Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 22.01.2013 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat C.B..ile temyiz edilen davalı E.A.. vekili Avukat S.A.. geldiler, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davalı Kapaklı Belediyesi Bşk. gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi .. tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkin olup, mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden kayden davacıya ait 680 ada 1 parsel sayılı taşınmazın, davacıya vekaleten davalı E.. tarafından 11.6.1996 tarihli vekaletname kullanılmak suretiyle 4.4.2008 tarihinde diğer davalı Kapaklı Belediye Başkanlığına satış yoluyla temlik edildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya gelince; davacının, davalıya 13 yıl kadar önce vekalet verdiğini, çekişmeli taşınmazının, bilgisi dışında davalı E.. tarafından vekalet görevi kötüye kullanılmak suretiyle diğer davalı Belediye"ye düşük bedelle satış yoluyla temlik edildiğini, kendisine bir bedel ödenmediğini ileri sürdüğü; davalı E.."ın ise, harita mühendisi olduğunu, çekişmeli taşınmazın öncesini teşkil eden 1093 parsel sayılı taşınmazın ifrazı işlemlerini yaptığını, ifraz sonrası çekişmeli taşınmazın kendisine hizmet bedeli olarak verildiğini, taşınmazın tapu kaydında ilköğretim alanı olarak şerh bulunması sebebiyle ileride okul yapılması amacıyla bedelsiz olarak davalı Belediye"ye devrettiğini savunmuş ise de, dosya kapsamından, çekişmeli taşınmazın davalı E.."a hizmet karşılığı verildiğine ilişkin olarak bu savunmayı teyit eder nitelikte bir bilgi ve bulguya rastlanılmamıştır.
Kaldı ki, vekaletnamede bağış yetkisi bulunmadığı halde, çekişmeli taşınmazın her ne kadar satış suretiyle akit düzenlenerek temlik edildiği görülmekte ise de, davalılar E.. ile Belediye"nin davaya karşı cevaplarında ve temyize cevap dilekçelerinde bedelsiz olarak davalı Belediye"ye devredildiğinin bildirildiği görülmektedir.
O halde, tüm bu maddi olgular, yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde temlikin vekil tarafından vekalet görevi kötüye kullanılmak suretiyle gerçekleştirildiği, vekil ile davalı Belediye"nin el ve işbirliği içinde davacıyı zararlandırma kastıyla hareket ettikleri sonucuna varılmaktadır.
Hal böyle olunca, tapu iptal ve tescil isteği yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir. Davacı vekilinin temyiz itirazları değinilen yönler itibariyle yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA,
alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.12.2012 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 990.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 22.01.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.