Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil, tazminat davası sonunda, yerel mahkemece tapu iptal ve tescil davasının reddine. Tazminat davasının kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi .. raporu okundu, düşüncesi alındı, duruşma isteği duruşma gideri (pulu) yokluğundan reddedilerek, gereği görüşülüp düşünüldü;
Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil, olmadığı takdirde tazminat isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davalı T.. aleyhindeki davanın reddine, davalı H.. hakkındaki iptal- tescil isteğinin reddine, bedel isteğinin kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, çekişme konusu 2694 ada 59 parsel sayılı taşınmazın 37/10212 payı davacı S.. adına kayıtlı iken, davalılardan H..’e verilen 25.04.2005 tarihli satış yetkisini havi vekaletname uyarınca H.. tarafından vekaleten diğer davalı T.."a 27.04.2005 tarihinde satış suretiyle temlik edildiği, davacının kendisine bedel ödenmediğini ve vekalet görevi kötüye kullanılmak suretiyle temlikin gerçekleştirildiğini ileri sürerek eldeki davayı açtığı, davalı H.."in, davalı T.."a olan borcu nedeniyle taşınmazı bedelsiz olarak devrettiğini ve davayı kabul ettiğini bildirdiği, davalı T.."ın iyi niyetli olduğunu savunduğu anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 ( 6098 sayılı Türk Borçlar Yasasının 506/2) maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya gelince, davacının çekişmeli taşınmazı satış iradesi var ise de, bu husus vekille alıcının el ve işbirliği içerisinde davacıyı zararlandırmalarının gerekçesi olamaz. Nitekim, mahkemece de vekalet görevinin kötüye kullanıldığı kabul edilmek suretiyle vekil sorumlu tutulmuştur. Taşınmazın temlik sırasında gösterilen satış bedeli ile gerçek değeri arasındaki açık ve aşırı fark gözetildiğinde alıcının vekille birlikte zararlandırma eylemine katıldığı anlaşılmaktadır.
Ayrıca, vekil H.. ile davalı alıcı T.. arasında düzenlenen 29.04.2005 tarihli harici belgenin içeriği ve vekalet tarihi ile temlik tarihi arasındaki kısa süre de davalı alıcının taşınmazı bilerek ve davacıyı zararlandırma sonucunu doğuracak şekilde vekil H... ile aralarındaki başka bir ilişkiye dayalı olarak temlik aldığını göstermektedir.
Bütün bu olgular, yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde tapu iptal ve tescil yerine tazminata hükmedilmiş olması isabetsizdir.
Davacının temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 31.01.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.