
Esas No: 2017/97
Karar No: 2019/626
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/97 Esas 2019/626 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 6. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 395-377
Nitelikli yağma suçundan sanık ..."ın TCK’nın 149/1-a-d, 168/3, 31/3, 62, 63 ve 54. maddeleri uyarınca 4 yıl 26 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve müsadereye ilişkin Konya 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 23.12.2010 tarihli ve 417-435 sayılı hükmün sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 06.10.2015 tarih ve 6233-43288 sayı ile;
“...Suç tarihinde 18 yaşından küçük olan sanık ... hakkında, 5395 sayılı Çocuk Koruma Yasası"nın 35. maddesinin 1. fıkrası uyarınca sosyal inceleme yaptırılıp rapor aldırılmaması ve aynı Yasa maddesinin 3. fıkrası gereğince sosyal inceleme raporu aldırılmama nedeninin gerekçeli kararda belirtilmemesi,” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Konya 2. Ağır Ceza Mahkemesi ise 27.11.2015 tarih ve 395-377 sayı ile;
"...15-18 yaş grubunda yer alan çocukların kusur yeteneği ile ilgili bir tereddüt varsa durum TCK"nın 32. maddesi kapsamında tam veya kısmi akıl hastalığına ilişkin hükümler çerçevesinde değerlendirilecektir. Bu durumda alınacak olan rapor sosyal inceleme raporu olmayıp akıl hastalığına ilişkin rapor olacaktır. Yaş küçüklüğü ile akıl hastalığının birleşmesi durumu ÇKK"nın 12. maddesinde düzenlenmiş olup 0-15 yaş grubunda yer alan çocuklar aynı zamanda akıl hastası ise haklarında çocuklara özgü güvenlik tedbiri uygulanacak 15-18 yaş grubunda yer alan çocuklar akıl hastasıysa haklarında akıl hastalığına ilişkin hükümler uygulanacaktır. ÇKK"nın 35.maddesindeki düzenlemenin soyut ve kişilik dışı özellikleri dikkate alındığında yasa koyucunun düzenlemeyi yaparken TCK"nın 33. maddesindeki sağır ve dilsizlik hâlini göz önünde bulundurduğu anlaşılmaktadır. Çünkü TCK"nın 33. maddesindeki düzenlemeye göre 31. maddeye örtülü atıf yapılarak sağır ve dilsiz olan çocuklar yönünden de gruplandırma yapılmış, 0-15, 15-18, 18-21 şeklinde üçlü gruplama yapılmıştır. 0-15 yaş grubundakilerin kusur yeteneğinin bulunmadığı kabul edilmiş, 15-18 grubundakilerin ise kusur yeteneğinin bulunduğu sosyal inceleme raporu ile tespit edilirse 12-15 yaş grubundaki normal çocuklar gibi değerlendirme yapılması kusur yeteneğinin bulunmaması hâlinde ise ÇKK"nın 12. maddesi uyarınca değerlendirme yapılması, 18 yaşından büyük sağır ve dilsizler hakkında ise 15-18 yaş grubundaki çocuklar gibi değerlendirme yapılması yasal olarak düzenleme altına alınmıştır. İşte bu yasal düzenlemeler karşısında ÇKK"nın 35. maddesindeki "Mahkeme veya çocuk hâkimi tarafından çocuk hakkında sosyal inceleme yaptırılmaması hâlinde, gerekçesi kararda gösterilir." şeklinde hüküm bulunmasının amacı sağır ve dilsiz çocuklarda 15-18 yaş grubunda yer alanların statüsünün belirlenmesi bakımından yer aldığı anlaşılmaktadır. Zira 15-18 yaş grubunda yer alan sağır ve dilsiz olmayan bir çocuğun sosyal inceleme raporunun aldırılması ya da aldırılmamasının verilecek cezaya bir etkisi bulunmadığı yukarıda açıklanan yasal düzenlemelerden anlaşılmaktadır. Bu grupta yer alan çocuklar hakkında çocuklara özgü güvenlik tedbirinin uygulanması, 5395 sayılı Yasa hükümleri uyarınca mümkün değildir. Sosyal inceleme raporu alınmayan çocukların raporlarının alınmaması nedeninin gerekçeli karara yazılmaması hiçbir şekilde sonuca etki eden bir durum değildir, tek başına bozma nedeni yapılmamalıdır. Sadece sağır ve dilsiz olup 15-18 yaş grubunda yer alan çocukların kusur yeteneğinin bulunmadığının anlaşılması hâlinde ÇKK"nın 5. maddesi uyarınca çocuklara özgü güvenlik tedbirlerine hükmedilebilecek olması nedeniyle bu duruma özgü olarak sosyal inceleme raporunun aldırılmamasının nedeninin gerekçeli karara yazılmaması bozma nedeni yapılmalıdır. Esasen ÇKK"nın 35/2. maddesinde de acele hâllerde sosyal inceleme raporu alınmadan tedbir uygulanabileceği düzenlemesi de bu düşüncemizi desteklemektedir. Mahkememiz dosyasında yargılanan SSÇ"nin sosyal inceleme raporu alınmamış ve alınma nedeni gerekçeli karara yazılmamış ise de karar tarihi itibarıyla SSÇ"nin yaş ve sosyal durumu dikkate alındığında sosyal inceleme raporu aldırılmasının ya da aldırılmamasının verilecek hükmü etkilemeyeceği, gerekçeli kararda neden sosyal inceleme raporu alınmadığı hususunun yazılmamış olmasının da tek başına yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediği," şeklindeki gerekçeyle bozmaya direnerek önceki hüküm gibi sanığın mahkûmiyetine karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de sanık ve müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 13.01.2016 tarihli ve 7563 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesi ile, Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 tarih ve 50-1085 sayı ile; 6763 sayılı Kanun"un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun"a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 01.02.2017 tarih ve 50-175 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- 15-18 yaş grubu içerisinde olan sanık hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu"nun 35/1. maddesi uyarınca sosyal inceleme raporu alınmasının,
2-Yerel Mahkemece sosyal inceleme raporunun alınmaması hâlinde bunun gerekçesinin kararda gösterilmesinin,
Zorunlu olup olmadığının,
3- Yargıtay tarafından yapılan temyiz incelemesi sırasında hükmün bozulmasını gerektirir başkaca bir bozma nedeninin bulunmadığı durumlarda; bu eksikliklerin başlı başına bozma nedeni yapılıp yapılamayacağının,
Belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
01.07.1993 doğumlu sanığın suç tarihi olan 13.10.2010 tarihinde 17 yaşında olduğu, soruşturma ve kovuşturma aşamasında sanık hakkında sosyal inceleme yaptırılıp buna ilişkin rapor alınmadığı gibi söz konusu incelemenin yaptırılmama gerekçesinin de mahkûmiyet kararında gösterilmediği, Özel Daire tarafından Yerel Mahkeme kararının 15-18 yaş grubu içerisinde bulunan sanık hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 35. maddesinin 1. fıkrası uyarınca sosyal inceleme yaptırılıp rapor aldırılmaması ve aynı Kanun maddesinin 3. fıkrası gereğince sosyal inceleme raporu aldırılmama nedeninin gerekçeli kararda gösterilmemesi isabetsizliklerinden bozulduğu, sanığın, bozma öncesi karar tarihi olan 23.12.2010"da 17, Özel Daire"nin bozma kararının verildiği 06.10.2015 ve direnme kararına konu mahkûmiyet hükmünün kurulduğu 27.11.2015 tarihlerinde de 22 yaşında olduğu anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık konularının ayrı ayrı değerlendirilmesinde fayda bulunmaktadır.
1- 15-18 yaş grubu içerisinde olan sanık hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu"nun 35/1. maddesi uyarınca sosyal inceleme raporu alınmasının zorunlu olup olmadığı;
Anayasa"nın 90. maddesinde usulüne göre yürürlüğe konulmuş uluslararası antlaşmaların kanun hükmünde olduğu, bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurulamayacağı ve usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda uluslararası antlaşma hükümlerinin esas alınacağının hüküm altına alınması nedeniyle uyuşmazlık konusu bakımından önem arz eden Birleşmiş Milletler tarafından 20.11.1989 tarihinde kabul edilip 27.01.1995 tarihli ve 22184 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren ülkemizin de taraf olduğu "Çocuk Haklarına Dair Sözleşme"nin 40/1. maddesinde: "Taraf Devletler, hakkında ceza yasasını ihlâl ettiği iddia edilen ve bu nedenle itham edilen ya da ihlâl ettiği kabul edilen her çocuğun; çocuğun yaşı ve yeniden topluma kazandırılmasının ve toplumda yapıcı rol üstlenmesinin arzu edilir olduğu hususları gözönünde bulundurularak, taşıdığı saygınlık ve değer duygusunu geliştirecek ve başkalarının da insan haklarına ve temel özgürlüklerine saygı duymasını pekiştirecek nitelikte muamele görme hakkını kabul ederler." hükmüne yer verilmiş, aynı maddenin üçüncü fıkrasında "Taraf Devletler, hakkında ceza yasasını ihlâl ettiği iddiası ileri sürülen, bununla itham edilen ya da ihlâl ettiği kabul olunan çocuk bakımından, yalnızca ona uygulanabilir yasaların, usullerin, onunla ilgili makam ve kuruluşların oluşturulmasını teşvik edecek ve özellikle şu konularda çaba göstereceklerdir:
a. Ceza Yasasını ihlâl konusunda asgari bir yaş sınırı belirleyerek, bu yaş sınırının altındaki çocuğun ceza ehliyetinin olmadığının kabulü;
b. Uygun bulunduğu ve istenilir olduğu takdirde, insan hakları ve yasal güvencelere tam saygı gösterilmesi koşulu ile bu tür çocuklar için adli kovuşturma olmaksızın önlemlerin alınması." dördüncü fıkrasında ise; "Koruma tedbiri, yönlendirme ve gözetim kararları, danışmanlık, şartlı salıverme, bakım için yerleştirme, eğitim ve meslek öğretme programları ve diğer kurumsal bakım seçenekleri gibi çeşitli düzenlemelerin uygulanmasında, çocuklara durumları ve suçları ile orantılı ve kendi esenliklerine olacak biçimde muamele edilmesi sağlanacaktır." düzenlemesine yer verilmiştir. Türk Ceza Hukuku mevzuatı incelendiğinde de gerek maddi ceza hukuku, gerek yargılama hukuku gerekse infaz hukuku bakımından çocuklar için yetişkinlerden farklı müesseseler getirildiği görülmektedir.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözümlenebilmesi için “Sosyal inceleme, sosyal inceleme raporu” ve TCK"nın 31. maddesinde düzenlenen “Yaş küçüklüğü” ile “Çocuk” kavramlarının açıklanması gerekmektedir.
Ceza hukukunun konusunu oluşturan kusur, fail hakkında yapılan kişisel kınama yargısını ifade etmektedir. Kınamanın sebebi ise failin norma uygun davranabilecek ve hukuka uygun hareket edebilecek durumda olmasına rağmen hukuka aykırı davranışı tercih etmesi ve hukukun kendisinden talep ettiği şekilde davranmamasıdır. (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 7. Baskı, Seçkin, Ankara, 2008, s. 289; Berrin Akbulut, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 3. Baskı, Adalet, 2016, s. 480-481.)
Bir kimsenin işlediği fiilden dolayı kınanabilmesi, yani o kişinin kusurlu olduğundan söz edilebilmesi için öncelikle, o kişinin fiili işlediği sırada kusur yeteneğine sahip olması gerekmektedir. Türk Ceza Kanunu"nda kusur yeteneğinin ne olduğu hususunda bir tanımlama mevcut olmasa da 31 ve 32. maddeler gözetildiğinde kusur yeteneğinin, kişinin işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ile davranışlarını yönlendirme kabiliyetinden oluştuğu kabul edilmelidir. (Koca-Üzülmez, s. 291; Akbulut, s. 484-485.)
TCK"da ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenler başlığı altında düzenlenen ve kusurluluğu etkileyen hâllerden biri olarak öngörülen yaş küçüklüğü aynı Kanun"un 31. maddesinde:
“(1) Fiili işlediği sırada on iki yaşını doldurmamış olan çocukların ceza sorumluluğu yoktur. Bu kişiler hakkında, ceza kovuşturması yapılamaz; ancak, çocuklara özgü güvenlik tedbirleri uygulanabilir.
(2) Fiili işlediği sırada on iki yaşını doldurmuş olup da on beş yaşını doldurmamış olanların işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamaması veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmemiş olması hâlinde ceza sorumluluğu yoktur. Ancak bu kişiler hakkında çocuklara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. İşlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin varlığı hâlinde, bu kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde on iki yıldan on beş yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde dokuz yıldan on bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların yarısı indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası yedi yıldan fazla olamaz.
(3) Fiili işlediği sırada on beş yaşını doldurmuş olup da on sekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde on sekiz yıldan yirmi dört yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde on iki yıldan on beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların üçte biri indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası on iki yıldan fazla olamaz” şeklinde düzenlenmiş,
Madde gerekçesinin fiili işlediği sırada on iki yaşını doldurmuş olup da on beş yaşını doldurmamış olanlarla ilgili bölümünde; “Bu grup yaş küçüklerinin ceza sorumluluğunun olup olmadığı, çocuk hakimi tarafından tespit edilir. Ancak, bu belirlemeden önce, yaş küçüğünün içinde bulunduğu aile koşulları, sosyal ve ekonomik koşullar ile psikolojik ve eğitim durumu hakkında uzman kişilerce rapor hazırlanması istenir. Çocuk hakimi, hazırlanan bu raporları, ceza sorumluluğunun belirlenmesiyle ilgili olarak yapacağı değerlendirmede dikkate alır.” açıklamalarına yer verilmiştir.
On beş yaşını doldurmuş olup da on sekiz yaşını doldurmamış olanlar ile ilgili olarak da; “Fiili işlediği sırada on beş yaşını doldurmuş ve fakat henüz on sekiz yaşını tamamlamamış gençler, normal koşullarda, gerçekleştirdikleri davranışların hukukî anlam ve sonuçlarını kavrama yeteneğine sahip olmakla birlikte; bu kişilerin, davranışlarını yönlendirme yetenekleri yeterince gelişmemiş olabilmektedir. Bu nedenle, suç yoluna girmiş olan gençlerin, işledikleri suçlar bağlamında irade yeteneğinin zayıf olduğu normatif olarak kabul edilmiştir. Azalmış kusur yeteneğine sahip bulunan gençler hakkında kural olarak indirilmiş cezaya hükmedilir.” denilmiştir.
TCK"nın 31. maddesi ile yaş küçüklüğünün ceza sorumluluğuna etkisi, fiili işlediği sırada on iki yaşını doldurmamış, on iki yaşını doldurmuş olup da on beş yaşını doldurmamış ve on beş yaşını doldurmuş olup da on sekiz yaşını doldurmamış olanlar olmak üzere üç farklı grup içerisinde ele alınmıştır.
Uyuşmazlık konusu itibarıyla fiili işlediği sırada on beş yaşını doldurmuş olup da on sekiz yaşını doldurmamış olan çocukların ceza sorumluğu üzerinde ayrıca durulması gerekmektedir.
Fiili işlediği sırada on beş yaşını doldurmuş olup da on sekiz yaşını doldurmamış olan çocukların kural olarak kusur yeteneğine sahip oldukları, yani ceza sorumluluklarının bulunduğu kabul edilir. Bu yaş grubundaki çocukların suçun anlam ve sonuçlarını kavrayamadıkları iddiası, tam ve kısmi akıl hastalığına ilişkin hükümler çerçevesinde değerlendirilir. Fiili işlediği sırada on beş yaşını doldurmuş ve fakat henüz on sekiz yaşını tamamlamamış çocuklar, normal koşullarda, gerçekleştirdikleri davranışların hukukî anlam ve sonuçlarını kavrama yeteneğine sahip olmakla birlikte; bu kişilerin, davranışlarını yönlendirme yetenekleri yeterince gelişmemiş olabilmektedir. Bu nedenle, bu yaş grubunda suç yoluna girmiş olan çocukların, işledikleri suçlar bağlamında irade yeteneğinin zayıf olduğu normatif olarak kabul edilmiştir. Azalmış kusur yeteneğine sahip bulunan bu çocuklar hakkında kural olarak indirilmiş cezaya hükmedilir.
5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu"nun (ÇKK) “Sosyal İnceleme” başlığını taşıyan 35. maddesi;
“(1) Bu Kanun kapsamındaki çocuklar hakkında mahkemeler, çocuk hâkimleri veya Cumhuriyet savcılarınca gerektiğinde çocuğun bireysel özelliklerini ve sosyal çevresini gösteren inceleme yaptırılır. Sosyal inceleme raporu, çocuğun, işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin mahkeme tarafından takdirinde göz önünde bulundurulur.
(2) Derhâl tedbir alınmasını gerektiren durumlarda sosyal inceleme daha sonra da yaptırılabilir.
(3) Mahkeme veya çocuk hâkimi tarafından çocuk hakkında sosyal inceleme yaptırılmaması hâlinde, gerekçesi kararda gösterilir”;
Çocuk Koruma Kanununun Uygulanmasına İlişkin Usûl ve Esaslar Hakkında Yönetmelik"in (ÇKKY) 20. maddesi;
“(1) Kanun kapsamındaki çocuklar hakkında mahkemeler, çocuk hâkimleri veya Cumhuriyet savcılarınca gerektiğinde çocuğun bireysel özelliklerini ve sosyal çevresini gösteren inceleme yaptırılabilir. Soruşturma ve kovuşturma aşamalarında çocuğun, veli veya vasisi ya da müdafi veya bu kimselerin avukatları da mahkeme veya çocuk hâkimine müracaat ederek çocuk hakkında sosyal inceleme yapılmasını talep edebilirler.
(2) Fiili işlediği sırada oniki yaşını bitirmiş onbeş yaşını doldurmamış bulunan çocuklar ile onbeş yaşını doldurmuş ancak onsekiz yaşını doldurmamış sağır ve dilsizlerin işledikleri fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama yeteneğinin ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin olup olmadığının takdiri bakımından sosyal inceleme yaptırılması zorunludur.
(3) Fiili işlediği sırada oniki yaşını bitirmiş onbeş yaşını doldurmamış bulunan çocuklar ile onbeş yaşını doldurmuş ancak onsekiz yaşını doldurmamış sağır ve dilsizlerin işledikleri fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama yeteneğinin ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin olup olmadığını takdir yetkisi münhasıran mahkemeye aittir. Sosyal incelemeyi yapan bilirkişi, çocuğun içinde bulunduğu aile ortamı, sosyal çevre koşulları, gördüğü eğitim, fiziksel ve ruhsal gelişimi hakkında bir rapor düzenler. Hâkim, bu yaş grubuna giren çocuğun kusur yeteneğinin olup olmadığını takdir ederken, görevlendirdiği bilirkişinin hazırlamış bulunduğu raporda yer verilen gözlem, tespit ve değerlendirmeleri göz önünde bulundurur.
(4) İkinci ve üçüncü fıkralardaki hâllerde, hâkim veya mahkeme, sosyal inceleme raporu ile birlikte çocuğun işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin belirlenebilmesi amacıyla adlî tıp uzmanı, psikiyatrist ya da zorunluluk hâlinde uzman hekimden görüş alır...” şeklindedir.
Aynı Yönetmelik"in 21. maddesi ise,
"...
(2) Raporda çocuğun işlediği fiille ilgili olarak hukukî anlam ve sonuçları kavrayabilme ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin olup olmadığı hakkında sonuç değerlendirmesinde bulunulmaz.
(3) Sosyal inceleme raporu, suça sürüklenmiş çocuğun, işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin mahkeme tarafından takdirinde göz önünde bulundurulur” şeklinde düzenlenmiştir.
Buna göre; TCK"nın 31. maddesinin gerekçesi, ÇKK"nın 35, ÇKKY"nin 20/3 ve 21/3. maddelerinde belirtildiği üzere kusur yeteneğinin var olup olmadığı mahkeme veya hâkim tarafından tespit edilecektir. Bu tespit yapılırken de ÇKKY"nin 20/4. maddesi uyarınca mahkeme veya hâkim, bu yaş grubu bakımından zorunlu olarak alınması gereken suça sürüklenen çocuğun aile koşulları, sosyal ve ekonomik koşullar ile psikolojik ve eğitim durumu hakkında uzman kişilerce düzenlenen sosyal inceleme raporu ile suça sürüklenen çocuğun işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği hakkında adlî tıp uzmanı, psikiyatrist ya da zorunluluk hâlinde uzman hekim tarafından düzenlenen bilirkişi raporundaki gözlem, tespit ve değerlendirmeleri göz önünde bulundurarak, raporlarla bağlayıcı olmaksızın, her delil gibi bunları da serbestçe değerlendirip suça sürüklenen çocuğun kusur yeteneğinin olup olmadığını takdir edecektir.
5395 sayılı Kanun"un 35/1, maddesinin ilk cümlesi “Bu Kanun kapsamındaki çocuklar hakkında mahkemeler, çocuk hâkimleri veya Cumhuriyet savcılarınca gerektiğinde çocuğun bireysel özelliklerini ve sosyal çevresini gösteren inceleme yaptırılır...” hükmünü içermektedir. Söz konusu Kanun"un 3/1-a maddesine ve adı geçen Yönetmelik"in 4/1-a maddesine göre de çocuklar daha erken yaşta ergin olsa bile, on sekiz yaşını doldurmamış kişi olarak tanımlanmıştır. Bu durumda 15-18 yaş aralığındaki çocuklar için sosyal inceleme raporu alınmasının ceza yargılaması bakımından gerekli olup olmadığı yargılamayı yapan hâkim tarafından değerlendirilmelidir. Doktrinde de 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu"nun 35. maddesi gereğince alınacak sosyal inceleme raporunun 15-18 yaş arasındakiler için cezaların bireyselleştirilmesinde, seçenek yaptırımların tercihinde, takdiri indirim nedenlerinden yararlandırılmalarında, kısa süreli hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilmesinde, hapis cezasının ertelenmesinde, kamu davasının açılmasının ertelenmesinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasında gözönünde bulundurulacağı belirtilmektedir. (Özgenç, İzzet, Türk Ceza Hukuku, Genel Hükümler, Gözden Geçirilmiş ve Güncellenmiş, 13. Bası, s. 403, Ankara 2017.) Bununla birlikte Kanun ve Yönetmelik hükümleri irdelendiğinde bu incelemenin yaptırılmasının zorunlu olduğuna dair herhangi bir düzenlemenin bulunmadığı, Yargıtay Ceza Dairelerinin uygulamalarının da bu yönde olduğu bilinmektedir.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Kanun koyucu tarafından 15-18 yaş grubundaki sanığın kusur yeteneğinin bulunduğu, ancak irade yeteneğinin zayıf olduğunun kural olarak kabul edildiği, sanığın davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeteri kadar gelişmiş olup olmadığının takdir yetkisinin hâkime ait olduğu, hakîmin resen ya da talep üzerine değerlendirerek bu kararı verebileceği ve 15-18 yaş grubundaki çocuklar bakımından sosyal inceleme yaptırılmasının zorunlu olduğuna dair herhangi bir yasal düzenlemenin bulunmadığı hususları birlikte değerlendirildiğinde; 17 yaşındaki sanık hakkında sosyal inceleme yaptırılmasının zorunlu olmadığının kabulü gerekmektedir.
2- Yerel Mahkemece sosyal inceleme raporu aldırılmasının zorunlu olmadığı sonucuna ulaşılması karşısında bu raporun alınmama gerekçesinin kararda gösterilmesinin zorunlu olup olmadığı;
TCK"nın 6/1-b ve 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu"nun 35. maddelerinde genel olarak çocuk kavramından bahsedilmiş olup, yaş aralıklarına göre herhangi bir ayrım yapılmaksızın henüz on sekiz yaşını doldurmamış olan herkes çocuk olarak kabul edilmiştir. Dolayısıyla ilgili hükmü 5237 sayılı TCK"nın 31. maddesi ile bahsi geçen Yönetmelik"in 20 ve 21. maddeleriyle birlikte değerlendirmek gerekmektedir. Daha önce yapılan açıklamalardan da anlaşıldığı üzere 12-15 yaş aralığındaki çocuklar için sosyal inceleme raporu alınması zorunlu olduğuna göre mahkemenin bu yaş gurubu için rapor almama gerekçesini kararında göstermesinin gerekmediği, 5395 sayılı Kanun"un 35/3. maddesindeki sosyal inceleme yaptırılmaması hâlinde gerekçe gösterme şartının 15-18 yaş aralığındaki çocuklar için getirildiği açıktır. Kaldı ki; bu gruptaki çocuklar için cezaların belirlenmesi ve şahsileştirilmesinde, seçenek yaptırımlara çevrilmesinde, erteleme ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasında kararın gerekçelendirilmesi sırasında çocuğun doğumundan başlayarak geçirdiği gelişim aşamalarının, fiziksel, zihinsel, duygusal sosyal ve moral gelişim özelliklerinin; ailesinin, toplumsal, ekonomik ve kültürel durumunun, okul ve iş ortamı ile boş zamanlarını geçirdiği çevre gibi söz konusu Yönetmelik"in 21. maddesinde sayılan hususların hâkim tarafından göz önünde bulundurulup bulundurulmadığının Yargıtay denetimine izin verecek şekilde kararda tartışılması bir zorunluluktur.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşturulabilmesi açısından mahkeme kararlarının "gerekçe" bölümü üzerinde ayrıca durulması gerekmektedir.
5271 sayılı CMK"nın 230. maddesi uyarınca, hükmün gerekçe bölümünde, suç oluşturduğu kabul edilen fiilin gösterilmesi, bunun nitelendirmesinin yapılması ve sonuç (hüküm) bölümünde yer alan uygulamaların dayanaklarının gösterilmesi zorunludur. Gerekçe, hükmün dayanaklarının, akla, hukuka ve dosya muhtevasına uygun açıklamasıdır. Bu nedenle, gerekçe bölümünde hükme esas alınan veya reddedilen bilgi ve belgelerin belirtilmesi ve bunun dayanaklarının gösterilmesi, bu dayanakların da geçerli, yeterli ve kanuni olması gerekmektedir. Kanuni, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi, kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi, uygulamada da keyfiliğe yol açacaktır. Bu itibarla keyfiliği önlemek, tarafları tatmin etmek, sağlıklı bir denetime imkan sağlamak bakımından, hükmün gerekçeli olmasında zorunluluk bulunmaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 14.10.2014 tarihli ve 441-421 sayılı kararında da bahsedildiği üzere; kararın "sonuç (hüküm)" kısmında CMK’nın 230 ve 232. maddeleri uyarınca aynı Kanun"un 223. maddesine göre verilen kararın ne olduğu, TCK’nın 61 ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre uygulanan kanun maddeleri ve hükmolunan ceza miktarı, yine aynı Kanun"un 53 ve devamı maddelerine göre, cezaya mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbiri, cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adli para cezasına ya da tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin taleplerin kabul ya da reddine ait dayanaklar açıkça gösterilmelidir.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
15-18 yaş grubundaki sanık hakkında hükmolunacak cezanın belirlenmesinde yetişkinlerden farklı değerlendirilme yapılması hem ülkemizce kabul edilen Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme"nin, hem Türk Ceza Kanunu"nun bir gereği olup, Çocuk Koruma Kanununun Uygulanmasına İlişkin Usûl ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin 21. maddesinde somutlaşan bu kriterlerin ve çocuğun içerisinde bulunduğu özel şartların, hükmolunan temel cezanın belirlenmesi ve kişiselleştirilmesinde gözetilip gözetilmediğinin denetimi bakımından sosyal inceleme yaptırılmama gerekçesinin kararda gösterilmesinin zorunlu olduğunun kabulü gerekmektedir.
3- Yargıtay tarafından yapılan temyiz incelemesi sırasında hükmün bozulmasını gerektirir başkaca bir bozma nedeninin bulunmadığı durumlarda; bu eksikliklerin başlı başına bozma nedeni yapılıp yapılamayacağı;
Bu noktada irdelenmesi gereken hususlarından birisi de Yargıtay Ceza Dairelerinin farklı uygulamaları gözetildiğinde sanığın yargılama ya da temyiz incelemesi aşamasında 18 yaşını doldurmuş olması hâlinde geriye dönük olarak suç tarihindeki sosyal ve psikolojik durumunun tespitinin mümkün olup olmadığıdır. Meselenin çözümü teknik bilgiyi gerektirdiği kadar sanığın şahsından kaynaklanan özel koşullarla da ilgilidir. Bu koşullar ilgili Yönetmelik"in 21. maddesinde objektif ölçütlere bağlanmış olup Yerel Mahkemenin sanığın suç tarihi itibarıyla davranışlarını yönlendirme yeteneğinin bulunup bulunmadığını her zaman tespit ettirip sonucuna göre hüküm kurması mümkündür.
Öte yandan, iki numaralı uyuşmazlık konusunda ayrıntısı ile açıklanan hükmün gerekçeyi ihtiva etmemesi hâlinin, 1412 sayılı CMUK"nın 5320 sayılı Kanun"un 8. maddesi uyarınca uygulanması gereken 308/7 ve 5271 sayılı CMK’nın 289/1-g maddeleri uyarınca hukuka kesin aykırılık hallerinden birini oluşturmaktadır.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Hâkimin 15-18 yaş grubundaki sanık hakkında sosyal inceleme raporu aldırma zorunluğu olmadığından rapor aldırılmamasının bozma nedeni yapılamayacağı ancak neden sosyal inceleme yaptırılmadığına ilişkin gerekçe gösterilmemesinin hukuka kesin aykırılık niteliğinde ve başlı başına bozma nedeni olduğunun, bu bağlamda başka bir bozma nedeni bulunmadığı durumlarda bile bu hususun tek başına bozma nedeni yapılabileceğinin kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, Yerel Mahkeme direnme kararına konu hükmün, 15-18 yaş grubu içerisinde bulunan sanık hakkında sosyal inceleme raporu alınması zorunlu olmamakla birlikte sosyal inceleme yaptırılmama gerekçesinin kararda gösterilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Konya 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 27.11.2015 tarihli ve 395-377 sayılı direnme kararına konu mahkûmiyet hükmünün 15-18 yaş grubu içerisinde bulunan sanık hakkında sosyal inceleme raporu alınması zorunlu olmamakla birlikte sosyal inceleme yaptırılmama gerekçesinin kararda gösterilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 24.10.2019 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için destek@ictihatlar.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.