Esas No: 2017/1014
Karar No: 2019/657
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/1014 Esas 2019/657 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 7. Ceza Dairesi
Mahkemesi : BAKIRKÖY 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Ceza
Sayısı : 582-929
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na muhalefet suçundan sanık ..."nın aynı Kanun’un 5728 sayılı Kanun ile değişik 81/4, TCK’nın 62, 53/1, 52/2 maddeleri uyarınca 3 kez 10 ay hapis ve 80 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve Suç Eşyası Yönetmeliği"nin 9. maddesinin son fıkrası uyarınca ham madde olarak yeniden değerlendirilmek üzere satışa ilişkin Bakırköy 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Ceza Mahkemesince verilen 14.11.2008 tarihli ve 535-866 sayılı hükümlerin, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 7. Ceza Dairesince 20.06.2013 tarih ve 9101-13792 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 10.03.2014 tarih ve 29460 sayı ile;
"...İtirazlarımız özel dairenin onama kararının kaldırılarak hükmün 18.02.2008, 22.02.2008 ve 01.03.2008 tarihli eylemler yönünden bozulmasına yöneliktir.
Yasal mevzuat incelendiğinde;
Suç ve hüküm tarihinde yürürlükte bulunan TCK"nın 43. maddesi şöyledir;
"Madde 43 - (1) Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır.
(2) Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır.
(3) Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence, (...)(*) ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz."
Suç ve hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 5846 S.K."nın 81/4. maddesi şöyledir;
"Madde 81 -
...
Bandrol yükümlülüğüne aykırı ya da bandrolsüz olarak bir eseri çoğaltıp satışa arz eden, satan, dağıtan veya ticari amaçla satın alan ya da kabul eden kişi bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezasıyla cezalandırılır." denilmektedir.
5846 sayılı Yasa"nın bandrol yükümlülüğüne aykırılık filli incelendiğinde;
Yasa"nın 81/1. maddesinde musiki ve sinema eserlerinin çoğaltılmış nüshaları ile süreli olmayan yayınlara bandrol yapıştırılmasının zorunlu olduğu, ayrıca kolay kopyalanmaya müsait diğer eserlerin çoğaltılmış nüshalarına da eser veya hak sahibinin talebi üzerine bandrol yapıştırılmasının zorunlu olduğu ifade edilmiştir.
81/4. maddesinde ise yazılı suçun maddi unsurunu bandrol yükümlülüğüne aykırı ya da bandrolsüz olarak bir eseri çoğaltıp satışa arz etme, satma, dağıtma veya ticari amaçla satın alma ya da kabul etme oluşturmaktadır.
Bandrol ise 08.11.2001 tarihli Bandrol Uygulamasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik"in tanımlar başlıklı 4. maddesinin (b) bendinde "Fikir ve sanat eserlerinin izinsiz çoğaltılmalarının ve taklit edilmelerinin önlenmesi amacıyla; fikir ve sanat eserlerinin çoğaltılmış nüshaları ile süreli olmayan yayınların üzerine yapıştırılan, sökülmesi halinde parçalanan ve yapıştırıldığı malzemenin özelliğini kaybettiren nitelikte güvenlik şeridi içeren holografik özellikli bir güvenlik etiketini veya dijital olarak üretilen güvenlik etiketini," ifade etmektedir.
Suç ile korunan hukuki yarar fikir ve sanat eserlerinin izinsiz çoğaltılmalarının ve taklit edilmelerinin önlenmesi olup bu yasa kapsamında bandrolleri Kültür Bakanlığı bastırmakta ve ücret karşılığı satmaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararları incelendiğinde;
1- Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 13.10.1998 gün ve 1998/11-205 E, 1998/304 K. sayılı hükmünde "...Bunun, kanunun aynı hükmünü müteaddid defa ihlal etmek hususunda önceden kurulan bir plan (Antolisei-Maggiore, Manzini’ye aften Dönmezer-Erman cilt 1, sh. 387), kanunun aynı hükmünü müteaddid defa ihlal etmek hususundaki genel bir niyet (Raineri- Parinaine atfen Dönmezer-Erman) anlamında bulunduğu ileri sürülmüştür. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun konuya ilişkin 02.03.1987 gün ve 341/84 sayılı, 20.03.1995 gün ve 48168 sayılı kararlarında, öğretideki yukarda değinilen görüşlere yer verildikten sonra aynı suç işleme kararından, yasanın aynı hükmünü birçok kez ihlal etme hususunda önceden kurulan bir plan, genel bir niyetin anlaşılması gerektiği, bu bağlamda failin suçu işlemeden önce bir plan yapmasının veya bu suça niyet etmesinin, fakat fiili bir defada yapmak yerine kısımlara bölmeyi ve o surette gerçekleştirmeyi daha uygun görmesinin, bu plan çerçevesinde hareket etmesinin, hareketinin önceki hareketinin devamı olmasının ve tüm bu hareketleri arasında subjektif bir bağlantı bulunmasının anlaşılması gerektiği kabul edilmiştir. Aynı suç işleme kararının varlığı, olaysal olarak suçun işlenmesindeki özellikler, suçun işleniş biçimi, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, mağdurların farklı olup olmadıkları, ihlal edilen değer ve yarar ile korunan değer ve yarar, olayların oluşum ve gelişimi ile tüm özellikleri değerlendirilerek belirlenecektir. Yine öğreti ve yargısal kararlarda, suçların işlenme tarihleri arasında az veya çok bir zaman aralığı bulunması, suç mağdurlarının birden fazla olması halinde teselsülü reddetmenin adalet ve hakkaniyete uygun bulunmayacağının genel bir kabul gördüğü de anlaşılmaktadır." denilmektedir.
2- Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2011/350 esas 2012/27 karar ve 07.02.2012 tarihli hükmünde; "...5237 sayılı Yasa"nın 43/1. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;
a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,
b- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,
c- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.
...
5237 sayılı Yasa"nın 43/1. maddesinin açıklığı karşısında öğretide de, zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için suçların farklı zamanlarda işlenmesi gerektiği konusunda görüş birliği bulunmaktadır.
Öte yandan, yasamız zaman konusunda olduğu gibi, suçların işlendikleri yer bakımından da bir sınır koymamıştır. Ancak, suçların aynı yerde işlenmeleri, suç işleme kararındaki birliğin bir işareti olarak kabul edilebilir.
Bağımsız kastları birleştiren suç işleme kararından, Yasa"nın aynı hükmünü birkaç defa ihlal etmek hususunda önceden kurulan bir plan, genel bir niyet anlaşılmalıdır. Fail, önceden belirlediği böyle bir plan veya niyet kapsamında, bunu bir defada gerçekleştirmek yerine, kısımlara bölmeyi ve o suretle gerçekleştirmeyi daha uygun görmüş ve bu plana göre hareket etmiş olduğundan, birden fazla olan kısımlar, yani ayrı suçlar, tek bir müteselsil suç meydana getirirler. (Sulhi Dönmezer-Sahir Erman, Nazarî ve Tatbikî Ceza Hukuku, Cilt I, 14. bası, s.398)
Ceza Genel Kurulunun 24.11.1998 gün ve 280-359 sayılı kararında belirtilen ölçüte göre; kesin, belirli, somut suçların maddi ve sübjektif öğelerini kapsayan bir tasarlamanın mevcudiyeti hâlinde, suç işleme kararında birliğin bulunduğunu kabul etmek gerekir...." denilmektedir.
3- Yine Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2011/15 esas 2012/2197 karar ve 05.06.2012 tarihli hükmünde ise;
"...Konunun açıklığa kavuşturulabilmesi için mağdur kavramının da değerlendirilmesi gerekmektedir. Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, "haksızlığa uğramış kişi" olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecek, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri olanaklı ise de bunlar mağdur olamayacaklardır. Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları da aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de, suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilir. Bazı suçlarda mağdur belirli bir kişi olmayıp; toplumu oluşturan herkes (geniş anlamda mağdur) olabilecektir. (Mehmet Emin Artuk - Ahmet Gökcen - A.Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 3. Bası, Ankara, 2007, s.444; İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 3. Bası, Ankara, 2008, s. 208-211; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 2. Bası, Ankara, 2009, s.146-147; Yaşar Osman - Gökcan Hasan Tahsin – Artuç Mustafa, Türk Ceza Kanunu, 6. cilt, Ankara, 2010, s.7702-7703)..." denilmektedir.
Yasal Mevzuat YCGK kararları ve yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
1- Sanığın, 18.02.2008 tarihinde Küçükçekmece ...sayılı D&T isimli iş yerinde 1126 adet (bandrole tabi) bandrolsüz CD, 1148 adet bandrolsüz DVD sattığı iddiasıyla 25.04.2008 tarihinde kamu davası açıldığı,
22.02.2008 tarihinde Küçükçekmece ...sayılı D&T isimli iş yerinde 200 adet (bandrole tabi) bandrolsüz film CD"si, 70 adet bandrolsüz DVD, 50 adet bandrolsüz CD, 120 adet bandrolsüz oyun CD"si sattığı iddiasıyla 11.03.2008 tarihinde kamu davası açıldığı,
Yine, 01.03.2008 tarihinde Küçükçekmece ...sayılı D&T isimli iş yerinde 175 adet CD ve DVD sattığı iddiasıyla 08.04.2008 tarihinde kamu davası açıldığı anlaşılmaktadır.
2- İhtilafa konu olay, sanığın üç ayrı eylemi hakkında TCK"nın 43/1. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağı noktasında toplanmaktadır.
3- Sanığın 11 gün ara ile aynı yerde 5846 sayılı Kanun"un 81/4. maddesine aykırı olarak zorunlu bandrole tabi sinema ve musiki eserlerini 3 kez sattığı, bu sebeple de aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlendiği sabittir.
Yine suça konu eylemin niteliği dikkate alındığında ve suç ile korunan hukuki yarar gözetildiğinde suçun mağdurunun belli bir kişi olmadığı da anlaşılmaktadır.
Bu durumda objektif şartların bulunduğu anlaşılmakta olup, üç suçun da aynı suç işleme kararı altında işlenip işlenmediğine yani sübjektif şartın gerçekleşip gerçekleşmediğine bakarak sonuca varmak gerekmektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 13.10.1998 gün ve 1998/11-205 E, 1998/304 K. sayılı hükmünde de belirtildiği üzere; aynı suç işleme kararının varlığı, olaysal olarak suçun işlenmesindeki özellikler, suçun işleniş biçimi, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, mağdurların farklı olup olmadıkları, ihlal edilen değer ve yarar ile korunan değer ve yarar, olayların oluşum ve gelişimi ile tüm özellikleri değerlendirilerek belirlenecektir.
Bu çerçevede değerlendirildiğinde, sanığın 18.02.2008, 22.02.2008 ve 01.03.2008 tarihlerinde Küçükçekmece ...sayılı D&T isimli iş yerinde banrdolsüz olarak CD ve DVD satışı yapması eylemlerinin, suçun aynı yerde işlenmesi, 11 gün gibi kısa bir aralığının olması ve olayın iş yerinde satış suretiyle aynı şekilde gerçekleştirilmesi ve iddianame tarihleri gözetilerek eylemleri bir bütün olarak değerledirildiğinde, sanığın eylemlerinin aynı suç işleme kararının devamı niteliğinde bulunduğu bu sebeple de hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerektiği," görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurması üzerinde dosyayı yeniden ele alan Yargıtay 7. Ceza Dairesince 13.05.2014 tarih ve 9440-9102 sayı ile;
"...Dairemizin 20.06.2013 tarih ve 2010/9101 esas 2013/13792 karar sayılı kararı sanığın 18.02.2008, 22.02.2008 ve 01.03.2008 tarihli eylemleri için verilen hükümler yönünden kaldırılarak esasa girilmek suretiyle yapılan incelemede,
Dosya kapsamına göre 18.02.2008, 22.02.2008 ve 01.03.2008 tarihlerinde sanığa ait iş yerinde yapılan aramalarda bandrolsüz ürünlerin ele geçirildiği ve sanık hakkında ayrı ayrı kamu davalarının açıldığı gözetilmekle; sanığa atılı söz konusu eylemler nedeniyle sanık hakkında 5237 sayılı TCK"nın 43. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının karar yerinde tartışılmaması," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bakırköy 1. Fikri ve Sınaî Haklar Ceza Mahkemesi ise 24.12.2014 tarih ve 582-929 sayı ile;
"...Suç tarihi 30.05.2008 olup onanarak kesinleştirilen eylemi hariç 18.02.2008, 22.02.2008 ve 01.03.2008 tarihlerinde işlenen bandrol yükümlülüğüne aykırılık suçlarından tüm dosya kapsamı değerlendirildiğinde;
Öncelikle sanığın üç ayrı suçtan üç kez cezalandırılmasının ayrı ayrı iddianamelerle talep edildiği 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu"nun 81/4 maddesi hükmünü ele almamız gerekmekte bu suçun temadi eden bir suç olup olmadığını değerlendirmemiz gerekmektedir.
Sanığın cezalandırılmalarının talep edildiği 5728 sayılı Yasa ile değişik 81. maddesinin 4. fıkrası;
"Bandrol yükümlülüğüne aykırı ya da bandrolsüz olarak bir eseri çoğaltıp satışa arz eden, satan, dağıtan veya ticarî amaçla satın alan ya da kabul eden kişi bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasıyla cezalandırılır." hükmünü haizdir.
Bu maddenin bu fıkrası ile korunan hukuki yarar bandrol yükümlülüğüne aykırılık olmakla devletin bandrol uygulamasına uyulmaması cezalandırılmaktadır. Daha doğrusu bu fıkra uyarınca suçun mağduru devlettir. Aynı maddenin özel bir içtima uygulaması içeren 13. fıkrası ise;
"Bandrol yükümlülüğüne aykırılığın aynı eserle ilgili olarak 71 inci maddenin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde tanımlanan suçla birlikte işlenmesi hâlinde, fail hakkında sadece 71 inci maddeye göre cezaya hükmolunur. Ancak, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır." düzenlemesini getirmekte burada bandrol yükümlülüğüne aykırılık suretiyle devleti zarara uğratmanın yanı sıra korsan eser basıp çoğaltan yayan nedeniyle hakkı zayi olan eser sahibini de koruma altına almaktadır. Nitekim mahkeme uygulamalarında Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 14.05.2009 tarih 2009/1767 esas ve 2009/6608 karar sayılı ve 24.02.2010 tarih 2007/4167 esas 2010/2964 karar sayılı ilamlarında belirtildiği şekilde bilirkişiden alınan raporla 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu"nun 75 ve 5271 sayılı CMK"nın 234. maddesi uyarınca hak sahipleri ve mağdurları tespit edilerek usulüne uygun olarak davadan haberdar edilmişler, yasal şikâyet süresi içersinde katılma talebinde bulunan olur ise bu yönden hukuki değerlendirme yapılması yoluna gidilmiş olup bu dosyalarda bu madde yönünden bir bozma olmadığı için hak sahiplerinin belirlenmesi ve bu yönden değerlendirme yapılması yoluna gidilmemiştir.
Yukarıdaki yasal düzenlemelerden anlaşılacağı üzere sanığın cezalandırılmasının talep edildiği kanun hükmü kasıtlı bir suç olup yasal unsurları itibarıyla ceza genel hukukunda ani suç olarak tanımladığımız bandrolsüz ürünün satışa arz edilmesi, satılması dağıtılması veya ticarî amaçla satın alınması ya da kabul edilmesi ile oluşan bir suçtur. Bu fiilleri ortaya koyan, tespit eden tutanakların tutulması ile oluşmaktadır. Zaten sanık bozmadan önceki savunmasında ilk tutanak tutulduğu tarih olan 18.02.2008 tarihinden sonra 22.02.2008 tarihli tutanağa yönelik savunmasında; olay tarihinde iş yerinde yapılan aramada ele geçen ve korsan olduğu bildirilen CD"leri Tahtakale"den tanımadığı seyyar satıcılardan satın alıp üzerine bir miktar kâr koyduktan sonra dükkânında sattığını savunduğu görülmektedir. Bu savunmadan anlaşılacağı üzere sanık 18.02.2008 tarihinde korsan ve bandrolsüz ürünleri satarken yakalandıktan ve hakkında tutanak tutulduktan sonra Tahtakale"ye giderek yeni korsan ve bandrolsüz ürünler alarak satışa koymuş ve bunları satarken tekrar yakalanmıştır. Suç kastı görüldüğü üzere yenilenmekte aynı suç işleme kararı ile davranmış değildir. Kaldı ki gizli bir bölmeye koymadığı sürece iş yerinde mahkeme kararı ile usulüne uygun olarak yapılan aramalarda satışa arz hâlinde veya raflarda tezgahlarda çekmecelerde arama yapılarak tüm korsan bandrolsüz ürünlere el konulmaktadır. Yani her tutanak tutulduktan sonra sanık yeni korsan ürünler alarak satmaktadır ki bu nedenle 01.03.2008 tarihli tutanağa yönelik savunmasına da bu nedenle itibar edilmemiş, hatta mahkememizin 14.11.2008 tarihli ilamında sanığın ilk işlediği suçtan sonra suç işlemeyi sürdürmesi, kısa aralıklarla aynı suçu birden fazla işlemesi, daha önce işlediği suçlar sanık üzerinde uyarıcı bir etki yaratmadığı gibi etkin bir pişmanlık duymasını da sağlamadığı, mahkememizce, sanığın, aynı suçu işleme ısrarı gözönüne alındığında olumsuz kişiliği ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurulduğunda yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılmamasından dolayı 5271 sayılı CMK"nın 231. maddesinin uygulanmadığı gerekçelendirilmiştir.
Yargıtay bozma ilamında Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 08.04.2014 tarih 2013/591 esas-2014/171 karar sayılı kararı uyannca sanık hakkında uygulanıp uygulanmayacağının tartışılması istenen 5237 sayılı TCK"nın 43. maddesi:
"Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır." demektedir.
Ayrıca dosyalarımızda bu yönden bozma olmadığından değerlendirme yapılmamış olmakla birlikte yukarıdaki zincirleme suçun uygulanması yönünden değerlendirme yapmak gerekir ise; her suç tarihi yönünden ele geçirilen eser nüshalarındaki hak sahipleri belirlenmekte ve ihbar yapılmakta olup suçun mağdurları da farklı olacaktır. Bu şekilde uygulanacak kanun maddesi de değişeceğinden zincirleme suç hükümlerinin uygulanmasının mümkün olmadığının bir göstergesi de bu husustur.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 08.04.2014 tarih 2013/591 Esas-2014/171 Karar sayılı ilamında da belirtildiği şekilde aksi yönde bir içtihat alınmadıkça bağlayıcılık hususunda en üst sırada olan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Umumi Heyetinin 26 Esas numaralı zimmet suçunda eski yasadaki ifadesi ile teselsülün yani zincirleme suç hükümlerin uygulanmasına ilişkin kararında;
"Kanun da ceza mesuliyetinin derecesini tayin için bazı ahvalde failin kastını ve bazı ahvalde de kast ile beraber failin istihdaf ettiği gayeyi arar. Müteselsil suçlarda, Kanunu Ceza, Kanunun ayrı hükmünün müteaddit defa ihlal edilmesini ve bu ihlal keyfiyetinin de bir kastı cürmünün birliği mutlak ve umumi bir surette suç işlemeye karşı olmayarak muayyen bir suçun işlenmesi niyet edilerek bu niyet tahtında işlenmeye başlanan ve bu niyetin teceddüt ve tebeddül ettiği hakkında esbab mevcut olmayan hadisatta kabul edilmek lazımdır. Bir veznedarın kasadan muhtelif zamanlarda para çalması, bir kastı cürmü tahtında işlenmiş müteselsil suçu teşkil ettiği gibi, muhtelif zamanlarda yaptığı tahsilattan zimmetine para geçiren tahsildarın kastı cürmünün teceddüt ve tebeddül ettiğine dair hiçbir delil ve emmare yoktur. Müteaddit kimselerden aldığı parayı zimmetine geçirmek suretiyle müteaddit ef ali ika etmiş olan tahsildarın her şahıstan para tahsil ettitçe ayrı kasıt ve karar vermiş olduğu kabul edilemez. Zira, zimmetine para geçirmeyi kast eden tahsildarın ilk defa tahsil ettiği şahıstan aldığı parayı zimmetine geçirdikten sonra tekrar olarak diğer muayyen kimselerden vuku bulan tahsilat miktarını alması, içerisine girmiş olduğu vaziyetin devamıdır. Bu hâlin devamı failin gayri Kanuni vaziyetinin tebeeddülüne değil, olsa olsa işlenmekte olan fiiller dolayısıyla zararın artmasını müeddi olmuştur. Muayyen bir kastı cürmünde birleşmek itibariyle bir cürüm addolunan efalden, herbiri muayyen bir kastın mabadıdır. Teaddüt eden hareketler, bir kastın niteceleridir." denilmek suretiyle her olayın özelliğine suçun yasal unsurlarına göre değerlendirme yapılacağını bağlayıcı biçimde karar altına alınmış hukuki kesinti failin kastının devam edip etmediğinin göstergesi olarak düşünülmemiştir.
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu"nun hükümleri özünde telif haklarının korunması ve korsanla mücadele yönünden emek hırsızlığının önlenmesine ilişkindir. Bu açıdan bakıldığında her korsan bandrolsüz eser nüshasındaki hak sahibi yani eser sahibi dolayısıyla mağduru sayısınca suç olduğunun ülkemizce kabul edilerek iç hukuk kuralı hâline gelen uluslararası sözleşmeler doğrultusunda tartışılması gerekir iken birbirine yakın tarihlerde işlenen ve iddianame düzenlenmediğinden yani hukuki kesinti bulunmadığından tek suç olarak kabulü ile zincirleme suç hükümlerinin uygulanması istenen eylemlerde faile hakkında iddianame düzenleninceye kadar her gün aynı suçu işleme imkanı verilmekte ve ülkemiz için bağlayıcılığı bulunan uluslararası sözleşmelere aykırılık sureti ile zaten zayıf olduğumuz korsanla mücadele ve telif hakları konusunda ülkemiz aleyhine durum oluşturulmaktadır.
Tüm bu açıklamalar, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Umumi Heyetinin 26 esas numaralı kararının aksi ile muhalifi ve yukarıdaki gerekçeler ışığında; Yüksek Mahkemenin bozma ilamına uymak hususunda mahkememizde vicdani kanaat oluşmamış, sanığın ilk yakalandığı suç tarihi olan 18.02.2008 tarihinden sonra yani kesintiye uğrayan kastından sonra yeniden 22.02.2008 ve 01.03.2008 tarihlerinde de satış yaparken yakalandığı bu şekilde kastının ilk suç tarihinden sonra yenilendiği anlaşılmakla üç ayrı suçtan üç kez cezalandırılması yoluna gidilmiş..." gerekçesiyle direnerek, sanığın önceki hükümler gibi mahkûmiyetine karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükümlerin de sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 20.02.2017 tarihli ve 113418 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesiyle dosya, 6763 sayılı Kanun"un 36. maddesi ile değişik CMK"nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 7. Ceza Dairesince 12.09.2017 tarih ve 7552-6245 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na muhalefet suçundan açılan kamu davalarında yapılan yargılama sonucunda, 30.05.2008 tarihli eylem nedeniyle verilen mahkûmiyet hükmü Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşmiş olup direnmenin kapsamına göre inceleme sanığın 18.02.2008, 22.02.2008 ve 01.03.2008 tarihli eylemleri nedeniyle verilen mahkûmiyet hükümleri ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın 18.02.2008, 22.02.2008 ve 01.03.2008 tarihlerinde işlediği iddia edilen benzer nitelikteki eylemleri nedeniyle sanık hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanamayacağının belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği"nin 27. maddesi uyarınca öncelikle, Yerel Mahkeme kararının "yeni hüküm" niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Ceza Genel Kurulunun süreklilik kazanmış uygulamalarına göre şeklen direnme kararı verilmiş olsa dahi;
a) Bozma kararı doğrultusunda işlem yapmak,
b) Bozma kararında tartışılması gerektiği belirtilen hususları tartışmak,
c) Bozma sonrasında yapılan araştırma, inceleme ya da toplanan yeni delillere dayanmak,
d) İlk kararda yer almayan ve daire denetiminden geçmemiş olan yeni ve değişik gerekçelerle veya sonradan yürürlüğe girip lehe hükümler içermekle uygulanması gereken yeni kanun normlarına dayanarak hüküm kurmak,
Suretiyle verilen hüküm, özde direnme kararı olmayıp yeni bir hükümdür. Bu nitelikteki bir hükmün temyiz edilmesi hâlinde ise incelemenin Yargıtayın ilgili dairesi tarafından yapılması gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
D&T Müzik isimli iş yerinde 18.02.2018, 22.02.2018 ve 01.03.2018 tarihlerinde bandrolsüz ve kopya film ve oyun CD/DVD"lerinin satışa arz edilmesi üzerine sanık hakkında 5846 sayılı Kanun"a muhalefet suçundan açılan kamu davalarında yapılan yargılama neticesinde verilen mahkûmiyet hükümlerinin sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 7. Ceza Dairesince, 18.02.2008, 22.02.2008 ve 01.03.2008 tarihlerinde sanığa ait iş yerinde yapılan aramalarda bandrolsüz ürünlerin ele geçirildiği ve sanık hakkında ayrı ayrı kamu davalarının açıldığı gözetilmekle; suça konu eylemler nedeniyle sanık hakkında 5237 sayılı TCK"nın 43. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının karar yerinde tartışılmaması isabetsizliğinden bozulmasına karar verildiği, Yerel Mahkemece bozma öncesi verilen 14.11.2008 tarihli kararda, TCK’nın 43. maddesinde düzenlenen zincirleme suç hükmünün uygulanıp uygulanmayacağına ilişkin herhangi bir değerlendirmede bulunulmadığı, Özel Dairenin zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmaması nedenine dayalı bozma kararı doğrultusunda, direnme kararında zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanamayacağını ilk kez tartışarak önceki mahkûmiyet hükmünde yer almayan ve Özel Daire denetiminden geçmemiş olan yeni ve değişik gerekçelerle mahkûmiyet hükmü kurulduğu anlaşılmaktadır.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin son uygulaması direnme kararı niteliğinde olmayıp, yeni hüküm niteliğindedir. Bu yeni hükümlerin doğrudan Ceza Genel Kurulunca ele alınması mümkün olmadığından, dosyanın temyiz incelemesi için Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Bakırköy 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Ceza Mahkemesince verilen 24.12.2014 tarihli ve 582-929 sayılı karar yeni hüküm niteliğinde olduğundan, dosyanın temyiz incelemesi için Yargıtay 7. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 12.11.2019 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.