Ceza Genel Kurulu 2016/255 E. , 2019/660 K.
"İçtihat Metni"
Kararı veren : Ceza Genel Kurulu
Mahkemesi :Ceza Dairesi
Sayısı : 9-8
Sanık ... hakkında rüşvet suçundan açılan kamu davasının sanığın ölmesi nedeniyle TCK’nın 64/1 ve CMK’nın 223/8. maddeleri uyarınca düşmesine, sanıklar ..., ..., ..., ... ve ...’ın rüşvet suçundan CMK’nın 223/2-e maddesi uyarınca beraatlerine, sanıklar ..., ... ve ... hakkında rüşvet suçundan açılan kamu davasında ise sanık ...’ın eyleminin görevi kötüye kullanma suçunu, diğer sanıkların eylemlerinin ise TCK’nın 38/1. maddesi kapsamında bu suça azmettirmeyi oluşturduğu kabul edilerek aynı Kanun’un 257/1, 62, 50/1-a ve 52/2-4 maddeleri uyarınca ayrı ayrı 15.000TL adli para cezası ile cezalandırılmalarına, taksitlendirmeye ve sanık ... hakkında ayrıca aynı Kanun"un 53/5. maddesi gereğince hak yoksunluğuna ilişkin ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 5. Ceza Dairesince verilen 04.11.2015 tarihli ve 9-8 sayılı hükümlerin, Yargıtay Cumhuriyet savcısı, katılan Maliye Hazinesi vekili, sanık ... müdafisi, sanık ... müdafisi, sanık ... müdafisi ve sanık ... tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının "Sanık ...’in ölmesi nedeniyle hakkında açılan kamu davasının düşmesine ve sanıklar..., ..., Serhat, Nihat ve Enver’in rüşvet suçundan beraatlerine ilişkin hükümlerin onanması, sanıklar..., Gökçe ve İbrahim’in görevi kötüye kullanma suçundan mahkûmiyetlerine ilişkin hükümlerin ise bozulması" istemli 22.02.2016 tarihli ve 2 sayılı tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Temyiz incelemesi yapan Ceza Genel Kurulunca dosya incelenip görüşülerek gereği düşünüldü:
Sanıklar hakkındaki hükümlerin bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihi olan 20.07.2016 tarihinden önce verilmiş olması nedeniyle Yargıtay Ceza Genel Kurulunca temyiz incelemesi, 1412 sayılı CMUK"nın, 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan hükümlerine göre yapılmıştır.
Katılan Maliye Hazinesi vekilinin temyiz dilekçesinde isimlerine yer verilmiş ise de haklarında son soruşturmanın açılmamasına karar verilen ve İlk Derece Mahkemesince hüküm kurulmayan sanıklar..., ..., ... ve ... ile 07.12.2015 havale tarihli dilekçesiyle müdafisi temyiz talebinden feragat eden sanık ... hakkında verilen hükümler temyiz incelemesinin kapsamı dışında bırakılmıştır.
Sanık ...’ın süresinden sonra yaptığı ve sonuç ceza miktarı itibarıyla koşulları da bulunmayan duruşmalı inceleme isteminin 1412 sayılı CMUK"nın, 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan 318. maddesi uyarınca reddine karar verilmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunca yapılacak temyiz incelemesinde öncelikle hazır bulundukları oturumda son söz sanıklar ... ve ...’a verilmeden hüküm kurulmasının, savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmiştir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanıklar... ve ..., sanık ... müdafisi, sanıklar ... müdafisi ve katılan Maliye Hazinesi vekilinin hazır bulunduğu 04.11.2015 tarihli son oturumda, katılan Maliye Hazinesi vekilinden Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasına karşı diyecekleri sorulduktan sonra hazır bulunan sanıklar... ve ..."den son sözlerinin sorulduğu, ardından sanıklar ... müdafisi ile sanık ... müdafisine söz verildiği, hazır bulunan sanıklar... ve ..."e son söz hakkı tanınmadan duruşmaya son verilip hükümler kurulduğu anlaşılmaktadır.
1412 sayılı CMUK"nın 251. maddesine benzer hükümler içeren 5271 sayılı CMK"nın "Delillerin tartışılması" başlıklı 216. maddesinin üçüncü fıkrasında; "Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir." düzenlemesi yer almaktadır. Bu hüküm uyarınca katılmış olduğu takdirde son söz mutlaka sanığa verilerek duruşma bitirilecektir. Ceza muhakemesinde sanığın en önemli haklarından biri de savunma hakkı olup, hazır bulunduğu oturumda son söz sanığa verilmeden hüküm kurulması, savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracaktır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun birçok kararında açıkça belirtildiği üzere, savunma hakkı ile yakından ilgili olan son sözün sanığa ait bulunduğuna ilişkin usul kuralı emredici nitelikte olup bu kurala uyulmaması kanuna mutlak aykırılık oluşturmaktadır.
Bununla birlikte, yürürlükten kaldırılmış bulunan 1412 sayılı CMUK’nın 251. maddesinin son fıkrasındaki; "Sanık namına müdafii tarafından müdafaada bulunulsa dahi müdafaaya ilave edecek bir şeyi olup olmadığı sanığa sorulur." şeklindeki düzenlemenin yeni usul kanununda yer almamasının nedeni, aynı yöntemin yeni yasada kabul edilmemesi değil, 216. maddenin son fıkrasındaki "Hükümden önce son söz hazır bulunan sanığa verilir." ibaresinin bu anlamı da kapsamasıdır.
Temyiz mercisince verilen bozma kararından sonra ilk derece mahkemeleri tarafından yargılamaya devam olunduğunda, dava henüz sonuçlanmamış bulunduğundan, ilk defa hüküm kurulurken "Son sözün sanığa verilmesi" kuralı, bozmadan sonra başlayan yargılamalarda da "Kamu davasının kesintisizliği ve sürekliliği" ilkesinin doğal bir sonucu olarak aynen geçerli olacaktır. Kovuşturmanın sona erdirilip hükmün tesis ve tefhimine geçilmesinden önce son söz alan tarafın sanık olması gerektiği şeklinde anlaşılması gereken "Son sözün sanığa verilmesi" kuralına uyulmaması hâli, gerek "Savunma hakkının sınırlandırılamayacağı" ilkesine gerekse CMK"nın 216. maddesinin üçüncü fıkrasına açık aykırılık teşkil edecek ve bu durum, temyiz incelemesi aşamasında hükmün esasına geçilmeden önce bozma nedeni kabul edilecektir.
Öğretide; "Son söz sanığındır. Son sözün sanığa verilmesi, müdafaa bakımından çok önemlidir. Bunun içindir ki son sözün hazır bulunan sanığa verilmemesi mutlak temyiz sebebi, hukuka kesin aykırılık ve dolayısıyla bozma sebebi sayılmaktadır." (Nurullah Kunter-Feridun Yenisey-Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, 18. Baskı, Beta Yayınları, İstanbul 2014, s. 1484); "Hüküm safhasına geçmeden önce son söz hazır olan sanığa verilmek zorundadır. Bu hüküm silahların eşitliği ve suçsuzluk karinesi ilkelerinin gereği olarak düzenlenmiş, uyulması zorunlu ve emredici bir hükümdür. Son sözün sanığa verilmesi bozmadan sonraki yargılamada da uyulması zorunlu bir usul kuralıdır." (Yener Ünver-Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, 7. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2013, cilt: 2, s. 146–149) şeklinde görüşler ileri sürülmek suretiyle, hükmün tesis ve tefhim edildiği duruşmada hazır bulunan sanığa mutlaka son sözün verilmesi gerektiği düşüncesi ittifakla benimsenmiştir.
Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;
Yerel Mahkemece hükmün tefhim edildiği oturumda, katılan Maliye Hazinesi vekilinden Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasına karşı diyecekleri sorulduktan sonra hazır bulunan sanıklar... ve ..."den son sözleri sorulup, ardından sanıklar ... müdafisi ile sanık ... müdafisine söz verilerek hazır bulunan sanıklar... ve ..."e son söz hakkı tanınmadan yargılama bitirilmek suretiyle hükmün tesis ve tefhim edilmesi, CMK"nın 216. maddesinin 3. fıkrasına açıkça aykırılık oluşturduğundan, savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuran bu usule aykırılık nedeniyle İlk Derece Mahkemesince verilen hükümlerin, incelemeye konu tüm sanıklar bakımından diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmesi gerekmektedir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu Üyesi "Hazır bulundukları oturumda son sözlerinin sorulmuş olması nedeniyle sanıklar... ve ..."in savunma haklarının kısıtlanmadığı" düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- İlk Derece Mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 5. Ceza Dairesince verilen 04.11.2015 tarihli ve 9-8 sayılı hükümlerin, hükümden önce son sözün hazır bulunan sanıklar... ve ...’e verilmemesi isabetsizliğinden incelemeye konu tüm sanıklar bakımından diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın, Yargıtay 5. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 14.11.2019 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.