Yanlar arasında görülen tapu iptali, tescil ve tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar taraf vekillerince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa tazminat isteğine ilişkindir.
Mahkemece,işlem sırasında vekilin müvekkilinin iradesine uygun devir yaptığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 41 parseldeki -41- nolu meskenin ½ payının kayden davacıya ait iken, 13.12.2006 tarihli vekaletnamesine istinaden vekili olan Y. B.tarafından 18.01.2007 tarihinde dava dışı eşine ait ½ payla birlikte satış suretiyle diğer davalı İs.e temlik edildiği anlaşılmaktadır.
Davacı, anılan temlikin vekalet görevinin kötüye kullanılması suretiyle gerçekleştirildiğini ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.
Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne varki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya gelince; davalıların baba-kız olduğu, davacının davalı İ.in gelini olduğu, dava konusu taşınmazın ½"şer hisseler ile davacı ve dava dışı eşi M.Ö. adına tescilli olduğu, davacı ve eşinin yurtdışında yaşadığı, davacının verdiği vekaletname ile davacının görümcesi olan davalı Y.ın taşınmazdaki davacı ve dava dışı M."a ait her iki hisseyi davalı babasına satış sözleşmesi ile devrettiği,çekişme konusu taşınmazın temlik tarihinde ½ payın gerçek değerinin 62.500.-TL., akit tablosunda belirtilen satış bedelinin ise 10.000.-TL. olduğu, tarafların yakın akraba olup, davalıların davacının eşi ile evliliklerinde yaşanan huzursuzluklardan haberdar oldukları,dava konusu taşınmazın devrinine ilişkin işlemin her ne kadar tapuda satış gösterilmiş ise de, devrin o esnada vekil tarafından bedel alınmadan yapıldığı ve vekil eden davacıya bedel ödenmediği tarafların ve mahkemenin kabulünde olduğu, davalıların savunması doğrultusunda devrin davacının borcuna karşılık yapıldığının belirtilerek, devir karşılığında davacıya bedel verilmediği, ayrıca davacının satış iradesinin olmadığı,davalıların da ödeme savunmasını yazılı belge ile de kanıtlayamadıkları dosya kapsamı ile sabittir.
Hal böyle olunca; yukarıda değinilen ilkeler belirtilen olgularla birlikte değerlendirildiğinde, vekil tarafından vekalet görevinin kötüye kullanıldığı, davalı İ."in de yakın akraba olması sebebi ile durumu bilen veya bilmesi gereken kişi konumunda bulunduğu, bu nedenle iyi niyetli sayılamayacağı anlaşılmakla davacının tapu iptal ve tescil isteğinin kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmeyle ve yasal olmayan gerekçelerle yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davalının tüm temyiz itirazlarının reddi,davacının ise temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü(6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 11.04.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.