
Esas No: 2019/3969
Karar No: 2020/2795
Karar Tarihi: 15.10.2020
Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 2019/3969 Esas 2020/2795 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Davacı ... İnş. Tic. Ltd. Şti. ile davalı ...arasındaki davadan dolayı ... 7. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 17.09.2019 gün ve 2018/165 E.-2019/454 K. sayılı hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:
K A R A R -
Asıl ve birleşen davanın reddine dair verilen kararın derecattan geçerek kesinleşmesi üzerine Anayasa Mahkemesi"ne bireysel başvuru yoluna başvurulması ve talebin kabul edilerek yeniden yargılamanın yenilenmesine ilişkindir. Davacı yüklenici, davalı ise iş sahibidir.
Davacı yüklenici vekili; Mahkemenin 2008/145 Esas sayılı dosyasında yapılan yargılama neticesinde verilen 28.12.2011 tarihli karar ile davanın reddine karar verilmiş olduğunu, davanın reddine ilişkin kararın taraflarınca temyiz edilmiş olduğunu, Yargıtay tarafından yapılan temyiz incelemesi neticesinde 25.12.2012 tarihinde söz konusu yerel Mahkeme kararının onanmasına karar verilmiş olduğunu, Yargıtay onama kararına karşı karar düzeltme yoluna başvurulması üzerine taraflarından yapılmış karar düzeltme başvurusunun 26.12.2013 tarihinde reddine karar verilmiş olduğunu, söz konusu ret kararının taraflarına 27.01.2014 tarihinde tebliğ edilmiş olup, iş bu karar karşı 20.02.2014 tarihinde Anayasa Mahkemesi"ne bireysel başvuru yoluna başvurulduğunu, Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan inceleme neticesinde; kararın örneğinin mülkiyet hakkının ihlâlinin sonuçlarını ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 7. Asliye Hukuk Mahkemesi"ne gönderilmesine oybirliği ile karar verilmiş olduğunu beyanla dosyaya sunmuş oldukları Anayasa Mahkemesi kararı gereğince yargılamanın yeniden yapılmasına karar verilmesini talep etmiştir.Davalı iş sahibi vekili; söz konusu Anayasa Mahkemesi kararı ile "başvurucunun enflasyon karşısında önemli ölçüde değer kaybına uğratılarak ödendiği anlaşılarak başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağandışı bir külfet yüklendiği kanaatine varılmıştır" denilerek mülkiyet hakkının ihlâl edildiğine ilişkin iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilerek yeniden yargılama yapılmak üzere Mahkemeye gönderilmiş olduğunun anlaşıldığını, bununla birlikte üyeler .... ve ...."nin iş bu karara katılmayarak karşı oylarını sunmuş olduklarını, söz konusu üyelerin karşı oy yazıları uyarınca, davacının munzam zarar talebini kabul etmemekle birlikte böyle bir zarar var ise de bunun kusur ve sorumluluğunun idarelerine ait olmadığını, zira TBK"nda borçlunun kendisine hiçbir kusur izafe edilemeyeceği hallerde munzam zarardan sorumlu tutulamayacağını düzenlemekte olduğunu, ayrıca idarelerinin yargı sürecinin uzamasına yönelik bir gayretinin olmadığı gibi, yargı süreci uzamış olması sebebiyle davacıya enflasyon tutarında olmasa da paranın 5.5 katı fazlasını faiz olarak ödemiş olduğunu, idarelerinin yargılama neticesinde hükmedilen meblağı geciktirmeden ödediği hususunun dikkate alınmamış
olduğunu beyanla davacı tarafından ileri sürülen iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olmasına rağmen Anayasa Mahkemesi tarafından yeniden yargımla kararı verilmiş olması ve söz konusu karar karşı başvurulabilecek bir yargı yolu olmaması sebebiyle Anayasa Mahkemesi"nin görevi dışında derece mahkemesi gibi delil değerlendirmesi yaptığı ve ilke kararlarına aykırı karar verdiğini belirtmekle davanın reddini savunmuştur.İlk derece mahkemesince 2008/145 Esas, 2011/544 Karar sayılı dosyasında yapılan ilk yargılamada asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiş, davacı tarafça yapılan temyiz başvurusu üzerine karar Dairemizin 25.12.2012 tarih, 2012/1662 Esas, 2012/8098 Karar sayılı ilamı ile onanmış, davacı tarafın karar düzeltme talebi üzerine Dairemizin 26.12.2013 tarih, 2013/1818 Esas, 2013/7124 Karar sayılı ilamı ile karar düzeltme isteğinin reddine karar verilerek red kararı kesinleşmiştir.Davacı tarafça Anayasa Mahkemesi Başkanlığına yapılan başvuru sonucunda; Anayasa Mahkemesi Başkanlığının 2014/2267 Başvuru numarası 21.12.2017 tarihli kararı ile davacının mülkiyet hakkının ihlâl edildiğine ilişkin kabul edilebilir olduğuna oy çokluğu ile, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna oybirliği ile karar verildiği ve dosyanın ilk derece mahkemesine gönderildiği ve ilk derece mahkemesince yeniden yapılan yargılamada davanın 17.09.2019 tarih, 2018/165 Esas, 2019/454 sayılı karar ile temyize konu karar verilmiş, verilen karar davalı vekilince yasal süresi içerisinde temyiz edilmiştir.
Davanın esasından önce Anayasa Mahkemesi"ne yapılan bireysel başvuru ve sonucunda verilecek kararların genel olarak anlatılması ve değerlendirilmesi yerinde olacaktır.
Bireysel başvuru, Anayasa’da tanınan ve aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Eki Protokollerinde yer alan ve Türkiye tarafından kabul edilen temel hak ve özgürlüklerin kamu gücü tarafından ihlâl edilmesi hâlinde, temel hak ve özgürlükleri ihlâl edilen bireylerin başvurdukları anayasa hukukuna özgü bir dava türüdür.6216 sayılı Kanun’un 46/1 de “Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir” hükmü bulunmaktadır. Bireysel başvuru imkânı, kamu gücü kullanılarak yapılan her türlü temel hak ve özgürlük ihlâli için değil, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Eki Protokollerinde yer alan ve Türkiye tarafından da kabul edilen temel hak ve özgürlüklerden Anayasa ile teminat altına alınanların ihlâli hâli için öngörülmüştür. Bu bağlamda, bir temel hak ve özgürlüğün kamu gücü tarafından ihlâl edilmesi hâlinde bireysel başvuru imkânının kullanılabilmesi için ihlâl edilen özgürlüğün hem İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi (sözleşmenin Eki Protokollerinde yer alanlardan sadece Türkiye’nin taraf oldukları) ve hem de 1982 Anayasası tarafından ortak koruma altına alınmış olması gerekir.
Bireysel başvuru, mahkeme kararlarına karşı başvurulabilecek olağan veya olağanüstü bir kanun yolu değildir. Bu nedenle bireysel başvuru yolunda Anayasa Mahkemesi, hukuka uygunluk bağlamında bir değerlendirme yapmayıp sadece dava konusu yapılan eylem ya da işlemle bireysel başvuru yolu ile teminat altına alınan temel hak ve öz-
gürlüklerin ihlâl edilip edilmediği noktasında bir inceleme yapmaktadır. Bu çerçevede bireysel başvuru yoluna gidilmesi, temel hak ve özgürlüklere yönelik ihlâllerin diğer hak arama yollan kullanılarak giderilememesi hâlinde mümkün olmaktadır.Bireysel başvurunun koşulları; -Başvuru Yollarının (Diğer Hukukî Çarelerin) Tüketilmiş Olması; kanun yollarına başvuru imkânının bulunduğu aşamada, bireysel başvuru yoluna gidilemez.- Süre Koşulu; Bireysel başvuru yoluna başvurulacak azamî süre ise otuz gündür. 6216 sayılı Kanun’un 47’nci maddesinin beşinci fıkrası, bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlâlin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerektiği hükmünü getirmiştir. Bu düzenleme ile öngörülen otuz günlük süre taraflara yöneliktir ve hak düşürücü mahiyettedir.
-Kişi Koşulu; Anayasa’nın 148’inci maddesinin üçüncü fıkrasında, bireysel başvuru yolunun “herkes” için açık olduğu ifade edilmiştir.Kural olarak yalnızca gerçek kişiler bireysel başvuru yoluna gidebilir. Özel hukuk tüzel kişileri, yalnızca tüzel kişiliğe ait hakların ihlâl edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilir. Kamu tüzel kişileri ise bireysel başvuru yoluna gidemez. Ayrıca, yalnızca Türk vatandaşlarına tanınan haklarla ilgili olarak yabancıların bireysel başvuru yapmaları yasaklanmıştır (m. 46, III).-Hukuki Yarar Koşulu; 6216 sayılı Kanun’un 45’inci maddesinde “herkes”in bireysel başvuru imkânından yararlanabileceğine işaret edildikten sonra, 46’ncı maddesinde, bireysel başvuru yoluna ancak ihlâle yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmâl nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenlerin başvurabileceği belirtilmiştir.
- Dilekçeyle ve Gerekçeli Başvurma Koşulu; olarak sıralanabilecektir.Bireysel başvuru hâlinde Anayasa Mahkemesi’nin ne tür bir karar vermesi gerektiği 6216 sayılı Kanun’un 48’inci ve 50’nci maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre bireysel başvuru 6216 sayılı Kanun’un 45’inci ve 47’nci maddelerinde öngörülen koşulları (yukarıda açıklanan koşullar) taşımazsa başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmektedir (m. 48,1). Anayasa Mahkemesi’nin esas inceleme sonucunda vereceği kararlar ise 6216 sayılı Kanun’un 48’inci maddesini ikinci fıkrasında ve 50’nci maddesinde düzenlenmiştir. Burada mahkemenin hak ihlâli tespit edip etmemesine göre farklı sonuçlar ortaya çıkar. Şayet mahkemece, esastan inceleme yapılmış, fakat hak ihlâli olmadığı sonucuna varılmışsa, açıkça dayanaktan yoksun olma nedenine dayalı olarak talep reddedilmektedir (m. 48, II).Şayet mahkemece yapılan esastan inceleme çerçevesinde hak ihlâli olduğu sonucuna varılırsa, talebin kabulüne karar verilir. Böyle bir durumda Anayasa Mahkemesi, ihlâlin ve onun sonuçlarının ortadan kaldırılabilmesi için ne yapılması gerektiğine de hükmeder (m. 50).
Şu hâlde, hak ihlâli tespit eden Anayasa Mahkemesi, üç şekilde karar verebilir (Anayasa Mahkemesi İç Tüzüğü, m. 79):Birincisi, ihlâli ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosyayı ilgili mahkemeye gönderir.İkincisi, ihlâl tespit edilmesine rağmen yeniden yargılama yapılmasında hukukî yarar bulunmayan durumlarda, başvurucu lehine uygun bir tazminata hükmeder. Üçüncüsü, hak ihlâlini ve yeniden yargılamada hukukî yarar bulunmadığını tespit eden mahkeme, tazminata hükmedilmesi için daha ayrıntılı bir inceleme gerektiği kanaatinde ise,tazminat miktarı konusunda bir karar vermeksizin genel mahkemelerde dava açılması yolunu gösterebilir.Temel hak ihlâli sebebiyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından verilen kararların yargılamanın iadesi sebebi teşkil edeceği açıkça düzenlenmişken, Anayasa Mahkemesi’ne yapılan bireysel başvuru üzerine yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilebilmesi için takdir hakkı, ihlâlin niteliğini dikkate almak kaydıyla Anayasa Mahkemesi’ne bırakılmıştır.
Somut olayımıza dönüldüğünde Anayasa Mahkemesinin dosya ile ilgili verdiği karar ; ihlâli ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosyayı ilgili mahkemeye gönderme kararıdır. Bu karar üzerine ilk derece mahkemesinin yaptığı yargılama yeni bir yargılama olup, yargılamanın yenilenmesi hükümlerine göre değerlendirilecektir.
Yargılamanın yenilenmesi hükümlerinde başvurulacak kanun yolu anlamında yapılacak uygulamanın da açıklanması faydalı olacaktır; 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un geçici 2/1 maddesinde, “Bölge Adliye Mahkemelerinin kuruluşları, yargı çevreleri ve tüm yurtta göreve başlayacakları tarih, Resmi Gazetede ilân edilir.” düzenlemesine yer verilmiş ve Resmi Gazete’de ilan yapılarak Bölge Adliye Mahkemeleri 20.07.2016 günü itibariyle fiilî olarak göreve başlamıştır.
Diğer taraftan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3/2 maddesinde “Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.” düzenlemesine yer verilmiş iken 6723 sayılı Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 34. maddesi ile bu hüküm “12.01.2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3 cü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan “ ibaresi “verilen” şeklinde değiştirilmiş ve fıkraya aşağıdaki cümle eklenmiştir. Bu kararlara ilişkin dosyalar bölge adliye mahkemesine gönderilmez:” şeklinde değiştirilmiştir. Daha sonra 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 47. maddesinde yer alan “6100 sayılı Kanunun geçici 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "454" ibaresi "444" şeklinde değiştirilmiştir.” hükmüyle yargılamanın yenilenmesine ilişkin kararlar istinaf yoluna tabi tutulmuştur.HMK"nın 448. maddesinde” Bu Kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhâl uygulanır.” hükmü bulunmaktadır. Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde, istinaf kanun yolunun yürürlüğe girdiği 20.07.2016 tarihine kadar temyiz kanun yoluna başvurulmuş bir karar hakkında bu kararın kesinleşmesine kadar geçecek süreçte 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun istinafa ilişkin düzenlemeleri eklenmeden önceki hâli uygulanmaya devam edilecektir. Yani 20.07.2016 tarihinden önce temyiz yoluna başvurulmuş bir dosya bu yolla sonuçlanacak olup, bu dosyanın hiç bir şekilde istinaf incelemesine tabî tutulması söz konusu olmayacaktır.
20.07.2016 tarihinden önce bir dosyada verilen karara karşı temyiz kanun yoluna
başvurulmuşsa, o karar Yargıtayca bozulmuş olsa dahi bundan sonra verilecek kararlarla (bozmadan geçmiş dosyalarla ilgili verilecek kararlar) ilgili olarak da başvurulması gereken kanun yolu 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun istinafla ilgili değişikliklerinin yapılmadan önceki hâline ilişkin düzenlemeler gereği temyiz ve koşulları varsa karar düzeltme yoludur. İstinaf yolu söz konusu olmayacaktır. Burada sonradan verilen kararın 20.07.2106 tarihinden sonra verilmiş olmasının önemi yoktur. Daha açık anlatım ile daha önce Yargıtay incelemesinden geçen bir dosyada verilen kararın istinaf edilmesi mümkün değildir.20.07.2016 tarihinden sonra verilen kararlara karşı kanun yoluna başvurulacaksa, burada ikili ayrım yapmak gerekir.
İlk olarak, biraz önce açıklandığı üzere 20.07.2016 tarihinden sonra verilen kararla ilgili olarak daha önce temyiz kanun yoluna başvurulmuşsa, artık o karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulması mümkün değildir. Bozma sonrasında verilecek karara karşı başvurulacak kanun yolu yine temyiz olup, bu inceleme sonucunda verilecek karara karşı 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440 vd. maddelerinde gösterilen şartların oluşması halinde karar düzeltme yoluna başvurulması da mümkündür.İkinci olarak, 20.07.2016 tarihinden sonra verilen karar ile ilgili olarak öncesinde bir temyiz incelemesi yapılmamışsa, bu tarihten sonra verilen kararlara karşı başvurulması gereken kanun yolu istinaf kanun yolu olacaktır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3/2 maddesinde “......HUMK"nın 427 ilâ 454. maddelerinin uygulanmasına devam olunur......” şeklindeki hükmün 427 ilâ 444 olarak değiştirilmesi yargılamanın yenilenmesi davasının 20.07.2016 tarihinden sonraki kararlar açısından (somut olayda karar tarihi; 30.10.2019) istinaf kanun yoluna tabi olacağı şeklinde değerlendirilmelidir. Usul hükümleri kanunda aksine bir düzenleme olmadığı takdirde derhal yürürlüğe gireceğinden ve göreve ilişkin olması nedeniyle re"sen nazara alınması gerektiğinden kararın istinaf incelemesinin yapılmasını sağlanmak üzere ilgili Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine İADESİNE, 15.10.2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için destek@ictihatlar.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.