10. Hukuk Dairesi 2015/23916 E. , 2017/8675 K.
"İçtihat Metni"..........
Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün davacı ve davalılardan......... vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
İncelemeye konu davada; Davacı Kurum, 17.07.2001 tarihinde meydana gelen iş kazası nedeniyle sigortalıya bağlanan gelirler ile masraf ve ödemelerden oluşan Kurum zararının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep ettiği, talebini 28.11.2014 tarihli dilekçesi ile ıslah ederek arttırdığı, ıslah ile ilgili talebin davalılardan ........... vekiline 28.11.2014 tarihli duruşmada elden tebliğ edildiği, anılan davalı vekili tarafından süresinde zamanaşımı definde bulunulduğu anlaşılmaktadır.
Davanın yasal dayanağını oluşturan olay tarihinde yürürlükte bulunan 506 sayılı Kanun’un 26’ncı maddesinin birinci fıkrasında işverenin sorumluluğu, ikinci fıkrasında ise üçüncü kişilerin sorumluluğu düzenlenmiştir.
818 sayılı Yasanın 332/1"inci maddesinde belirtilen işçi - işveren arasındaki akde aykırılık eylemleri ve bu çerçevede maddenin 2"nci fıkrası gereğince işverenin akde aykırı davranışları (işçi sağlığı ve iş güvenliğinin gerektirdiği önlemlerin alınmaması vs.) sonucu 506 sayılı Yasanın 26/1"inci maddeyle yapılan ilişkilendirme ile bir bakıma akde aykırı hareketten doğan tazminat davaları hakkındaki hükümlere tabii olmakla;işverenler açısından uygulanması gereken zamanaşımı süresi Borçlar Kanununun 125"inci maddesine göre on yıldır.
506 sayılı Yasanın 26’ncı maddesinde üçüncü kişiler aleyhine açılan rücu davalarının tabi olduğu zamanaşımı süresine ilişkin açık hüküm bulunmamaktadır. Üçüncü kişi ile sigortalı arasında akdi bir ilişki söz konusu değildir. Ancak anılan maddenin ikinci fıkrasında 818 sayılı Yasaya yollamada bulunulmuştur. Hal böyle olunca; üçüncü kişiler aleyhine açılan davaların, 818 sayılı Yasanın 60’ıncı maddesinde gösterilen bir ve on yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.
Öte yandan işveren vekili, 506 sayılı Yasanın 4"üncü maddesinde, “İşveren nam ve hesabına işin yönetimi görevini yapan kimseler, "İşveren vekili" dir.” şeklinde tanımlanmış, anılan maddenin devamındaki, “Bu kanunda geçen işveren deyimi işveren vekilini de kapsar. İşveren vekili, bu Kanunda belirtilen yükümlülüklerinden dolayı aynen işveren gibi sorumludur.” hükmü ile işveren vekilinin sorumluluğunun kapsamı belirlenmiştir. Bu kapsamda işveren vekilinin de, zamanaşımı yönünden aynen işveren gibi sorumlu olacağı gözetilmelidir.
./...
Borcu ortadan kaldırmamakla birlikte yerine getirmekten kaçınma yetkisi veren zamanaşımı defi, ancak bunu ileri süren taraf yönünden sonuç doğurmaktadır. Bir başka anlatımla, mahkemece kendiliğinden gözetilemez, ancak yasal süre içerisinde ileri sürüldüğü takdirde değerlendirilmesi gerekir ve başlangıcı da; “zarar ve faile ıttıla” tarihidir. Bilindiği üzere zarar ve faile ıttılanın birlikte gerçekleşmesi gerekir ve sadece birinin gerçekleşmesi zamanaşımı süresinin başlaması için yeterli değildir. Zarara ve faile ıttıla, Kurumun yetkili organının ıttılaı olduğundan, zararın ıttıla tarihi sigortalı ya da hak sahibine bağlanan gelirler yönünden tahsis onay tarihi, masraf ve ödemeler yönünden sarf ve ödeme tarihidir. Faile ıttılanın ise özel bir duyarlılıkla araştırılıp incelenmesi gerekmektedir. Uygulamada, devam eden ceza davasında verilen mahkûmiyet kararının kesinleştiği tarih, Kurum sigorta müfettişi veya ......iş müfettişi raporunun Kurumun yetkili makamlarına intikal tarihi ya da ilk rücu davasının açıldığı tarih, faile ıttıla tarihi olarak kabul edilmektedir.
Ayrıca özellikle belirtilmelidir ki, zamanaşımı defi davanın esası hakkında her türlü muameleye manidir. Bu sorun halledilmeden davanın esası incelenemez (11.1.1940 tarihli 15/70 sayılı İçt. Bir. Kararı) ve yargı kararları ile öğretide kısmi davada dava edilmeyen alacak kesimi için, fazlaya ilişkin hakkın saklı tutulmuş olmasının zamanaşımını kesmeyeceği kabul edilmektedir. (Prof.Dr.Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü Altıncı Baskı Cilt:II sayfa:1541 v.d) Kısmi dava açılması halinde zamanaşımı yalnız alacağın kısmi dava konusu yapılan miktarı için kesilir. Y....20.3.1968 gün ve 1968/9-210 E. ve 151 K., 3.7.2002 gün ve 2002/9-564 E. ve 572 K.,09.10.2002 gün ve 2002/9-808 E. ve 2002/801 K.sayılı ilamları da bu yöndedir.
Açıklanması gereken diğer bir husus ta, müteselsil borçluluğun en belirgin özelliği; alacaklıya karşı borçlulardan her birinin; edimin tamamından sorumlu olması, başka bir ifade ile, alacaklının borçlulardan hepsini birden takip ya da dava edebileceği gibi bunların içinden dilediği birini veya birkaçını dava ya da takip edebilmesi ise de, bu özellik, müteselsil borçların nispi bağımsızlığını ortadan kaldırır nitelik taşımamaktadır. Müteselsil borçların nispi bağımsızlığı ilkesi yönünden sonuçları ise; müteselsil borçlulukta, zamanaşımının borçlulardan biri bakımından durmasının diğer borçlulara sirayet etmemesi; müteselsil borçlulardan birinin ileri sürdüğü zamanaşımı def"inden bunu ileri sürmemiş olanların yararlanmalarının mümkün bulunmamasıdır.
Bu nedenle dava dilekçesinde yer almayan 28.11.2014 tarihli ıslah dilekçesi ile talep edilen geçici işgöremezlik ödeneği yönünden 17.07.2001 tarihinden itibaren on yıllık zamanaşımı süresi geçtiğinden, davalılardan ........ vekilinin bu yöndeki itirazı dikkate alınmaksızın karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, hükmü temyiz etmeyen diğer davalı yönünden davacı kurum lehine oluşan usuli kazanılmış hak gözetilerek bir karar verilmek üzere hüküm bozulmalıdır.
Diğer yandan, rücu davalarında faiz başlangıcı, gelirler yönünden gelir bağlama kararının Kurumun yetkili organınca onaylandığı tarih, geçici iş göremezlik ödeneği yönünden ödeme tarihi, tedavi giderleri için sarf tarihidir. Mahkemece bu ilkeler karşısında faize; onay, sarf ve ödeme tarihlerinden itibaren hükmedilmesi gerekirken, geçici işgöremezlik ödeneği yönünden 17.07.2001 tarihi yerine 12.11.2012 tarihinin faiz başlangıç tarihi kabulü usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Ne var ki, bu yanlışlıkların giderilmesi, yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, hüküm bozulmamalı, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun Geçici 3. maddesi atfı ile 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 438. maddesi gereğince düzeltilerek onanmalıdır.
SONUÇ : Hükmün;
1) 1. fıkrasının silinerek yerine;
../...
“Davacının davasının KISMEN KABULÜ ile 30.940,60 TL peşin sermaye değerli gelirin 10.02.2010 onay tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınıp, davacıya verilmesine, usuli kazanılmış hak gereğince 673,86 TL geçici iş göremezlik ödeneğinin 17.07.2001 ödeme tarihinden itibaren kararı temyiz etmeyen davalı ... İnş. Taah. ve Tic. Ltd. Şti. den alınıp, davacıya verilmesine; Davacının fazlaya ilişkin talebinin REDDİNE,”
2) 2.fıkrasının silinerek yerine;
“Alınması gerekli 2.159,58 TL harcın 2.113,55 TL’nın davalılardan müştereken ve müteselsilen, 46,03 TL’nın davalı ... . den alınıp hazineye gelir kaydına,”
3) 3. fıkrasının silinerek yerine;
“Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereği alınması gereken 3.777,59 TL vekalet ücretinin 3.703,46 TL’nın davalılardan müştereken ve müteselsilen, 74,13 TL’nın davalı ... İnş. Taah. ve Tic. Ltd. Şti. den alınıp, davacıya verilmesine,”
4) 5. fıkrasının silinerek yerine;
“ 1.050 TL bilirkişi ücreti, 114 TL posta gideri olmak üzere toplam 1.164 TL yargılama giderinin, davada kabul edilen miktara göre 1.008,76 TL’ nın davalılardan müştereken ve müteselsilen, 21,97 TL’nın davalı ... . den alınıp davacıya verilmesine, reddedilen miktara göre 133,26 TL yargılama giderinin ise davacı üzerinde bırakılmasına,” hükmünün yazılmasına ve kararın bu şekliyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA, temyiz harcının istek halinde davalılardan ....... "ye iadesine, 07.12.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.
..........