18. Ceza Dairesi 2015/11390 E. , 2016/675 K.
"İçtihat Metni"
KARAR
Hakaret suçundan şikayet olunan ... hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 17/07/2014 tarihli ve 2014/11696 soruşturma, 2014/52954 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itirazın reddine ilişkin mercii İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 26/08/2014 tarihli ve 2014/452 değişik iş sayılı kararının, Adalet Bakanlığı tarafından kanun yararına bozulmasının istenilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 08/12/2014 gün ve 391707 sayılı istem yazısıyla dava dosyası Dairemize gönderilmekle incelendi:
İstem yazısında; “Dosya kapsamına göre, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca; şikayet olunan ..."nun 18/01/2014 tarihinde Taşova-Amasya mitinginde müştekiye yönelik sarf ettiği iddia olunan "Oğlunun bir vakfı var, adı TÜRGEV. Bu vakıf ne iş yapıyor? Bu vakfa gelen paralar nereden geliyor? Senin oğlunun ne ayrıcalığı var. O da Allah"ın kulu. Onun ayrıcalığı rüşvetleri toplama merkezinin başkanı olmasıdır. Milleti kandırıyorsun bize darbe yapıldı diye çıkmış hala mağduru oynuyorsun. İnsaf ya..." şeklindeki sözlerine ilişkin olarak yapılan şikayet üzerine başlatılan soruşturma sonucunda, söz konusu mitinge ilişkin olarak Taşova İlçe Emniyet Müdürlüğünden temin edilen CD"ler üzerinde yaptırılan incelemede şikayet olunana isnat edilen ifadelere rastlanılmadığı gibi müşteki vekiline davetname çıkarılarak, soruşturma konusu suça ilişkin varsa bilgi ve belgelerin, davetname yazısının tebliğinden itibaren 10 gün içerisinde Başsavcılığa sunulmasının istenilmesine rağmen başvurunun yapılmadığı, dosyada mevcut delillerden de şikayetçi vekilinin soyut iddiasından başka herhangi bir delil elde edilemediğinden bahisle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş ise de, 01/06/2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile "şahsi dava" uygulamasından vazgeçilerek soruşturulması şikayete bağlı tüm suçlara ilişkin olarak "re"sen soruşturma" ilkesi kabul edilmiştir. Nitekim anılan Kanun"un 160. maddesinde "Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar. Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür." şeklindeki düzenleme getirilmiştir. Bu itibarla somut olayımızda savcılık tarafından müşteki vekilinin iddialarına ilişkin olarak -özellikle şikayetin basın yoluyla işlendiği de belirtilerek- emrindeki adli kolluk marifetiyle maddi gerçeğin araştırılması için şikayet olunan lehine ve aleyhine olan tüm deliller toplanarak bir karar verilmesi gerekirken, dosyadaki bilgi ve belgelerden 18/01/2014 tarihindeki Taşova mitinginin tamamını yansıtmadığı anlaşılan Taşova Emniyetinin görüntü kayıtları ile yetinilerek, söz konusu mitinge ilişkin diğer kayıtların, bilgi ve belgelerin araştırılmayarak, ayrıca 5271 sayılı Kanun"un mezkur 160. maddesindeki resen soruşturma ilkesi göz ardı edilerek 10 gün içinde şikayete ilişkin bilgi ve belgelerin sunulmadığından bahisle eksik incelemeye dayalı olarak verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik yapılan itirazın, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir.” denilmektedir.
Hukuksal Değerlendirme:
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 160. maddesinin 1. fıkrasında, "Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hali öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar." 2. fıkrasında, "Cumhuriyet savcısı, maddi gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adli kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür." 170. maddesinin 2. fıkrasında, “Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet Savcısı, bir iddianame düzenler." 172. maddesinin 1. fıkrasında, “Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir.” hükümleri düzenlenmiştir.
Aynı Kanun"un “Cumhuriyet savcısının kararına itiraz” başlıklı 173. maddesinde ise;
“(3) Sulh ceza hâkimliği, kararını vermek için soruşturmanın genişletilmesine gerek görür ise bu hususu açıkça belirtmek suretiyle, O Yer Cumhuriyet Başsavcılığından talepte bulunabilir; kamu davasının açılması için yeterli nedenler bulunmazsa, istemi gerekçeli olarak reddeder; itiraz edeni giderlere mahkûm eder ve dosyayı Cumhuriyet savcısına gönderir. Cumhuriyet savcısı, kararı itiraz edene ve şüpheliye bildirir.
(4) Sulh ceza hâkimliği istemi yerinde bulursa, Cumhuriyet savcısı iddianame düzenleyerek mahkemeye verir.” hükümlerine yer verilmiştir.
Soruşturma evresinin asıl yetkilisi olan Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez ceza yargılamasının temel amacı olan maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için soruşturmaya başlayacaktır.
Bir fiilin işlendiği haberinin alınması üzerine, suçu takibe yetkili makamlar tarafından derhal hazırlık soruşturmasına başlanmasını ifade eden ilkeye "araştırma mecburiyeti ilkesi"; hazırlık soruşturmasının neticesinde fiilin takibini gerektirecek hususlarda fiilin ve failin belli olması, yeterli emareler teşkil edecek vakıaların bulunması, başka bir ifade ile, şüphelerin ciddi olduğunun tespit edilmesi ve dava şartlarının gerçekleşmiş olması durumunda, yetkili makam tarafından kamu davasının açılmasını ifade eden ilkeye ise "kamu davasını açma mecburiyeti ilkesi" denilmektedir.
Diğer taraftan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 13. maddesi uyarınca da, temel hak ve özgürlükleri ihlal edilen kimselere etkili bir başvuru yapma hakkı tanınması zorunlu olup, anılan hükmün uygulanmasına ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarında, (Örn: Vilko E. - Finlandiya kararı 2007; Sürmeli - Almanya kararı 2006) etkili başvuru yolunun hem teoride, hem pratikte erişilebilir, yeterli ve etkili olması gerektiği belirtilmektedir.
İnceleme konusu somut olayda; müşteki N. B. E. vekilinin şikayet dilekçesinde, şikayet olunan ..."nun 18/01/2014 tarihinde Taşova-Amasya mitinginde müştekiye yönelik sarf ettiği iddia olunan "Oğlunun bir vakfı var, adı TÜRGEV, Bu vakıf ne iş yapıyor? Bu vakfa gelen paralar nereden geliyor? Senin oğlunun ne ayrıcalığı var. O da Allah"ın kulu. Onun ayrıcalığı rüşvetleri toplama merkezinin başkanı olmasıdır." şeklindeki sözlerine ilişkin olarak yapılan şikayet üzerine başlatılan soruşturma sonucunda, söz konusu mitinge ilişkin olarak Taşova İlçe Emniyet Müdürlüğünden temin edilen CD"ler üzerinde yaptırılan incelemede şikayet olunana isnat edilen ifadelere rastlanılmadığı gibi müşteki vekiline davetname çıkarılarak, soruşturma konusu suça ilişkin varsa bilgi ve belgelerin, davetname yazısının tebliğinden itibaren 10 gün içerisinde Başsavcılığa sunulmasının istenilmesine rağmen başvurunun yapılmadığı, dosyada mevcut delillerden de şikayetçi vekilinin soyut iddiasından başka herhangi bir delil elde edilemediğinden bahisle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir.
Ancak şikayete konu sözlerin basın ve yayın organlarında da yer aldığı anlaşılmasına rağmen, buna ilişkin yayınların ilgili basın kuruluşlarından temin edilmediği görülmektedir. Bu nedenle itiraz merciince soruşturmanın eksik yapılmış olduğu gözetilerek, gereğinin takdir edilmesi gerekirken itirazın reddine karar verilmesi hukuka aykırıdır.
Sonuç ve Karar:
Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, kanun yararına bozma isteği doğrultusunda düzenlediği tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden,
1- İstanbul 1. Sulh Ceza Hakimliği"nin 26/08/2014 tarihli ve 2014/452 değişik iş sayılı kararının, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA,
2- Aynı Kanun maddesinin 4-a fıkrası gereğince, sonraki işlemlerin mahallinde tamamlanmasına, 18.01.2016 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.