1. Hukuk Dairesi 2016/18000 E. , 2020/233 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-ALACAK
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, alcak davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 16.01.2020 Perşembe günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacılar vekili Avukat ... ile temyiz edilen davalı ... vekili Avukat ... geldiler, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davalılar ... vd. vekili Avukat vd. gelmedi, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, tapu iptali-tescil ve alacak isteklerine ilişkindir.
Davacı ..., babası olan diğer davacı ..."ye verdiği geniş yetkili vekaletname kullanılmak, vekilin yaşlı, saf ve kandırılabilir bir insan olmasından yararlanılmak suretiyle maliki olduğu ... ve ... parsel sayılı taşınmazların satış suretiyle davalı ..."ye, ondan da davalı ..."a devrinin sağlandığını ileri sürerek tapu iptali ve tescile karar verilmesini istemiş; diğer davacı ... de, 100.000,00TL para ve 500 gr. altınının durumundan yararlanan ... ve eşi ... tarafından alınması nedeniyle fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak iade ve alacak isteminde bulunmuş; aşamada ..."nin ölümü üzerine, terekesine atanan temsilci vasıtasıyla davası sürdürülmüştür.
Davalılar, iddiaların doğru olmadığını belirtip davanın reddini savunmuşlardır.
Davanın reddine ilşkin mahkeme kararı Dairece, öncelikle ehliyetsizlik yönünden Adli Tıp"tan rapor aldırılması ve ondan sonra işin esasının değerlendirilmesi gereğine işaret edilerek bozulmuş; mahkemece, bozmaya uyularak Adli Tıp"tan aldırılan rapor ile ..."nin hukuki ehliyetinin bulunduğunun belirlendiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki, dava dilekçesinin içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçiminden, davada; davacı ... yönünden “ehliyetsizlik”, davacı ... yönünden ise “vekalet görevinin kötüye kulanılması” hukuksal nedenlerine dayanıldığı anlaşılmaktadır.
Gerçekten de, Daire bozma ilamına uyularak Adli Tıp Kurumundan alınan rapor ile davacı ...’nin fiil ehliyetini haiz olduğu saptandığına göre, ... yönünden davanın reddedilmesinde bir isabetsizlik yoktur. Kaldı ki, ...’nin ölümüyle davayı takip yetkisi kendisine geçen tereke temsilci de kararı temyiz etmemiştir.
Ancak, Davacı ... yönünden ileri sürülen “vekalet görevinin kötüye kullanılması” hukuksal nedeniyle ilgili bir araştırma yapılmış değildir.
Bilindiği üzere, Borçlar Kanununun temsil ve vekalet akdini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nda(TBK) sadakat ve özen borcu vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 sayılı Borçlar Kanununun 390. maddesi) aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse görülecek işin niteliğine göre belirlenir(TBK"nin 504/1). Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil, değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK"de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK"de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilinin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunun(TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa, vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması TMK"nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (re"sen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötüniyeti teşvik etmek, en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötüniyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
O halde, davacı ... yönünden yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde araştırma yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiğinin düşünülmemesi isabetsizdir.
Hal böyle olunca:
1- Yargılama sırasında ölen ...’nin terekesine temsilci atanmakla, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 640. maddesi uyarınca takip yetkisi tereke temsilcisine geçip mirasçıların davayı takip yetkisi ortadan kalktığından ve kararı temyiz hakları bulunmadığından, davacıların ... hakkındaki TEMYİZ DİLEKÇELERİNİN REDDİNE,
2- Davacı ... bakımından ileri sürülen temyiz itirazlarının ise açıklanan nedenden ötürü kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun geçici 3. maddesi yollamasıyla) 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 02.01.2020 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz edenler vekili için 2.540.00. TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenlerden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 16.01.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.