Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2016/226
Karar No: 2019/650

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2016/226 Esas 2019/650 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2016/226 E.  ,  2019/650 K.

    "İçtihat Metni"

    Kararı Veren
    Yargıtay Dairesi : 6. Ceza Dairesi
    Mahkemesi :Ağır Ceza
    Sayısı : 105-156


    Sanıklar ..., ... ve ...’ın yağma suçundan TCK’nın 150. maddesi delaletiyle aynı Kanun"un 86/2. maddesi uyarınca 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına; kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan TCK’nın 109/2 ve 109/3-b. maddeleri uyarınca 4 yıl hapis cezası ile cezalandırılmalarına; her iki suç yönünden de TCK"nın 53. maddesi uyarınca hak yoksunluklarına ilişkin Bakırköy 4. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 16.05.2013 tarihli ve 105-156 sayılı hükümlerin sanıklar müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 10.11.2015 tarih ve 8596-44690 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 03.12.2015 tarih ve 250731 sayı ile;
    "Sanık ... ile katılan ..."in aile dostu oldukları, yaklaşık on üç yıldır ortak ticari faaliyette bulundukları, son olarak İSKİ"den aldıkları ihaleden zarar etmeleri üzerine alacaklıların sürekli şekilde, muhatap olarak ..."ı kabul edip onu aradıkları ve bu sebepten dolayı da ... ile alacaklılar arasında cezai soruşturma ve karşılıklı hukuk davalarının açıldığı, katılanın ise telefonlara cevap vermediği gibi, kendisine adresinden de ulaşılamadığı, sürekli olarak katılandan ve alacaklılardan kaçtığı anlaşılmaktadır.
    Yine dosyanının incelenmesinden, olay günü sanıkların yolda seyir hâlinde iken katılana rastladıkları, katılanı bu borçları ve sanık ..."a gelen yasal tebligatları görüşmek için arabaya davet ettikleri, katılanın suçun işlendiği iddia edilen araca kendi isteği ile bindiği, ancak alacakların ödenmesi konusunda anlaşamadıkları, bunun üzerine sanık ..."ın katılandan kendilerini evine götürmesini istediği, aralarındaki uyuşmazlığı ailece tanıdıkları katılanın eşine de anlatma talebinde bulunduğu, katılanın da bu isteği kabul ettiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, dosya içerisinden anlaşılan oluş ve bu oluşu destekleyen sözlü ve yazılı savunma karşısında, suçun oluşumunda aranan kast unsurunun (manevi unsur) mevcut bulunmadığı ve bu yönü itibarıyla da, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun oluşmadığı anlaşılmaktadır.
    Kabule göre de; bir an için kişiyi hürriyetinden alıkoyma suçunun oluştuğunu kabul etsek bile, kasten yaralama suçu, kişiyi hürriyetinden alıkoyma suçunun unsurunu oluşturduğundan, her iki suçtan da mahkûmiyet hükümleri kurulması suretiyle, TCK"nın 2. maddesinde hüküm altına alınan, suçta ve cezada kanunilik ilkesi ihlal edilerek sanıklara fazla ceza tayin edilmektedir.
    Diğer taraftan; sanıkların, soruşturma ve kovuşturma aşamalarından kaçmadıkları, aksine her iki süreçte de samimi beyanlarda bulunarak olayın aydınlanmasına yardımcı oldukları anlaşılmaktadır. Dosya içerisindeki adli sicil kayıtlarının incelenmesinden, sanıklar hakkında TCK"nın 62. maddesinin uygulanması ile kasten yaralama suçu yönünden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesine engel bir durumun da bulunmadığı anlaşılmaktadır. Kaldı ki; katılanın yukarıda belirtilen davranışları göz önüne alınarak, yargılamada TCK"nın 29. maddesinde düzenlenen tahrik hükümlerinin uygulanması gerekip gerekmediği hususu ise hiç tartışılmamıştır." görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
    CMK"nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Dairesince 26.01.2016 tarih ve 9770-95 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
    1- Sanıklara atılı kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun yasal unsurları itibarıyla oluşup oluşmadığının,
    2- Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun yasal unsurları itibarıyla oluştuğunun kabulü hâlinde sanıklar hakkında ayrıca TCK"nın 150/1. maddesi delaletiyle aynı Kanun"un 86/2. maddesinde düzenlenen kasten yaralama suçundan mahkûmiyet hükmü kurulup kurulamayacağının tespitine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği"nin 27. maddesi uyarınca öncelikle;
    a- Şirket borçları nedeniyle katılan ile arasında bir hukuki ilişki olduğu kabul edilen sanık ..."ın bu hukuki ilişkiden kaynaklanan herhangi bir alacağının bulunup bulunmadığının tespiti bakımından eksik inceleme ile hüküm kurulup kurulmadığının,
    b- Katılan ile herhangi bir hukuki ilişkisi bulunmayan sanıklar ... ve ..."nun, sanık ..."ın var olduğunu iddia ettiği hukuki alacağı tahsil etmek amacıyla hareket ettiklerinin anlaşılması karşısında sanıklar ... ve ... hakkında yağma suçunun daha az cezayı gerektiren nitelikli hâlini düzenleyen TCK"nın 150/1. maddesinin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının,
    c- Sanık ... hakkında eksik inceleme ile hüküm kurulduğunun; sanıklar ... ve ... hakında ise TCK"nın 150. maddesinin uygulanma koşullarının bulunmadığının kabulü hâlinde sanıklar hakkında aleyhe temyiz bulunmaması göz önünde bulundurarak bu durumların eleştiri nedeni mi yoksa bozma nedeni mi yapılacağının,
    3- Yerel Mahkemenin TCK"nın 62. maddesinin uygulanmamasına yönelik olarak gösterdiği gerekçenin yasal ve yeterli olup olmadığının,
    4- Sanıklar hakkında TCK"nın 150/1. maddesi yollamasıyla kasten yaralama suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilirken gösterilen gerekçenin yasal ve yeterli olup olmadığının,
    5- Sanıklar hakkında üzerilerine atılı suçlar nedeniyle haksız tahrik hükmünün uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmasının gerekip gerekmediğinin,
    Belirlenmesine ilişkindir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    Katılan ... ile sanık ..."ın ortak oldukları ve beraber yaptıkları müteahhitlik işlerinden zarar etmelerinden dolayı aralarında ihtilaf çıktığı, alacaklı olan şahısların katılanı ve sanık ...’yi Üsküdar Cumhuriyet Başsavcılığına alacaklarından dolayı şikâyet ettikleri, bu konuyla ilgili olay günü ifadesine başvurulan katılanın, kendi payına düşen borcu ödeyeceğini beyan ettiği, ifadeden sonra sanıkların borçlarla ilgili görüşeceklerini söyleyip katılanı zorla arabaya bindirerek “Tüm borçları sen ödeyeceksin, ödemediğin takdirde seni yaşatmayız, arabada silah ve iki şarjör var.” deyip tehdit ettikleri, katılanın sanıkların boş bir anından istifade edip arabadan kaçtığı, kaçarken çantasının arabada kaldığı, katılanın çantasında kıymetli evrak, banka mektubu ve 85.000 TL’sinin olduğunu söylediği, çantadaki banka dekontları ve bir kısım evrakların katılana iade edildiği ancak paranın iade edilmediği iddiası ile kamu davası açıldığı,
    14.09.2011 tarihli ve protokol II başlıklı fotokopi belgede; protokol I"de belirtilen şartların yerine getirilmesi hâlinde katılanın % 20 borç ödemesi yaparak şirket ortaklığından ayrılmayı teklif ettiğinin, bu teklifin diğer ortak sanık ... için de geçerli olduğunun yazıldığı ve protokol I başlıklı ve aynı tarihli belge fotokopisinin de dosyaya sunulduğu,
    Sanık ...’ın 20.10.2011 tarihinde şikâyetçi olarak kollukta verdiği ifadesinde; Çekdaş İnşaat Limited Şirketinin işlerinin tümünde karşı tarafla katılanın muhatap olduğunu, aldıkları işlerin bazılarını kendilerinin bazılarını ise taşeronların yaptığını, en son İSKİ’den aldıkları işin taşeron Varol İnak’a devredildiğini katılandan duyduğunu, şirket adına verilmesi gereken 85.000 TL’yi kendisinin ödediğini ve katılan ortadan kaybolduğu için şirketin bütün alacaklılarının kendisini tehdit ettiğini beyan ettiği,
    Özel Büyükçekmece Kolan Hospital tarafından düzenlenen 26.10.2011 tarihli geçici raporda; bir saat önce darp edildiğini söyleyen katılanın yüzünde, boynunda ve saçlı derisinde morluk ile kontüzyon olduğunun tespit edildiği,
    Bakırköy Adli Tıp Şube Müdürlüğü tarafından düzenlenen 31.10.2011 tarihli raporda; katılanın yapılan muayenesinde üst dudak sağda 0.5 cm çaplı iyileşme gösteren abrazyon, sağ kaş üzerinde 0,5 cm çaplı üzeri krutlu yüzeysel abrazyon, sağ kulak sayvan arkasında iyileşme gösteren yüzeysel sıyrık alanı izlendiğinin, katılanda oluşan yumuşak doku yaralanmasının basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olduğunun belirlendiği,
    01.11.2011 tarihli katılan tarafından sanık ...’a hitaben düzenlenen ihtarname fotokopisinde; Çekdaş İnşaat San. Tic. Ltd Şirketinin bir kısım borçlarının zaruret nedeniyle kendisi tarafından ödendiğini, bu miktarın 3.913.827 TL olduğunu, ödenen bu meblağın ortaklar tarafından şirketteki hisseleri oranlarında karşılanacağının kararlaştırılmasına rağmen sanık ...’nin üzerine düşen borcu kendisine ödemediğini, yedi gün içerisinde hissesine düşen 1.956.913 TL’yi ödemesini aksi hâlde yasal yollara başvuracağını yazdığı ve ödeme yaptığı yerlere ilişkin bilgileri sunduğu,
    22.11.2011 tarihli taşınmaz bilgileri başlıklı fotokopi belgede; sanık ...’ın Altunizade Mahallesi 15 ada 3 parsel 5/4 numaralı adresinde bulunan taşınmazı üzerine bir çok alacaklı tarafından şerh konulduğunun belirtildiği,
    12.11.2012 tarihli Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde; Çekdaş İnşaat Sanayi ve Tic. Ltd Şirketi hakkında İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesince 31.10.2012 tarih ve 2011/282 sayı ile iflas kararı verildiğinin yazıldığı,
    Sanıklar müdafisi tarafından Bakırköy 4. Ağır Ceza Mahkemesine hitaben düzenlenen 14.05.2013 tarihli dilekçede; sanık ...’nun uzun yıllardır yurt dışında kaldığından katılan ile hiçbir hukuki veya ticari husumetinin bulunmadığını, sanık ...’in de tekstil sektöründe faaliyette bulunmakta olduğunu belirttiği,
    Yerel Mahkemece sanıklar hakkında bir hukuki ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla yağma suçundan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına ilişkin gösterilen gerekçenin "Sanıkların kişilik özellikleri, mahkememizdeki tutum ve davranışları ile müsnet suçu başka bir suçla birlikte işlemiş olmaları göz önünde bulundurularak, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği takdirde sanıkların bir daha suç işlemeyecekleri hususunda mahkememizce kanaat oluşmadığı…" şeklinde olduğu,
    Yerel Mahkemece “Başkaca yasal veya takdiri artırım ve indirim yapılmasına yer olmadığına” denilerek sanıklar hakkında TCK’nın 62. maddesinin uygulanmadığı,
    Anlaşılmaktadır.
    Katılan ... kollukta: sanıkları tanıdığını, Çekdaş İnşaat Limited Şirketi adına onlarla birlikte en son İSKİ Kartal kanalizasyon inşaatını yaptıklarını ve bu işten zarar ettiklerini, kendisinin payına düşen zararı taşeronlara ödediğini, ancak sanık ..."nin payına düşen zararı ödemediğini, bu olaydan dolayı ücretlerini alamayan işçilerin sanık ..."yi tehdit ettiklerini, aynı konuyla ilgili Üsküdar Emniyet Müdürlüğü Asayiş Büro Amirliğinde 26.10.2011 tarihinde saat 12.30 sıralarında ifadesinin alındığını, ifadesinden sonra vapurla Sirkeci"ye geçtiğini, Sirkeci"den trenle Florya Tren İstasyonuna geldiğini ve yaya olarak Vali Konağı istikametine doğru giderken sanık ..."nin kullandığı plakasını hatırlamadığı bir aracın yanında durduğunu, sanık ..."nin "Araca bin de hesapları tekrar kontrol edelim." dediğini, sanıklardan şüphelenmediği için aracın arka koltuğuna oturduğunu, aracın ön koltuğunda sanık ..."un, arka koltukta ise sanık ..."in bulunduğunu, araç Basınköy tarafına hareket hâlinde iken sanık ... ile bir müddet hesapları araştırdıklarını, Basınköy Mahallesi Özer Sokak üzerine geldiklerinde sanık ..."nin aracı durdurarak yanına oturduğunu, sanık ..."in ise direksiyona geçtiğini, sanık ... ile hesaplara tekrar baktıklarında sanık ..."nin kendi haksızlığını anlamasına rağmen payına düşen zararı ödemeyeceğini söyleyip, bu zararı kendisinin ödemesini istediğini, kendisinin de payına düşeni ödediğini gerisini ödemeyeceğini söylediğinde sanıkların hep birlikte ana avrat sinkaflı küfürler etmeye başladıklarını, bunun üzerine araçtan inmek istediğinde aracın kapılarını kilitlediklerini, ön koltukta oturan sanık ..."un kendisine saldırdığını, sanıklar Yusuf ve Ali"nin vücudunun çeşitli yerlerine yumrukla vurduklarını, kapıyı açıp atlamak istediğinde aracı durdurduklarını, sanık ..."in Samsung marka cep telefonunu elinden alıp parçaladığı, daha sonra ön koltuğa atarak telefon etmesini engellediğini, ayrıca içinde kıymetli evraklarının ve 85.000 TL"sinin bulunduğu Samsonayt marka siyah renkli deri evrak çantasını ön koltuğa attığını, sanık ..."un direksiyona geçtiğini, araç seyir hâlinde iken sanık ..."nin "Araçta tabancam ve dolu iki adet şarjörüm var, tabancadaki iki şarjörü de senin üzerine boşaltırım." diyerek kendisini tehdit ettiğini, tabancayı ve şarjörü görmediğini ancak sanığın taşıma ruhsatlı tabancasının olduğunu bildiğini, sanıkların Güzelce"de kiraladığı yazlık daireye gitmek istediklerini söylediklerini, Güzelce"ye gittiklerinde oradaki Güzelkent Sitesi yakınında durduklarını, sanık ..."in yanından inerek site güvenlik görevlisi ile konuşmaya gittiği anda araçtan inip karşıdan gelen tanımadığı bir araçla otostop yoluyla Büyükçekmece ilçesine gittiğini, Özel Kolan Hastanesinde tedavi olarak rapor aldığını, araçtan kaçarak indiği için kıymetli evraklarının ve 85.000 TL"sinin olduğu evrak çantasının sanık ...’nin aracında kaldığını, çantasını geri alamadığını, sanıklardan davacı ve şikâyetçi olduğunu,
    Savcılıkta; Florya"da istasyon çıkışında sanık ..."nin kullandığı aracın yanında durduğunu, sanık ..."nin araca çağırarak hesaplarla ilgili konuşmak istediğini söylediğini, araç içerisinde evrakları incelerken sanıklar Ali ve Yusuf"un ana avrat sinkaflı küfürler ettiklerini, olay çıkacağını anlayınca araçtan inmek istediğini, kendisi araca bindikten sonra direksiyona sanık ..."in geçtiğini, sanık ..."nin arkaya yanına oturduğunu, sanık ..."un ise önde oturduğunu, araçtan inmek isteyince sanıklar Yusuf ve Ali"nin kendisine vurmaya başladıklarını, inmesini engellemek için sanık ..."un direksiyona geçtiğini, sanıklar Ali ve Cengiz"in kendisini arka koltukta ortalarına aldıklarını, bu şekilde Güzelkent sitesi önüne gittiklerini,
    Mahkemede; önceki ifadelerinin doğru olduğunu, arabaya binerken herhangi bir zorlama veya tehdit olmadığını, çantasında 85.000 TL, iş bitirme belgeleri ve 700.000 TL"lik banka referans mektupları olduğunu, banka teminat mektupları, kaşeler ve iş bitirme belgelerinin şikâyetten sonra kendisine iade edildiğini, ancak parasının hâla iade edilmediğini, kısmi ödemeden dolayı sanıkların etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmalarına muvafakat etmediğini,
    Tanık Erol Can Mahkemede: avukatlık yaptığını ve sanık ..."yi uzun yıllardır tanıdığını, olayı direkt görmediğini ancak olay günü sanık ..."nin kendisini arayarak acil görüşmek istediğini söylemesi üzerine bir pastanede sanıklarla görüştüğünü, olayı kendisine anlatıp çantayı gösterdiklerinde çantayı hemen katılana iade etmelerini yoksa katılanın yarın öbür gün çantanın içinde para ve çek vardı gibi iddialar ileri sürmesi hâlinde sıkıntı yaşayabileceklerini söylediğini, sanık ..."nin yanında çantayı açtığında çantanın içerisinden bir kısım evraklar, 2-3 adet kaşe ve bir adet kravat çıktığını, çantanın içinin bu şekilde evraklarla dolu olduğunu, başka kıymetli evrak görmediğini, çanta ağzına kadar evraklarla dolu olduğu için 85.000 TL"nin sığacağı yer olmadığını,
    İfade etmişlerdir.
    Sanık ... müdafisiz olarak Kollukta; katılanın hem hemşehrisi hem de iş ortağı olduğunu, İSKİ Kartal projesini birlikte alarak bitirdiklerini, bu projeden zarar ettiklerini ve işçilerin parasını ödeyemediklerini, bunun üzerine işçilerin bir kısmının kendilerini telefonla tehdit etmeye başladıklarını, olay günü kullandığı aracın içerisinde yanında arkadaşı sanık ...’un arka koltukta ise sanık ...’in bulunduğunu, yolda tesadüfen katılanı gördüklerini, aracı yanında durdurup “Araca bin de bir yere gidip ortaklığımızı oturup konuşalım.” dediğini, katılanın da bunu kabul edip kendi rızası ile arka koltuğa sanık ...’in yanına oturduğunu, katılana “Ortaklığımızdan dolayı tüm mal varlığıma haciz geldi, şirkete neden uğramıyorsun, kendi adresini ve mal varlığını neden saklıyorsun, oturduğun yeri göster ki gerektiği zaman sana ulaşabilelim.” dediğini, katılanın buna karşı çıkıp seyir hâlindeki araçtan inmek için kapıyı açmaya çalışması üzerine aracı durdurduğunu ve katılanın yanına oturduğunu, katılanın, sanık ... ile kendisinin arasında kaldığını, sanık ...’un da direksiyona geçtiğini, bu sırada katılana “Hiç kaçamazsın, bize oturduğun evleri göstereceksin.” dediğini, sıkıştıkları için evrak çantasını ön koltuğa koyduğunu, araçla birlikte katılanın daha önceden kendilerine vermiş olduğu Güzelcedeki Güzelkent sitesi yakınına gittiklerini, katılanın bu sitede oturduğunu söylediğini, kendisinin de “Beraber evine gideceğiz, yaptığın olayı eşine anlatacağım.” dediğini, sanık ..."in güvenlik görevlisine katılanın orada oturup oturmadığını sormaya gittiği sırada katılanın çantasını almadan kaçtığını, çantada para olmadığını, katılanı darp etmediklerini ve silahla tehdit etmediğini,
    Savcılıkta müdafi olmaksızın: katılan ile birlikte kurdukları... İnşaat Şirketini on üç yıl birlikte işlettiklerini, bir yıl önce almış oldukları İSKİ ihalesinden zarar ettiklerini, bundan dolayı taşeronlara ve işçilere ödeme yapamadıklarını, diğer ödemelerin bir kısmını da yerine getiremediklerini, şirketin yetkilisinin ve şirket adına işleri yürüten kişinin katılan olduğunu, bu ödemelerle de onun ilgilendiğini, ancak işler ters gitmeye başlayınca katılanın kendisinden ve alacaklılardan kaçtığını, verdiği adreste de bulunamadığını, alacaklılarla sürekli kendisinin muhatap olma durumunda kaldığını, bu borçlardan dolayı bütün mal varlığına haciz konulduğunu, 26.10.2011 tarihinde fakülte arkadaşı sanık ... ve yeğeni sanık ... ile Florya"da ikindi namazından sonra toplantıya giderken katılan ile yolda tesadüfen karşılaştıklarını, katılanın elinde çanta ile yürüdüğünü, katılana icra satış belgelerini, muhtarlığa gelen ihtarnameleri ve tebligatları bir tomar hâlinde göstererek "Kardeşim biz ortağız, alacaklılar sürekli gelip gitmekte, bizleri tehdit etmekteler, evimizde huzurumuz kalmadı, bir yere oturup bu hususta bir görüşelim, ne yapacağız ne edeceğiz karar verelim, hangi ödemeleri kime ne kadar yaptın bilelim ki belkide bazılarına fazladan ödeme yaptık. Bunları konuşalım." dediğini, katılanın itiraz etmeyerek kendi kullandığı arabaya bindiğini, katılanın Büyükçekmece"de olan evine gideceğini söylemesi üzerine "O zaman birlikte gidelim ben bunu yengeye de anlatacağım." dediğini, çünkü ortaklıktan ziyade aralarında samimiyet olduğunu ve birbirlerine nazlarının geçtiğini, beraberce Hadımköy üzerinden Güzelce"ye doğru gittiklerini, katılanın bir site göstererek evinin orada olduğunu söylediğini, bunun üzerine Güzelkent Sitesinin önünde durduklarını ve sanık ..."den gidip katılanın doğru söyleyip söylemediğini sormasını istediğini, sanık ... gidince ona burada böyle bir kişinin oturmadığının söylenmiş olduğunu, bu arada katılanın sanki kendisine bir şey yapacaklarmış gibi arabadan indiğini ve kaçmaya başladığını, peşinden gitmediklerini, kaçarken çantasını arabada bıraktığını, içerisinde şirketin kaşeleri, ödeme evrakları ve başka evraklar bulunan, çantanın içerisinde para olmadığını, katılana karşı en ufak bir şiddet ve tehdit eylemlerinin olmadığını, katılanın rızasıyla meseleyi konuşmak için evinin bulunduğunu söylediği yere gittiklerini,
    Savcılıkta müdafi huzurunda; Cumhuriyet Başsavcılığında vermiş olduğu ifadesini aynen tekrar ettiğini,
    Mahkemede hazırlıktaki beyanları okunup sorulduğunda; önceki savunmalarının doğru olduğunu, ilave edecek bir husus bulunmadığını,
    Sanık ... aşamalarda: sanık ..."nin amcası; katılanın da onun ortağı olduğunu, olay günü sanık ..."nin kendisini arayarak "Muhtara ve şirkete bir sürü evrak gelmiş, onları şimdi oturup inceleyeceğim, geçerken de Yusuf ağabeyini alacağım, oradan da seni alır bir araya geliriz." dediğini, bir süre sonra Merter"de buluştuklarını ve sanık ..."nin sürdüğü arabaya binerek arka koltuğa oturduğunu, arabada sanık ..."un da olduğunu, arkada birçok evrak bulunduğunu, sanık ..."nin bu evrakların şirkete ve muhtarlığa gelen evraklar olduğunu söylediğini, şirketin durumuyla ilgili konuşurken yolda tesadüfen sanık ..."nin katılanı gördüğünü, bunun üzerine arabayı durdurduğunu ve aşağıya indiklerini, katılanın kendilerine doğru geldiğini ve selamlaştıklarını, sanık ..."nin katılana hitaben "Ne olacak bu şirketin işleri, bir araya gelip konuşmamız lazım." dediğini, kendisinin de "Amca madem Saadettin ağabeyi gördük, bu şirketin işlerini bir konuşalım." dediğini, katılanın elinde siyah bir çanta ile arabaya binip evrakları incelediğini ve bunların bazılarını kendisinin ödediğini söylediğini, sanık ..."nin katılana hitaben "Gördüğün gibi bazılarına fazladan ödeme yapmışız, koordinasyonlu hareket etmemiz lazım, birbirimizden haberimiz bile yok, biz sana ulaşamıyoruz, sen şimdi nerede oturuyorsan bize orayı göster ki yarın aradığımızda sana ulaşalım." demesi üzerine katılan Güzelce"de oturduğunu söyleyince o tarafa doğru gittiklerini, Güzelce"ye geldiklerinde katılan "Evim burada" deyince durduklarını, kendisinin "Amca bir bakayım, Sadettin burada mı oturuyor." diyerek araçtan indiğini, sitenin bilgisayarından baktırdığında katılanın burada oturmadığını öğrendiğini, döndüğünde katılanın çekip gitmiş olduğunu, bu arada aracın içerisindeki çantayı fark ettiklerini ve içini açıp baktıklarında sadece şirkete ve katılana ait evraklar ile kravat olduğunu gördüklerini, çantada para olmadığını, katılanı da darp etmediklerini ve zorla kaçırmadıklarını,
    Sanık ... aşamalarda: sanık ..."nin eskiden beri arkadaşı olduğunu ve ailecek görüştüklerini, katılanı da sanık ..."nin ortağı olması nedeniyle tanıdığını ve sanık ..."nin yanına uğradığı zamanlar kendisiyle görüştüğünü, 2011 yılı Ekim ayında sanık ... ile ortak dostları olan Burhan Soyak’ın, sanık ..."yi arayarak yanına gelmelerini istemesi üzerine sanık ..."nin kendisini arabayla aldığını, daha sonra Merter"den sanık ..."i aldıklarını ve sanık ..."nin iş yeri ile muhtarlığa uğradıklarını, Burhan"ın evine doğru Florya istikametinden giderken sanık ..."nin yolun kenarında yürüyen katılanı tesadüfen gördüğünü ve arabadan inerek katılanı çağırdığını, katılanın da arabaya gelerek kendileriyle tokalaştığını, sanık ..."nin katılana hitaben "Bir yerlerde oturup konuşalım, alacaklılardan hacze ilişkin bir sürü belge geldi, bunları birlikte oturup konuşalım." dediğini, katılanın kabul ederek arabanın arka koltuğuna oturduğunu, arabayı sanık ..."nin kullandığını, kendisinin de yanında oturduğunu, sanık ..."nin katılanla iş yeri sorunlarıyla ilgili konuşarak "Benim evime haciz geldi, beni neden tek başına bıraktın, ben senin bu yaptıklarını yengeye söyleyeceğim, evini göster evini de bir görelim." dediğini, bunun üzerine bulundukları yerden Güzelce"ye doğru hareket ettiklerini, katılanın Güzelce"de bir site göstererek evinin burası olduğunu söylemesi üzerine sanık ..."nin sanık ..."e "Git bir sor, gerçekten burada mı oturuyormuş" dediğini, sanık ..."in arabadan inip sitenin güvenliğine giderek bu durumu soruşturduğunda katılanın orada oturmadığını öğrendiklerini, tam bu sırada katılanın elinde bulunan siyah çantayı bırakarak arabadan inip hızla uzaklaştığını, peşinden gitmediklerini, katılana tehdit veya hakaret içeren söz söylemediklerini, darp etmediklerini, çantayı sanık ... açtığında çantada katılana ait özel evraklar, şirketin evrakları, bir adet kravat ve 3-4 tane de kaşe olduğunu gördüklerini,
    Savunmuşlardır.
    1- Sanıklara atılı kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun yasal unsurları itibarıyla oluşup oluşmadığı;
    Uyuşmazlık konusunda isabetli bir hukuki çözüme ulaşılabilmesi bakımından, ilgili yasal düzenlemelerin incelenmesinde yarar bulunmaktadır.
    Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu 5237 sayılı TCK’nın "Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma" başlıklı 109. maddesinde;
    "(1) Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.
    (2) Kişi, fiili işlemek için veya işlediği sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
    (3) Bu suçun;
    a) Silâhla,
    b) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
    c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
    d) Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
    e) Üstsoy, altsoy veya eşe karşı,
    f) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
    İşlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza bir kat artırılır.
    (4) Bu suçun mağdurun ekonomik bakımdan önemli bir kaybına neden olması hâlinde, ayrıca bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.
    (5) Suçun cinsel amaçla işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek cezalar yarı oranında artırılır.
    (6) Bu suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır." şeklinde düzenlenmiştir.
    Maddenin birinci fıkrasında; kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun temel şekli düzenlenmiş, ikinci fıkrasında; suçun cebir, tehdit veya hile ile işlenmesi ve üçüncü fıkrasında ise; altı bend hâlinde, suçun silahla, birden fazla kişi ile birlikte, kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle, kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanmak suretiyle, üstsoy, altsoy veya eşe karşı, çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenmesi nitelikli hâller olarak yaptırıma bağlanmış, dördüncü fıkrasında; suçun netice sebebiyle ağırlaşmış hâline, beşinci fıkrasında; cinsel amaçla işlenen özgürlüğü kısıtlama suçuna yer verilmiş, altıncı fıkrasında ise suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun sonucu itibarıyla ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca bu suça ilişkin hükümlerin de uygulanacağı belirtilmiştir.
    Bu suç ile cezalandırılmak istenen husus, bireylerin hareket özgürlüğünün hukuka aykırı biçimde kaldırılması veya sınırlanmasıdır. Nitekim bu husus madde gerekçesinde; "Bu suç ile korunan hukuki değer, kişilerin kendi arzusu ve iradesi çerçevesinde hareket edebilme hürriyetidir." şeklinde belirtilmiştir. Suçun maddi unsuru, kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılmasıdır. Bu fiil, failin doğrudan doğruya veya dolaylı hareketleriyle ve çeşitli araçlar kullanılarak gerçekleştirilebilir. Sonuç ise, mağdurun hareket etme ya da yer değiştirme özgürlüğünün kaldırılması biçiminde kendini gösterir.
    Fail, kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılmasına yönelik fiili, doğrudan doğruya veya dolaylı hareketleriyle ve çeşitli araçlar kullanarak gerçekleştirebilir. Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu, serbest hareketli bir suç olduğundan, bir yere gitme veya bir yerde kalma özgürlüğünün kaldırılması neticesini doğurabilecek her türlü hareket ile işlenebilecektir. Madde de sadece "bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakmak" tan söz edilmiş, fiilin işleniş şekli, yeri, zamanı ve süresi konusunda bir sınırlama yapılmamıştır. Bu nedenle mağdurun bir yere gitme veya kalma özgürlüğünün ihlal edilmesi sonucunun doğması kaydıyla, her zaman her yerde işlenebilir. Fiilin herkesin girebileceği bir yer, özel, kapalı veya açık alanda gerçekleştirilmesini yahut uzun veya kısa süreli olmasının bir önemi bulunmamaktadır. Suçun oluşması için mutlaka mağdurun bir yere kapatılmış olmasına gerek yoktur, aleni bir yerde tutma veya böyle bir yere götürme hâlinde dahi diğer unsurların varlığı hâlinde kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu oluşacaktır. Öte yandan özgürlükten yoksun bırakma kavramı, anlık olmayan bir süreyi zorunlu olarak içerdiğinden, fiil ile sonucun hukuken kabul edilebilecek bir zaman müddetince sürmesi gerekmektedir. Sürenin çok kısa olup olmadığını somut olayın özelliğine göre hâkim takdir edecektir. Sonuç ise, mağdurun bir yere gitme ya da bir yerde kalma özgürlüğünün kaldırılması biçiminde ortaya çıkmaktadır.
    Suçun manevi unsuru; failin, mağduru şahsi özgürlüğünden yoksun bırakmaya yönelik hareketleri gerçekleştirmeyi bilmesi ve istemesi, yani genel kasttır. Kanunun metni ve ruhundan anlaşılacağı üzere, suçun temel şeklinin oluşumu için saik (özel kast) aranmamıştır. Nitekim bu görüş öğretide (Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, Çetin Özek-Sahir Erman, İstanbul 1994, s. 130; Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ayhan Önder, 4. Bası, İstanbul 1994, s. 31; Teorik-Pratik Ceza Hukuku, Durmuş Tezcan-Mustafa Ruhan Erdem-Murat Önok, Ankara 2008, s. 363; Ceza Hukuku Özel Hükümler, Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen-A. Caner Yenidünya, Ankara 2009, Cilt 3, s. 2830.) ve yargısal kararlarda da (Ceza Genel Kurulunun 29.06.2010 tarih ve 110-161, 23.01.2007 tarih ve 275-9, 03.12.2002 tarih ve 288-419 sayılı ve bu güne kadar süreklilik arz eden çok sayıdaki kararları) benimsenmiştir. Suçun oluşabilmesi için kişiyi hürriyetinden yoksun kılma yönündeki ihlalin hukuka aykırı olarak yapılması, diğer bir deyişle eylemde hukuka uygunluk nedenlerinin bulunmaması zorunludur. Hukuka aykırılık, öğretide genel olarak hukuk düzeninin izin vermediği hâlleri ifade etmektedir.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Sanık ... ile katılan ...’in... İnşaat Sanayi ve Ticaret Limited Şirketinin ortakları oldukları, şirket adına almış oldukları İSKİ ihalesinden zarar ettikleri, 26.10.2011 tarihinde saat 15.30 sıralarında sanık ...’nin kullandığı araçta yeğeni sanık ... ve arkadaşı sanık ... bulunduğu hâlde tesadüfen katılanı yolda yürürken gördükleri, sanık ...’nin şirket borçlarıyla alakalı konuşmak istediğini söylemesi üzerine katılanın kendi rızasıyla arabaya bindiği, daha sonra arabayı sanık ...’in sürmeye başladığı, şirketin zararlarıyla alakalı konuştukları sırada tartışma çıktığı, bu nedenle katılanın arabadan inmek istemesine rağmen sanıklar Ali ve Yusuf’un vücudunun çeşitli yerlerine yumrukla vurarak engel oldukları, buna rağmen katılanın inmeye çalışması üzerine sanık ...’in arabayı durdurarak arka koltuğa geçip katılanı sanık ... ile ortalarına aldıkları ve katılandan kendilerini Büyükçekmece"de bulunan evine götürmesini istedikleri olayda; sanıkların, katılanın arabaya kendi rızasıyla bindiğini ve Büyükçekmece"de bulunan evine gideceğini söylediğini, sanık ...’nin de "O zaman birlikte gidelim, ben bunu yengeye de anlatacağım." dediğinde katılanın bunu kabul ettiğini ve onun rızasıyla meseleyi konuşmak için beraberce Hadımköy üzerinden Güzelce"ye doğru gittiklerini, katılanı darp etmediklerini ve zorla kaçırmadıklarını savunmuşlar ise de katılanın, araçtan inmek istemesine rağmen sanıklar Ali ve Yusuf’un kendisini yumrukla vurmak suretiyle engellediklerini, daha sonra da tekrar araçtan inmeye çalıştığında sanıklar Cengiz ve Ali’nin kendisini ortalarına oturttuklarını beyan etmesi, 26.10.2011 tarihli raporda da katılanın beyanını destekler şekilde yüzünde, boynunda ve saçlı derisinde morluklar olduğunun tespit edilmesi, güvenlik görevlisine sorulması üzerine katılanın göstermiş olduğu adreste oturmadığının anlaşılması hususları birlikte göz önünde bulundurulduğunda, katılanın sanıkları evine götürme iradesinin bulunmadığının ve arabadan inmek istemesine rağmen sanıkların kendisini engellemeleri karşısında sanıkların üzerilerine atılı kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun unsurları itibarıyla oluştuğunun kabulü gerekmektedir.
    Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının bu uyuşmazlık yönünden reddine karar verilmelidir.
    Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu Üyesi; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabul edilmesi gerektiği görüşüyle karşı oy kullanmıştır.
    İkinci uyuşmazlık konusunun esasına geçilmeden önce bu uyuşmazlığa ilişkin ön sorunların birlikte değerlendirilmesinde fayda bulunmaktadır.
    2- Şirket borçları nedeniyle katılan ile arasında bir hukuki ilişki olduğu kabul edilen sanık ..."ın bu hukuki ilişkiden kaynaklanan herhangi bir alacağının bulunup bulunmadığının tespiti bakımından eksik inceleme ile hüküm kurulup kurulmadığı, katılan ile herhangi bir hukuki ilişkisi bulunmayan sanıklar ... ve ..."nun, sanık ..."ın var olduğunu iddia ettiği hukuki alacağı tahsil etmek amacıyla hareket ettiklerinin anlaşılması karşısında sanıklar ... ve ... hakkında yağma suçunun daha az cezayı gerektiren nitelikli hâlini düzenleyen TCK"nın 150/1. maddesinin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığı ve sanık ... hakkında eksik inceleme ile hüküm kurulduğunun; sanıklar ... ve ... hakında ise TCK"nın 150. maddesinin uygulanma koşullarının bulunmadığının kabulü hâlinde sanıklar hakkında aleyhe temyiz bulunmaması göz önünde bulundurularak bu durumların eleştiri nedeni mi yoksa bozma nedeni mi yapılacağı;
    Uyuşmazlık konusu ile ilgili 5237 sayılı TCK’nın "Daha az cezayı gerektiren hâl" başlığı altındaki 150. maddesi; "(1) Kişinin bir hukukî ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanması hâlinde, ancak tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
    (2) Yağma suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilebilir." şeklinde düzenlenmiş olup madde ile yağma suçunun daha az cezayı gerektiren hâlleri belirlenmiştir. Maddenin birinci fıkrasına göre, bir hukuki ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanılması hâlinde, tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır. Buna göre bir hukuki ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanılması hâlinde eylem yağma suçunu oluşturmakta, ancak yaptırım olarak daha az cezayı gerektiren tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanmaktadır.
    TCK’nın 150. maddesinin gerekçesi ise “Madde metninde, yağma suçunun daha az cezayı gerektiren hâlleri belirlenmiştir. Bu hükme göre, bir hukukî ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanılması hâlinde, tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır. Böylece, Kanunda, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 308 inci maddesinde tanımlanan ve ‘ihkakı hak’ veya ‘kendiliğinden hak alma’ diye ifade edilen suç tanımına ayrıca yer verilmemiştir.
    Maddenin ikinci fıkrasında, yağma suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek cezada indirim yapılması gerektiği kabul edilmiştir.” şeklindedir.
    5237 sayılı TCK"nın 150. maddesinde sözü edilen “hukuki ilişkiye dayanan alacak” kavramı hukuki anlamda bir edimle yükümlü olan borçlunun şahsına karşı alacaklının kullandığı haktır. Alacak hakkı malvarlığına ilişkin, geçici, şahsa bağlı ve nispi bir yararlanma hakkıdır. Alacak hakkı herkese karşı değil sadece borçluya karşı ileri sürülebildiği, sınırlı sayıda ve belirli kişiler arasında söz konusu olduğu için nisbi bir haktır. Borç ilişkisinden doğan haklar sadece borçluya karşı ileri sürülebilir. Bu madde hükmünün uygulanabilmesi için fail ile mağdur arasında alacak hakkı doğuran herhangi bir hukuksal ilişkinin bulunması gereklidir. Bu hukuki ilişkinin, ilgili Kanunda belirtilen şekil şartına uygun olarak kurulmuş olması zorunlu olmayıp hukuk düzenince kabul edilebilir meşru bir ilişki olması yeterlidir. Dolayısıyla TCK"nın 150. maddesi ancak, mağdurun söz konusu hukuki ilişkiye taraf olan borçlu, failin ise alacaklı olması durumunda uygulanabilecektir (Veli Özer Özbek, Yeni Türk Ceza Kanunun Anlamı, Seçkin, Ankara, 2008, C. 2, s.1059-1061.).
    Bununla birlikte fail tarafından alacağın tahsili amacıyla gerçekleştirilen yağma eyleminin alacak ile orantılı olması gerekmektedir. Alacak miktarından bariz bir şekilde fazla miktarın alınması durumunda artık TCK’nın 150/1. maddesinin uygulanması mümkün değildir.
    Uyuşmazlık konusu ile bağlantılı olarak, ilk derece mahkemelerince verilen ve içerisinde hata barındıran hükümlerin temyiz incelemesine konu edilmesi hâlinde "aleyhe değiştirmeme zorunluluğu" ya da "aleyhe düzeltme yasağı" kavramlarına değinilerek uyuşmazlık çözüme kavuşturulmalıdır.
    Cezayı aleyhe değiştirememe yasağı öğreti ve uygulamada; "temyiz davası yalnızca sanık veya müdafii ya da sanık lehine Cumhuriyet savcısı veya sanığın eşi ya da yasal temsilcisi tarafından açıldığında hükümde yaptırımın türü ve ağırlığı bakımından sonucu sanığın aleyhine ağırlaştırıcı, diğer bir anlatımla aleyhe sonuç verici düzeltmelerin yapılamaması veya kurulacak yeni hükümdeki cezanın sanığın aleyhine olarak ilk hükümden daha ağır olamaması" şeklinde tanımlanmaktadır.
    Cezayı aleyhe değiştirememe yasağı, hükmün temyiz incelemesine başlarken, bakış açısını belirleyen bir usul kuralı olduğu gibi, bozmadan sonraki aşamada da ceza miktarının sınırını belirleyen bir yargılama ilkesidir. Bu sebeple temyiz incelemesinde öncelikle temyizin lehe veya aleyhe mi olduğu tespit edilip, inceleme buna göre yapılmalı ve sanık lehine tecelli eden bir hatanın doğuracağı hukuki neticeler aleyhte başvuru bulunmadıkça değiştirilmemelidir.
    Latince "reformatio in pejus" olarak adlandırılan, öğreti ve uygulamada ise, "lehe kanun yolu davası üzerine hükmü aleyhe değiştirmeme, aleyhe bozmama zorunluluğu, aleyhe düzeltme yasağı, yaptırım ve sonuçlarını aleyhe kötüleştirememe ya da ağırlaştıramama kuralı, aleyhe bozma yasağı" olarak ifade edilen bu ilkenin amacı; hükmün aleyhine bozulabileceğini düşünen sanığın bazı davalarda istinaf ya da temyiz kanun yoluna başvurmaktan çekinmesinin önüne geçmek ve kanun yoluna başvurma hakkını daha özgürce kullanabilmesini sağlamaktır.
    Anılan kural, 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326. maddesinin 4. fıkrasında; "Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 291. maddede gösterilen kimseler tarafından temyiz edilmişse, yeniden verilen hüküm, evvelki hükümle tayin edilmiş olan cezadan daha ağır olamaz." şeklinde kanuni düzenlemeye dönüştürülmüştür. Buna göre ceza hukukumuzda genel anlamda bir kazanılmış hak kavramından bahsedilemeyeceği, yalnızca 1412 sayılı CMUK"nın 326. maddesinin son fıkrası uyarınca sınırlı biçimde uygulanabilecek olan "cezayı aleyhe değiştirememe" veya "aleyhte düzeltme yasağı"nın söz konusu olduğunun kabulü gerekmektedir.
    Bu kuralla ilgili olarak 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 307/4. maddesinde ise; "Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 262. maddede gösterilen kimselerce temyiz edilmişse yeniden verilen hüküm önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz" düzenlemesine yer verilmiştir.
    Kanundaki açık düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere; yaptırımı ve sonuçlarını aleyhe değiştirme yasağının kapsamı yalnızca ceza miktarı ile sınırlı olacak, sanık veya onun lehine ilgililer tarafından temyiz davası açıldığında, lehe bozma üzerine yeniden kurulan hükümle belirlenen ceza ve sonuç önceki hükümle belirlenen cezadan ve sonuçtan daha ağır olamayacaktır.
    Gerek bozma ilamında, gerekse yerel mahkemece bozmadan sonra kurulan hükümde yaptırım ve sonuçları aleyhe değiştirme yasağına aykırılığın söz konusu olup olmadığı önceki ve sonraki hükümlerde yer alan ceza ve yaptırımların tüm yönleri ile karşılaştırılması suretiyle belirlenecektir.
    Ceza Genel Kurulunun 20.06.2006 tarihli ve 124-165 sayılı kararında; istinaf ve temyiz kanun yolları bakımından pozitif hukukumuzda yer alan “cezanın aleyhe değiştirilmemesi” ilkesinin, ceza muhakemesinin mutlak ve vazgeçilemez değerleri arasında yer alan ve evrensel hukukun benimsediği bir ilke olmadığı, kanunun düzenleniş biçimi ve amacı itibarıyla, asıl ceza yargılamasında verilen kararlara karşı kesin hükme kadar masumiyet karinesinden yararlanma hakkı bulunan sanığın temyiz kanun yoluna başvurudan çekinmemesini temine yönelik bir prensip olduğu açıklanmıştır.
    Yargıtayca yapılacak denetimde, mevcut delillerin yerel mahkemece yanlış değerlendirildiği ve bu nedenle somut olaya ilişkin hukuki nitelemenin yanlış yapıldığı sonucuna varılırsa, karar esastan bozulmakla birlikte, uygulanması gereken hukuki kurallar da gösterilmelidir. Lehe temyiz davasında ise, suç niteliğinin belirlenmesinde yanılgıya düşüldüğü belirlenirse, cezanın tür ve miktarı yönünden önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacağı şartı ile kanuna aykırı olan hükmün bozulmasına karar verilmeli, suç niteliği dışındaki sair hâllerde ise, yol göstermek ve uygulamada birliği sağlamak amacıyla eleştiri ile yetinilerek, aleyhe temyiz olmadığı vurgulanmak suretiyle hüküm onanmalıdır.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Sanık ...’nin, katılanla ortak şirketlerinin olduğunu, İSKİ ihalesinden zarar ettiklerini, bankalar lehine şahsi mal varlığını ipotek ederek şirkete kaynak oluşturduğunu, cebri icra baskısıyla birtakım ödemeler yaptığını, katılanın ise kendisinden ve alacaklılardan kaçtığını savunup taşınmazına alacaklılar tarafından bir çok şerh konulduğuna dair 22.11.2011 tarihli taşınmaz bilgileri başlıklı fotokopi belgeyi sunmuş olması, katılanın ise İSKİ ihalesinden zarar ettiklerini, bu zararı iki ortak aralarında paylaştıklarını, kendisinin payına düşeni ödediğini, sanık ...’nin ise ödemediğini beyan edip Büyükçekmece 6. Noterliği vasıtasıyla şirket adına 3.913.827 TL ödeme yaptığına ve sanık ...’nin kendisine 1.956.913 TL’lik borcu olduğuna dair ihtar çekerek ödeme yaptığı yerlere dair bilgileri sunmuş olması hususları birlikte değerlendirildiğinde; sanık ...’nin katılandan bir hukuki ilişkiye dayanan alacağının bulunup bulunmadığının tespiti bakımından, dosya içerisindeki sanık ... ve katılan tarafından sunulan belgelerin asılları temin edilerek, ulaşılabilmesi hâlinde... İnşaat Sanayi ve Tic. Ltd. Şirketinin ticari defter ve kayıtları ile banka hesap bilgilerine ilişkin belgeler getirtilerek sanık ...’nin katılanın yerine ödeme yapıp yapmadığına veya katılandan bir alacağının bulunup bulunmadığına yönelik bilirkişi incelemesi yaptırıp sonucuna göre tüm sanıkların hukuki durumlarının değerlendirilmesi gerekirken eksik inceleme ile sanıklar hakkında TCK’nın 150. maddesinin birinci fıkrasının uygulanmış olduğu ve eksik incelemenin suç vasfında değişikliğe neden olabileceği göz önünde bulundurularak bu hususun 1412 sayılı CMUK"nın 5320 sayılı Kanun"un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326/son maddesine göre ceza miktarı bakımından kazanılmış hakkın saklı tutulması suretiyle bozma nedeni yapılması gerektiği kabul edilmelidir.
    Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile kabulüne, Özel Dairenin sanıklar ..., ... ve ... hakkında TCK"nın 150. maddesi yollamasıyla kasten yaralama suçundan kurulan mahkûmiyet hükümlerine yönelik onama kararının kaldırılmasına ve Yerel Mahkemenin sanıklar hakkında anılan suçtan kurduğu mahkûmiyet hükümlerinin, şirket borçları nedeniyle katılan ile arasında bir hukuki ilişki bulunduğu kabul edilen sanık ..."ın bu hukuki ilişkiden kaynaklanan herhangi bir alacağının bulunup bulunmadığının tespiti bakımından eksik inceleme ile hüküm kurulmuş olması ve eksik incelemenin sonucuna göre sanıklar ... ve ..."ın hukuki durumlarının değerlendirilmesi gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden, aleyhe yönelen temyiz olmaması nedeniyle 1412 sayılı CMUK"nın 5320 sayılı Kanun"un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326/son maddesine göre ceza miktarı bakımından kazanılmış hakkın saklı tutulması kaydıyla bozulmasına karar verilmelidir.
    Ulaşılan bu sonuç karşısında; sanıklar hakkında ayrıca TCK"nın 150/1. maddesi delaletiyle aynı Kanun"un 86/2. maddesinde düzenlenen kasten yaralama suçundan mahkûmiyet hükmü kurulup kurulamayacağına ilişkin uyuşmazlık konusu değerlendirilmemiştir.
    Ayrıca, sanıklar hakkında TCK"nın 150/1. maddesi delaletiyle kasten yaralama suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilirken gösterilen gerekçenin yeterli olup olmadığına ilişkin uyuşmazlık yönünden, eksik incelemenin sonucunda belirlenecek suç vasfına göre ortaya çıkacak ceza gözetilerek bu hususta değerlendirme yapılması gerektiğinden, bu aşamada söz konusu uyuşmazlık konusunun değerlendirilmesine yer olmadığına oy birliğiyle karar verildi.
    3- Yerel Mahkemenin TCK"nın 62. maddesinin uygulanmamasına yönelik olarak gösterdiği gerekçenin yasal ve yeterli olup olmadığı;
    5237 sayılı TCK"nın “Takdiri indirim nedenleri” başlıklı 62. maddesi;
    “Fail yararına cezayı hafifletecek takdiri nedenlerin varlığı halinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine, müebbet hapis; müebbet hapis cezası yerine, yirmibeş yıl hapis cezası verilir. Diğer cezaların altıda birine kadarı indirilir.
    Takdiri indirim nedeni olarak, failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar göz önünde bulundurulabilir. Takdiri indirim nedenleri kararda gösterilir” şeklinde düzenlenmiştir.
    5237 sayılı TCK’nın 62. maddesinin ikinci fıkrasında takdiri indirim nedenleri sayıldıktan sonra “gibi” denilmek suretiyle takdiri indirim nedenlerinin kanunda sayılanlarla sınırlı olmadığı, aksine bunların örnek olarak belirtildiği açıkça vurgulanmıştır. Burada sayılan “failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri” gibi nedenler, uygulamada hâkimi sınırlayıcı değil yol gösterici nitelikteki gerekçelerdir. Bunun sonucu olarak da 5237 sayılı TCK’nın, takdiri indirim nedenleri yönünden sınırlayıcı sistemi değil, serbest değerlendirme sistemini benimsediği kabul edilmektedir.
    Serbest takdir sisteminin bir gereği olarak da olayda sanık yararına takdiri indirimin uygulanmasını gerektiren nedenlerin varlığını veya yokluğunu belirleme yetkisi yargılamayı yapan hâkime ait olacaktır. Zira yargılama süreci boyunca maddi gerçeğe ulaşma ve adaleti sağlama yolunda çaba harcayan hâkim, sanığı birebir gözlemleyen ve bu bağlamda takdiri indirim nedenlerinin varlığı ya da yokluğunu en iyi tespit edebilecek konumdaki kişidir. Hâkim; “failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri”nin yanında, her somut olaya göre değişebilecek ve önceden öngörülemeyecek nedenleri de birlikte değerlendirerek bu hususta hak, adalet ve nesafet kurallarına uygun biçimde uygulama yapacaktır.
    07.06.1976 tarihli ve 3–4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile bu doğrultudaki birçok Ceza Genel Kurulu kararında açıkça vurgulandığı üzere; kanun koyucu, hâkime takdiri indirim hükmünün uygulanması konusunda geniş bir takdir yetkisi tanıyarak uygulamada çıkabilecek olan ve önceden öngörülme imkânı bulunmayan çeşitli hâlleri kapsayacak bir kalıp bulmanın zorluğu karşısında hâkimin bu yetkisini sınırlamaktan özenle kaçınmış, bu tavrını 5237 sayılı TCK’da da devam ettirmiştir.
    Ancak hâkimin bu konudaki takdir yetkisi sınırsız değildir. Bütün kararlarda olduğu gibi takdiri indirimin uygulanmasına veya uygulanmamasına ilişkin kararlar da gerekçeli olmalıdır. Bununla birlikte gösterilen gerekçelerin hak, adalet ve nesafet kuralları ile dosya içeriğine uygunluğunun Yargıtay denetimine tabi olacağında da şüphe bulunmamaktadır.
    Anayasamızın 141 ve 5271 sayılı CMK"nın 34. maddeleri uyarınca bütün mahkeme kararlarının gerekçeli yazılması zorunludur. Gerekçe, verilen hükmün dayanaklarının akla, hukuka ve dosya içeriğine uygun olarak izah edilmesidir. Yasal ve yeterli olmayan, dosya içeriğine uymayan bir gerekçeyle karar verilmesi hem kanun koyucunun amacına uygun düşmeyecek, hem de tarafları tatmin etmeyerek keyfiliğe yol açacaktır.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Pişman olduklarını belirtir bir beyanları olmayan, pişmanlık gösterdiklerine ilişkin tutanaklara yansıyan bir hareketleri bulunmayan ve sorguları sırasında haklarında lehe hükümlerin uygulanmasına yönelik talepleri bulunmayan sanıklar hakkında Yerel Mahkemece gösterilen “Başkaca yasal veya takdiri artırım ve indirim yapılmasına yer olmadığına” şeklindeki gerekçenin yasal ve yeterli olduğu ve bu gerekçenin de dosya kapsamı ile uyumlu olduğu kabul edilmelidir.
    Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının bu uyuşmazlık yönünden de reddine karar verilmelidir.
    4- Sanıklar hakkında üzerlerine atılı suçlar nedeniyle haksız tahrik hükmünün uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmasının gerekip gerekmediği;
    Uyuşmazlık konusunun isabetli bir şekilde çözümlenebilmesi için haksız tahrik kavramının değerlendirilmesi gerekmektedir.
    5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun Birinci Kitap, İkinci Kısımda, "Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenler" başlıklı İkinci Bölümde yer alan "haksız tahrik" 29. maddede; "Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine on sekiz yıldan yirmi dört yıla ve müebbet hapis cezası yerine on iki yıldan on sekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir" şeklinde, ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak hüküm altına alınmıştır.
    Ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenen haksız tahrik; kişinin haksız bir fiilin kendisinde oluşturduğu hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesi durumunda kusur yeteneğindeki azalmayı ifade etmektedir. Bu hâlde fail, suç işleme yönünde önceden bir karar vermeksizin, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısında meydana getirdiği karışıklığın bir sonucu olarak suç işlemeye yönelmektedir. Bu yönüyle haksız tahrik, kusurun irade unsuru üzerinde etkili olan bir nedendir. Başka bir anlatımla, haksız tahrik hâlinde failin iradesi üzerinde bir zayıflama meydana gelmekte, böylece haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altındaki kişinin suç işlemekten kendisini alıkoyma yeteneği önemli ölçüde azalmış bulunmaktadır.
    5237 sayılı TCK’nın 29. maddesinde yer alan haksız tahrik hükümlerinin uygulanabilmesi için şu şartların birlikte gerçekleşmesi gereklidir:
    a) Tahriki oluşturan haksız bir fiil bulunmalı,
    b) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,
    c) Failin işlediği suç, bu ruhi durumun tepkisi olmalı,
    d) Haksız tahrik teşkil eden eylem, mağdurdan sadır olmalıdır.
    Haksız tahrik hükümlerinin uygulanabilmesi için kanunda bir zaman sınırlaması mevcut olmayıp, aradan uzunca bir zaman geçse bile önceki olayın etkisiyle suç işlenmişse tahrik hükümleri uygulanmalıdır.
    Haksız tahrik hükümleri, Türk Ceza Kanunu"nun genel hükümleri arasında düzenlenmiştir. Bu nedenle koşulları oluştuğu taktirde işlenen suçun hukuki konusundan ziyade somut olayın özelliğine bakılarak haksız tahrik hükmünün uygulanıp uygulanamayacağına karar vermek gerekmektedir.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Sanık ... ile katılan ... arasında ortak oldukları şirket dolayısıyla alacak borç ilişkilerinin bulunduğu ve bu borçların katılan tarafından ödenmesi amacıyla sanıkların katılana karşı kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve bir hukuki ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla yağma suçlarını işlediklerinin kabul edildiği olayda; mağdurdan kaynaklanan haksız fiillerin bulunması hâlinde TCK"nın 29. maddesinde düzenlenen haksız tahrik hükümlerinin uygulanabileceği, hukuki alacak nedeniyle sanıkların TCK"nın 150. maddesinin birinci fıkrasındaki düzenleme dolayısıyla nitelikli yağma suçuna teşebbüsten değil kasten yaralama suçundan cezalandırıldıkları, bu nedenle aynı sebepten dolayı anılan suçta sanıklar hakkında ayrıca haksız tahrik hükümlerinin uygulanamayacağı ancak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu yönünden sanık ..."nin katılandan herhangi bir hukuki alacağının bulunup bulunmadığı tespit edilerek sonucuna göre sanıklar hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasının değerlendirilmesi gerektiği kabul edilmelidir.
    Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının bu uyuşmazlık yönünden kısmen değişik gerekçe ile kabulüne, Özel Dairenin sanıklar hakkındaki kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna yönelik onama kararının kaldırılmasına ve Yerel Mahkeme hükümlerinin, eksik araştırmanın tamamlanmasından sonra sonucuna göre sanıklar hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan haksız tahrik hükmünün uygulanması hususunda bir değerlendirilme yapılmamış olması isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
    SONUÇ :
    Açıklanan nedenlerle,
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının ;
    a- Sanıklara atılı kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun yasal unsurları itibarıyla oluşup oluşmadığına ilişkin uyuşmazlık yönünden REDDİNE,
    b- Sanıklar hakkında ayrıca TCK"nın 150/1. maddesi delaletiyle aynı Kanun"un 86/2. maddesinde düzenlenen kasten yaralama suçundan mahkûmiyet hükmü kurulup kurulamayacağına ilişkin uyuşmazlık konusu yönünden; şirket borçları nedeniyle katılan ile arasında bir hukuki ilişki bulunduğu kabul edilen sanık ..."ın bu hukuki ilişkiden kaynaklanan herhangi bir alacağının bulunup bulunmadığının tespiti bakımından eksik inceleme ile hüküm kurulmuş olması ve yapılacak araştırmanın sonucuna göre sanıklar ... ve ..."ın hukuki durumlarının değerlendirilmesi gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizlikleri nedeniyle değişik gerekçe ile KABULÜNE,
    c- Yerel Mahkemenin TCK"nın 62. maddesinin uygulanmamasına yönelik olarak gösterdiği gerekçenin yasal ve yeterli olup olmadığına ilişkin uyuşmazlık yönünden REDDİNE,
    ç- Sanıklar hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanma hususunun tartışılmasının gerekip gerekmediğine ilişkin uyuşmazlık yönünden eksik araştırmanın tamamlanmasından sonra sonucuna göre sanıklar hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan haksız tahrik hükmünün değerlendirilmesi gerektiğinden kısmen değişik gerekçe ile KABULÜNE,
    2- Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 10.11.2015 tarihli ve 8596-44690 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
    3- Bakırköy 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 16.05.2013 tarihli ve 105-156 sayılı hükümlerinin;
    a- Sanıklar hakkında TCK"nın 150/1. maddesi yollamasıyla kasten yaralama suçundan kurulan mahkûmiyet hükümlerinin, şirket borçları nedeniyle katılan ile arasında bir hukuki ilişki bulunduğu kabul edilen sanık ..."ın bu hukuki ilişkiden kaynaklanan herhangi bir alacağının bulunup bulunmadığının tespiti bakımından eksik inceleme ile hüküm kurulmuş olması ve eksik incelemenin sonucuna göre sanıklar ... ve ..."ın hukuki durumlarının değerlendirilmesi gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliklerinden, aleyhe yönelen temyiz olmaması nedeniyle 1412 sayılı CMUK"nın 5320 sayılı Kanun"un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326/son maddesine göre ceza miktarı bakımından kazanılmış hakkın saklı tutulması kaydıyla,
    b- Sanıklar hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan mahkûmiyet hükümlerinin, eksik araştırmanın tamamlanmasından sonra sonucuna göre sanıklar hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan haksız tahrik hükmünün uygulanıp uygulanamayacağının değerlendirilmesi gerekirken bu hususta herhangi bir değerlendirme yapılmamış olması isabetsizliğinden,
    BOZULMASINA,
    4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 07.11.2019 tarihinde yapılan müzakerede birinci uyuşmazlık yönünden oy çokluğuyla, diğer uyuşmazlık konuları bakımından ise oy birliğiyle karar verildi.


    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi