10. Hukuk Dairesi 2017/3251 E. , 2017/8447 K.
"İçtihat Metni"....
Davacı, 26.02.1986 - 23.06.2007 tarihleri arasında 506 sayılı sigortalılığı ile çakışan 1479 sayılı Bağ-Kur Kanunu kapsamındaki sigortalılığının iptali ile bu sürelerde Kuruma ödenmiş olan primlerin faizi ile birlikte iadesini istemiştir.
Mahkemece, bozmaya uyularak ilamında yazılı gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, taraf avukatlarınca temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Eldeki davada mahkemece verilen 08.10.2015 tarihli karar, Dairemizin bozma ilamı ile “...bozma sonrası davalı kurumdan gelen belgelere ve Kurum kabulüne göre davacının sigortalılık süreleri bakımından uyuşmazlığın ortadan kalktığına dair kabul isabetli ise de, davacının talebindeki fazladan ödenen primlerin faizi ile iadesi talebi yönünden herhangi bir irdeleme yapılmamış olması karşısında davanın konusunun ortadan kalktığından bahsedilmesi mümkün olmayıp, bu kapsamda davacının bozma sonrasında kurumca kabul edilen sigortalılık sürelerine göre ödediği fazladan prim ödemelerinin bulunup bulunmadığının öncelikle kurumdan sorulması, itiraz halinde bilirkişiden hesap raporu aldırılmalı ve davacının faiz talebinin başlangıcı bakımından ilk kararı temyiz etmemesi nedeniyle davalı Kurum lehine oluşan usuli kazanılmış hak dikkate alınarak, dava tarihinden itibaren faiz hesaplattırmak suretiyle iadesi gereken primin bulunup bulunmadığı hususlarında araştırma ve değerlendirme” gereğine işaret edilerek, bozulmuştur.
Mahkemenin, Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine, o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu olgu; mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirdiği gibi, mahkemenin kararını bozmuş olan Yargıtay Hukuk Dairesince; sonradan, ilk bozma kararı ile benimsemiş olduğu esaslara usuli kazanılmış hakka aykırı bir şekilde, ikinci bir bozma kararı verilememektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, Hukuk Genel Kurulu’nun 12.07.2006 gün, 2006/9-508 E., 2006/521 sayılı kararı).
Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur. (04.02.1959 gün ve 13/5 sayılı YİBK)
Eldeki davada ise bozmaya uyulmuş ise de, bozma gereklerinin tam olarak yerine getirildiğinden bahsedilmesi mümkün değildir. Mahkemece, öncelikle bozma kararımız çerçevesinde ve yapılandırma dönemi içerisinde 2006-2008 tarihleri arası da dikkate alınarak, kurumca kabul edilen sigortalılık sürelerine göre ödediği fazladan prim ödemelerinin bulunup bulunmadığı hususu kurumdan belirlenmeli ve denetime elverişli olacak şekilde prim ödemeleri ve işleyen faizleri hakkında bir karar verilmesi gerekirken denetime elverişli olmayan ve yetersiz bilirkişi raporunun esas alınması suretiyle yazılı şekilde karar tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
Mahkemece, bu maddî ve hukukî olgular göz önünde tutulmaksızın yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, taraf avukatlarının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 28/11/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.
....