19. Ceza Dairesi 2017/3774 E. , 2017/6481 K.
"İçtihat Metni"
1219 sayılı Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’a muhalefet suçundan sanık ..."ın, anılan Kanun"un 41. maddesi gereğince 1 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına dair Antalya 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 19/07/2010 tarihli ve 2008/363 Esas, 2010/719 sayılı kararını müteakip, sanığın aynı eylemi sebebiyle tekrar cezalandırılmasına ilişkin Antalya 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 25/06/2013 tarihli ve 2013/321 Esas, 2013/571 sayılı kararı aleyhine Adalet Bakanlığının 29/10/2016 gün ve 7570 sayılı kanun yararına bozma istemini içeren yazısı ekindeki dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 21/11/2016 gün ve KYB. 2016-387143 sayılı ihbarnamesi ile dairemize sunulmuştur.
Anılan ihbarnamede;
Dosya kapsamına göre, sanık ... hakkında Antalya 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilmiş olan 19/07/2010 tarihli kararın, Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 02/04/2014 tarihli ve 2012/30425 Esas, 2014/5975 karar sayılı ilâmı ile onanması sonucu kesinleşmiş bulunması karşısında, aynı sebeple açılan diğer davanın 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 223/7. maddesi gereğince reddine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde hüküm kurulmasında isabet görülmediği gerekçesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla gereği görüşülüp düşünüldü;
Dairemizin 31.05.2017 tarih ve 2016/14657 Esas - 2017/5102 sayılı kararıyla;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı"nın kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden Antalya 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 25/06/2013 tarihli ve 2013/321 Esas, 2013/571 karar sayılı kararının CMK"nın 309/4 maddesi uyarınca BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde mahkemesince yapılmasına, karar verilmiştir.
İTİRAZ NEDENLERİ
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı"nın 05.07.2017 tarih ve KYB-2016/387143 sayılı yazısı ile;
İtirazın konusunu oluşturan uyuşmazlık;
1219 sayılı Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun"a muhalefet suçundan kurulan hükmünde, aynı sanık hakkında aynı fiil nedeniyle daha önceden açılmış bir dava veya verilmiş bir hüküm bulunması nedeniyle, mükerrer açılan kamu davasının 5271 sayılı Kanun"un 223/7. maddesi uyarınca reddine karar verilmesi gerektiği halde, yargılamaya devamla yazılı şekilde mahkumiyet kararı verildiğine ilişkin kanun yararına bozma isteminin kabulü halinde, Özel Dairece, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesinin (d) bendi gereğince mi yoksa aynı fıkranın (b) bendi gereğince mi uygulama yapılacağının belirlenmesine ilişkindir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. ve 310.maddelerinde düzenlenen kanun yararına bozma kurumu; hakim veya mahkemelerce verilip istinaf ya da temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların giderilmesini sağlayan olağanüstü bir yasa yoludur.
5271 sayılı Kanunu’nun 309. maddesinin 4. fıkrasında, kanun yararına bozma sonrası yapılacak işlemler, bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ve bozma kararının etkileri, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrım yapılarak ayrıntılı olarak gösterilmiştir.
Düzenlemede; kanun yararına bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama saptanırken, öncelikle ‘karar’ ve ‘hüküm’ ayrımı gözetilmiş ayrıca mahkumiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen diğer hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür.
Bozma nedenleri;
5271 sayılı Kanun"un 223 üncü maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309.maddenin 4.fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hakim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verilecektir. Bu halde yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar bulunmadığı için, verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.
Mahkumiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması halinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca kararı veren hakim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu halde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.
Davanın esasını çözen mahkumiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, ‘tekriri muhakeme’ yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
4’üncü fıkranın (d) bendi gereğince bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi halinde, cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi halinde ise bu hafif cezaya Yargıtay Ceza Dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu halde yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay Ceza Dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip, gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
Görüldüğü üzere, bir karar veya hükmün kanun yararına bozulmasının ilgili aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağı, bozma sonrasında kararı veren hakim veya mahkemece yeni bir inceleme, araştırma ve yargılama yapılıp yapılmayacağı, hangi hallerde Yargıtay’ın doğrudan hükmetme yetkisinin bulunduğu maddede sıralı ve ayırıcı biçimde düzenlenmiştir. Kanuni düzenleme ile kanun yararına bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama belirlenirken “karar” ve “hüküm” ayrımı gözetilmiş, ayrıca mahkumiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen diğer hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür.
Mahkumiyete ilişkin hükmün bozulması üzerine mahkemece yeniden yargılama yapılmasını gerektiren durum, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesinin 4. fıkrasının (b) bendinde sınırlı biçimde sayılmıştır. Buna göre, mahkumiyete ilişkin hükmün bozulması üzerine kararı veren mahkemece yeniden yargılama yapılabilmesi için, bozma nedeninin, davanın esasını çözmeyen yönüne, savunma hakkını kaldırma veya kısıtlanma sonucunu doğuran usul hükmüne ilişkin olması gerekmektedir.
../..
Mahkumiyet hükmünde, davanın esasını çözmeyen, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesinin 4. fıkrasının (b) bendi kapsamında kalan bozma nedenlerine, hükmün gerekçe içermemesi, görevsiz mahkemece hüküm kurulması, hakimin davaya bakamayacağı hal mevcut olduğu halde bu hakim tarafından karar verilmesi, Cumhuriyet Savcısının duruşmada hazır bulunması gerektiği halde yokluğunda yapılan duruşmada mahkumiyet hükmü kurulması, uzlaşmaya tabi bir suçta uzlaştırma işleminin yapılmaması ve ön ödemeye tabi bir suçta ön ödeme önerisinde bulunulmaması gibi örnekler gösterebiliriz.
Bozma nedeninin, savunma hakkının kaldırılması ya da kısıtlanması sonucunu doğurması hallerine ise, sanığın sorgusunun, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 147. maddesine uyan şekilde yapılması, aynı Kanun’un 226. maddesi gereğince sanığa ek savunma hakkı verilmemesi, alt dereceli mahkemece karar verilmesi, son sözün duruşmada hazır bulunan sanığa hatırlatılmaması, müdafii tayin edilmesi zorunlu olduğu halde müdafii atanmadan yapılan duruşma neticesinde mahkumiyet hükmü kurulması ve duruşma yapılması zorunlu olduğu halde duruşma yapılmadan yapılan yargılama sonucunda mahkumiyet hükmü kurulması gibi örnekleri göstermek mümkündür.
Bozma nedeni, netice itibariyle hükümlüye daha az bir cezanın verilmesini ya da cezanın kaldırılması gerektiriyorsa 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi gereğince yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, bu hafif cezaya veya cezanın kaldırılmasına doğrudan Özel Dairece karar verilmesi gerekmektedir.
Özel Dairece, yeniden yargılama yasağı olduğu halde, daha az cezaya hükmedilmeyip ya da ceza kaldırılmayıp, hukuka aykırılığın giderilmesinin yerel mahkemeye bırakılması halinde, bu aşamada yerel mahkemenin vereceği karar yok hükmünde olacağından, hükümlü lehine sonuç doğuracak olan hukuka aykırılık da yasal olarak giderilmemiş olacaktır.
Nitekim,Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 13/06/2006 gün ve 2006/151-157, 13/02/2007 gün ve 2006/349, 2007/35, 18/09/2007 gün ve 2007/186-178, 13/05/2008 gün ve 2008/84-111 ile 14/04/2009 gün ve 2009/75-101 esas-karar sayılı kararlarında da, mahkumiyet hükümlerinde, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi kapsamında kaldığı kabul edilerek, hukuka aykırılıkların bizzat Özel Dairelerce giderilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
Somut olayda, sanık ... hakkında, suç tarihinde işlemiş olduğu 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun"a muhalefet suçundan, Antalya 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 19/07/2010 tarihli ve 2008/363 Esas, 2010/719 Karar sayılı ilamı ile 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun"un 41. maddesi gereğince hükmedilen 1 yıl hapis cezasına ilişkin mahkumiyet kararının Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 02/04/2014 tarih ve 2012/30425 esas, 2014/5975 karar sayılı ilamı ile onanarak kesinleşmiş olduğu, ancak yine sanık hakkında aynı olay nedeniyle Antalya Cumhuriyet Başsavcılığınca Antalya 3. Asliye Ceza Mahkemesine kamu davası açıldığı ve Antalya 3. Asliye Ceza Mahkemesi"nin 25/06/2013 tarih ve 2013/321 esas, 2013/571 karar sayılı ilamı ile sanığın mahkumiyetine karar verildiği, sonraki tarihli açılan davanın mükerrer dava olarak kabul edilmesi gerektiği cihetle, 5271 sayılı Kanun"un 223/7.maddesi gereğince mükerrer açılan davanın reddine karar verilmesi gerektiği halde, yargılamaya devamla yazılı şekilde mahkumiyet kararı verildiğinden dolayı yerel mahkeme kararı hukuka aykırıdır. Bu nedenle Özel Dairece, kanun yararına bozma isteminin kabulüne karar verilmesi yerindedir. Ancak buradaki bozma nedeni, açılan kamu davasının CMK’nın 223/7. maddesi uyarınca reddine karar verilmesi olduğundan, hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektiren bir bozma nedeni olduğundan, 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi kapsamında kalıp, yeniden yargılama yasağı bulunması nedeniyle belirlenen hukuki aykırılığın, bizzat Özel Dairece giderilmesi, Özel Dairece, sanık hakkında Antalya 3. Asliye Ceza Mahkemesinin iş bu dosyası üzerinden mükerrer açılan kamu davasının 223/7. maddesi uyarınca reddine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, kararın CMK"nın 309/4. maddesi uyarınca bozulmasına, müteakip işlemlerin mahallinde yapılmamasına karar verilmesinin isabetli olmadığı kanaatine varılmıştır.
SONUÇ VE İSTEM :
Dairenizin, 31/05/2017 gün ve 2016/14657 Esas - 2017/5102 sayılı kararının kaldırılması,
Yüksek Dairenizin yukarıda belirtilen kararından, "müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına" ibaresinin çıkartılması ve 5271 sayılı CMK"nın 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendindeki yetkiye dayanılarak Dairenizce, kanun yararına bozma talebi doğrultusunda hükümlü ... hakkında, 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanuna muhalefet suçundan Antalya 3. Asliye Ceza Mahkemesine açılan mükerrer kamu davasının, CMK’nın 223/7. maddesi uyarınca reddine dair karar verilmesi,
İtirazın, Dairece, yerinde görülmemesi halinde ise de, dosyanın, Yargıtay Ceza Genel Kurulu"na gönderilmesi, İtirazen arz ve talep olunur.” isteminde bulunulması üzerine dosya Dairemize gönderilmekle, incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR:
1-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 05/07/2017 tarih ve 2016/387143 sayılı itiraz istemi yerinde görülmüş olduğundan 6352 sayılı Kanun ile değişik CMK"nın 308/3. maddesi gözetilerek itirazın kabulüne,
2-Dairemizin 31/05/2017 tarih ve 2016/14657 Esas 2017/5102 sayılı bozma kararının kaldırılarak yeniden yapılan incelemede;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden, Antalya 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 25/06/2013 tarihli ve 2013/321 Esas, 2013/571 Karar sayılı kararının CMK’nın 309/4-d maddesi uyarınca BOZULMASINA, sanık hakkında ikinci kez mükerrir dava nedeniyle hükmolunan hapis ve adli para cezası ile güvenlik tedbiri niteliğindeki faaliyetten men yasağının kaldırılmasına, 11/07/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.