Esas No: 2020/597
Karar No: 2021/921
Karar Tarihi: 06.07.2021
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2020/597 Esas 2021/921 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :... Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “Tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ...li ... Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; davacının.... bünyesinde 14.06.1990 tarihinde çalışmaya başladığını, işveren tarafından davalı Kuruma işe giriş bildirgesi verilerek kendisine sigorta numarası da verildiğini ileri sürerek 14.06.1990 tarihinde en az 1 günlük sigortalı çalıştığı ile tüm sigorta kollarında hizmet başlangıcının anılan tarih olduğunun tespitini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı ... (SGK/Kurum) vekili cevap dilekçesinde; davacının iddia ettiği döneme ait çalışmasının mevcut olmadığını, davanın kamu düzenini ilgilendiren nitelikte olduğunu ve özel duyarlılıkla çalışma olgusunun araştırılması gerektiğini ayrıca davanın hak düşürücü süreye uğradığını belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemenin Birinci Kararı:
6. ...li ... Mahkemesinin 26.11.2015 tarihli ve 2015/121 E., 2015/119 K. sayılı kararı ile; tanık anlatımları ve sigorta belgelerinde davacının belirtilen tarihte dava dışı işyerinde çalıştığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:
7. ...li ... Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Kurum vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 25.05.2016 tarihli ve 2016/3358 E., 2016/8934 K. sayılı kararı ile; “..Somut olayda; 12 (on iki) yaşındaki davacının 14/06/1990 tarihinde hizmet akdiyle değil, “çırak” olarak çalıştığını kabul etmek gerekmektedir. Öte yandan ihtilaf konusu dava dışı işyerine ait dönem bordrosunun “Malulluk, Yaşlılık, Ölüm Sigortasına Tabi Olmayanlar” için düzenlendiği anlaşılmakla çırakların 506 sayılı yasanın 3-II/B maddesi uyarınca, uzun süreli sigorta kolları ile malullük,yaşlılık ve ölüm sigortaları hükümlerine tabi olmayacakları da Yasa"da açıkça belirtilmiştir. Bu nedenle, çıraklık döneminin hizmet akdine dayalı geçen sürelerden bulunmadığı ve bu davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasa"nın 79/10 maddesine uygun düşmediği ortadadır.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Mahkemenin İkinci Kararı:
9. ...li ... Mahkemesinin 08.03.2018 tarihli ve 2016/161 E., 2018/73 K. sayılı kararı ile; davacının dava dilekçesinde belirtilen tarihte 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu (506 sayılı Kanun) kapsamında sigorta sicil numarası ile işyerinde fiilen çalıştığı gerekçesiyle 31.03.1978 doğum tarihli olan davacının işe ilk giriş bildirgesinin verildiği tarihte (18) yaşını ikmal etmediğinden 506 sayılı Kanunun 60-G maddesi gereğince sigortalılık başlangıç tarihi olarak (18) yaşını ikmal ettiği 31.03.1996 tarihi olduğunun ve 14.06.1990 tarihindeki bir günlük çalışmaya yönelik ödenecek sigorta priminin, prim ödeme gün sayısının hesabına dahil edilmesi gerektiğinin tespitine karar verilmiştir.
Özel Daire İkinci Bozma Kararı:
10. ...li ... Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Kurum vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
11. Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 07.02.2019 tarihli ve 2018/3576 E., 2019/719 K. sayılı kararı ile; “..Yerel mahkemece, Dairemizin bozma kararına uyulmasına karar verilmesine rağmen gereği yerine getirilmemiştir. Dairemizin 25.05.2016 tarih ve 2016/3358 Esas-2016/8934 Karar sayılı ilamında ""Somut olayda; 12 (on iki) yaşındaki davacının 14/06/1990 tarihinde hizmet akdiyle değil, “çırak” olarak çalıştığını kabul etmek gerekmektedir. Öte yandan ihtilaf konusu dava dışı işyerine ait dönem bordrosunun “Malulluk, Yaşlılık, Ölüm Sigortasına Tabi Olmayanlar” için düzenlendiği anlaşılmakla çırakların 506 sayılı yasanın 3-II/B maddesi uyarınca, uzun süreli sigorta kolları ile malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları hükümlerine tabi olmayacakları da Yasa"da açıkça belirtilmiştir. Bu nedenle, çıraklık döneminin hizmet akdine dayalı geçen sürelerden bulunmadığı ve bu davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasa"nın 79/10 maddesine uygun düşmediği ortadadır."" gerekçesiyle davanın reddi istenmiştir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın davanın reddi yerine yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır..”gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
12. ...li ... Mahkemesinin 16.05.2019 tarihli ve 2019/46 E., 2019/129 K. sayılı kararı ile: mahkemenin 2016/165 (161) Esas 2018/79 (73) Karar sayılı kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
13. Direnme kararı süresi içinde davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK:
14. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olay bakımından 31.03.1978 doğumlu davacının 14.06.1990 tarihinde davalı işyerinde geçen çalışmasının çıraklık statüsünde olup olmadığı ve buradan varılacak sonuca göre davacının sigorta başlangıç tarihinin 14.06.1990 tarihi olarak tespitinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır
III. ÖN SORUN
15. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasına geçilmeden önce, direnme kararının 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası"nın 141. ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 297. maddeleri hükümleri karşısında gerekçe içerip içermediği ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.
IV. GEREKÇE
16. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası"nın (Anayasa) 141. maddesinin 3. fıkrasında, "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli yazılır" hükmü bulunmaktadır. Bu hüküm ile gerekçenin önemi Anayasa düzeyinde vurgulanmış olup, gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
17. Öte yandan 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun/HMK) 297. maddesi bir mahkeme hükmünün neleri kapsamı gerektiğini açıklamıştır. Buna göre;
“(1) Hüküm "Türk Milleti Adına" verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini,
b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini,
c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri,
ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini,
d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını,
e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi,
(2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir".
18. Bu düzenleme uyarınca bir mahkeme kararında tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukukî sebeplerin birer birer şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekli olup, bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür.
19. Kararın açık ve gerekçeli olması hukukî dinlenilme hakkının sağlanması açısından önemlidir. Tarafların ileri sürdüğü iddia ve savunmalar ve bunların dayandıkları deliller, kararda tartışılıp gerekçeleri açıklandığı ölçüde karar, hukukî dinlenilme hakkına uygun bir karar olacaktır. İddia ve savunmaların kararda tartışılması, gösterilen delillerin incelenmesi, neden bir kısmının diğerine üstün tutulduğunun belirtilmesi ancak gerekçeyle mümkün olacaktır.
20. Gerekçe sayesinde kararların doğru olup olmadığı denetlenebilir. Gerekçesiz bir kararın üst mahkeme tarafından denetlenmesi de mümkün değildir. Ayrıca kararda maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiği, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığı ortaya konulmalı, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantı açıklanmalıdır. Tarafların o dava yönünden hukuk düzenince hangi nedenle haklı ya da haksız olduğunu anlayıp değerlendirilebilmeleri ve Yargıtay"ın hukuka uygunluk denetimi yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçenin bulunması, bu yasal ve Anayasal düzenleme karşısında zorunludur. Aksi hâlde, kararın gerekçeli olduğundan bahsetmek mümkün değildir. Yeri gelmişken maddi olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı açıklamayan sadece yapılan yargılamayı özetleyen gerekçenin de yeterli olmadığı ve doktrinde "zahiri gerekçe (görünürde gerekçe)" olarak adlandırıldığı unutulmamalıdır.
21. Yukarıda da belirtildiği üzere hâkim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz (Kuru, B./ Arslan, R./ Yılmaz, E.: Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, ... 2011, s. 472).
22. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun (HGK) 21.10.2009 tarihli ve 2009/9-397 E., 2009/453 K.; 29.02.2012 tarihli ve 2011/9-754 E., 2012/102 K.; 31.05.2017 tarihli ve 2015/22-1236 E., 2017/1044 K.; 06.11.2018 tarihli ve 2017/12-2826 E., 2018/1619 K.; 18.02.2020 tarihli ve 2016/22-2639 E, 2020/165 K; 04.02.2021 tarihli 2017/10(21)-1968 E., 2021/31 sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
23. Ayrıca 07.06.1976 tarihli ve 1976/3-4 E., 1976/3 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yer alan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye vurgu yapılmıştır.
24. Öte yandan mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukukî ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.
25. Mahkemelerin direnme kararları da bir davayı sona erdiren (nihai), temyizi mümkün son kararlardan olup, mahkemece bozmaya uyulması yönünde oluşturulan karar ise, bozma lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hakkın gerçekleşmesine neden olmaktadır.
26. Bu nedenle, bir davanın taraflarının o dava yönünden, mahkemece hangi nedenle haklı veya haksız bulunduklarını anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş kuşkuya yer vermeyecek bir açıklık taşıyan mahkeme kararının bulunması zorunludur.
27. 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile eklenen HMK"nın Geçici 3. maddesi uyarınca uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun (HUMK) bozma sonrası mahkemece yapılacak işlemleri düzenleyen 429. maddesinin 2. fıkrasında, “…Mahkeme, temyiz edenden 434. madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra, Yargıtay’ın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir.” yönünde düzenleme bulunmaktadır.
28. Bu açık düzenleme karşısında, mahkemece tarafların beyanlarının alınmasından sonra yapılacak ...; açıkça bozma nedenlerine uyulması ya da eski kararda direnilmesine dair ara kararı oluşturmak olmalıdır. Bunun yanında mahkeme, 1086 sayılı HUMK"un 429. maddesindeki yetkisini kullanırken, bozma nedenlerinden her birine, ne sebeple uyduğunu ya da uymadığını gerekçesiyle ortaya koymakla ödevlidir.
29. Zira direnme kararlarının hukuksal niteliklerinin doğal sonucu ve gereği olarak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun yapacağı inceleme ve değerlendirme, bozma üzerine mahkemelerce verilen direnme kararlarına münhasır olduğundan inceleme sırasında gözeteceği temel unsurlardan birini, bozmaya karşı tarafların beyanlarının tespiti, uyulup uyulmama konusunda verilen ara kararı ile sonuçta hüküm fıkrasını da içeren kısa ve gerekçeli kararların birbiriyle tam uyumu ve buna bağlı olarak kararın, ortaya konulan sonucuna uygun gerekçesi oluşturmaktadır. Bunlardan birisinde ortaya çıkacak farklılık ya da aksama çelişki doğuracaktır ki, bunun açıkça usul ve yasaya aykırılık teşkil edeceği kuşkusuzdur.
30. Bu nedenle mahkemece kısa ve gerekçeli kararların Özel Daire bozma kararına hangi açılardan uyulup hangi açılardan uyulmadığının gösterecek, hüküm fıkrasındaki kalemler yönünden tek tek ve anlaşılır biçimde kaleme alınması, kararın gerekçe bölümünde ise bunların nedenlerinin ne olduğu, bozmanın niçin yerinde bulunmadığı ve dolayısıyla mahkemenin bozulan önceki kararının hangi yönleriyle hukuka uygun olduğunun açıklanması, kararın yargısal denetimi açısından aranan ön koşuldur.
31. Bu noktada belirtilmelidir ki; direnme kararları yapıları gereği yasanın hukuka uygunluk denetimi yapmakla görevli kıldığı bir Yargıtay Dairesinin bu denetimi sonucunda hukuka aykırı bularak, gerekçesini açıklamak suretiyle bozduğu mahkeme kararının aslında hukuka uygun bulunduğuna, dolayısıyla bozmanın yerinde olmadığına ilişkin iddiaları içerdiklerinden o iddiayı yasal ve mantıksal gerekçeleriyle birlikte ortaya koymak zorundadırlar (HGK"nın 21.10.2009 tarihli ve 2009/9-397 E., 2009/453 K.; 19.03.2008 tarihli ve 2008/15-278 E., 2008/254 K.; 22.06.2011 tarihli ve 2011/11-344 E.,2011/436 K. ile 29.02.2012 tarihli ve 2011/9-754 E., 2012/102 K. sayılı kararları).
32. Anılan bu husus, kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hâkime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama gerek yargı erki olan hâkimin, gerekse mahkeme kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
33. Diğer yandan Yargıtayca bozulan mahkeme kararı ortadan kalkar ve hukukî geçerliliğini yitirir. Bozulan karar sonraki kararın eki niteliğinde olmadığından bu karara atıf yapılarak hüküm kurulması isabetsiz olduğu gibi, bozulan karardaki gerekçeye atıf yapılması da yasal dayanaktan yoksundur (HGK"nın 22.06.2011 tarihli ve 2011/11-344 E., 436 K.; 29.02.2012 tarihli ve 2011/9-754 E., 2012/102 K. sayılı kararları).
34. Somut olayda; kararın Özel Dairece, davacının 12 (on iki) yaşında olduğu 14.06.1990 tarihinde hizmet akdiyle değil, “çırak” olarak çalıştığını kabul etmek gerektiği, ihtilaf konusu dava dışı işyerine ait dönem bordrosunun “Malulluk, Yaşlılık, Ölüm Sigortasına Tabi Olmayanlar” için düzenlendiği, çırakların 506 sayılı Kanun’un 3-II/B maddesi uyarınca, uzun vadeli sigorta kolları ile malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları hükümlerine tabi olmayacakları bu nedenle, çıraklık döneminin hizmet akdine dayalı geçen sürelerden bulunmadığı ve bu davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Kanun’un 79/10. maddesine uygun düşmediği ve davanın reddi gerektiği belirtilerek bozulduğu, mahkemece önceki hükümde direnildiği, direnme kararında önceki kararın gerekçesi ile bozma kararına yer verildikten sonra “..Mahkememizin 2016/165 Esas 2018/79 sayılı kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle anılan kararda direnilmesine..” yazılmak suretiyle direnildiği, bu hâli ile Anayasa"nın ve HMK"nın aradığı anlamda herhangi bir gerekçe oluşturulmadan verilen direnme kararının Özel Daire bozma kararının hangi neden ya da nedenlerle yerinde olmadığına ilişkin açıklama ve gerekçe içermediği görülmüştür
35. Bu durumda mahkemece yapılacak ..., Anayasa"nın 141. maddesinin 3. fıkrası ile ona koşut düzenleme içeren HMK’nın 297. maddesindeki hükümler gözetilerek ve özellikle bozma kararında yer verilen bozma nedenlerine karşı, direnmenin gerekçesini de (gerekirse yeni bir hüküm oluşturmayacak şekilde yasal sınırlarda genişleterek) açıkça kaleme alarak kararda göstermek olmalıdır.
36. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında mahkemece önceki karara atıf yapan direnme kararının dosyanın geçirdiği aşamalar göz önünde bulundurulduğunda gerekçe olarak kabul edilmesi gerektiği, gerekçede hukukî açıklamalar yapıldığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesinin yeterli olduğu görüşü ileri sürülmüşse de bu görüş kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
37. Hâl böyle olunca, yukarıda açıklanan Anayasal ve yasal düzenlemeler ile ilkeler gözetilerek anlaşılabilir ve denetlenebilir nitelikte direnme kararı verilmek üzere karar usulden bozulmalıdır.
38. Direnme kararında usul ve yasaya uygun olduğu belirtilen mahkemenin bozma öncesi kararının esas ve karar numarası “2016/161 E., 2018/73 K.” olmasına rağmen “ 2016/165 E., 2018/79 K. ” olarak yazılması ise maddi hata kabul edilmiş ve esasa etkili görülmediğinden bozma nedeni yapılmamıştır.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi gereğince usulden BOZULMASINA,
Bozma nedenine göre davalı ... vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 06.07.2021 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.
...
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.