli ve 2016/5547 E., 2016/14017 K. sayılı kararı ile;
“… Davacı vekili, müvekkilinin referansı ile dava dışı ... ....."ne yine dava dışı ....ın işe başladığını, işe başlayan herkesten teminat senedi alındığı belirtilerek müvekkilinin kefil olarak imzaladığı boş ve tarihsiz senedin alındığını, ancak Ümit Aktaş"ın işten ayrılmasından sonra senedin davalı tarafından doldurularak icra takibine konulduğunu, davacının davalıya borcu bulunmadığını, davalının yetkili ve meşru hamil olmadığını iddia ederek, davacının borçlu olmadığının tespiti ile takibin iptaline, davalının tazminata mahkum edilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevabında, davacının iddialarını yazılı bir delille ispat etmesi gerektiğini, davacının senedin teminat olarak verildiği iddiasının dayanağının bulunmadığını, senedin alacaklısının müvekkili olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan delillere göre ispat yükünün davacı ile hukuki ilişkinin hiç doğmadığını iddia eden davalıda olduğu, ancak davalı alacaklının senedin mücerretliği ilkesinden gayrı hiçbir delil sunmadığı, kambiyo senetlerinin mücerretliği ilkesi bir yana davalının tacir olmadığı ve davacıya elden para verdiği savunması karşısında iddia ile birlikte değerlendirildiğinde senedin işe girerken dava dışı şirkete teminat olarak verildiği ve kayıtsız şartsız borç ikrarın haiz olmadığı, bono vasfını kaybettiği, bononun gerçek bir borç temsil etmediği ve davalı yanın bu senede dayalı olarak alacaklı olduğunu kanıtlayamadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, dava konusu bonoda aval veren olup, davalı ise lehdar konumundadır. 6102 sayılı TTK"nun 702/2 maddesi uyarınca; “Aval veren kişinin teminat altına aldığı borç, şekle ait noksandan başka bir sebepten dolayı batıl olsa da aval verenin taahhüdü geçerlidir.”
Mahkemece uyuşmazlığın belirtilen yasa hükmü çerçevesinde değerlendirilip, çözümlenmesi gerekirken bu yönler gözetilmeden eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. ... 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 14.03.2017 tarihli ve 2017/61 E., 2017/178 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeler yanında, aval verenin asıl borçlunun dayanabileceği sorumluluğu ortadan kaldıran sebeplere dayanarak sorumluluktan kurtulması mümkün değil ise de, dava konusu bononun dava dışı şirkete işe girerken teminat olarak verildiğini ileri sürerek borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini kendi adına talep edebileceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının dava konusu bonoda aval veren, davalının ise lehtar olduğu eldeki davada, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 702/2. maddesi değerlendirilerek hüküm kurulmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konu ile ilgili kavramlar ile mevzuatın irdelenmesinde yarar bulunmaktadır.
13. Davalı tarafından varlığı iddia edilen bir hukukî ilişkinin mevcut olmadığının (yok olduğunun) tespiti için açılan davaya menfi (olumsuz) tespit davası denir (Kuru, B.: İcra ve İflâs Hukuku El Kitabı (Kuru-El Kitabı), ... 2013, s. 346).
14. Menfi tespit davası, 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun (İİK) 72. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında ya da icra takibinden sonra borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. Bu dava maddi hukuk ve usul hukuku bakımından genel hükümlere dayalıdır ve normal bir hukuk davası olarak açılır.
15. Eş söyleyişle kendisine karşı icra takibi yapılmış olan borçlu, ödeme emrine itiraz edilmemiş veya itiraz edilmiş olmakla birlikte yerinde görülmemiş olması sebebiyle icra takibi kesinleşse dahi maddi hukuk bakımından borçlu olmadığını ileri sürebilir. Bunun için, takip devam ederken alacaklıya karşı menfi tespit davası açabileceği gibi, böyle bir menfi tespit davası açmamış ve borcu cebri icra tehdidi altında ... ise ... olduğu paranın kendisine verilmesi için alacaklıya karşı istirdat davası açabilir (Kuru, B.: İcra ve İflâs Hukukunda Menfi Tespit Davası ve İstirdat Davası, ... 2003, s. 233).
16. Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse, menfi tespit davası icra takibinden önce sonuçlanmaz ve ihtiyati tedbir kararı verilmemiş olması (veya ihtiyati tedbir kararının kaldırılması) nedeniyle, (menfi tespit davası görülmekte iken) borç alacaklıya (davalıya) ödenmiş olursa, menfi tespit davasına istirdat davası olarak devam edilir (m.72/6); yani menfi tespit davası (kendiliğinden) istirdat davasına dönüşür; bu hâlde mahkeme menfi tespit davasına istirdat davası olarak devam eder (Kuru, B: İstinaf Sistemine Göre Yazılmış İcra ve İflâs Hukuku Ders Kitabı, ..., 2017, s. 146). Bu durumda İİK’nın 72/6 maddesi gereğince bedele dönüşen isteminin temeli menfi tespit davasıdır.
17. Menfi tespit davasında ispat yükü, kural olarak davalı alacaklıya düşer; fakat davacıya (borçluya) düştüğü hâller de vardır; davacı (borçlu), davalının (alacaklının) varlığını iddia ettiği hukukî ilişkiyi (meselâ borcu) sadece inkâr etmekle yetinmekte ise, yani bu hukukî ilişkinin (borcun) hiç doğmadığını ileri sürmekte ise ispat yükü davalıya düşer. Çünkü hukukî ilişkinin (borcun) varlığını iddia eden davalı olduğu için, ispat yükü davalı alacaklıya düşer (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) m. 190; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) m.6). Fakat, alacaklının dayandığı senedin karşılıksız olduğunu ispat yükü, davacıya (borçluya) düşer. Bunun gibi, davacı (borçlu), davalının (alacaklının) iddia ettiği alacağın ödeme, ibra ve takas gibi bir nedenle son bulduğunu ileri sürerse, bu iddiayı ispat yükü de davacı borçluya düşer (Kuru-El Kitabı, s.370 ilâ 372).
18. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 201. maddesinde "Senede bağlı her çeşit iddiaya karşı ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler ikibinbeşyüz Türk Lirasından az bir miktara ait olsa bile tanıkla ispat olunamaz" hükmü düzenlenmiştir.
19. Senede karşı ileri sürülen hukukî işlemlerin senetle ispatı zorunludur (HMK m. 200). Senede bağlı olan her çeşit iddiaya karşı defi (savunma) olarak ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukukî işlemler, ispat sınırından az bir miktara ilişkin olsa bile tanıkla ispat olunamaz; ancak senet (kesin delil) ile ispat edilebilir.
20. Avale ilişkin açıklama yapmak gerekirse; aval, TTK’nın 700. maddesine göre poliçede yazılı bulunan borcun kısmen veya tamamen teminat altına alınmasını sağlayan bir nevi kefalettir. Bu kefaleti veren şahsa, aval veren denir (Bozer A./Göle C.: Kıymetli Evrak Hukuku, ... 2017, s. 161).
21. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 700. maddesinin 2. fıkrasına göre aval, üçüncü bir kişi veya poliçede imzası bulunan başka bir kişi tarafından da verilebilir. Bu şekilde poliçe borçlularından biri lehine aval verilmek suretiyle poliçenin ödenmesi güvence altına alınacağından o poliçenin tedavülü kolaylaştırılmış olur (Bozer/Göle, s. 161 ).
22. Türk Ticaret Kanunu’nun avalin şekline ilişkin 701. maddesi;
“(1) Aval şerhi, poliçe veya alonj üzerine yazılır.
(2) Aval “aval içindir” veya bununla eş anlamlı başka bir ibareyle ifade edilir ve aval veren kişi tarafından imzalanır.
(3) Muhatabın veya düzenleyenin imzaları hariç olmak üzere, poliçenin yüzüne atılan her imza aval şerhi sayılır.
(4) Kimin için verildiği belirtilmemişse aval, düzenleyici için verilmiş sayılır”
şeklindedir.
23. Bu düzenlemeye göre poliçenin ön yüzünde avale ilişkin herhangi bir ibarenin bulunmaması ancak imzanın bulunması hâlinde, muhatabın veya düzenleyenin imzaları dışında poliçenin ön yüzüne atılan her imza aval şerhi sayılır. Poliçenin ön yüzüne atılan aval şerhinin kimin için verildiği belirtilmez ise aval düzenleyici için verilmiş sayılır.
24. Avale ilişkin hükümler TTK’nın 778. maddesinin 3. fıkrası gereğince bonolar hakkında da uygulanır. TTK’nın 776. maddesinin 1. fıkrasının (g) bendi ile aynı Kanunun 778. maddesinin atfı ile uygulanması gereken TTK’nın 701. maddesi birlikte değerlendirildiğinde bononun geçerli olması için tek imza yeterlidir ve senet ön yüzüne atılan ikinci imza aval şerhi sayılır. Ne var ki, poliçenin ön yüzüne düzenleyen tarafından iki imza atılmış olsa dahi, bu imzalar TTK’nın 700. maddesine göre aval olarak kabul edilemez. Ancak, keşideciden başka bir kişi tarafından aval veya benzeri sözler kullanılarak imzalanmışsa aval olarak sayılır.
25. Aval verenin borcu bağımsız bir borçtur, bir diğer ifade ile feri nitelikte değildir. Aval ile teminat altına alınan borç geçersiz olsa bile, aval verenin sorumluluğu devam eder. Aval veren kişinin teminat altına aldığı borç, şekle ait noksandan başka bir sebepten dolayı batıl olsa da, aval verenin taahhüdü geçerlidir. Yani lehine aval verilenin borcu geçersiz olsa bile, aval veren bu geçersizliği ileri süremez. Lehine aval verilenin mevcut olmaması, ehliyetsiz olması ya da imzasının sahte olması hâlinde de aval verenin sorumluluğu devam eder. TTK’nın 702. maddesinin 2. fıkrası gereğince aval veren, sadece kambiyo senedindeki zorunlu şekil eksikliğini ileri sürebilir (20.04.2018 tarihli ve 2017/4 E., 2018/5 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı). Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 06.10.2020 tarihli ve 2017/12-268 E., 2020/729 K. sayılı kararında da değinilmiştir.
26. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; eldeki dava, davacının aval veren olarak imzalamış olduğu bononun teminat senedi olduğu ileri sürülerek açılan menfi tespit ve istirdat istemine ilişkindir.
27. Somut olayda, davacı aval veren tarafından senedin zorunlu şekil şartlarına ilişkin bir eksiklik ileri sürülmemiş, sadece teminat senedi olduğundan bahisle geçersiz olduğu ileri sürülmüştür. Oysa ki, Türk Ticaret Kanunu’nun 702. maddesinin 2. fıkrası gereğince aval veren kişinin teminat altına aldığı borç, şekle ait noksandan başka bir sebepten dolayı batıl olsa da, aval verenin taahhüdü geçerlidir. Eş söyleyişle, lehine aval verilenin borcu geçersiz olsa bile aval veren bu geçersizliği ileri süremez.
28. Hâl böyle olunca tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki delillere, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
29. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 07.07.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.