Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2015/1080
Karar No: 2019/637
Karar Tarihi: 05.11.2019

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2015/1080 Esas 2019/637 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2015/1080 E.  ,  2019/637 K.

    "İçtihat Metni"


    Kararı veren
    Yargıtay Dairesi : 11. Ceza Dairesi
    Mahkemesi :Asliye Ceza
    Sayısı : 57-418

    Resmî belgeyi bozmak suçundan sanık ..."ın TCK"nın 205/1, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin Ardahan Asliye Ceza Mahkemesince verilen 21.11.2011 tarihli ve 57-418 sayılı hükmün, Cumhuriyet savcısı ve sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 22.06.2015 tarih, 13361-27342 sayı ve oy çokluğuyla düzeltilerek onanmasına karar verilmiş,
    Daire Başkanı H. Eken; "5327 sayılı TCK"nun 205. maddesindeki "resmi belgeyi bozmak, yok etmek ya da gizlemek" suçunun oluşabilmesi için resmi bir belgenin içeriğindeki bilgilerin anlaşılmaz, kullanılamaz hale getirilmekle birlikte maddi varlığına dokunulmaksızın ondan faydalanma olanağının imkansız hale getirilmesi suretiyle bozulması veya belgenin maddi varlığına son verilerek yok edilmesi ya da belgenin bütünlüğüne dokunmaksızın hak sahibinin ondan yararlanmasını engelleyecek şekilde gizlenmesi gerekmektedir. Failin bir belgeyi ortadan kaldırmak, bozmak veya gizlemekle elde etmek istediği sonuç, hak sahibinin o belgeden yararlanmasını engellemekten ibarettir. Nitekim, belge ortadan kalkınca veya bozulunca bu yararlanma olanağı kalmayacağından failin elde etmek istediği sonuç da gerçekleşecektir. Gerçek belgenin aslı ortadan kaldırılarak veya bozularak sonuç elde edildiğinde suç da tamamlanmış olur. Belgenin bozulması, yok edilmesi veya gizlenmesinin amacı hak sahibinin suça konu belgeden yararlanmasının önlenmesidir. Diğer bir anlatımla anılan suç, hak sahibinin o belgeden yararlanmasını engellemek amacıyla kanıt değeri taşıyan belgelerin ortadan kaldırılması bozulması ya da gizlenmesi suretiyle oluşacaktır. Belge üzerinde tasarruf yetkisi bulunan bir kimsenin belgeyi bozması, yok etmesi veya gizlemesi halinde ise hak sahibinin suça konu belgeden yararlanmasının engellenmesi söz konusu olmadığından TCK"nun 205. maddesindeki suçta gerçekleşmeyecektir.
    Somut olayda otel işleten sanık ile ... arasında, mağdure ..."nın otele kayıt edilip edilmeyeceği hususunda aniden çıkan tartışma sırasında kızgınlıkla suça konu pasaportu yırttığı anlaşıldığından, sanığın resmi belgeyi bozma kastı ile hareket etmediği açık olup yukarıda açıklanan gerekçelere göre yüklenen suçun unsurları itibariyle oluşmadığı, eylemin bu hali ile ızrar suçunu oluşturabileceği bu suçun takibinin de şikayete bağlı olup mağdurun şikayetten vazgeçmiş bulunması nedeniyle mahkumiyet hükmünün bozulması gerektiği" görüşüyle karşı oy kullanmıştır.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 17.09.2015 tarih ve 24264 sayı ile;
    "...Resmi belgeyi bozma, yok etme veya değiştirme suçu, TCK"nun 205. maddesinde kumu güvenine karşı suçlar arasında düzenlenmiştir.
    Evrakı yok etmek sahtekarlık sayılmamakla birlikte, resmi veya özel bir belgeyi ortadan kaldırmak veya bozmak suretiyle var olan bir delilin yok edilmesiyle kamu ispatlayıcı bir vasıtadan yoksun kalmaktadır.
    Suçun faili herkes olabilir.
    Suçun mağduru kamu yani devlettir.
    Suçun konusu hukuken geçerli, kanıt niteliğini taşıyan resmi ve gerçek belgelerdir.
    TCK"nun 205. maddesi gerçek bir resmi belgenin aslı yerine geçen örneklerini de kapsar.
    Kanıt gücü bulunmayan, hukuki değer taşımayan sahte ya da özel mahiyetteki belgeler bu suç kapsamında değerlendirilmeyecektir.
    Bir hukuki ilişkiyi, durumu veya vakayı kanıtlama gücü bulunan ya da bir hakkın doğumu veya sona ermesini kanıtlayan resmi belgelerin bozulması, gizlenmesi veya yok edilmesine yönelik eylemler, toplumda ispat araçlarının doğruluğu ve gerçekliğine olan güvenin sarsılmasına neden olmakta ve dolayısıyla bu suç ile de kamu güveninin korunmasına amaç edinilmektedir.
    TCK"nun 205. maddesinde suçun maddi unsurlarını teşkil eden hareketler seçimlik olarak suç konusu belgenin bozulması, yok edilmesi veya gizlenmesi şeklinde belirtilmiştir.
    Resmi belgeyi bozmak, suç konusu belgenin maddi varlığına dokunmaksızın esaslı unsurlarının tamamı veya bir kısmı üzerinde değişiklik yapmak suretiyle ondan yararlanma olanağını engellemektir. Başka bir anlatımla belgenin hukuki sonuç doğurmasının önüne geçilmektedir.
    Bozmak deyimiyle kanun, varakanın maddi varlığına dokunmaksızın ondan faydalanma imkanlarını engelleyen fiilleri kastetmiştir. Yani varaka maddeten vardır fakat okunmaz hale getirildiği için hak sahibinin bundan yararlanıp bir iddiayı ispat etmek imkansız hale gelmektedir. Bu itibarla faydalanma imkanları bulundukça suç oluşmayacaktır.
    Resmi belgeyi yok etmek, belgenin maddi varlığına son vererek tasarruf sahiplerinin belgeyi kullanma olanağını ortadan kaldırmaktır. Yok etme eylemi, suç konusu belgenin yırtılması ve yakılması ya da hak sahibinden hukuka aykırı şekilde alıp ortadan kaldırarak kullanmasına fırsat verilmemesi şeklinde gerçekleşebilir. Eylemin her halükarda TCK"nun 205. maddesindeki suçu oluşturabilmesi için hukuki değer taşıyan gerçek resmi belgenin yasal unsurlarına, kanıt niteliğine yönelmesi gerekir.
    Failin bu amaca yönelmeyen, hak sahibinin belgeyi kullanma imkanını ortadan kaldırmayı amaçlamayan eylemlerinde anılan suçun unsurlarının gerçekleştiğinden söz edilemez.
    Yok etme eyleminin resmi belgenin kanıt olma özelliğine değil de ekonomik değerine yönelmesi halinde hırsızlık veya mala zarar verme suçları gündeme gelecektir.
    Resmi belgeyi gizlemek, varlığı ve bütünlüğü muhafaza edilmesine rağmen, hak sahibi tarafından belgenin kanıt olarak kullanılmasına olanak tanınmamasıdır. Resmi belgenin yok edilmesinden farkı gizleme halinde belgenin mevcudiyetinin korunmuş olmasıdır. Kıymetli evrak borçlularının alacaklısından, başka bir senet ya da çekle değiştirileceğinden veya bakılıp inceleneceğinden bahisle aldıkları bonoyu iade etmeyerek icra takibinden kurtulmaya çalışmaları uygulamada çok rastlanan resmi belgeyi gizleme eylemi olarak karşımıza çıkmaktadır.
    Resmi belgeyi bozma, yok etme veya gizleme suçunun manevi unsuru genel kasttır.
    Resmi belgeyi bozma, yok etme veya gizleme suçuna ilişkin bu genel açıklamalardan sonra, konuya benzer nitelikli Yüksek Yargıtay içtihatlarına baktığımızda;
    Yüksek Yargıtay 11. Ceza Dairesi 31/10/2014 gün ve 2013/9169 Esas 2014/18019 Karar sayılı ilamında; "...5237 sayılı TCK"nun 205. maddesinde düzenlenen "resmi belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek" suçunun, hak sahibinin o belgelerden yararlanmasını engellemek amacıyla kanıt değeri taşıyan belgelerin ortadan kaldırılması, bozulması ya da gizlenmesi suretiyle oluşacağı, sanığın ele geçirdiği, şikayetçiye ait sürücü belgesinin fotoğrafını kendi fotoğrafı ile değiştirerek kullandığı olayda bir hakkın kullanımının engellenmediği gibi, suçun konusunu oluşturan ve fotoğraf değişikliği yoluyla sahteleştirilen sürücü belgesinin hak sahibince talep halinde her zaman yenisi düzenlenebileceği cihetle belirtilen suçun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden sanığın beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi...",
    Yüksek Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 17/11/2014 gün ve 2014/17849 Esas, 2014/19379 Karar sayılı ilamında; "...5237 sayılı TCK"nun 205. maddesinde düzenlenen "resmi belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek" suçunun; hak sahibinin o belgelerden yararlanmasını engellemek amacıyla kanıt değeri taşıyan belgelerin ortadan kaldırılması, bozulması ya da gizlenmesi suretiyle oluşacağı, sanığın kendisine ait nüfus cüzdanı üzerindeki fotoğrafı sökmesi eyleminde herhangi bir hakkın kullanımının engellenmediği gibi, suçun konusunu oluşturan nüfus cüzdanının hak sahibince talep halinde her zaman yenisi düzenlenebileceğinden bu suçun unsurlarının oluşmadığı, kaldı ki sanığın, mağdur Murat Ulalı"ya ait nüfus cüzdanına kendi fotoğrafını yapıştırarak kullanması şeklinde gerçekleşen "resmi belgede sahtecilik" eyleminden dolayı ayrıca mahkumiyet hükmü kurulduğu anlaşılmakla, kanun yararına bozma istemine atfen düzenlenen ihbarnamedeki istem yerinde görüldüğünden, Yüksekova 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 08.02.2007 gün ve 2006/139 Esas, 2007/39 sayılı kararının "resmi belgeyi bozmak" suçundan kurulan mahkumiyet hükmü yönünden CMK"nun 309. maddesi uyarınca bozulmasına, bozma nedenine göre aynı maddenin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca karar verilmesi mümkün görüldüğünden, yüklenen "resmi belgeyi bozmak" suçu unsurları itibariyle oluşmadığından sanığın bu suçtan beraatine, cezanın çektirilmemesine...",
    Yüksek Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 10/03/2014 gün ve 2012/20960 Esas, 2014/4299 Karar sayılı ilamında; "5237 sayılı TCK"nun 205. maddesinde düzenlenen "resmi belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek" suçunun, hak sahibinin o belgelerden yararlanmasını engellemek amacıyla kanıt değeri taşıyan belgelerin ortadan kaldırılması, bozulması ya da gizlenmesi suretiyle oluşacağı, sanığın ele geçirdiği, şikayetçiye ait nüfus cüzdanının fotoğrafını kendi fotoğrafı ile değiştirerek kullandığı olayda bir hakkın kullanımının engellenmediği gibi, suçun konusunu oluşturan ve fotoğraf değişikliği yoluyla sahteleştirilen kimliğin hak sahibince talep halinde her zaman yenisi düzenlenebileceği cihetle suçun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden sanığın beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi...",
    Yüksek Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 24/09/2014 gün ve 2012/28839 Esas, 2014/15656 Karar sayılı ilamında; "5237 sayılı TCK"nun 205. maddesinde düzenlenen "resmi belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek" suçunun, hak sahibinin o belgelerden yararlanmasını engellemek amacıyla kanıt değeri taşıyan belgelerin ortadan kaldırılması, bozulması ya da gizlenmesi suretiyle oluşacağı, sanığın ele geçirdiği, şikayetçiye ait sürücü belgesinin fotoğrafını kendi fotoğrafı ile değiştirerek kullandığı olayda bir hakkın kullanımının engellenmediği gibi, suçun konusunu oluşturan ve fotoğraf değişikliği yoluyla sahteleştirilen sürücü belgesinin hak sahibince talep halinde her zaman yenisi düzenlenebileceği cihetle belirtilen suçun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden sanığın beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi...",
    Yüksek Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 18/12/2012 gün ve 2010/4108 Esas, 2012/21952 Karar sayılı ilamında; "5237 sayılı TCK"nun 205. maddesinde düzenlenen resmi belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek suçunun hak sahibinin o belgelerden yararlanmasını engellemek amacıyla kanıt değeri taşıyan belgelerin ortadan kaldırılması, bozulması ya da gizlenmesi suretiyle oluşacağı, değişik suçlardan aranmakta olan sanığın, ele geçirdiği başkası adına düzenlenmiş ehliyetin fotoğrafı üzerine kendi fotoğrafını yapıştırarak kullanmaktan ibaret eyleminde herhangi bir hakkın kullanımı engellenmediğinden bu suçun, belgede gerçekleştirilen sahteciliğin aldatma yeteneğinin bulunmadığı anlaşıldığından resmi belgede sahtecilik suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı ve beraatine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması...",
    Yüksek Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 27/01/2011 gün ve 2010/7224 Esas, 2011/460 Karar sayılı kararında; "765 sayılı TCK’nın 348 ve 5237 sayılı TCK’nın 205. maddesinde düzenlenen suçun maddi unsuru; bir gerçek belgenin haksız olarak bozulması, yok edilmesi veya gizlenmesidir. Resmi bir belgeyi yok etmek suçu, belgenin maddi varlığına son vermek olup tasarruf sahiplerine kullanma olanağı tanımamaktır. Failin bir belgeyi ortadan kaldırmak veya bozmakla elde etmek istediği sonuç, hak sahibinin o belgeden yararlanmasına engellemekten ibarettir ki belge ortadan kalkınca veya bozulunca bu yararlanma olanağı kalmayacağından failin elde etmek istediği sonuçta gerçekleşecektir. Belgeyi sahte olarak düzenlemek veya gerçek bir belgeyi değiştirmek biçimsel suç olduğu halde, gerçek bir belgenin bozulması yok edilmesi gizlenmesi maddi suçtur. Genel kastla işlenebilen bu suç tipinde fail bilerek, isteyerek resmi belgeyi bozmalı, yok etmeli veya gizlemelidir. Bu açıklamalardan sonra somut olaya gelindiğinde; suç tarihinde Hayrabolu Asliye Hukuk Hakimi olarak görev yapan sanığın, tanık olarak dinlenen Av. M. Münir Tuna ve Av. Nebi Aydoğan tarafından müvekkilleri adına bir kısım şirket ve gerçek kişiler aleyhine açtıkları haksız eylemlerin önlenmesi ve muarazanın giderilmesi davasında, 17.01.2003 tarih ve 2003/15 Esas 2003/15-1 müt sayılı "ihtiyati tedbir" kararı verip davacı vekillerine verdikten 15-20 dakika sonra, kararın yanlış olduğu, bir kısım yerlerin eksik bulunduğunun belirtilmesi üzerine talep doğrultusunda yeniden aynı sayı ve numara ile bir ihtiyati tedbir kararı verip önceden yazılan ihtiyati tedbir kararını imha ettiğinden bahisle resmi belgeyi yok etmek suçundan açılan davada: HUMK’nun 101 ve devamı maddelerinde düzenlenen "ihtiyati tedbir" kararlarının, yargılama sırasında alınan geçici tedbirler olup, ihtiyati tedbir sebeplerinin sınırlı olmadığı, olayın niteliğine göre uygun bir ihtiyati tedbire karar verilebileceği, durum ve şartların değişmesi halinde her zaman mahkemenin ihtiyati tedbir kararı vermek veya bu kararda değişiklik yapmak yetkisine sahip olduğu gözetildiğinde; İster sanığın ve dinlenen bir kısım tanıkların beyanlarında geçtiği şekilde sadece isim yanlışlıklarının, maddi hataların düzeltildiği isterse mahkemenin gerekçesinde belirttiği gibi önceki kararda olmayan bir kısım ilavelerin yapıldığı kabul edilsin, mahkemece önceki kararda unutulan hususlarda karara dokunmadan da yeni tedbir kararı verebileceği düşünüldüğünde sanığın haksız olarak resmi belgeyi yok etme ve hak sahibinin belgeyi kullanma imkanını ortadan kaldırma amacının bulunduğundan söz edilemeyeceği ancak sanığın savunmada geçtiği şekilde bir kısım maddi yanlışları veya müphem veya açık olmayan hususlarda HUMK’nun 455 ve devamı maddelerinde düzenlenen "hükümlerin tavzihi" müessesi yada eksik olan hususlarda anılan Yasanın 101 ve devamı maddelerine göre yeni bir ihtiyati tedbir kararı vermekle yetinmek yerine daha önce yazdığı ve davacı tarafa tebliğ ettiği ve mahkeme kartonuna koyduğu bir kararı kanuna aykırı biçimde yok etmek eyleminin görevde yetkiyi kötüye kullanmak suçunu oluşturup oluşturmayacağı tartışılmadan yazılı şekilde karar verilmesi..." isabetsizliğinden hükümleri bozmaktadır.
    Bu bilgiler ve içtihatlar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; sanık ..."ın ... Otel"in işletmecisi olduğu, 28/12/2010 tarihinde saat 16.00 sıralarında ..."ın yabancı uyruklu ..."nın pasaportunu otele götürerek otelde kalması için kayıt yapılmasını istediği, 29/12/2010 günü saat 01.45 sıralarında ..."ın pasaport sahibi Marine ile ... Otel"e geldikleri, ..."ın Marine"nin otele kaydının yapılıp yapılmadığını sorduğu, sanığın ise kayıt yapmadığını söylemesi üzerine tartışma çıktığı ve çıkan tartışma sonucunda sanığın sinirlenerek Marine"ye ait pasaportu yırttığı olayda, sanığın resmi belgeyi bozma kastı ile hareket etmediği, sanığın kastının resmi belgeyi bozma ve hak sahibinin ondan engellenmesi olmadığı, ayrıca pasaportun yeniden çıkartılmasının mümkün bulunduğu, eylemin bu hali ile mala zarar verme suçunu oluşturabileceği ve mağdurunda şikayetçi olmaması nedeniyle mahkumiyet hükmünün bozulması gerektiği" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
    CMK"nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 11. Ceza Dairesince 06.10.2015 tarih ve 7669-29164 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık;
    Sanığın eyleminin mala zarar verme suçunu mu, yoksa resmî belgeyi bozma suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle; sanığın, yırttığı pasaportun sahibi olan ...’nın katılan sıfatını alabilecek şekilde suçtan zarar gören olarak davadan haberdar edilmemesi ve yokluğunda hüküm kurulması hâlinde, gerekçeli kararın tebliği sağlanmadan temyiz incelemesi yapılmasının mümkün olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    Olay günü saat 01.45 sıralarında tanık ...’ın, yanında ... isimli bir kadın ile Ardahan ilinde bulunan ... Otel’e geldiği, adı geçen otelin işletmecisi olan sanık ...’a ...’ya ait pasaportu verip otele kaydetmesini istediği, sanığın kayıt işlemini yapmayacağını söylediği, tanık Savaş’ın yeniden kayıt yapması için sanığa ısrar etmesi neticesinde sanığın tanık Savaş’a yumruk ile vurduğu ve ...’ya ait pasaportu yırttığı, bunun üzerine tanık Savaş ve ...’nın Ardahan Polis Merkezi Amirliğine müracaatta bulundukları,
    29.12.2010 tarihli görgü tespit tutanağında; ...’ya ait pasaportun yırtılmış ve parçalara ayrılmış olduğu tespitlerine yer verildiği,
    Dosya içerisinde suça konu pasaportun iki sayfasının onaysız suretlerinin bulunduğu ve bu suretler üzerinde “T.C. Artvin İli Sarp Kara Hudut Kp. 19.12.2010” ibareleri bulunan mühür izinin yer aldığı,
    Yırtılan pasaport sahibi ...’nın soruşturma aşamasında kollukta şikâyetçi sıfatıyla ifadesi alınırken ikamet adresi olarak “Senaki/Gürcistan” adresini bildirdiği, Ardahan Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen iddianameye mağdur sıfatıyla adının yazıldığı, Yerel Mahkemece adı geçene şikâyetçi sıfatıyla duruşmaya davet için Ardahan ilindeki ... Otel’e tebligat çıkartıldığı, ancak ...’nın adreste tanınmadığı şerhi yazılarak tebligatın mercisine iade edildiği, buna rağmen Yerel Mahkemece suça konu pasaport sahibi ... yönünden adres araştırması yapılmadığı gibi yargılama sonunda gerekçeli kararın da adı geçene tebliğ edilmediği,
    Anlaşılmaktadır.
    Kollukta şikâyetçi sıfatıyla ifadesi alınan ...; Türkiye’ye Artvin ilinden 19.12.2010 tarihinde giriş yaptığını, 28.12.2010 tarihinde Ardahan iline geldiğini ve Bar 75 isimli gazinoya giderek ismini sonradan öğrendiği tanık ...’dan Ardahan ilinde kalma konusunda yardım istediğini, tanık Savaş’ın kendisine ait pasaportu aldığını ve daha sonra bu pasaportu ... Otel isimli otele bıraktığını öğrendiğini, 29.12.2010 tarihinde saat 01.45 sıralarında ... Otel’e tanık Savaş ile birlikte gittiklerini, sanığın, burada tanık Savaş’ı darp ettiğini, kendisine ait pasaportu da yırttığını, bunun üzerine tanık Savaş ile birlikte polis merkezine geldiğini, pasaportunu Trabzon ilinde bulunan konsolosluğa giderek çıkartacağını ve Gürcistan’a döneceğini, pasaportunu yırtan sanıktan şikâyetçi olmadığını,
    Kollukta şikâyetçi sıfatıyla ifadesi alınan tanık ...; Bar 75 isimli iş yerinde çalıştığını, 28.12.2010 tarihinde saat 14.00 sıralarında ... isimli bir kadının geldiğini, kalacak yeri olmadığını söylediğini, kendisinin de bu kadının pasaportunu alıp ... Otel’e götürdüğünü ve pasaportu sanığa bırakıp kadını otele kaydetmesini söylediğini, 29.12.2010 tarihinde saat 01.45 sıralarında ..."yı ... Otel’e götürdüğünü, sanığa kayıt işlemini yapıp yapmadığını sorduğunu, sanığın kayıt etmediğini söylediğini ve otelden aşağı doğru inip akrabası Gökmen isimli bir şahısla bir şeyler konuştuğunu, sanığa tekrar kadını otele kayıt etmesini söylediğinde sanığın kendisine yumruk ile vurduğunu, sonrasında da ...’ya ait pasaportun yırtılmış olduğunu gördüğünü, ne zaman kim tarafından yırtıldığını bilmediğini ancak sanığın pasaportu kendisinin yırttığını söylediğini, şikâyetçi olmadığını,
    Mahkemede tanık sıfatıyla; olay günü yabancı uyruklu ...’yı kalması için sanığın işlettiği otele götürdüğünü, otele gittiğinde sanığın resepsiyonda olduğunu, aşağıdan bir tartışma sesi duyduğunu, sanıkla birlikte indiğini, sanığın sinirlenerek ...’nın pasaportunu yırttığını, çelişki nedeniyle sorulması üzerine; mahkemede verdiği ifadesinin doğru olduğunu, sanığın pasaportu yırtıp parçaladığını bizzat gördüğünü,
    Tanık Ümit Turgut; olay günü yabancı uyruklu ...’nın pasaportunun yırtıldığından bahisle polis merkezine müracaatta bulunmak için geldiğini, bu şahsın ifadesini aldıklarını, pasaportu incelediklerinde bir kaç sayfasının yırtılmış olduğunu gördüklerini, pasaportun kullanılamaz hâlde olduğunu, konuyla ilgili düzenledikleri tutanak içeriğinin doğru olduğunu,
    Tanık ...; polis merkezinde görev yaptığı sırada şahısların müracaatı üzerine olaydan haberdar olduklarını, ...’ya ait pasaportun yırtılmış olduğunu gördüklerini ve buna ilişkin tutanağı tanzim ettiklerini, tutanağın içeriğinin doğru olduğunu, hatırladığı kadarıyla pasaportun tamamen yırtılmadığını, içinde bulunan yaprakların bir kısmının yırtılmış olduğunu,
    İfade etmişlerdir.
    Sanık soruşturma evresinde; 28.12.2010 tarihinde saat 16.00 sıralarında işletmekte olduğu ... Otel’e köylüsü olan tanık Savaş’ın yabancı bir kadının pasaportunu getirerek otele kaydetmesini söylediğini, kendisinin de kabul ederek pasaportu aldığını, 29.12.2010 tarihinde saat 01.45 sıralarında tanık Savaş’ın, yanında pasaport sahibi yabancı uyruklu kadın ile gelip kayıt işlemini yapıp yapmadığını sorduğunu, kendisinin de yapmadığını söylediğini, sonrasında otelden aşağıya indiğini, dışarıda akrabası Gökmen Kılıç ile konuşurken tanık Savaş’ın yeniden yanına gelip kayıt işlemini gerçekleştirmesini söylediğini, kendisinin de “Tamam kayıt edeceğim.” dediğini ancak tanık Savaş’a vurmadığını, tanık Savaş’ın ne şekilde darp edildiğini bilmediğini, ayrıca ...’nın pasaportunu da yırtmadığını, ne şekilde yırtıldığını bilmediğini,
    Kovuşturma evresinde; tanık Savaş’ın olay günü yanında iki kadınla otele gelerek bu kişileri otele kaydetmesini istediğini, yabancı uyruklu kaydetmediğini söylemesi üzerine tanık Savaş’ın “Bunların pasaportunu yırtar senin üzerine atarım.” dediğini ve kendi gözünün önünde pasaportu yırttığını, suçlamayla bir ilgisinin olmadığını,
    Savunmuştur.
    Sanığın, yırttığı pasaportun sahibi olan ...’nın katılan sıfatını alabilecek şekilde suçtan zarar gören olarak davadan haberdar edilmemesi ve yokluğunda hüküm kurulması hâlinde, gerekçeli kararın tebliği sağlanmadan temyiz incelemesi yapılmasının mümkün olup olmadığı;
    Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, "haksızlığa uğramış kişi" olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. TCK"nın hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecek, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de bunlar mağdur olamayacaklardır.
    Mağdurun belirlenmesi, suçun unsurlarının veya nitelikli hâllerinin gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespiti ile özellikle TCK yönüyle zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının çözümü konusu başta olmak üzere birçok ceza hukuku hükmünün doğru ve isabetli uygulanabilmesi açısından önemli olmasına rağmen, TCK"da ve diğer kanunlarımızda mağdurun bir tanımı yapılmamıştır. Öğretide de kabul olunduğu üzere kanun koyucunun bu tercihi öncelikle kapsayıcı bir tanım yapmanın zorluğundan kaynaklanmakta, diğer taraftan kavramın bazen dar bazen de geniş yorumlanmasına duyulan ihtiyaç bu yönde bir tercihi zorunlu kılmaktadır.
    Mağdur kavramı gibi kanunda açıkça tanımlanmamış olan "suçtan zarar görme" kavramı ise gerek Ceza Genel Kurulu, gerekse Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında; "suçtan doğrudan doğruya zarar görmüş bulunma hâli" olarak anlaşılıp uygulanmış, buna bağlı olarak da dolaylı veya muhtemel zararların, davaya katılma hakkı vermeyeceği kabul edilmiştir. Nitekim bu husus, Ceza Genel Kurulunun 08.11.2016 tarihli ve 830-412, 03.05.2011 tarihli ve 155–80, 04.07.2006 tarihli ve 127–180, 22.10.2002 tarihli ve 234–366 ile 11.04.2000 tarihli ve 65–69 sayılı kararlarında; "dolaylı veya muhtemel zarar, davaya katılma hakkı vermez" şeklinde açıkça belirtilmiştir.
    Mağdur ile suçtan zarar gören kavramları aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilecektir. Bazı suçlarda mağdur belirli bir kişi olmayıp; toplumu oluşturan herkes (geniş anlamda mağdur) olabilecektir. (Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen-A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2015, s.289; İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2015, s. 214-217; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2015, s.106 - 107)
    Mağdurun kim olduğunun belirlenmesinde öncelikle madde metnine bakılmalı, madde metninin yeterli olmadığı durumlarda hükmün konuluş amacı, suçun düzenlendiği yer gibi hususlar birlikte değerlendirilerek sonuca ulaşılmaya çalışılmalıdır.
    5237 sayılı TCK"nın belgede sahtecilik suçlarının düzenlendiği madde metinlerinde suçun mağdurunun kim olduğuna ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemesi, belgede sahtecilik suçlarının hukuki konusunun kamunun güveni olması ve bu suçların kamu güvenine karşı suçlar bölümünde düzenlenmiş bulunması hususları birlikte değerlendirildiğinde, bu suçların mağdurunun toplumu oluşturan bireylerin tamamının, diğer bir ifadeyle kamunun olduğunun, eylemin belirli bir kişinin zararına olarak işlenmesi hâlinde bu kişinin mağdur değil, suçtan zarar gören olacağının kabulü gerekmektedir. Aksinin kabulü hâlinde, birden fazla kişiye karşı işlenmiş olan sahtecilik suçlarında hükmolunacak sonuç ceza miktarları göz önünde bulundurulduğunda, 5237 sayılı TCK"nın “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlıklı 3. maddesinin gerekçesinde, "Suç işlenmesiyle bozulan toplum düzeninde adaletin sağlanması için suç işleyen kimseye uygulanacak ceza hukuku yaptırımlarının haklı ve ölçülü olması gerekir. Çünkü ancak haklı ve suçun ağırlığıyla orantılı bir yaptırım ile suç işleyen kişinin bu fiilinden pişmanlık duyması sağlanabilir ve yeniden topluma kazandırılması söz konusu olabilir." şeklinde açıklanmış olan ölçülülük ilkesine aykırı davranılmış olunacaktır.
    Öğretide, belgede sahtecilik fiilinin belirli bir kişinin zararına olarak işlenmesi hâlinde ilgili kişinin de mağdur sayılacağı yönünde bir kısım görüşler (Nevzat Toroslu, Ceza Hukuku Özel Kısım, Savaş Yayınevi, Ankara 2007, s.205-206) olmakla birlikte, çoğunluk itibarıyla, bu suçların mağdurunun kamu olduğuna ilişkin bir kabul vardır. (Veli Özer Özbek, Mehmet Nihat Kanbur, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 4. Baskı, 2012, s. 759).
    Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 22.04.2014 tarihli ve 397-202 sayılı kararında da; belgede sahtecilik suçlarının mağdurunun kamu olduğu, eylemin belirli bir kişinin zararına olarak işlenmesi hâlinde bu kişinin mağdur değil suçtan zarar gören konumunda bulunduğu belirtilmiştir.
    Bu bağlamda kimliği bozulan, yok edilen veya gizlenen kimlik sahibinin, bir daha o kimliği kullanamayacak olması nedeniyle gerçekleştirilen eylem ve sonuçlarından doğrudan doğruya zarar gördüğü kabul edilmelidir.
    Öte yandan, temyiz mahkemesince bir temyiz davasının görülebilmesi için, temyiz kanun yoluna başvuru hakkı bulunanların tamamının kararı tefhim veya tebliğ yoluyla öğrenmelerinin sağlanması kanuni bir zorunluluktur. Nitekim 5271 sayılı CMK’nın “Kararların açıklanması ve tebliği” başlıklı 35. maddesinin 2. fıkrasında; “Koruma tedbirlerine ilişkin olanlar hariç, aleyhine kanun yoluna başvurulabilecek hâkim veya mahkeme kararları, hazır bulunamayan ilgilisine tebliğ olunur.” hükmü yer almaktadır.
    Mağdur, şikâyetçi ve suçtan zarar görenin yargılama aşamasında öncelikle duruşmadan haberdar edilmesi gerekmektedir. CMK"nın 234. maddesinde düzenlenen bu hakkın kullandırılmaması kanuna aykırıdır. Kanun koyucu, CMK"nın 234. maddesine aykırı davranılması durumunda anılan hukuka aykırılığın telafisine imkân sağlayacak şekilde bir düzenlemeye yer vermiş ve "katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş olanlara" kanun yoluna başvurma hakkı tanımıştır. Bu hakkın kullanılabilmesi için de yargılama sonucunda verilen kararın aynı Kanun"un 35. maddesi uyarınca mağdur, şikâyetçi veya suçtan zarar görene tebliği gerekmektedir. Gerekçeli kararın tebliğ edilmesiyle suçtan zarar gören geç de olsa davadan haberdar olarak kararı temyiz etme imkânı bulmuş olacaktır. Gerekçeli kararın tebliğinden itibaren mağdur, şikâyetçi veya suçtan zarar görenin hükmü temyiz edip etmemesine göre de temyizin kapsamı belirlenecektir.
    Yerel mahkemece duruşmadan haberdar olmayan mağdur, şikâyetçi veya suçtan zarar görene gerekçeli karar tebliğ olunmamış ise temyiz aşamasında bu eksikliğin Özel Dairece 2797 sayılı Yargıtay Kanunu"nun 40. maddesi uyarınca verilecek, uygulamada "tevdi kararı" adı verilen kararla mahallinde mahkemesince giderilmesinin istenilmesi gerekir.
    Duruşmadan haberdar olmayan mağdura, şikâyetçiye veya suçtan zarar görene gerekçeli kararın tebliğinden sonra, hükmün temyiz edilmesi durumunda CMK"nın 260. maddesi uyarınca "katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar gören" sıfatı ile temyizi incelenecektir. Tebliğe rağmen hükmün temyiz edilmemesi durumunda ise Özel Dairece diğer temyiz talepleri kapsamında dosya incelenecek, ancak CMK"nın 233 ve 234. maddelerine aykırı davranılması gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilemeyecektir.
    Değinilmesi gereken bir başka husus ise tebligatın nasıl yapılacağına ilişkin olup; CMK"nın 36. maddesinin birinci fıkrasında; "Mahkeme başkanı veya hâkim, her türlü tebligatı, tüm gerçek veya özel hukuk tüzel kişileri veya kamu kurum ve kuruluşları ile ilgili yazışmaları yapar.", aynı Kanun"un 37. maddesinde ise "(1) Tebligat, bu Kanunda belirtilen özel hükümler saklı kalmak koşuluyla, ilgili kanunda belirtilen hükümlere göre yapılır.
    (2) Uluslararası andlaşmalar, yazılı belgelerin doğrudan doğruya postayla veya diğer iletişim araçlarıyla gönderilmesini kabul ettiğinde; yurt dışına yapılan tebligat, iadeli taahhütlü posta veya diğer iletişim araçları ile gerçekleştirilir." şeklinde düzenlemelere yer verilmiştir.
    Öte yandan yurt dışındaki Türk vatandaşı olmayanlara nasıl tebligat yapılacağı da 7201 sayılı Tebligat Kanunu"nun 25. maddesinde; "Yabancı memlekette tebliğ o memleketin salahiyetli makamı vasıtasiyle yapılır. Bunun için anlaşma veya o memleket kanunları müsait ise, o yerdeki Türkiye siyasi memuru veya konsolosu tebligat yapılmasını salahiyetli makamdan ister.
    Yabancı memleketlerde bulunan kimselere tebliğ olunacak evrak, tebligatı çıkaran merciin bağlı bulunduğu vekalet vasıtasiyle Dışişleri Bakanlığıne, oradan da memuriyet havzası nazarı itibara alınarak ilgili Türkiye Elçiliğine veya Konsolosluğuna gönderilir.
    Şu kadar ki, Dışişleri Bakanlığının aracılığına lüzum görülmeyen hallerde tebligat evrakı, ilgili Bakanlıkça doğrudan doğruya o yerdeki Türkiye Büyükelçiliğine veya Başkonsolosluğuna gönderilebilir." şeklinde belirlenmiştir.
    Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    29.12.2010 tarihinde saat 01.45 sıralarında tanık ... ile birlikte sanığın işlettiği otele gelen ...’nın pasaportunun olay yerinde çıkan tartışmada sanık tarafından yırtılması nedeniyle resmî belgeyi bozma suçundan açılan kamu davasında, soruşturma evresinde kollukta şikâyetçi sıfatıyla ifadesi alınırken ikamet adresi olarak “Senaki/Gürcistan” adresini bildiren ...’ya kovuşturma evresinde, şikâyetçi sıfatıyla duruşmaya davet için Ardahan ilindeki ... Otel’e tebligat çıkartıldığı, ancak adı geçenin adreste tanınmadığı şerhi yazılarak tebligatın mercisine iade edilmesine rağmen Yerel Mahkemece suça konu pasaport sahibi ... yönünden adres araştırması yapılmadığı gibi yargılama sonunda gerekçeli kararın adı geçene tebliğ de edilmediği anlaşılmakla, katılan sıfatını alabilecek şekilde suçtan zarar gören ...’nın davadan haberdar edilmesi zorunluluğunun bulunduğu, bu zorunluluğun hüküm verilinceye kadar yerine getirilmemesi durumunda ise CMK"nın 260. maddesi uyarınca kanun yollarına başvurma hakkı bulunan adı geçen şahsa aynı Kanun’un 35/2. maddesi gereğince gerekçeli kararın tebliğ edilmesi gerektiği, ancak somut olayda sözü edilen kanuni imkânların tanınmadığı anlaşıldığından, yargılamanın başında davadan haberdar edilmesi gereken, temyiz aşamasına kadar bu hakkı kullandırılmayan ve haklarını korumanın başka bir yolu da bulunmayan adı geçen şahsın, kanundan kaynaklanan hakkını kullanabilmesi amacıyla Özel Dairece öncelikle tevdi kararı verilmek suretiyle, suçtan zarar görenin yurt dışına çıkıp çıkmadığı araştırılıp yurt dışına çıktığının tespiti hâlinde CMK"nın 37. maddesinin ikinci fıkrası gereğince Gürcistan Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhuriyeti arasında doğrudan doğruya posta yoluyla tebliğ yapma imkânının araştırılması, böyle bir imkânın bulunmaması durumunda ise 7201 sayılı Tebligat Kanunu"nun 25. maddesi gereğince gerekçeli kararın ilgili bakanlıklar aracılığıyla tebliği sağlanarak yedi günlük temyiz süresinin başlatılması, kararın suçtan zarar gören tarafından temyiz edilmemesi durumunda temyiz davasının sadece Cumhuriyet savcısı ve sanığın temyiziyle sınırlı olarak sonuçlandırılması; suçtan zarar gören tarafından temyiz edilmesi durumunda ise Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca ek tebliğname düzenlenmesi sağlanıp temyiz istemlerinin birlikte ve tek seferde incelenerek temyiz davasının sonuçlandırılması gerekmektedir. Ancak bu aşamada ...’nın sanık hakkında açılan kamu davasından haberdar edilmemesi suretiyle katılma ve diğer haklarını kullanma imkânının kısıtlandığı gerekçesiyle bozma kararı verilmesi mümkün görülmemiştir.
    Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile kabulüne karar verilmelidir.
    Ulaşılan sonuç karşısında; sanığın eyleminin mala zarar verme suçunu mu, yoksa resmî belgeyi bozma suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkin uyuşmazlık konusu bu aşamada değerlendirilmemiştir.
    SONUÇ :
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının DEĞİŞİK GEREKÇE İLE KABULÜNE,
    2- Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 22.06.2015 tarihli ve 13361-27342 sayılı düzeltilerek onama kararının KALDIRILMASINA,
    3- Dosyanın, Ardahan Asliye Ceza Mahkemesinin 21.11.2011 tarihli ve 57-418 sayılı hükmünün, davadan haberdar edilmeyen ve suçtan zarar gören ...’ya tebliğinin sağlanması için tevdi kararı verilmesi amacıyla Yargıtay 11. Ceza Dairesine gönderilmek üzere dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 05.11.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi